Soğuk algınlığı (nezle): En sık görülen okul çağı enfeksiyonu olup, virüsler tarafından oluşturulur. Hafif burun akıntısı, hapşırık ve seyrek öksürükle beraber hafif ateş olabilir. Genellikle kısa sürede kendiliğinden iyileşir.
Grip: İnfluenza virüslerinin neden olduğu genellikle yüksek ateş, baş ağrısı, kas ağrıları ile seyreden burun akıntısı, burun tıkanıklığı ve öksürüğün eşlik ettiği aşırı halsizlik yapan daha ciddi bir durumdur. Hekim gözetiminde tedavi ve komplikasyonlar (kulak iltihabı, bronşit ve zatürre gibi) açısından takibi gerekir.
Boğaz enfeksiyonları: Boğaz ağrısı, yutma güçlüğü ve ateşle seyreden boğaz enfeksiyonlarının büyük çoğunluğu antibiyotik tedavisi gerektirmeyen virüs enfeksiyonları olmakla beraber özellikle antibiyotik tedavisi gereken durumların ayırt edilebilmesi için hekim muayenesi ve laboratuvar incelmeleri gerekebilir. Özellikle A grubu beta hemolitik streptokok (beta mikrobu) tespit edilen hastaların mutlak surette ve yeterli süre antibiyotik tedavisi alması gerekir. Doğru ve yeterli tedavi edilmeyen beta enfeksiyonlarının romatizma ve nefrite neden olabileceği unutulmamalıdır.
Zatürre (Pnömoni); Yüksek ateş, yoğun öksürük ve balgamla seyreden zatürre sıklıkla bir boğaz enfeksiyonunu takiben gelişir. Çeşitli virüs ve bakteriler tarafından özellikle de bağışıklık sistemi zayıf kronik hastalığı olan düşkün çocuklarda görülür. Erken tanı ve tedavi hastalığın ilerlemesine; dolayısıyla hayatı tehdit edici noktaya varmasına engel olur.
Bronşit ve Bronşiolit; Küçük ve orta boy soluk borularının virüs ve bakteriler tarafından iltihaplanması ile oluşurlar. Genellikle öksürük, balgam, hırıltı, ateş ve zaman zaman göğüs ağrısı ile kendini gösterirler. Başlangıcında genellikle boğaz enfeksiyonu söz konusudur. Tanı ve tedavi için hekim değerlendirmesi esastır.
Orta Kulak İltihabı; Özellikle soğuk algınlığı, grip ve boğaz enfeksiyonlarından sonra bakteri ve virüsler östaki kanalı vasıtası ile boğazdan orta kulağa geçerek iltihaba neden olurlar. Kulak ağrısı, ateş ve işitme azlığı ile kendini gösterir. Hekim değerlendirmesi ve tedavisi gerekir.
Çocuklarda orta kulak iltihabı neden olur? Belirtileri ve tedavisi
İshal; Günde en az üç defa sulu dışkılama, bulantı, kusma, karın ağrısı ve ateş ile ortaya çıkar. Ağız yolu ile alınan yiyecek ve içeceklerden geçen bakteri virüs ve parazitlerin hastalığıdır. Hekim değerlendirmesi ve laboratuvar incelmeleri sonrası bir taraftan ilaç tedavisi planlanırken diğer taraftan sıvı kaybının yerine konması gerekir.
Döküntülü Hastalıklar; Okul çocukları özellikle kalabalık ortamlarda bulunmaları nedeni ile döküntülü hastalıkları da yaygın olarak geçirirler. Kızamık, kızamıkçık ve suçiçeği gibi aşı ile korunabilen hastalıkların yanında birçok döküntülü hastalık vardır. Ortak özellikleri virüsler tarafından oluşturulmaları ve ateş ile birlikte olmalarıdır. Tanı ve gerekli tedavi önerileri için hekim tarafından değerlendirilmeleri gerekir.
Özellikle de büyük şehirlerde yaşayanların burunlarının içinde hiçbir anatomik bozukluk olmasa da, her şey normal olsa da çevre kirliliğinden kaynaklı zararlı maddelerin solunmasından dolayı burunda reaksiyon oluşuyor ve şişiyor. Bu da burun tıkanıklığına ve sinüzite yatkınlığa yol açıyor.
Toplumda yaygın görülen bir kulak burun boğaz sistemi hastalığı olan sinüzit hakkında en sık sorulan soruları şöyle:
Yüz kemiklerinin içinde içi hava dolu odalar var, bunlara sinüs deniliyor. Yanak ve alın bölgesinde ikişer adet, burun kökünde bal peteği şeklinde ufak sinüsler bulunuyor. Bir tane de gözün arkasında, beynin altında sinüs bulunuyor. Bu sinüslerin hepsini birer oda gibi ve burnun hava alma yerini de koridor gibi kabul edersek sinüsler bu koridora açılıyor. Fakat bu kapıları normal bildiğimiz oda kapısı gibi değil hortum şeklinde düşünelim. Hortumun iç yüzeyini mukoza denilen burnun iç yüzeyini döşeyen halı oluşturuyor. Basit nezle sırasında odaların kapıları da şişiyor ve iltihaplanıyor. Nezle sırasında koridor hastalandığı için koridora açılan hortum şeklindeki açıklıkların ağzı da hastalanıyor. Böylece sinüsler havalanmadığı için sinüzit olunuyor. Ancak sinüzit, nezle geçince ve burun koridorunun iltihaplanması ortadan kalkınca düzeliyor. Nezle ilaçla bir haftada geçiyor, ilaç kullanmayıp kendinize iyi bakarsanız da bir haftadan uzun sürmüyor. Dolayısıyla insanlar nezle sırasında bir dereceye kadar sinüzit geçiriyor. Hastaların burun ve geniz akıntısıyla beraber yüzlerinde ağrı ve doluluk hissetmeleri sinüzit geçirdiklerinin ifadesidir. Sinüzit basit bir hastalık gibi görülse de nadiren de olsa menenjit, ensefalit ve göz küresi enfeksiyonu gibi daha ciddi problemlere yol açabiliyor.
Burun ve geniz akıntısı, öksürük, balgam, yüzde bu odalara karşılık gelen bölgelerde, yanaklarda, göz çukurlarında ağrı ve hassasiyet, alında ve burun kökünde ağrı, genel baş ağrısı, kırgınlık, halsizlik gibi şikayetlerdir.
Koyu kıvamlı burun akıntısı, burun tıkanıklığı, geniz akıntısı ve bu akıntıya bağlı öksürük, yüzde ve kulaklarda basınç hissi, baş ağrısı, mide bulantısı ve kusma, iştahsızlık, yüksek ateş, huzursuzluk ve kas-eklem ağrıları… Tüm bunlar çocukluk döneminde en sık görülen enfeksiyonlardan olan sinüzitin belirtileri.
Nezle ile karıştırılabiliyor. Herkesin yılda bir defa nezle geçirmesi normaldir. Bu nedenle nezle geçirdiği sırada hastanın sinüzit türü şikayetlerinin olmasını normal karşılıyoruz. Ancak bu şikayetlerin nezle geçtikten sonra tamamen ortadan kalkması gerekiyor. Eğer şikayetler devam ediyorsa sinüzitten şüphe edilir. Doktor muayene sırasında sinüzite ait bulgu görür, hastayı tedaviye alır. Ya da sinüzite ait bir bulgudan şüphelenip yüz tomografisiyle tanıyı kesinleştirir.
Hastalığın nedenleri arasında üst solunum yolu enfeksiyonları ve alerji önemli yer tutuyor. Burnun içinde halıya benzeyen ve mukoza dediğimiz bir tabaka var. Bu tabakanın alerji nedeniyle uzun süre şiş kalması sinüs havalanmasını bozuyor ve sinüzite yol açıyor. Ayrıca deviasyon dediğimiz burun orta bölmesinin eğrilikleri sinüs ağzında havalanma bozukluğuna yol açıyor ve sinüzit gelişiyor. Burun alerjilerinin bazısında burun mukozasında dışarı balonlaşmalar oluyor. Bu balonlaşmalar doktorların burun eti olarak tariflediği “polip” denilen yapılardır. Polipler burnun içini üzüm salkımı gibi doldurup sinüslerin ağzını tıkayıp sinüzite yol açabiliyor.
Çocuklarda ateş, burun akıntısı gibi üst solunum yolu enfeksiyonları belirtilerinin bir haftadan uzun sürmesi sinüzit nedeniyle olabiliyor. Sinüzitte kötü ağız kokusu yüz ve baş ağrısı göz çevresinde şişme gibi belirtiler yaşanıyor. Bu belirtilerin görüldüğü durumlarda doktora tekrar başvurulmalı. Tedavisinde doktor kontrolünde antibiyotikler ve şikayete göre rahatlatıcı ilaçlar kullanılması gerekiyor.
Akut ve kronik olmak üzere iki çeşit sinüzit var.
Akut sinüzit: Nezleden sonra burna açılan kapakların ağzındaki tıkanıklık geçmiyor ve yüz kemiklerinin içindeki odalarda iltihap birikiyor. Bu iltihap burada yerleşik duruma gelebiliyor buna da akut sinüzit diyoruz. Kullanılacak antibiyotik, burun içi spreyler, ağızdan alınan ve kalın akıntıyı sulandıran haplarla rahatlıkla tedavi edilebiliyor.
Kronik sinüzit: Akut sinüzit atakları (tamamen ilaç tedavisiyle düzelebilen) bu atakların sıklığı ve şiddeti artarsa, burun içerisindeki koridora hortumlarla açılan sinüslerin ağzı ilaçla düzelmeyecek derecede tıkanırsa kronik sinüzit oluyor. İlaçla düzelmiyorsa, 6-8 haftadan fazla sürüyorsa kronik sinüzitten bahsediyoruz.
Böyle resmi bir rakam yok, ancak akut sinüziti olanların oranı daha fazladır. Çünkü dünyada nezle geçirmeyen insan yoktur, her nezle geçiren kişide de geçiçi bir sinüzit hali olabilir. Akut sinüzitler yerleşik hale gelir, 6-8 haftayı geçerse kronik sinüzitten bahsedilebilir.
Özellikle tam bir tedavi alamayan sinüzit kronikleşme eğilimindedir. Bu nedenle antibiyotik de içeren sinüzit tedavi protolüne uymak gerekmektedir. Alerjik rinit (saman nezlesi) sinüslerin çalışmasını bozarak alerjik sinüzit olarak da adlandırılan duruma yol açabilir. Bağışıklık sistemi problemlerinin de araştırılması kronikleşme eğilimi olan sinüzitte değerlendirilmelidir.
Sinüzit tedavisinde genellikle 14 günü geçmeyen bir antibiyotik tedavisi uygulanır. Çocukluk döneminde sinüs tedavisinde cerrahi yöntemlere nadiren ve sadece özel durumlarda başvurulur.
Kişinin burun etlerinin normalden büyük olması, burnun orta duvarının düz olmayıp sağa veya sola doğru eğri olması, bu eğriliklerin arka boyutlarının, sinüs ağızlarını tıkaması; bu bölgelerin hastalık sonrası yani basit bir nezle ve akut sinüzit sonrası kendisini toparlamasına engel olacaktır. Burun içinde deviasyonlar, burun etlerinin büyüklüğü akut sinüziti kolaylaştırır. Burnun içinde anatomik bozukluk yoksa, burun içini döşeyen halı (mukoza) bazı nedenlerle normalden daha fazla şişmişse bunun en önemli nedeni alerjidir, bu da burun içi havalanmasını azaltır. Akut sinüzitin kronik sinüzite dönüşme olasılığı artar. İkinci bir neden hastada hiç alerji olmaksızın, 21’inci yüzyılın dayattığı şartlar, teknoloji adına yaptığımız atmosferdeki değişiklikler nedeniyle oluşan sorunlardır. Yani yaşadığımız şehirdeki havanın kirliliği, endüstriyel atıklar, egzoz gazlarının etkisiyle insanlar alerjiye, sinüzite daha yatkın hale geldi. Tüm bu koşullar da aşırı reaksiyona yol açıp burun içindeki yapıları şişiriyor ve problem çıkıyor.
Nezleye, çoğunlukla burna ve soluk borusuna yerleşen virüsler neden olmaktadır. Solunum yoluyla alınan virüsler burun mukozasına yerleşir. Kuluçka süresi ortalama 3 gündür. Buruna yerleşen virüs, buranın tıkanmasına neden olur. Vücut bu virüsleri atmak için tepkiler verir. Bu tepkiler hapşırma, burun akıntısıdır. Zaman zaman ateş yüksekliği de görülür. Acil tedavi gerektiren bir hastalık değildir. Hafif seyreder. Yaklaşık bir hafta sonra kendiliğinden geçmeye başlar.
Nezlenin belirtileri bebeklerde şu şekildedir: Yemek yemek istemez, beslenirken güçlük çeker. Nefes alıp vermesinin hızlı ve zor olduğu gözlenir. Ateş hafif yüksek oalbilir ama fazla yüksek değildir. Bu yüzden ateşin yüksek olmaması sizi yanıltmamalıdır. Daha kötü durumlarda bebeğin ağzı kurur. Güçsüzleşmeye başlar.
Yetişkinlerde ise genelde hapşurma görülür. Burun tıkanmıştır ve akıntı vardır. Kusma görülebilir ve boğazda kaşınma vardır. Ateş, ilk günler yüksektir ama daha sonra düşer. İştah kaybı, ishal görülebilir. Hastanın genel sağlık durumunda bir bozukluk yoktur.
Nezle 10 gün içinde geçmezse balgamlı öksürük, kulak ağrısı, yüksek ateş, işitme problemi gelişebilir. Bu durumda bronşit, zatürre gibi diğer enfeksiyonlar ortaya çıkmış olabilir. Nezlenin en ağır dönemi bir-iki gün sürer.
Nezleyi kendi başınıza da tedavi edebilirsiniz. Çok ciddi seyreden bir hastalık değildir. Yalnız ilaç almanız gerektiğinde doktorunuza başvurmanızda fayda vardır. Alınacak önlemler ve tedavi şekli griple aynıdır. Nezlenin aşısı yoktur.
7 den 70’e herkesi etkisi altına alan bu hastalıkların bir ortak noktası da birbirleri ile sıkça karıştırılması. Grip döneminde görülen semptomların soğuk algınlığına göre daha ağır bir tabloyla seyretmesi dışında bu iki hastalık arasındaki farklar ve benzerlikler nelerdir?
Özellikle okul çağındaki çocukların sıklıkla yaşadığı soğuk algınlığında virüsler salgı, direkt temas veya soluma yoluyla bulaşıyor. Çocuklar yılda 6-8 defa, yetişkinler ise 2-4 defa soğuk algınlığına yakalanıyor. Hastalık, soğuk algınlığı, boğaz ağrısı ve kaşıntısı ile başlıyor, ardından burun tıkanıklığı ve akıntısı ile devam ediyor. 4 ve 5. Günlerde en şiddetli hali yaşanırken soğuk algınlığı genelde 1 hafta içerisinde geçiyor. Ateş 3 günden uzun sürmüşse veya düşmüşken tekrar yükselmişse bakteriyel bir enfeksiyon olabileceğinden doktor kontrolü gerekiyor. Antibiyotiklerin virüslere bir etkisi olmadığı için tedavide kullanılmasına gerek yoktur.
Aşı yüzde 70-90 arasında koruma sağlar
Gripten korunmak için aşının iyi bir yol olabileceğini söyleyen Anadolu Sağlık Merkezi Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Dr. Elif Hakko, “Her yıl bir önceki yılın yaygın olan 2 Influenza A ve 1 Influenza B virüsünden hazırlanan aşı sonbaharda yapılmaya başlanır. Aşının etkinliği yaş ve kişinin bağışıklığı durumuna ve ayrıca o yıl etken olan Influenza virüsüyle antijenik uyuma göre değişmekle beraber %70-90 arasında koruma sağlar” dedi.
Antibiyotiğe yer yok, istirahat ve bol sıvı önemli
Grip tedavisinin semptomatik olduğunu belirten Dr. Hakko, bağışıklığı tam olan kişilerde ilk olarak antiviral ilaçlar kullanılmayacağını söyleyerek “Ağrı kesiciler, ateş düşürücüler, öksürük kesiciler kullanılabilir. Hastanın istiharat etmesi ve bol sıvı alması önerilir. Vitaminlerin ve bağışıklık güçlendirdiği iddia edilen ilaçların bir yararı gösterilmemiştir” dedi. Diyabet, kalp, böbrek hastalıkları, kanser hastaları, gebeler, küçük çocuklar ve 65 yaş üstü kişiler gibi risk grubundaki kişilerin klinik durumları değerlendirilerek antiviral ilaçların kullanımının uygun olabileceğini dile getirdi. Grip bir virüs hastalığı olduğundan antibakteriyel olan antibiyotiklerin tedavide yeri olmadığına değinen Dr. Hakko, antibiyotik kullanılması durumunda mevcut üst solunum yolu florasının etkilenebileceğini ve daha da kötüsü antibiyotik direncine neden olabileceğini sözlerine ekledi
Soğuk algınlığı tedavisi için öneriler
Soğuk algınlığı tedavisinde analjezikler, gargaralar ve burun açıcıların kullanılabileceğini belirten Dr. Hakko antivirallerin tedavide yeri ve etkinliği olmadığını söyledi. Hapşırmaların eşlik ettiği soğuk algınlığı durumunda alerji ilaçlarının yararlı olabileceğine değinen Dr. Hakko bu ilaçların uyku yapabileceğine dikkat çekti. Dr. Hakko bilinenin aksine bağışıklık güçlendirici ilaçların grip ve soğuk algınlığında etkinliğine dair kanıtlanmış veri olmadığnı bu sebeple önerilmediğini söyledi.
Yeni aşıların gelişmesiyle her ne kadar son yıllarda sıklığı azalsa da zatürre hala okul dönemi çocuklarının yakalandığı hastalıklar arasında yer alıyor. Akciğer dokusunun iltihaplanması sonucu oluşan hastalık çoğu zaman üst solunum yolu hastalığı bulgularıyla başlıyor. Öksürük solunum sıkıntısı, göğsün yan kısmında ve karında ağrı olabiliyor. Bu şikayetlere zaman zaman kusma da eşlik edebiliyor. Hastalığın seyrine, bulgularına ve tetkiklere göre çocuğun mutlaka doktor kontrolü altında olması gerekiyor.
Kış mevsiminde havaların soğuması ile birlikte çocuklarda solunum yolu enfeksiyonları daha sık görülmektedir. Çocukların okul ve ya kreş gibi ortamlarda daha fazla zaman geçirmeye başlaması bu hastalığa zemin hazırlamaktadır. Çocuklarda solunum yolu enfeksiyonlarının sık görülmesinin sebepleri arasında henüz bağışıklık kazanmamış olmaları ve hijyen kurallarına yeterince uyamamaları yer almaktadır.
Orta kulak iltihabı çocukluk döneminde en sık görülen hastalıklardan biridir. 2-3 yasına kadar çocukların çoğu en az bir kez orta kulak iltihabı geçirmektedir. Genellikle bu hastalığın öncesinde bir üst solunum yolu enfeksiyonu geçirilmektedir. Kulak ağrısı, ateş, huzursuzluk, iştahsızlık ve kusma orta kulak iltihabının belirtileri arasında yer almaktadır.
Özellikle 2-6 yaş çocuklarda sık görülen hastalıklardan bir diğeri de bronşiyolit; yani küçük hava yollarının iltihabıdır. Burun akıntısı, hafif ateş, iştahsızlık gibi bulgulardan kısa süre sonra; hızlı ve zorlu solunum, hırıltı, yoğun öksürük ve daha ciddi olanlarda inleme, göğüs kaslarında çökme görülebilir. Ateş olmayabilir. Tedavide yeterli oksijen sağlanması önemlidir. Çocuğun yeterli sıvı alımı sağlanmalıdır. Bronş açıcı, iltihabı önleyici tedaviler hastaya göre uygulanabilir.
Ateş, halsizlik, iştahsızlık, boğaz ağrısı ve ses kısıklığı ile başlayan boğaz enfeksiyonlarında zaman zaman baş ve karın ağrısı ile kusma da yaşanabiliyor. Virüs ve bakterilerin neden olduğu bu hastalıkta bakterilere bağlı hastalığın teşhisi ve tedavisi için çocuğun mutlaka doktor kontrolünde olması ve gerekiyorsa antibiyotik kullanması gerekiyor. Çünkü iyi tedavi edilmeyen bakteriye bağlı bazı boğaz enfeksiyonlarında kalp romatizması riski doğabiliyor. Ayrıca sonrasında orta kulak iltihabı, sinüzit, bademcik arkasında veya yanında abse ve lenf bezlerinin iltihabı gibi sorunlara da neden olabiliyor.
Her yıl dünya nüfusunun %20’si grip virüsüne yakalanmaktadır. Bir grip salgınında en yüksek atak hızı okul çocuklarında görülmektedir. Soğuk algınlığının aksine hızlı bir başlangıcı vardır. Yüksek ateş, titreme, baş ağrısı, yaygın kas ağrısı, öksürük, boğaz ağrısı, halsizlik belirtileri görülmektedir. İshal ve kusma da görülebilmektedir. Grip virüsü çok yaygı görülen bulaşıcı bir hastalıktır. Grip aşısı altı aydan büyük çocuklara uygulanabilmektedir. Bu aşının Eylül-Ekim aylarında uygulanması önerilmektedir; ancak Aralık ayı hatta sonrasında da uygulanabilir.
Zatürre, akciğer dokusunun iltihabıdır. Virüsler ya da bakteriler etken olabilir. Ateş, hızlı solunum, öksürük, halsizlik bazen de hırıltılı solunum ve solunum güçlüğü belirtiler arasında yer alır. Özellikle altı aydan küçük çocuklar hastanede yatırılarak takip edilir.
Soğuk algınlığı genellikle virüsler tarafından oluşmaktadır. Toplumda en sık görülen akut enfeksiyon hastalığıdır. Okula giden bir çocuk yılda yaklaşık 6-7 kez soğuk algınlığı geçirmektedir. Bu hastalığın bulaşması; hasta çocuğun öksürme ve hapşırmasıyla direkt temas veya çocuğun salgılarına temas etmiş eşyalar yoluyla olmaktadır. Boğaz ağrısı, kaşıntısı, burun akıntısı veya tıkanıklığı, hapşırma, gözlerde sulanma, öksürük ve hafif ateş belirtiler arasında yer alır. Genellikle 7-10 gün içerisinde iyileşme sağlanmaktadır. Antibiyotik kullanmanın hiçbir yararı yoktur. Burun tıkanıklığı için burun damlaları önerilmektedir. C vitamini, ekinezya, propolis, çinko gibi soğuk algınlığında sık kullanılan desteklerin hiçbirinin etkinliği kanıtlanmamıştır.
Ekinezyanın faydaları nelerdir? Ekinezya çayı neye iyi gelir?
Havaların her geçen gün soğumasıyla birlikte soğuk algınlığından şikâyet eden kişilerin sayısı da artıyor. Boğazda kuruluk, yanma ve hapşırma ile başlayan soğuk algınlığı, çeşitli virüslerin etken olduğu bir üst solunum yollan enfeksiyonu. Soğuk algınlığından korunmak için özellikle beslenme ve uyku düzenine dikkat edilmesi gerektiğini belirten Medline Acil Sağlık Operasyonlardan Sorumlu Direktör Dr. Barış Mutluer, soğuk algınlığı ile ilgili bilinmesi gerekenleri aktarıyor.
Özellikle mevsim geçişi dönemlerinde sayıca artan, grip/soğukalgınlığı nedeniyle yüksek ateş vakalarının arttığını belirten Mutluer, soğuk algınlığının en sık görülen belirtilerinin; boğaz ağrısı, öksürük, hafif ateş, boğuk ses, burun tıkanıklığı ve hafif baş ağrısı olduğunu belirtiyor ve ekliyor; soğuk algınlığı genellikle en fazla bir hafta veya on gün içinde, basit tedavi yöntemleri ile geçebilir. Ancak dikkatli olunmazsa, hastalık ilerleyebilir ve bunun sonucunda sinüzit, orta kulak iltihabı ve zatürree gibi ağır tablolara neden olabilir.
Tüm bu önerilere dikkat edilmesine rağmen hasta olan kişiler için tedavi yöntemlerini sıralayan Medline Acil Sağlık Operasyonlardan Sorumlu Direktör Dr. Barış Mutluer, uyarılarda da bulunuyor.
Soğuk algınlığı tedavisinde dikkat edilecek en önemli husus, kendi kendine zarar vermemektir. Birçok kişi, gerek olmadığı halde bir sürü ilaç kullanır ve bunların farklı yan etkileri vardır.
Özellikle okula yeni başlayan, bağışıklık sistemleri tam olarak gelişmemiş çocuklar bu günlerde sık sık hastalanıyor. Sürekli kapalı ortamda bulunmanın da etkisiyle mikroplar tüm sınıfa ve anne babalara yayılıyor. El yıkama alışkanlığını da tam olarak kazanmamış olan bu çocuklar için kaptığı mikrobu etkisiz hale getirebilmek de çok kolay olmuyor. Önemli olan hastalığı oluşmadan önce engelleyebilmek.
Okul çağındaki çocukları hastalıklardan koruyan 10 öneri
Kış hastalıklardan korunmak için bağışıklık sistemimizi güçlendirmemiz gerekiyor. Üst solunum yolu hastalıklarının en büyük savaşçıları olan ekinezya, ıhlamur, adaçayı ve zencefil ile bağışıklık sisteminizi güçlendirebilirsiniz.
Üst solunum yolu hastalıkları denince akla ilk gelen bitkilerden biri “ekinezya”dır.Yapılan bilimsel nitelikteki deneysel ve klinik çalışmalar bu bitkinin soğuk algınlığı etkenlerine karşı vücudun bağışıklık sistemini desteklediğini ortaya koymaktadır. Yayımlanan çalışmalarda ekinezya ürünlerinin soğuk algınlığına yol açan (influenza virüsü ve solunum sinsityal virüs) ve uçuk virüsü gibi virüsler üzerinde öldürücü etkisi bulunduğu gözlenmiş. Bu çalışmalarda, ekinezyanın hem bu virüsleri öldürdüğü hem de virüslerin yol açtığı iltihap etkenlerinin (sitokinler) miktarını kontrol ederek üst solunum yollarındaki iltihabın yol açacağı hasarı engellediği gözlemlenmiş.
Soğuk algınlığı denince aklımıza gelen bitkilerden bir diğeri de “ıhlamur” çiçekleridir. Prof. Dr. Erdem Yeşilada, birkaç yıl önce yayımladığı bir araştırmanın sonuçlarına göre ıhlamur çiçeklerinin de “iltihap giderici” ve “ağrı giderici” etkileri bulunduğunun deneysel olarak ortaya konulduğunu, yürüttükleri çalışmanın sonucunda ıhlamur içerisindeki bileşenlerden bazılarının (flavonoit) iltihap giderici ve ağrı kesici etki gösterirken, bazı bileşenlerin (müsilaj) de boğazı yumuşatması neticesi boğazda tahrişi önlediğini ve bu suretle soğuk algınlığı şikayetlerinin hafifletilmesinde tedaviye yardımcı olduğunun görüldüğünü belirtiyor. Ayrıca üzerine taze kaynatılmış sıcak su ilave edilerek çay şeklinde demlendiğinde bazı uçucu bileşenlerinin (linalool) yatıştırıcı etkisi deneysel olarak gösterildiğinden bilhassa inatçı öksürüklerde kişilerin rahatlamasını sağlaması bakımından da yararlı olabileceğini söylüyor.
Ağız ve boğaz iltihaplarında etkili olduğu bilinen bir başka bitki ise “adaçayı”dır. Özellikle bitkinin içerdiği uçucu bileşenlerin ağız ve boğaz iltihaplarında (farenjit, jinjivit gibi) yararlı olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla çay şeklinde hazırlanan (kesinlikle kaynatılmadan) adaçayı ile hazırlanan gargaranın bu amaçla kullanılması önerilmektedir. Yeni yayımlanan bir klinik çalışmada, adaçayı ile ekinezyanın birlikte uygulandığında dezenfektan gargaradan daha etkili olduğu gösterilmiş. İsviçre’de son 3 gün içerisinde boğaz ağrısı şikayeti ile hastaneye başvuran 155 gönüllü üzerinde yürütülen bu çalışmada, bileşiminde ekinezya ve adaçayı içeren gargaranın, 5 gün süre ile günde 10 defa kullanılması ile üçüncü günden başlayarak etkili olduğu gözlenmiş. Deneyde paralel olarak bir başka grup hastada yürütülen çalışmada 2 saat ara ile ağıza sıkılan bir dezenfektan çözeltisinden (klorhekzidin/ lidokain) daha yüksek etki bulunmuştur.
Soğuk algınlığının önlenmesi ve tedavisinde yararlı olacak bu üç bitkinin yanı sıra zencefil rizomlarının yararları, beklenen etkinin desteklenmesi bakımından önemlidir. Bilimsel çalışmalar zencefil içerisindeki bazı bileşenlerin (gingerol, şogaol) kuvvetli iltihap giderici etkisi bulunduğunu ortaya koymaktadır.
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?