Koronavirüs salgınının başlamasıyla birlikte sağlık çalışanları çok yoğun bir tempo ile çalışmak zorunda kaldı. Bazıları aylarca eve gidemedi, sevdiklerinden uzak kaldı; bazıları da artan hasta sayısıyla başa çıkabilmek için çok az uyuyarak, tüm zamanını hastalara adadı. Peki bu süreç sağlık çalışanlarının psikolojilerini nasıl etkiledi? Normalleşmeyle birlikte çok sayıda insanın önlemlere dikkat etmemesi ve vaka sayısının artması, salgın nedeniyle neredeyse gece gündüz çalışmak zorunda kalan sağlık çalışanlarında ne gibi hislere yol açıyor?
Türkiye’de bu amaçla kurulan birden fazla telefon hattı bulunuyor. Bunlardan bazıları şöyle:
Travma İyileştirme Grubu’nun telefon hattı
Sağlık Emekçileri Sendikası’nın (SES) Toplumsal Dayanışma için Psikologlar Derneği (TODAP) ile birlikte kurduğu hat
Türkiye Psikiyatri Derneği’nin hattı
İstanbul Psikodrama Enstitüsü’nün kurduğu hat
Sağlık Bakanlığı hattı
Bu hatlar üzerinden bugüne kadar yüzlerce sağlık emekçisine destek verildi.
Türkiye Psikiyatri Derneği’nden Necip Çapraz, diğer ülkelerde yaşananları gözlemledikten sonra salgının Türkiye’de başlamasıyla birlikte sağlık sisteminin iş yüküyle karşı karşıya kalacağını tahmin ettiklerini ve bu yüzden bu hattı kurmaya karar verdiklerini anlatıyor: “Biz de onların ruh sağlığını korumak için bir şey yapmalıyız diye düşündük. Bir tür yurt dışındaki hotline sistemi gibi bir hat kurduk. Acil durum hattı, krize müdahaleyi hedefleyen bir hat olmasını istedik.”
7/24 ulaşabilen hatta 200 gönüllü psikiyatri uzmanının görev yaptığını aktaran Çapraz, salgının psikolojik boyutu hakkında şunları söylüyor: “Bu hastalık salgını, büyük bir afet gibi düşünmek lazım bunu. Deprem gibi, çığ gibi. Afet dediğiniz şey aslında yaşamı aniden ve derinden etkileyen, bütün olanakları bir anda yetersiz kılan ani bir durumla karşı karşıya olma hali. Bu durumda da sağlık çalışanları çok ciddi bir yükle ve bir afetle karşı karşıya kaldılar. Her zaman kaybettiklerinden daha fazla hasta kaybetmeye başladılar bu süreçte. Bu da ciddi bir stres getiriyor.”
Çapraz, bu stresin kendisini uyku sorunları, gerginlik ve öfke olarak gösterebildiğini söylüyor. SARS-Cov-2 yeni bir virüs olduğu için doktorların, özellikle de salgının başında, virüse dair yeterli bilgisi yoktu. Çapraz, bu yüzden hastalarını kaybeden doktorlarda yetersizlik duygusunun da ortaya çıkabildiğini söylüyor.
Buna ek olarak bir de hastalanma riskiyle karşı karşıyalar: “Raporlara göre 3 bin 500’ün üzerinde sağlık çalışanı hastalandı bu süreçte. Bir kısmı da maalesef kaybedildi. Dolayısıyla bu kadar yoğun bir stresle çalışıyorlarken buna bağlı bir takım ruhsal yakınmaları oluyor.”
Derneğin hattını bugüne kadar 500’den fazla sağlık çalışanı aradı. Çapraz, hattın bir acil durum hattı olması nedeniyle tek seferlik görüşme yapıldığını, bir kişinin daha uzun terapiye ihtiyaç duyması durumunda yaşadığı yere yakın uzmanlara veya hastanelere yönlendirdiklerini söylüyor ve ekliyor: “Başvuranların çok büyük kısmının, yüzde 80’inden fazlasının tek aramayla sorunlarını çözdüklerini gördük.”
Bir diğer danışma hattını kuran Travma İyileştirme Grubu ise 20 yıldır Türkiye’de yaşanan travmatik olaylar sonra bu tür hizmetler veriyor.
EMDR (Göz Hareketleri ile Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme) Derneği altında faaliyet gösteren bu gruptan Şenel Karaman, Türkiye’yi bir “travmalar ülkesi” olarak tanımlıyor. Grupları 1999’daki Marmara Depremi’nde faaliyet göstermeye başladıktan sonra pek çok deprem ve afette psikolojik destek sunmuş.
Salgınla birlikte yalnızca sağlık çalışanlarına değil, koronavirüse yakalananlar ve koronavirüsten hayatını kaybedenlerin yakınlarına da destek verdiklerini anlatan Karaman, 600 kişiye beşer seans hizmet verdiklerini söylüyor. Arayanların yüzde 48’i sağlık çalışanı. Bu da 294 sağlık çalışanına hizmet verdikleri anlamına geliyor.
Karaman, aslında daha fazla sağlık çalışanının destek almak istediğini fakat yoğun tempolarından ötürü vakit ayıramadıklarını anlatıyor: “Belki şimdi biraz daha sakinleşti, vaka sayısı azaldı, belki bundan sonra o çalışmayı ertelemiş olanlar yararlanabilirler. Biz yardım almalarını kesinlikle öneriyoruz. Travma eğer proses olmamışsa, varlığını yıllar boyunca sürdürülüyor. Travmatik deneyimden etkilenmiş insanlar eğer bedenleri de buna tepki veriyor, alkol ve uyuşturucu madde kullanımı artıyor.
Uykusuzluk, odaklanma sorunları ortaya çıkabiliyor. “Bizim arkadaşlarımızın araştırması var, Marmara Depremi 20 yıl önce oldu, hâlâ ışığı söndürmeden uyuyamayan, yatamayan insanlar var. 20 yıl hâlâ onun etkisi devam ediyor.”
Sağlık çalışanlarının bu süreçte uykusuzluk, kaygı ve üzüntü gibi belirtilerin yanı sıra eski travmaların tetiklenmesiyle de karşı karşıya kalabileceğini belirten Karaman, “İnsanların en önemli özelliği, herhangi bir travmatik olay yaşadığımızda beynimiz bunu nötr olay, sıradan olay haline getirebiliyor, böyle bir yeteneği var beynimizin. Ancak bazı durumlarda bu gerçekleşmiyor ve kilitli kalıyor. EMDR tekniği o kilidi açmaya yarıyor. Biz insanın otomatik yaptığı bir işlemi hızlandırıyoruz veya devreye girmesini sağlıyoruz.” diyor
Karaman, Türkiye’nin travmalar ülkesi olması nedeniyle çok sayıda travma çalışan uzman olduğunu söylüyor ve psikolojik yardıma ihtiyaç duyan insanları kendi hatlarından veya diğer hatlardan yardım aramaya davet ediyor. Karaman, bazen insanların ihtiyacı olması durumunda yardım aramadığını, böyle durumlarda da bu kişinin yakınlarının onu ikna etmesi gerektiğini söylüyor.
İstanbul Psikodrama Enstitüsü’nden Deniz Altınay ise 100 kişilik bir ekiple bugüne kadar 140 sağlık çalışanına yardım ettiklerini söylüyor. En sık gördükleri şikayetler arasında tükenmişlik hali, anksiyete, depresyon, uyku sorunları, ilişkilere yansıyan problemler, çaresizlik ve yalnızlık duyguları, ölüm korkusu, yakınlarını kaybetme korkusu, yaşamın anlamını sorgulama ve öfke problemleri olduğunu anlatıyor.
Peki normalleşmeyle birlikte çok sayıda insanın önlemlere dikkat etmemesi ve vaka sayısının artması, salgın nedeniyle gece gündüz çalışmak zorunda kalan sağlık çalışanlarında nasıl hislere yol açıyor?
Bu soruyu yönelttiğimiz Şenel Karaman, sağlık çalışanlarının bir yandan kuyuyla iğne kazarken diğer yandan basit önlemlerin alınmadığını gördüğünde hayal kırıklığı, öfke ve kızgınlık gibi duygulara kapılabileceklerini söylüyor ve ekliyor: “Aynı zamanda yetersizlik, çaresizlik duygularını da getirebilir yanında. ‘Biz ne yaparsak yapalım, ne kadar çalışırsak çalışalım vaka sayısı yine artacak, hastalık yine çoğalacak’ gibi daha olumsuz duygulara neden olabilir.”
Deniz Altınay da bazı sağlık çalışanlarının toplumun duyarsız kesimlerine karşı öfkeli olduğunu gözlediklerini fakat bunların oranının büyük olmadığını söylüyor. SES yönetiminden Aylin Akçay ise TODAP ve SES’in çağrı merkezine başvuranların şikayetleri arasında kaygı, tükenme, kendi hayatı üstündeki kontrolü yitirme hissi, öfke, çaresizlik ve yalnızlık hislerinin olduğunu söylüyor.
Fakat Akçay, burada bazı problemlerin salgının kendisinden değil, Sağlık Bakanlığı’nın yanlış politikalarından oluştuğunu söylüyor: “Sağlık Bakanlığı, sağlık emekçilerini buna hazırlamakta yetersiz kaldı. Kurumlarda ne önlemler alınacağı, neler yapılacağına dair birlikte karar aldığımız bir süreç işletilmedi. Bu belirsizlik ve bilinmeme hali, kaygıyı, endişeyi çok artırdı sağlık emekçileri arasında.”
Sürecinden başında hem bu sorunlarla hem de ekipman sıkıntısı nedeniyle sağlık çalışanlarının sisteme dair güvenini yitirdiğini söyleyen Akçay, bu belirsizlik ve kaygı hali nedeniyle emeklilik ve istifa yasaklanmış olsa da işe gitmeyi bırakan sağlık çalışanları olduğunu anlatıyor ve ekliyor:
“Bizim sahada çalışanlardan anketlerle aldığımız bilgiler, Covid alanında çalışacak kişilere verilen kişilerin eğitimlerinin son derece kısıtlı olduğunu gösteriyor. Sağlık emekçilerinin sürekli kontrolden geçirilmesi gerekir. Bu hem kendilerinin hem etraflarının korunması açısından. Ama bu yapılmadı. Sağlık emekçileri kendilerinin taşıyıcı olup olmadığı konusunda sürekli bir şüphe taşıdı. Bu da iş dışındaki insan ilişkilerini zorlaştırdı.”
“Bu devam ediyor. Halen rutin bir test yok sağlık emekçileri için ama sağlık hizmeti açıldı, poliklinikler açıldı. Bir yandan bu süreci yaşarken çalışma alanlarımızda baskıyla da karşılaştık. Güvenliğimiz için yapılması gereken bir şeyi idarelerden talep ederken, uğraş verirken bile baskıyla karşılaştık. Ekipman isteyen arkadaşlarımıza soruşturmalar açıldı, güvenlik önlemi alın diyen arkadaşlarımız yok sayıldı, baskı gördü, yerleri değiştirildi.”
Akçay sağlık çalışanları için başlattıkları bu çalışmayı işe gitmek zorunda kalan, işsiz kalan, zorla izne ayrılan, ekonomik sorun yaşayanlar ve şiddet gören kadınlara genişlettiklerini de ekliyor. Sağlık Bakanlığı’na eleştiri getiren tek kişi Akçay değil.
Necip Çapraz pandeminin başlangıcında nöbet listelerinin çok hızlı değişmesinin stres ve sıkıntıyı artırdığını söylüyor. Çapraz, bazı sağlık çalışanlarının söz verilen ek ödemeleri alamadığını, hâlâ hastanelerde şiddete maruz kaldıklarını, çalışma koşullarının daha konforlu hâle getirilebileceğini de ekliyor.
Deniz Altınay ise devletin yavaş işlediğini ve geciktiğini, kendileri gibi destek faaliyetleri yürüten örgütlerle organik ilişkiye geçmesi gerektiğini fakat kendileriyle yeteri kadar organik ilişki kurmadıklarını söylüyor.
Uzmanların bu süreçte sağlık çalışanlarının psikolojilerinin korunması için önerileri:
Sağlık çalışanlarının çalışma koşullarının iyileştirilmesi,
Çalışan sayısının artırılarak iş yükünün azaltılması,
Ek ödemelerin herkese yapılması,
Böylesi yoğun bir dönemden sonra yeterli izin imkanının sağlanması,
Çalışanların psikolojik durumlarının kurum tarafından takip edilerek gerekli desteğin sağlanması,
Sağlık çalışanlarının karar alma süreçlerine daha fazla dahil edilmesi, taleplerinin dinlenmesi. Kaynak: BBC/Onur Erem
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?