Bu araştırma ile ilk defa atorvastatin sperm parametrelerine, aksesuar salgılara, semen lipit yoğunluğuna, testosteron ve gonadotropinlerin sistemik konsantrasyonlarına etkileri incelenmiş oldu. Reproductive Biology and Endocrinology isimli dergide yayınlanan araştırma 5 ay süreyle her gün 10 miligram dozunda Lipitor (atorvastatin) alan 17 normal erkek üzerinde gerçekleştirildi.
Araştırmanın sonuçları özetle şöyle:
BİR: Atorvastatin alanlarda LDL-kolesterol yüzde 42 ve total kolesterol yüzde 24 oranında azaldı.
İKİ: Atorvastatin tedavisi sırasında ve ilaç bırakıldıktan 3 ay sonra semen ile ilgili birçok parametrenin değiştiği görüldü:
Sperm sayısı yüzde 31, canlılığı yüzde 9.5 azaldı, total hareketliliği yüzde 7.5 arttı.
ÜÇ: Spermlerin baş boyun ve orta kısmında yapısal anormallikler görüldü.
DÖRT: Tedavi sırasında semende asit fosfataz, alfa-glukozidaz ve L-karnitin miktarlarının azaldığı tespit edildi; bu, prostat ve epididim fonksiyonlarının da etkilendiği manasına geliyor.
BEŞ: Tedavinin spermatozoitlerin ve seminal sıvının kolesterol ve fosfolipit kompozisyonu değişmedi. (Bu, kolesterol seviyeleri normal veya yüksek olan erkelerde semenin kolesterol ve fosfolipit miktarlarının birbirine yakın oluşuyla uyumludur).
ALTI: Kanda testosteron ve gonadotropin seviyeleri değişmedi.
YEDİ: Deneklerin yüzde 35’inde tedavi sırasında, yüzde 65’ inde de ilaç kesildikten sonra semen parametrelerinden en az birinin değiştiği tespit edildi.
Araştırmacılar bu sonuçları, atorvastatinin testis, prostat ve epididim fonksiyonlarına zararlı etkileri olduğu, sperm parametrelerini ve seminal sıvı bileşimini anlamlı derecede etkilediği ve emniyetli bir ilaç olmadığı şeklinde özetliyorlar.
Statinler ve üreme
Lipit metabolizması bozuklukları doğurganlığın bozulması veya değişmiş sperm parametreleriyle beraberdir ve teorik olarak statinlerin dislipidemi bağlamında sperm parametrelerini düzeltmesi beklenir.
Bununla beraber, statinlerin testosteron üretimini bozmaları ve böylece sperm üretimi ve kalitesini etkilemeleri endişesi de vardır.
Literatürde statin tedavisinin kolesterolleri yüksek olan erkeklerde steroid seviyeleri ve sperm parametrelerine etkileri heterojendir ve birçok faktörle ilişkilidir.
Ayrıca son 30 senede statinlere ilişkin yapılan çalışmalar semen kalitesinden ziyade steroidogenezise odaklanmış, erkek fertilitesi ayrıntılı olarak incelenmemiştir.
Sonuç olarak;
İnsanlara son derecede emniyetli diye “yutturulmaya” kalkışılan kolesterol haplarının araştırıldıkça zarar vermediği hücre, doku, organ olmadığı ortaya çıkıyor.
Statinlerin, spermler üzerine olan etkilerinin sadece “5 aylık bir tedavi sonrası” ortaya çıkmış olmasına dikkatinizi çekerim; bu ilaçlar aylarca değil senelerce kullanılıyor.
Bu araştırma, statin kullanan üreme çağındaki erkeklerin gelecekteki nesillerinin sağlığının ciddi bir tehlike altında olduğunu gösteriyor.
Sperm ve yumurtadaki değişiklilerin sonraki nesillere aktarıldığını unutmayalım.
KAYNAK: https://rbej.biomedcentral.com/counter/pdf/10.1186/1477-7827-12-65.pdf
Her eve lâzım bilgiler
Statin sınıfı ilaçlar sadece kolesterol sentezini değil dolikol ve ko-enzim Q10 yapımını da engellerler.
Koenzim Q10 azalması sperm hareketliliğini, spermatozoa sayısını, canlılığını azaltırken sperm patolojisini artırır. Steroller erkek üreme fizyolojisi özellikle de steroidogenezis, spermatogenezis ve döllenme için gereklidir.
Spermatogenezis ve epididimde olgunlaşma sırasında spermatozoitlerin hareketli olabilmeleri, nihai morfolojilerine ulaşmaları, kapasitasyonları ve kadın üreme organlarında akrozom reaksiyonları kabiliyetine erişebilmeleri için membran lipit kompozisyonları ve dağılımları yeniden şekillenmek zorundadır.
Kapasitasyon, spermatozoitlerin olgunlaşmasında sondan bir önceki adımdır ve bunların yumurtayı dölleme kabiliyetini kazanmaları için şarttır.
Kapasitasyonun öncü olayı plazma membranından kolesterol sızmasıdır; bu sayede hücre içi spesifik sinyal dönüştürme yolları aktive olur. Sadece kapasitasyon kabiliyetine sahip olan spermatozoitler yumurtayı döllemeden önce zona pellucida ile temas hâlinde bir akrozomal reaksiyona geçebilirler.
Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?