Hem erkeklerde hem kadınlarda kansere bağlı ölümlerin en sık nedeninin akciğer kanseri olduğunu belirten Prof. Dr. Başak Oyan Uluç, “Akciğer kanseri dünyada hem kadınlarda hem de erkeklerde en sık görülen ikinci kanser türü. Türkiye’de erkeklerde en sık görülen kanser türü akciğer kanseriyken, kadınlarda ise akciğer kanseri beşinci sırada yer alıyor. Bunda, Türkiye’nin en çok sigara içilen ülkelerden biri olması büyük bir etken” dedi.
Prof. Dr. Demir: Kanser tedavisinde önemli gelişmeler yaşanıyor
Türkiye’nin erken tanı ve farkındalık seviyesi açısından dünyanın biraz gerisinde kaldığını belirten Prof. Dr. Başak Oyan Uluç, tedavi açısından ise dünya standartlarında olduğunu vurguladı. Prof. Dr. Başak Oyan Uluç, akciğer kanseri tedavisinde son dönemde elde edilen gelişmeleri şöyle özetledi: “Son yıllarda akciğer kanseri alanında çok önemli ilerlemeler kaydedildi. Akciğer kanseri tedavi kararında hastaları eskiden küçük hücreli ve küçük hücreli olmayan diye ikiye ayırmak yeterliydi.
Bu iki gruptan birine dahil olan her hastaya aynı tedaviyi verirdik, yani farklılaştırılmış, kişiye özel bir tedavi anlayışımız yoktu. Ama son yıllarda gördük ki, çok farklı akciğer kanseri alttipleri var. Küçük hücreli olmayan akciğer kanserinde adenokarsinom, skuamöz hücreli karsinom gibi alttiplerin tedavileri farklılaşıyor. Ayrıca bir hücrenin tümörleşmesine sebep olan genetik bozukluklar var; bunlara mutasyonlar diyoruz. Tümörde saptadığımız mutasyonlara göre bunları hedefleyen farklı tedaviler vermek yoluyla daha başarılı noktalara ulaştık.”
Kişiye özel yeni nesil tedaviler akciğer kanseri hastalarına umut veriyor
Kişiye özel tedavi kavramının son on yılda ortaya çıktığını söyleyen Prof. Dr. Başak Oyan Uluç, bu kavramı şöyle açıkladı: “Küçük hücreli olmayan akciğer kanserini ilk olarak patolojik alt tiplerine göre ayırıyoruz. Sonra da bu tür hastalarda tümörleşmeye neden olan mutasyona bakıyoruz. Günümüzde bizim için en önemli olanlar EGFR ve ALK mutasyonlarının varlığı. Eğer bunlar varsa, buna uygun ilaçlarla hastaları tedavi ederek daha başarılı sonuçlara ulaşıyoruz.
Ancak bu mutasyonlar yoksa, standart kemoterapi rejimleriyle hastalarımızı tedavi ediyoruz. EGFR ve ALK mutasyonu olan kanser hastaları, hastalarımızın sayısının yüzde 10 ila 15’ini oluşturuyor. Ancak akciğer kanserinde yalnız bu mutasyonlar yok. Her geçen gün yeni mutasyonlar tespit ediyoruz ve biliyoruz ki akciğer kanserinin aslında yüzde 60’ında bir mutasyon var, ama şu anda diğer mutasyonları hedefleyen ilaçlarımız yok. Çok uzak olmayacak bir gelecekte büyük olasılıkla onlara yönelik ilaçlarımız da olacak ve hastaların yüzde 60’ı da buna göre tedavi edilebilecek.”
İlk kez kemoterapi alan akciğer kanseri hastalarında cevap verme oranı yüzde 30 civarındayken, bu oranın kişiye özel tedaviler uygulandığında yüzde 70’lere kadar çıktığını belirten Prof. Dr. Başak Oyan-Uluç kişiye özel, yeni nesil tedavilerin hastalığın ilerlemesini daha uzun süre engellediğini ve hastaların yaşam süresini arttırdığını söyledi. “Hastaların yaşam süresi kişiye, mutasyona ve hastalığın evresine göre değişiyor. Kişiye özel tedaviler şu an için ileri evre hastalarda kullanılıyor.
Metastazlı hastalarda beklenen yaşam süreleri değişkenlik gösterebiliyor. Ama eskiye göre bazı alt tiplerde 2 ila 3 katlık artışlar sağladık. Hedefe yönelik ilaçlar kemoterapilere göre daha az yan etki yaratıyor, çünkü tümörü hedefliyor.”
İmmünoterapi alanında da çok hızlı ve etkili gelişmeler yaşandığının altını çizen Prof. Dr. Başak Oyan Uluç, kanser immünoterapisindeki son gelişmeleri şöyle özetledi: “Bir kişiye kanser tanısı konulmuşsa, bu bağışıklık sistemi hücrelerinin kanserleşmiş hücreleri tanıma veya yok etmede bir eksikliği olduğu anlamına gelir.
Son yıllarda bağışıklık sisteminin kanseri yok etmesini engelleyen tolerans mekanizmalarının keşfedilmesinden sonra, bu mekanizmaları geriye döndürmeye yönelik ilaçlar da geliştirildi. Artık immünoterapiyle insan vücudunun yeniden tümöre saldırması sağlanabiliyor. Bu sene ABD’de iki immünoterapi ilacı, metastatik küçük hücreli olmayan akciğer kanserinde sağladığı yarar sebebiyle ruhsat aldı. Bu ilaçların toksik etkileri oldukça düşük ve etkileri çok daha uzun süreli. Yani ikinci umut verici tedavi immünoterapi olacak.”
Tüm akciğer kanserlerinin yüzde 90’ının tütüne bağlı olarak geliştiğini vurgulayan Prof. Dr. Başak Oyan Uluç, şunları söyledi: “Bir ülkede tütün kullanımı azaldıkça akciğer kanseri de azalır. Türkiye’de son yıllarda başarıyla uygulanan dumansız hava sahası gibi önlemler sayesinde sigara kullanan sayısında azalma sağlandı. Bu azalma, özellikle erkeklerdeki akciğer kanseri görülme sıklığına da yansımaya başladı.”
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?