Türkiye’de ilaç klinik araştırmalarının artırılmasına ihtiyaç olduğunu belirten Hematoloji Eğitim ve Araştırma Derneği (HEAD) Başkanı Prof. Dr. Burhan Turgut, bu araştırmaların hastalar açısından avantajları olduğunu, özellikle pahalı ve yurt dışından gelen ilaçlara erken erişim fırsatı sunduğunu kaydetti. Prof. Dr. Turgut, “Günümüzde hematolojik kanserlerin tedavisi çok hızlı bir şekilde gelişmektedir. Kanserlerde, lösemi, lenf bezi tümörlerinde yeni ilaçlar çok hızlı geliştirilmektedir. Bu ilaçların bir kısmı ile gerçekten çok iyi sonuçlar alınmaktadır. Ancak bu ilaçların piyasaya çıkması her zaman istenen hızda olmamaktadır. Kanser hastaları bu ilaçlara ancak bu ilaç klinik çalışmalarına katılmak suretiyle erkenden ulaşabilmektedir” dedi.
Hematoloji Eğitim ve Araştırma Derneği (HEAD) tarafından ilki düzenlenen 1. Hematoloji Eğitim ve Araştırma Kongresi Antalya – Belek’te yapıldı. Yaklaşık 250’nin üzerinde hematoloji uzmanının katıldığı kongrede, hematolojik kanserler konusunda güncel klinik araştırmalar kongreye katılan bilim adamları tarafından tartışıldı. Kongre kapsamında düzenlenen basın toplantısına HEAD Kurucu Başkanı Prof. Dr. Fevzi Altuntaş, HEAD Başkanı Prof. Dr. Burhan Turgut, Dernek Genel Sekreteri Prof. Dr. Düzgün Özatlı, Altınbaş Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Hematoloji-Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Tunç Fışgın katıldı.
Hematoloji Eğitim ve Araştırma Derneği’nin ana amacının Türkiye’de hematoloji alanında, lösemi, lenf kanseri, myeloma gibi kan, lenf bezi ve kemik iliği kanserlerine karşı toplumun farkındalığının arttırılması olduğunu söyleyen Prof. Dr. Burhan Turgut, hastalarının bu anlamda bilgilendirilerek güncel gelişmelerden haberdar edilmelerinin sağlanması ve özellikle klinik çalışmaların ülkemizde yaygınlaşmasının teşvik etmek istediklerini anlattı.
Kök hücre nakli ve ilaç tedavisi ile lenfomasız bir hayat mümkün
Prof. Dr. Turgut yaptığı açıklamada, hem hastaların yeni ve potansiyel tedavilere ulaşımının önemini, hem de gün geçtikçe büyümeye devam eden ilaç Ar-Ge alanında Türkiye’nin Avrupa’ya kıyasla çok daha etkin bir rol üstlenebileceğini dile getirdi.
Son yıllarda Türkiye’den klinik araştırmalara katılımın arttığını fakat halen istenilen noktada olmadığını dile getiren Prof. Dr. Turgut, şu bilgileri verdi: “Daha çok çalışmanın ülkemize çekilmesi ve hastalarımızın bu çalışmalara katılımlarının teşvik edilmesi gerekmektedir. Bu çalışmaların ülkemizde yürütülmemesi hastaların büyük çoğunluğunun bu tedavilerden faydalanamamaları dışında mali bir yüke de yol açmaktadır.
Açıklamak gerekirse, hastaların yurt dışına tedavi için gitmeleri veya yurt dışından bir şekilde ilaç getirtme yollarını aramaları dışında, klinik çalışmalarla karşılıksız yapacakları bir tedavi yerine çoğunlukla daha az etkili ve pahalı bir tedavi süreci ile karşı karşıya kalmaları ile sonuçlanmaktadır.”
Prof. Dr. Burhan Turgut, günümüzde kan, kemik iliği ve lenfle ilgili kanserlerde başta olmak üzere, kemoterapiden farklı değişik mekanizmalarla etki eden ilaçların kullanımda olduğunu belirterek, bu ilaçlara her gün yenileri ve daha etkililerinin eklendiğini kaydetti. İlaç klinik çalışmalarının, bu ilaçlara piyasaya çıkmasını beklemeden hastaların ulaşmasına imkan verdiğini hatırlatan Prof. Dr. Turgut, “Kanser hastalarının ve yakınlarının bu anlamada bilgili ve duyarlı olmaları önem arz etmektedir” dedi.
Klinik çalışmalara katılan hastaların ve gönüllülerin kendilerini denek olarak düşünmemeleri gerektiğini de vurgulayan Prof. Dr. Burhan Turgut, “Her hasta her çalışmaya girmeyi kabul edecek diye bir durum söz konusu değil ama hasta baştan negatif bir bakış açısı ile değil, pozitif bir bakış açısı ile gelmeli, bir denek olmadığının, bunun kendisi için bir fırsat olabileceğinin farkına varmalıdır.
Türkiye, hematolojik kanserlerin tedavisinde Dünya süper liginde yer alıyor
Çünkü yeni geliştirilen bir ilacın 3-5 seneden önce piyasaya çıkmayacağının ve belki de onun son şansı olduğunu bilerek çalışmaya yaklaşmalıdır” diye konuştu.
Hastaların klinik araştırmalarla ilgili bilgilendirilmesinin çok önemli bir nokta olduğunun altını çizen Prof. Dr. Turgut, Avrupa ya da batı ile kıyaslandığında bu konuda Türkiye’de henüz istenen düzeyde olmadığını, bunun biraz daha geliştirilmesine, bilinçlendirmeye ihtiyaç olduğunu belirtti.
Hastanın gireceği çalışmayla ilgili mutlaka bilgilendirildiğini ifade eden Prof. Dr. Turgut, “Çalışmanın ne anlama geldiği, kendisine getireceği faydalar, muhtemel zararlar, bunlar hasta ile uzun uzun konuşuluyor. Bununla ilgili hem yazılı bilgi veriliyor hem de çalışmayı yürütecek hekim bu konuda hastaya açıklamalar yapıyor. Tabii ki hasta, yine bizim bilgilendirilmiş gönüllü olur dediğimiz formu imzalayarak çalışmaya giriyor. Dolayısıyla bu konuda bir aydınlatma yapılması, bunun birçok anlamda kendisine faydalı olabileceğini bilmesi hastalarımız için ve bu alanın gelişmesi açısından faydalı olacaktır” dedi.
Hematoloji Eğitim ve Araştırma Derneği Kurucu Başkanı Prof. Dr. Fevzi Altuntaş ise, sağlık okuryazarlığının klinik araştırma boyutunda da artırılması gerektiğine vurgu yaptı.
Hastanın hem kendi tedavisi hem de tüm dünyada kendisi gibi olan hastalar için bir görevin yanında hayırlı bir iş yaptığının, bir hastalığa derman olabileceğinin farkına varması gerektiğini belirten Prof. Dr. Altuntaş, bunun aynı zamanda bir insanlık görevi olduğunu söyledi. Her aşamada farkındalığın artırılmasına ve motivasyona ihtiyaç olduğunu bildiren Altuntaş, “Tüm bileşenler; hastası, hekimi, idarecisi, toplumun bir bireyi olarak gelin hep beraber el ele verelim, birlik ve beraberlik içerisinde yol alalım” dedi.
Türkiye’nin klinik araştırma ve Ar-Ge alanında büyük gelişme potansiyeline sahip olduğuna dikkati çeken Prof. Dr. Altuntaş, “Nüfus özellikleri, hastalık tipleri, yetişmiş hekim ve sağlık personeli kapasitesi ve altyapı göz önünde bulundurulduğunda klinik araştırmalar konusundaki potansiyelimizin yüksek olduğunu söyleyebiliriz” diye konuştu.
Prof. Dr. Fevzi Altuntaş: Kanserde sağkalım oranı son otuz yılda %20 arttı
Prof. Dr. Altuntaş, sözlerini şöyle sürdürdü: “Buna karşın mevcut durumda global klinik araştırmalardan gerekli payı alamıyoruz. Türkiye ilaç pazarı büyüklüğüne göre ilk 15 ülke içinde yer almasına rağmen klinik araştırmalarda 31-37. sıralarda bulunmaktadır. Dünyada yapılan klinik araştırmalardaki payımız ise %1,0 ile 1,4 arasında değişmektedir. Dünyadaki pazar büyüklüğü 120 milyar dolar olmasına rağmen Türkiye’nin klinik araştırmalardan aldığı pay sadece 150 milyon dolar düzeyinde. Tüm veriler değerlendirildiğinde ise ülkemizin potansiyeli ilk 10, yüzde 3 dilimi ve 4 milyar doların üzeridir”
Türkiye’de özellikle AR-GE’nin ve klinik araştırmaların gerçekleştirilmesinin bir devlet politikası haline geldiğine işaret eden Prof. Dr. Fevzi Altuntaş, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, ‘sağlık sanayi savunma sanayi kadar önceliklidir ve bu alanda AR-GE ve klinik çalışmalar önceliğimizdir’ sözünü hatırlattı. Prof. Dr. Altuntaş, “Bu noktada biz akademisyenlere düşen sağlıkta yerlileşme ve millileşmenin altını doldurmak, Ar-Ge ve klinik araştırma merkezlerinin altyapısını güçlendirmek ve klinik araştırma merkezlerinin sayısını ve niteliklerinin artırmak” dedi.
Prof. Dr. Fevzi Altuntaş, Kanser Mükemmeliyet Merkezlerinin önemine de değindi. Gelişmiş dünyada kanser tedavisi değil, kanser yönetimi, kansere bütüncül bir yaklaşım içinde oluşturulduğunu belirterek, şunları söyledi: “Bu bağlamda Lenfoma, Myeloma, Lösemi Tanı ve Tedavi Merkezlerinde hematoloji, radyasyon onkoloji, patoloji, genetik, radyoloji ve nükleer tıp bilim dalları üyelerinden oluşan tanı tedavi ve takip standartlarını belirleyen, rapor eden, uygulayan ve takip eden bir ekip oluşturulmalıdır
Standart uygulama prensipleri oluşturulmuş ve belli aralıklarla güncellenmiş olmalıdır. Bu bütüncül anlayış psikoonkoloji, onkolojik rehabilitasyon, onkolojik sosyal hizmet, klinik eczacılık ve ilaç danışma, uğraş terapileri, kanserde beslenme, kanserde hijyen ve enfeksiyon kontrolü, sosyal destek, palyatif bakım, manevi bakım, onkolojik görüntüleme, yan etki ve semptom yönetimi, geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamaları, manevi bakım, üreme sağlığı, klinik araştırmalar, kanser okulu, gerçek yaşam veri analizi, günlük yaşam ile ilgili bilgilendirme birimlerinin eşlik ettiği merkezlerden oluşmalıdır.”
Hematoloji Eğitim ve Araştırma Derneği Genel Sekreteri Prof. Dr. Düzgün Özatlı ise, kongre sırasında ilk 2 gün boyunca Sağlık Bakanlığı sertifikalı iyi klinik uygulamalar kursu yapıldığını dile getirdi. Bu şekilde klinik araştırmalar konusunda eğitimli ve nitelikli araştırmacılar yetiştirildiğini kaydeden Prof. Dr. Özatlı,
“Bir klinik çalışmayı oluştururken, hem teorik hem pratik hem de sahada karşılaşılabilecek sorunları çözebilmek için ona yetkin insanları yetiştirmemiz amaçlandı ve bu amaçla iyi bir klinik araştırma için onun kurallarını yerine getirmemiz lazım.
Prof. Dr. Altuntaş: Yerli ve milli kanser ilaç üretimi için alt yapımız hazır
Artık günümüzde Türkiye’de değil, dünyada herkes belli bir sertifikası olduğu zaman ancak bu klinik çalışmalara katılabiliyor. Bu bizim için dünya standardında olması gereken bir kriter. Sahadaki tüm kişileri, kendimiz de dahil olmak üzere eğitmek, geliştirmek için bu kursu düzenledik” dedi.
Klinik araştırmaların son 20 yılda Türkiye’ye girmesiyle çok önemli gelişmeler olduğunu anlatan Prof. Dr. Tunç Fışgın, klinik araştırmaların ilaçların laboratuardan halka ulaşmadan önceki tam ara basamağı olduğunu ve bu anlamda ilaç piyasaya verilmeden, kullanıma sunulmadan önce son çalışmaların yapıldığı ve bilimin veri olarak karşımıza çıktığı en kritik noktalardan biri olduğunu söyledi.
Klinik araştırmaların çocuk disiplininde farklı tarafları olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Tunç Fışgın, şunları söyledi: “Kanser hastası olan 70 yaşındaki bir kişinin bir araştırmaya kabul edilmesi ya da buna karar vermesi çok daha kolay ama 5 yaşındaki bir çocuğun tedavi yolları tükendiğinde ya da yeni bir ilaçta anne-babanın ebeveyn olarak çocuğunun bu çalışmaya katılmasına yasal izin vermesi başka bir sorumluluk duygusu oluşturuyor.
Bu sorumluluk duygusunu mutlaka çok iyi bilgilendirmek, örnekleri göstermek, daha önce klinik araştırmalara katılan çocuklarla ve aileleri ile bu insanları bir araya getirmek gerekiyor. Derneğin bu anlamda katkısı büyük olacak. Daha yola yeni çıktık, daha ilk kongremiz ama ben bunun doğru bir hedef olduğunu düşünüyorum. O yüzden hep birlikte Türkiye’deki klinik araştırmalarda hem hekim hem ilaç endüstrisi hem üniversiteler ve eğitim araştırma hastaneleri hem de sivil toplum örgütleri, dernekler birlikte çalışmalı ve bundan sonra da bizim geleceğimiz nokta, bilime yön vermek olmalı. Yani bilimin içinde bilime destek verenden öte, bilimin içinde bilime yön veren noktaya doğru gitmemiz lazım.”
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?