Doç. Dr. Çuvalcı: Sağlık çalışanları, hem solunum yoluyla hem de kan ve vücut sıvılarıyla bulaşan birçok bakteriyel ve viral enfeksiyon ile karşı karşıya kalabiliyor. Kan yoluyla bulaşan enfeksiyonlar açısından en sık karşılaştıklarımız Hepatit B, Hepatit C ve AIDS hastalığının etkeni olan HIV en sık karşılaşılan ve en çok da korkulan etkenler.
Prof. Dr. Ünal: Hasta ve sağlık çalışanı güvenliği için farkındalık yaratmak istiyoruz
Yine Ebola virüsü, MERS-CoV, Kırım Kongo kanamalı ateşi gibi virüsler de kan ve vücut sıvıları ile temas sonrasında sağlık çalışanlarına bulaşabilen etkenlerdendir. Onun dışında grip (influenza) ve tüberküloz gibi solunum yoluyla bulaşan etkenler de sağlık çalışanlarını tehdit eden hastalıklardandır.
Doç. Dr. Çuvalcı: Sağlık çalışanlarının, hastaların kan ve vücut sıvılarıyla bulaş riski çok yüksek. Ülkemizde her iki sağlık çalışanından biri meslek hayatı boyunca en az bir kere bu yaralanmayla karşı karşıya kalıyor. Ancak ne yazık ki temaslı sağlık çalışanlarının sadece bir kısmı bildirim yapıyor. Bildirim yapıldığı anda gerek iş sağlığı ve güvenliği birimi gerekse enfeksiyon kontrol komitesi tarafından neler yapılması ve nasıl bir izlem gerektiği konusunda sağlık çalışanları bilgilendiriliyor ve takipleri başlıyor.
Doç. Dr. Çuvalcı: Bu konuda net bir bilgi yok. Çünkü en az iki kişiden birinin bu hayati riske maruz kaldığını bilmemize rağmen, bunların hepsi bildirilmediği ve kayıt altına alınmadığı için ne kadar sağlık çalışanının enfekte olduğu noktasında net bir bilgi yok. Ancak şu söylenebilir: Kırım Kongo Kanamalı Ateşi’ne benzer şekilde ölümcül seyreden hastalıklarda sağlık çalışanının temas durumunu bildirme ve önlem alma oranı daha yüksek. Özellikle iş sağlığı ve güvenliği birimleri kurulmadan önce Hepatit B, Hepatit C, HIV gibi daha sinsi ilerleyen ve başlangıçta gürültülü bir tablo oluşturmayan bulaşlar ancak yıllar sonra fark edilebiliyordu.
Şimdi iş sağlığı ve güvenliği birimlerince hastanelerde sağlık çalışanlarına periyodik kontroller yapılmaya başlandığı için tanı daha erken dönemde konulabiliyor. Ancak temas bildirimi yapılmazsa sağlık çalışanının bu etkenlerle iş yerinde karşılaşıp karşılaşmadığının anlaşılması mümkün olamamaktadır. Ülkemizde maalesef, kesici-delici alet yaralanması sonucu HIV, HBV, HCV ve Kırım Kongo Kanamalı Ateşi virüsü bulaşı sonrasında hayatını kaybetmiş veya siroz gibi karaciğer kanseri gibi ciddi hastalıklar yaşayan sağlık çalışanları vardır.
Doç. Dr. Çuvalcı: Biraz önce bahsettiğim gibi birçoğu raporlanmıyor çünkü gerçekten sağlık çalışanları bazen iş yoğunluğu sebebiyle, bazen de bu konuya yeterince önem vermediği için, bazen de bize bir şey olmaz düşüncesiyle bildirmiyorlar.
Doç. Dr. Çuvalcı: Sağlık çalışanı kan ve vücut sıvıları ile korunmasız (eldiven, önlük, maske, gözlük olmaksızın) temas yaşadığı olayın bildirimini yapmazsa ne enfeksiyon kontrol komitesinin ne de iş sağlığı ve güvenliği biriminin haberi olur. Kişinin öncelikle kendi bildirimini yapması lazım; sonrasında iş sağlığı güvenliği birimi, enfeksiyon kontrol komitesi ve hastane yönetimi bunu engellemek için “neler yapılabilir”i gündeme getiriyor. Ne yazık ki bildirimlerin çoğu yapılmadığı için bu konuda gereken farkındalık da tam olarak oluşturulamamış durumda.
Doç. Dr. Çuvalcı: Aslında kan ve vücut sıvılarıyla bulaşan enfeksiyonlar, solunum yoluyla bulaşan enfeksiyonlar, temas yoluyla bulaşan enfeksiyonlar ve bunlardan korunmak için gerekli olan kişisel koruyucu ekipmanlar hakkında eğitimler yapılıyor ama tek başına eğitim her zaman yeterli olmuyor. Eğitim çok önemli ama yeterli olmuyor.
Sağlık çalışanları sadece hekimlerden oluşmuyor, hemşireler var, temizlik personelleri ve yardımcı personeller var. Dolayısıyla farklı eğitim seviyelerindeki bu kişileri farklı yöntemlerle bilinçlendirmek ve kişisel koruyucu ekipmanların (eldiven, önlük, maske, vb) kullanımı konusunda var olan kurallara uyumu artırmak gerekli diye düşünüyorum.
Doç. Dr. Çuvalcı: Tabii, bir diğer faktör de o. Özellikle hizmet satın alımı çerçevesinde yer alan sağlık çalışanları bu bildirimleri yaparlarsa işlerini kaybetmekten korkuyor olabilirler, mesleki beceriksizlik gibi yorumlanabileceğini düşünüyor olabilirler. Ancak ben bulaş olduğu için işinden olan bir sağlık çalışanı ne duydum ne de gördüm. Dolayısıyla bu korkular son derece yersiz.
Hekim ve hemşirelerdeki ana faktör ise, iş kaybetme korkusu değil; daha çok iş yoğunluğundan ve olası bir bulaş sonucu gerekli akut müdahaleyi yapmış olduklarını düşündüklerinden bildirimde sıkıntılar yaşanabiliyor. İş kaybetme kaygısı duyan daha ziyade yardımcı personel, temizlik personeli diyebiliriz. Zaten herhangi bir enfeksiyon nedeniyle riskli olan bir hastaya yaklaşımda neler yapılması gerektiği ile ilgili hastaya tanı konulur konulmaz tüm sağlık çalışanlarına enfeksiyon kontrol komitesi tarafından tekrar eğitim yapılarak anında bilgi verilmekte.
Doç. Dr. Çuvalcı: Çok eğitim veriliyor aslına bakarsanız ama bu eğitimlere herkes katılamıyor, zira eğitimler hastanede işleyiş devam ederken mesai saatleri içerisinde veriliyor. Bu nedenle eğitimler, katılamayanların da katılımını sağlamak için birden çok kez veriliyor. Ayrıca yılda iki kez iş sağlığı ve güvenliği uzmanları tarafından tüm sağlık çalışanlarının katılımının zorunlu olduğu bir eğitim var. Sağlık çalışanları o eğitimlere zorunlu olarak katılıyor. Orada sağlık çalışanlarına kesici-delici aletler ve kan sıçramaları nedeniyle bulaşabilecek hastalıklar ve korunma yolları hakkında bilgiler veriliyor.
Fakat eğitimlerin sıklığı artırılabilir, ama tabii yine vurgulamakta fayda var, sağlık çalışanlarının bu hayati riskler ve gerekli önleyici tedbirlerle ilgili farkındalığının olması şart. Ebola virüs hastalığı şüphesi olan bir hasta geldiğinde yani virüs daha ölümcül olduğunda kişisel koruyucu önlemler daha iyi alınıyor. Tüm hastaların enfekte hastalar olduğu kabul edilerek uygulanması gereken standart önlemler her hastada uygulanmayabiliyor.
Doç. Dr. Çuvalcı: Tüm ülkeyi içeren bir veri yok maalesef. Biz hep yurtdışının istatistiklerini kullanıyoruz ama en son Hasta ve Sağlık Çalışanı Güvenliği Platformu’nun yaptığı anket çalışması ile Türkiye’deki durumu bir nebze de olsa görme imkanı bulduk.
Doç. Dr. Çuvalcı: Kesinlikle önlenebilir, dünyada da zaten sağlık çalışanlarının bu tip enfeksiyonlarla karşılaşmaması için yapılması gereken standartlar ve alınması gereken önlemler belli. Onlara uyulduğu taktirde bulaşma ihtimali yok. Biz var olan standart önlemleri alırsak, bulaş riskinden tamamen kurtulmamız mümkün.
Doç. Dr. Çuvalcı: Birincisi tüm hastalara uygulanması zorunlu olan kan ve vücut sıvıları ile temas öncesinde eldiven, önlük, maske ve sıçrama riski varsa gözlük kullanılması; ikincisi ise kesici-delici alet yaralanmalarını önleyici ürünler kullanılmasıdır. Güvenlik donanımlı ürünlerin kullanılması, özellikle kan yoluyla bulaşan hastalıklarda, hem iğne batma yaralanmalarını hem de kan sıçramalarını önlemek açısından enfeksiyon bulaşını engelleyebiliyor. Üçüncüsü tıbbi atık kutularının kullanımı, biliyorsunuz hastaya uygulanan işlemden sonra en çok iğnenin ağzını kaparken yaralanmalar yaşanıyor.
Sepsis tedavisindeki her saatlik gecikme, ölüm oranlarını beş kat artıyor!
Damar içine giren iğne, bistüri gibi ürünlerin hiç kapama işlemi yapılmadan direkt tıbbi atık kutularına atılması gerekiyor. Ülkemizde hem tıbbi atık kutuları hem de güvenlik donanımlı ürünlerin kullanımı yaygınlaşmaya başladı ama hala istenilen düzeyde değil; o da zaman içerisinde herhalde oturacaktır.
Doç. Dr. Çuvalcı: Maliyet etkinliği açısından şöyle bir maliyet analizi yapılırsa pahalı gibi görünüyor: Şöyle ki, halihazırda kullanmakta olduğumuz güvenlik donanımı olmayan enjektör veya kateter örneğin; 1 TL olsun, güvenlik donanımlı ürünler örneğin 2 TL olsun. Bu şekilde bakıldığında bu ürünler pahalı gibi görünüyor. Ancak gerçek bir maliyet analizi yaptığımızda, evet 1 TL’lik enjektör kullanıyorum ama tek bir sağlık çalışanında oluşabilecek yaralanmada karşımıza çıkan tedavi maliyetini, tanı ve takip maliyetini hesapladığınızda otomatik olarak güvenlik donanımlı ürünlerin maliyetinin çok daha düşük olduğunu görebiliyorsunuz.
Dolayısıyla analizi bu şekilde yapmak gerekiyor ve böyle yapıldığında da ki doğru analiz budur, çünkü maliyeti hesaplarken tüm olasılıkları değerlendirmek lazım, kesinlikle maliyet yüksek olmayacaktır. İnsan hayatını korumak bu konuda harcanacak para ile ölçülemeyecek kadar değerlidir. Bakanlığımız da bu ürünlerin bazılarını geri ödemeye alarak süreci önemsediğini gösteriyor zaten.
Doç. Dr. Çuvalcı: En çok hemşireler, ikinci sıklıkta doktorlar, ondan sonra da diğer temizlik personelleri maruz kalıyor. Özellikle acil servis, yoğun bakım üniteleri, ameliyathane gibi yoğun invaziv girişimlerin yapıldığı, merkezi sterilizasyon ünitesi gibi tüm cerrahi aletlerin yıkanıp hazırlandığı, enfeksiyon hastalıkları kliniği gibi en riskli hastaların yatırıldığı yüksek riskli ünitelerde bu bulaş oranı çok daha yüksek. Ama hastanenin her alanında sağlık çalışanlarına bulaş riski mevcuttur.
Doç. Dr. Çuvalcı: CDC raporlarına göre kesici-delici alet yaralanmaları ve kanla bulaş %86 oranında düşürülüyor. Güvenlik donanımlı ürünler sayesinde ciddi anlamda bu bulaşlar azaltılabiliyor. Tabii ki, yukarıda bahsettiğim eldiven, maske, gözlük, önlük gibi standart önlemleri de aldığınız taktirde bulaşı engelleme oranınız çok yüksek.
Doç. Dr. Çuvalcı: Bu konuda bir sıkıntı olmağını görüyoruz çünkü bununla ilgili iyi firmalar var ve burada faaliyet gösteriyorlar. Güzel ürünler getirmiş durumdalar, ulaşma konusunda bir sıkıntı yok, sıkıntı bu ürünlerin tercih edilmemesinde. Burada karşımıza maliyet unsuru çıkıyor. Çünkü hastane yöneticileri işin maliyetini hesapladığında aradaki fark çok yüksek olmasa da güvenlik donanımlı ürünler pahalıymış gibi görünüyor.
İmmünoterapi hematolojik kanserlerin tedavisinde başarıyı arttıracak
Özellikle de toplu alım ihalelerinde olabildiğince en düşük fiyat göz önüne alındığı için burada güvenlik donanımlı ürünler otomatik olarak üst basamakta kalıyor ve tercih sebebi olamıyor. Bakanlık aslında bu ürünlerin kullanılması için geri ödemeleri yapıyor. Bu çok güzel bir adım gerçekten. Burada olay hastane yönetimlerinin hem iş sağlığı ve güvenliği birimleri hem enfeksiyon kontrol komiteleri aracılığıyla bilinçlendirilmesi ve bunların tercih edilmesine yönlendirilmesine kaldı.
Doç. Dr. Çuvalcı: Bu konuda çok sayıda hem ulusal hem uluslararası kılavuz var, alınması gereken önlemler çok belli. Ülkemizde de bir bulaş olduğunda neler yapılmalı, hangi adımlar izlenmeli, hangi tetkikler yapılmalı, hangi tetkikler pozitif gelirse hangi tedaviler uygulanmalı bunlar çok net. Amerika’da yaklaşık 20 yıldır güvenlik donanımlı ürünlerin kullanımı yasal zorunluluk haline geldi. Avrupa’da bu konuda direktif yayınlandı ama bizim ülkemizde henüz zorunluluk yok.
İki kişiden biri yaralanıyor diyoruz, bu çok yüksek bir oran. Toplam sağlık çalışanı yaklaşık 1 milyon kadar olsa ve bunlardan örneğin %1’i bile enfekte olsa, çıkacak tedavi maliyeti yanında bu ürünlerin kullanım maliyeti oldukça düşük kalacaktır. Diğer taraftan, enfekte olan sağlık çalışanlarının aileleri ve yakınları da ciddi risk altında kalıyor. Bunu da hesapladığınızda ciddi bir popülasyon oluşturuyorlar. Dolayısıyla bu riski azaltmak için bu ürünlerin kullanımını desteklemek uygun olacaktır.
Doç. Dr. Çuvalcı: Hastane enfeksiyonları ne yazık ki ülkemizde istenilen düzeyde azaltılabilmiş değil, hatta birçok hastanede artış bile var. Özellikle yoğun bakım ünitelerinde ventilatör ilişkili pnömoni, kan dolaşımı enfeksiyonları ki burada “santral” dediğimiz ana damarlara takılan kateterlerde (halk arasında serum iğnesi olarak bilinir) ve “periferik” dediğimiz eller, kollar gibi alanlarda kullanılan kateterlerde enfeksiyon riski çok yüksek. Ayrıca sonda kullanımına bağlı olarak idrar yolu enfeksiyonları sık görülüyorum.
Hastane enfeksiyonlarının tamamının önlenebilir olduğunu biliyoruz. Bunları önlemek için de birtakım önlem setleri (bundle) var. Dünyada pek çok merkezde hastane enfeksiyonları açısından sıfır enfeksiyon hedefi var ve Amerika’da, Avrupa’da bu hedefe ulaşmış olan hastaneler var.
Doç. Dr. Çuvalcı: Birincisi; bu önlem paketine birebir uyum söz konusu. Bu paketlerden, herhangi bir basamağından taviz verilmiyor. O basamakların içerisinde daha önce bahsettiğim standart önlemler var. Hastane enfeksiyonlarını önleme konusunda el hijyeni (el yıkama veya alkollü el antiseptiği kullanma) en önemli noktalardan biri. Hemşire invaziv girişiminden önce ellerini yıkamaz ya da alkollü el dezenfektanıyla el hijyenini sağlamaz ise kesinlikle hastadan hastaya, hastanın kendi çevresinden hastaya, kendisinden hastaya zincirleme bir bulaşı başlatması söz konusu. O yüzden el hijyeni en temel nokta. Bu olmadan hiçbir basamağın bir önemi yok.
Diğer konu, çevresel kontaminasyonu azaltmak, yani etkin hastane temizliği. Bu konu son dönemde dünyada enfeksiyon kontrolünde çok gündemde. Hastane temizliğini ne kadar iyi ve etkin yapabilirsek, bu bulaşı o kadar yüksek oranda azaltmış oluyoruz. Onun dışında idrar yolu enfeksiyonları için sondanın doğru endikasyonda kullanılması ve gereksinim bittiği anda çıkarılması. Kan dolaşımı enfeksiyonlarında önlem paketlerinin uygulanması önerilir, kateterin takılmasından önce cildin temizlenmesinden başlayıp, kateterin nasıl takılacağına ve sonra nasıl bakılacağına kadar bu basamakların uygulanması, sürekli eğitimle de desteklendiğinde enfeksiyonları azaltabiliyor.
Eğitimlerin yanında kateterle giriş öncesi klorheksidin gibi antiseptik solüsyonlarla cildin temizliği, üçlü musluklar yerine iğnesiz girişim aparatı dediğimiz ven valflerinin tercihi, kateterin düzenli yıkanarak temizlenmesi ve yıkanırken bulaşı engellemek için tek kullanımlık ürünlerin tercihi gibi faktörlerle bakterilerin dışarıdan bulaşmasını da, kateterin içerisinde biyofilm oluşturup çoğalmasını engellemeniz de mümkün olabiliyor.
Doç. Dr. Çuvalcı: Örneğin; bir HIV virüsünün bulaştığını düşünelim: HIV artık ömür boyu tedavisi gereken kronik viral hastalık haline geldi. Eskiden ölümcül seyrediyordu, şimdi tedavi edildiği zaman, özellikle de erken dönemde tedavi edildiği zaman yıllarca ilaç kullanmak kaydıyla normal bir kişi kadar yaşam mümkün, ama tedavi maliyeti çok yüksek.
Keza Hepatit C tedavisi de pahalı bir hastalık. Dolayısıyla bu hastalıklardan biri sağlık çalışanlarından birine bile bulaşmış olduğunda, işin manevi boyutu da var, işinizi yaparken böyle bir hastalıkla karşılaştığınızda yaşadığınız çöküntü, depresyon, dışlanma korkusu gibi birçok durum söz konusu.
Doç. Dr. Çuvalcı: Akdeniz Üniversite’sinde gerçekleştirdik bu toplantıyı. Türkiye Acil Tıp Derneği ve Acil Hemşireler Derneği’nin birlikte organize ettiği bir toplantıydı. Ben de konuşmacı olarak katıldım. İlimizdeki 112 hekim ve paramediklerine, tüm acil servis hemşirelerine, tüm kliniklerdeki özellikle yoğun bakım ünitelerindeki hemşirelere, enfeksiyon kontrol hemşirelerine ve iş sağlığı ve güvenliği birimindeki hemşirelere ve hekimlere ulaşıldı. Katılım oldukça yüksekti. Farklı disiplinleri bir araya getiren bir toplantı olduğu için çok verimli oldu. Herkes kendi yönünden durumun ne olduğunu ortaya koydu ve neler yapabilirizi konuştuk.
Toplantı sonucunda hastanelerde özellikle riskli birimlerde güvenlik donanımlı ürün kullanımının zorunlu hale gelmesinin çok kıymetli olacağı konusunda hemfikir olduk. Güvenlik donanımlı ürün seçerken de gerçekten tam güvenlikli olması da çok önemli. Güvenlik donanımlı olduğu öne sürülen bazı yanlış ve çok kalitesiz ürünler de var. Bunlar maalesef kullanım sırasında kırılan, bükülen gerçekten çok kalitesiz ürünler. Sırf düşük maliyete bakılarak bu ürünlerin alınmaması konusunda çok dikkatli olmalıyız.
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?