Kanser tedavisine yön veren 130 uzman, İstanbul’da düzenlenen Meme Kanserinde Yeni Yaklaşımlar sempozyumunda, Aralık ayında Amerika’da yapılan San Antonio Meme Kanseri Kongresi’ndeki konuları ele aldı. Toplantıda, meme kanseri tedavi protokolünde önemli değişiklikler ve yenilikler olduğu açıklandı. Özellikle genetik ve moleküler onkolojide umut veren gelişmeler yaşandığını belirten Sempozyum Başkanı Prof. Dr. Gökhan Demir, hedefe yönelik ve kişiye özel kanser tedavisinin bir sonraki adımı olacak bir yöntemin kanserle savaşta çok önemli avantaj sağlayacağını söyledi. Kanser hücrelerinin genetik parmak izini çıkaran, ‘genetic fingerprint’ ve tümörün vücuttaki seyrine yön veren ana geni tespit eden ‘driver’ yani ‘sürücü mutasyon’ yöntemlerini Prof. Dr. Demir şöyle anlattı:
KANSERİN ŞOFÖRÜNE NOKTA ATIŞ
“Driver mutasyonu, otobüsün şoförü olarak nitelendirebiliriz. Eğer siz bir otobüsü durdurmak istiyorsanız otobüsteki yolcuları etkisiz hale getirmeniz işe yaramaz, yolcuları yok ederseniz, otobüs yoluna devam eder. Şoförü bulup onu yok etmeniz, bunun için de şoförün kim olduğunu bilmeniz lazım. Şu zamana kadarki moleküler genetik çalışmalar bize, tümör hücresinde on genetik bozukluk olduğunu göstermişti ama bunlardan hangisinin tümörün daha aktif davranmasına ve vücutta yayılmasına yol açtığını göstermemişti. İşte driver mutasyon kavramı bunu açığa çıkarmayı, nokta atışının önüne onu koymayı, yani durdurmak istediğimiz otobüsün şoförünü yok etmeyi hedefliyor. Bu çok önemli bir gelişme.”
TÜMÖRÜN PARMAK İZİ ÇIKARILACAK
Tümör genetiğinde bütün yapıya bakma imkanı veren yöntem ise genetik parmak izi. Yöntem, driver mutasyonun ortaya çıkarılıp hedeflenmesini sağlıyor. Prof. Demir’e göre bunlar, tümör tedavilerinin tekrar aynı noktada birleştirilmesi ve onkolojide yeni bir dönemin başlangıcı anlamına geliyor: “Bundan sonra tümörü, gruplarına göre değil, genetik farka göre tedavi edeceğiz. Yani aynı genetik bozukluk meme kanserinde de, akciğer kanserinde de olsa, o genetik yapıyı, o driver mutasyonu bloke edecek ilaçlar vereceğiz. Bir süre sonra tümör tipleri önemini yitirecek, genetik mutasyon tedavi edilecek. Yani artık memede etkili kemoterapi, kolonda etkili kemoterapi dönemi geçiyor, bu genetik mutasyonlara yönelik yeni bir tedavi dönemine giriyoruz.”
PROF. DEMİR: GEREKSİZ İLAÇ KULLANIMINI ÖNLEYECEK
Özetle, kanserin şoförüne yönelik bir operasyon başlatılıyor. Şoför bulunduktan sonra ister akciğer, ister meme kanseri olsun aynı ilaçla nokta atışı yapılacak, şoför öldürülecek ve kanser kontrol altına alınacak. Prof. Demir’e göre, muhtemelen tek bir ilaç olmayacak ama ‘sürücüler’ bulundukça, onlara yönelik ilaçlar bütün kanser türlerinde kullanılabilecek. Onkologları heyecanlandıran yöntem hastalar açısından önemli avantajlar sağlayacak; yaşam süresi uzayacak ve gereksiz ilaç kullanımının, dolayısıyla ağır yan etkilerin de önüne geçilecek.
Kanser tedavisinde yeni bir dönemin eşiğinde olduğumuzu söyleyen ve “Onkolojik gelişmeler çok hızlı ilerliyor, her şey hızla değişiyor” diyen Demir, henüz araştırma aşamasında olan ancak Amerika’da bazı merkezlerde uygulanan genetic fingerprint ve driver mutasyon yöntemlerinin birkaç yıl içerisinde klinikte uygulanmasını bekliyor.
PROF. URAS: CERRAHİNİN SINIRLARI DARALDI
Meme kanserinin cerrahi tedavisinde de yenilikler var. Hastalıkta cerrahi alanının küçüldüğünü belirten Prof. Dr. Cihan Uras, kongrede öne çıkan en önemli noktanın, önceden ameliyata uygun görülmeyen vakalarla ilgili olduğunu söyledi. Prof. Uras, “Çok ileri evrede ve kötü seyreden iltihabi meme kanserlerinde eskiden ameliyat yapılmazdı. Halbuki şimdi çalışmalardan bu gruplardaki hastalara cerrahi ve radyoterapi uyguladığımızda, hastalıksız yaşamlarının mümkün olabildiğini ve daha konforlu yaşayabildiklerini gösteren sonuçlar çıktı” dedi.
Meme koruyucu cerrahi sınırlarının da değiştiğini dile getiren Uras, “Eskiden ameliyatta çok geniş bir alanı çıkarmaya özen gösteriyorduk. Ancak kongrede açıklanan çalışmalar; sadece kesilen sınırlarda cerrahi yapmanın; tedavinin başarısında, hastanın yaşam kalitesinde ve lokal nükslerde büyük farklar yaratmadığını, sistemik tedavinin daha etkili olduğunu gösterdi” diye konuştu.
LENF BEZLERİNİN HEPSİ ALINMAYACAK
Cerrahi sınırların küçültülmesinin kadına sağladığı yararı Prof. Uras, “Fazla doku çıkarılmadığı için memenin görüntüsü ve şekli çok bozulmuyor” şeklinde ifade etti. Prof. Dr. Uras, diğer bir cerrahi değişikliğin de koltukaltı lenf bezlerinin ameliyatıyla ilgili olduğu bilgisini verdi, “Eskiden meme kanserinde koltuk altında sentinel (bekçi) lenf nodu pozitifse geri kalan tüm bezeleri çıkarıyorduk. Bu toplantıda sentinel lenf nodunda çok küçük sıçramalar varsa sadece ilk bezeleri çıkarmanın yeterli olacağı, diğer bezeleri almaya gerek olmadığı bildirildi” dedi.
HASTAYA NE SAĞLIYOR?
Bu sonucun; meme kanseriyle savaşan kadına sağladığı kolaylık ise lenf ödem denilen kol şişmesi riskinin ortadan kalkması. Ayrıca bu gelişme, lenf bezi alınan kolun rahatlıkla kullanabilmesi açısından da çok anlamlı. Kanser ameliyatında meme başının çıkarılması işleminin de rafa kalktığını vurgulayan Prof. Cihan Uras, “Meme başını korur, ameliyat anında intra operatif radyoterapi yaparsanız nüks riskini daha çok azaltıyorsunuz. Yani artık meme başı ve cildi korunuyor, sadece memenin içi boşaltılıyor ve silikon takılıyor. Böylece kadının estetik kaygıları azaltılıyor ve yaşam kalitesi artırılıyor” değerlendirmesini yaptı.
PROF. BEŞE: RADYOTERAPİDE GÜNLÜK PRATİK DEĞİŞEBİLİR
Sempozyum Başkanlarından Radyasyon Onkolojisi Uzmanı Prof. Dr. Nuran Beşe ise radyoterapideki en önemli gelişmenin 65 yaş üstü, tümör boyutu 3 cm ve altında, hormon reseptörü kuvvetli pozitif olan ve hormon tedavisi gören kadınlarda radyoterapi zorunluluğunu ortadan kaldıran çalışma olduğunu aktardı.
KANSERDE YAŞAM SÜRESİ TEDAVİNİN ETKİNLİĞİNE BAĞLI
“Bazı hastalar için bu bir avantaj ve bunun günlük pratiği de değiştirecek bir gelişme olduğu belirtildi. Hastalara bu avantaj sunulabilir ancak hormon tedavisinin de çok düzenli yapıldığından emin olmak şartıyla” diyen Prof. Beşe’nin verdiği bilgiye göre, meme kanserinde vaka sayısının arttığı ama ölümlerin ciddi oranda azaldığı da kongrede en çok konuşulan konular arasındaydı. Toplantıda bu tablodaki en önemli faktörün ise etkin tedavi olduğu vurgusu yapıldı.
Prof. Dr. Demir’in dikkat çektiği noktalardan biri de kanser oluşumunu önleyecek tedbirler. Riskli hastalarda meme kanseri gelişimini engellemek amacıyla kullanılan programlara değinen Prof. Dr. Demir, eskiden menopozda ve yüksek risk altında olanlarda bu amaçla sadece tamoksifen kullanıldığını belirtti, “Ancak San Antonio’da aramataz inhibitörlerinin de koruyucu olduğu gösterildi. Ayrıca bu gruptaki kadınlarda tamoksifenin 5 değil, 10 yıl kullanılmasının çok daha etkili olduğu belirtildi” diye konuştu.
TÜMÖRÜN DİRENCİNİ KIRAN YÖNTEM
Hormonal tedavide, kanser hücresinin bir süre sonra ilaçlara geliştirdiği direncin akıllı moleküllerin devreye girmesiyle kırıldığını belirten aynı zamanda Tıbbi Onkoloji Derneği Başkan Yardımcısı olan Prof. Dr. Gökhan Demir, “Akıllı molekül ile birlikte kullanılan ilaçlar tümörü tekrar hormona duyarlı hale getiriyor” dedi. Böylece kemoterapiye dönmek gerekmiyor ve akıllı moleküllerle birlikte hormon kullanmak yeterli oluyor.
İKİLİ BLOKAJ TEDAVİYE TAM CEVAP SAĞLIYOR
Kongrede ilgi gören bir nokta da erken evre meme kanserlerinde ameliyat öncesi yapılan neoadjuvan tedavilerle ilgiliydi. Kemoterapinin ameliyattan önce yapılması esasına dayanan bu tedavilerin, özellikle HER2 pozitif reseptörüne yönelik akıllı ilaçlarla birlikte kullanılmasının, yani dual blokaj yapılmasının, patolojik tam cevap sağladığının altı çizildi.
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?