Kanser, bir organ veya dokudaki hücrelerin kontrolsüz şekilde çoğalmasıyla gelişen kötü huylu tümörlere ve urlara denir. Kanserin 100’den fazla türü vardır. İnsan vücudunu oluşturan hücrelerin mutasyona uğrayıp aşırı çoğalması ile başlayan bu süreç sonunda kanserli hücreler dokulara zarar vermeye başlar. Kanser hücreleri durdurulmaz ise ölümcül olabilir. En yaygın kanser türü meme kanseri iken halen en ölümcül kanser türü akciğer kanseridir. Her kanser türünün belirtileri ve tedavi yöntemi bir birinden farklıdır. Kanser belirtilerini erken evrede bilmek tedavi başarısını önemli oranda arttırır. Günümüzde kullanıma giren yeni nesil ilaçlarla pek çok kanser türünde tedavi başarısı önemli oranda artmıştır.
İçindekiler
Bütün kanser tipleri vücudun temel yaşam ünitesi olan hücrelerimizden gelişirler. Kanseri anlamak için normal hücrelerin nasıl kansere dönüştüğünü bilmek gerekir. Kanser (cancer) terimi, tıbbın babası olarak bilinen Hipokrat (MÖ 460-370) tarafından oluşturulmuştur. Vücudumuzda tüm organlar hücrelerden oluşur ve bunlar vücudumuzun en küçük yapı taşlarıdır. Sadece mikroskopla görülebilirler.
Sağlıklı vücut hücreleri bölünebilme yeteneğine sahiptirler. Ölen hücrelerin yenilenmesi ve yaralanan dokuların (vücut içi ve dışındaki) onarılması amacıyla bu yeteneklerini kullanırlar. Fakat bu yetenekleri de sınırlıdır. Sonsuz bölünemezler.
Her hücrenin hayatı boyunca belli bir bölünebilme sayısı vardır. Sağlıklı bir hücre gerektiği yerde ve gerektiği kadar bölüneceğini bilir. Buna karşın kanser hücreleri, bu bilinci kaybeder, kontrolsüz bölünmeye baslar ve çoğalırlar. Kanser hücreleri birikerek tümörleri (kitleleri) oluştururlar, tümörler normal dokuları sıkıştırabilirler, içine sızabilirler ya da tahrip edebilirler.
Tümör nedir? Benign ve malign tümörlerin özellikleri ve belirtileri
Eğer kanser hücreleri oluştukları tümörden ayrılırsa, kan ya da lenf dolaşımı aracılığı ile vücudun diğer bölgelerine gidebilirler. Gittikleri yerlerde tümör kolonileri oluşturur ve büyümeye devam ederler. Kanserin bu şekilde vücudun diğer bölgelerine yayılması olayına metastaz adı verilir. Kanserler oluşmaya başladıkları organ ve mikroskop altındaki görünüşlerine göre sınıflandırılırlar. Farklı tipteki kanserler, farklı hızlarda büyürler, farklı yayılma biçimleri gösterirler ve farklı tedavilere cevap verirler. Bu nedenle kanser hastalarının tedavisinde, var olan kanser türüne göre farklı tedaviler uygulanır.
Kanserin kesin sebepleri henüz tam olarak bilinmemektedir. Kanser hastalığı için risk faktörleri yaşam şekillerine, yaşa, cinsiyete ve aile öykülerine bağlı olarak değişir. Bir başka risk grubu ise çevresel faktörlerdir.
Metastaz nedir, neden olur? Metastatik kanser belirtileri ve tedavisi
Güneş ışığı: (deri kanserleri)
Radyasyon: (lösemiler, akciğer, boğaz-yutak, yemek borusu, mide bağırsak, deri, tiroit kanserleri ile yumuşak doku tümörleri)
Isı: Deri, yumuşak doku, yemek borusu ve yutak kanserleri
Mekanik darbeler: Kemik ve yumuşak doku tümörleri
Probiyotik nedir? Hangi besinlerde bulunur? Faydaları nelerdir?
– Yağlı yiyecekler: Meme, kalın bağırsak
– Bazı küfler (alfatoksinler): Kalın bağırsak
– Yanmış yağlar: Meme, kalınbağırsak
– Kırmızı etten zengin diyetler: kalınbağırsak
– İyottan fakir diyet: tiroid bezi
Detaylı kanser belirtileri! Bunları bilmek hayatınızı kurtarabilir
Kanserin oluşumunda beslenme alışkanlıklarının etkisi %30 ile 70 arasında değişmektedir. Beslenmeye bağlı hangi alışkanlıkların kanserin oluşumunda desteklediğini bilirsek ve besin seçimlerimizi bu doğrultuda yaparsak kanser riskini önleyebiliriz.
Diyetle alınan posa miktarının yetersiz olması kolon kanseri başta olmak üzere pek çok kanser türünün oluşumunda önemli bir etkendir. Bu sebeple diyet posasının kaynağı olan sebze ve meyvelerin, kuru baklagillerin, kepekli tahıl ürünleri bol miktarda tüketilmelidir.
Günlük beslenmemizde diyetimizle aldığımız katkı maddelerinin miktarları ve türleri kanserin oluşumunda önemli bir etkendir. Etlerin korunmasında kullanılan nitrit ve nitrat tuzları, doğal veya sentetik antioksidanlar, renk vericiler, zayıflama ve diyabet diyetlerinde kullanılan yapay tatlandırıcılar, dikkatli kullanılması gereken katkı maddeleridir.
Özellikle bulgur, mısır, yer fıstığı ve diğer yağlı tohumlarda üreyen küfler ve onların toksinleri kansere neden olabilmektedir. Bu besinlerin üretiminde neme ve sıcaklığa dikkat edilmelidir. Tahılların yıkanması, havalandırılması, güneşletilmesi bir dereceye kadar toksini azaltmaktadır.
Kızartma, kavurma, tütsüleme gibi bazı pişirme yöntemleri kanser oluşumuna neden olabilmektedir. Özellikle protein içeriği yüksek besinlerin kızartılması veya tütsülenmesi kanserin öncüsü olan kimyasal bileşiklerin oluşumuna neden olur. Bu sebeple yiyeceklerimizi hazırlarken en sağlıklı pişirme yöntemleri olan haşlama, fırında pişirme veya ızgara tercih edilmelidir.
Kanser tedavisi süresince doğru beslenme desteği nasıl olmalı?
Alkol ve sigara kanserin oluşumunda önemli iki etkendir. Bu ürünlerin kullanımları mümkün olduğunca azaltılmalıdır. Şişmanlık kanserin ortaya çıkmasını kolaylaştıran etkenlerden birisidir. Şişmanlık ile özellikle meme ve endormetrial kanseri riski artmaktadır, var olan kolon, prostat, rektum, böbrek ve seviks kanser türleri daha hızlı gelişmektedir.
Antioksidant vitaminler olarak bilinen A,C ve E vitaminlerinin yetersiz alınması, kanserin nedenlerinden birisidir. Çünkü bu vitaminler kansere neden olan bileşiklerin oluşumunu engelleyebilmektedir. Bunun yanında riboflavin, kolin, pantotenik asit, tiamin vitaminleri ile çinko, selenyum, nikel, iyot, molibden demir ve magnezyum minerallerini yeterli alınması kanserden korurur.
İnek sütünün kanseri engelleyici etkisi de son bilimsel çalışmalarla ortaya konmaktadır. Tüm bu bilgiler ışığında kanser riskini azaltmak için beslenmemizde dikkat etmemiz gereken noktaları şu şekilde özetleyebiliriz:
Yoğurdun faydaları nelerdir? Yoğurt kürü ve mayası nasıl yapılır?
Hem doğal hem de yapay c vitamininin kanseri önlemedeki etkinliğiyle ilgili araştırmalar vardır. C vitaminini az alan kişilerin kalın bağırsak kanseri olma riski 3 kat artmaktadır.
Kalın bağırsaktaki etkisi DNA ‘ya zarar veren mutajenleri azaltmak ya da engellemek olabilir. Ameliyatla bağırsaklarından polip alınmış hastalara C ve E vitaminleri verilmesi poliplerin tekrarlanmasını engellemiştir. Mide kanseri le ilgili bir teoride fazla yenen yağların oksitlenerek serbest radikal üretiminde rol oynamaları ve kanser riskini artırmalarıdır. C ve E vitamini gibi antioksidanlar bu süreci engellemektedirler.
Mide kanserini önlemede taze meyve ve sebzelerin rolü birçok araştırmayla ispatlanmıştır. Örneğin haftada 2 defadan az meyve yiyen Polonyalıların mide kanserine yakalanma riskleri, her gün yiyenlere göre 3 kat yüksek bulunmuştur. Dünyada mide ve yutak kanserinden ölenlerin en çok bulunduğu yer Çin’in bir bölgesidir.
Bunun nedenlerinin nitrozaminler, bir küf toksini olan mikotoksinler ya da çok sıcak çay içilmesi olabileceği düşünülmektedir. Bu bölgede yaşayan Çinlilerin diyetinin çok az meyve içerdiği ve kandaki C, A ve E vitamini seviyelerinin düşük olduğu gözlenmiştir.
E vitamini eksikliği neden olur? Belirtileri nedir? Ne iyi gelir?
C vitamini Ağız, yutak ve nefes borusu kanserlerinden de korumaktadır. Yapılan bir araştırmada C vitamini kaynağı meyveler içerisinde en etkilisinin portakal olduğu belirlenmiştir. Beslenmeyle fazla ilgisi yok gibi görünen akciğer kanserinde bile C vitamininin koruyucu rolü bulunmaktadır. C vitamini yalnızca bitkisel gıdalarda bulunur. Kuşburnu, kivi, turunçgiller, çilek, brokoli, kırmızı ve yeşil biber, kavun, yeşil yapraklı sebzeler, karnabahar, domates, patates en iyi kaynaklardır.
Harvard Üniversitesinde 90 bin kadın üzerinde yapılan bir araştırmada A vitaminini en çok tüketen kadınların meme kanseri riskinin çok düşük olduğu gösterilmiştir. Başka bir araştırmada yumurtalık kanseri olan kadınların kanlarındaki beta- karoten düzeyinin düşük olduğunu ve diyetlerinde karoten içeren gıdalara az yer verdiklerini ortaya çıkarmıştır.
Beta- karotence zengin gıdaların tüketimi mesane kanserini de önlemektedir. Sigara akciğer kanserinde başlıca rolü oynadığı halde neden sigara içen herkesin kansere yakalanmama nedenlerinden biri bu kişilerin fazlaca A vitamini almaları olabilir.
A Vitamini nedir? Hangi besinlerde bulunur? Faydaları ve eksikliği
A vitamini organları saran hücrelerdeki değişmeleri kontrol eder. Bu nedenle sigara içen kişilerde A vitamini düzeyi yüksekse akciğer kanseri riski azalmaktadır. A vitamini ve beta-karotenin kanserden koruma mekanizmasına sahiptir; mutajen oluşumunu ve güneşin UV ışınlarından zarar görmemizi engellerler, bağışıklık sistemini güçlendirirler, kanser yapıcı maddelerin hücre çekirdeğine zarar vermesini önlerler ve serbest radikalleri yakalarlar.
Balık, yumurta, karaciğer, kuzu ve dana etleri, süt ve yoğurt A vitamini içerir. Havuç, kayısı, tatlı kabak, kavun, şeftali, ıspanak, brokoli, maydanoz, dere otu, roka, tere Beta-karoten içerir.
Hem serbest radikalleri yakalayarak, hem de bağışıklık sistemini güçlendirerek kanser riskini azaltır. E vitamininin değişik formları arasında serbest radikaller üzerinde en etkili olanı Alfa-tokoferol dür. Özellikle kadınların yakalandığı kanserleri önlemede en yararlı vitaminlerden biri E vitaminidir. 15.000 Finlandiyalı kadın üzerinde yapılan bir araştırmada kandaki E vitamini düzeyi yüksek kadınların serviks kanserini de içeren çeşitli kanserlere yakalanma riskinin daha düşük olduğu gösterilmiştir.
E vitamini, hangi besinlerde bulunur? Faydaları ve eksikliği
Erkeklerde de E vitamini alımının prostat kanseri riskini üçte bir, bu kanserden ölüm oranını da %40 azalttığı belirlenmiştir.Sürekli olarak E vitamini alan kişilerin ağız ve yutak kanserine yakalanma riski yarı yarıya düşmektedir. Sigara içen ya da tütün çiğneyen kişilerde de E vitamininin bu kanserlerden koruyucu etkisi gösterilmiştir.
Kimyasal kanserojenlerle temas sonucu oluşan deri kanserini önlemek de E vitaminiyle mümkün olabilmektedir. Bitkisel yağlar, mayonez, ay çekirdeği, yerfıstığı, buğday embriyosu, yeşil yapraklı sebzelerde E vitamini bulunur.
Sebze ve meyvelerde bolca bulunan bu B vitamini genlerin normal olarak kuşaktan kuşağa geçmesi için gereklidir. Folik asit yetersizliğinde kromozomlarda kopmalar olmaktadır. Yapılan geniş çaplı bir araştırmada kalın bağırsak kanseri için belirteç olan bağırsak poliplerinin diyetteki folik asit düzeyiyle ters ilişkisi ortaya çıkarılmıştır.
Günde yaklaşık 400 mikrogram folik asit alan kişilerde kolon kanseri en düşük oranda görülmektedir. Yeşil sebzeler, portakal, baklagiller, enginar folik asitin en iyi kaynaklarıdır.
Folik asit nedir? Folat vitaminin faydaları ve gebelikte kullanımı
Bu iki besin öğesinin kanserden koruyucu rolü ilk kez kuzey ülkelerinde yaşayan insanların kanserden ölüm oranlarının daha yüksek olduğunun farkına varılması sonucu ortaya atılmıştır. Son zamanlarda yapılan araştırmalar D vitamini ve kalsiyumu kalın bağırsak, meme ve prostat kanserinden koruyucu etkisi olduğu göstermiştir.
Kalsiyumun bağırsak kanserini hangi mekanizmayla önlediği tam olarak bilinmemekle birlikte, emilim sırasında bağırsaklardan salgılanan ve kansere neden olabilen safra asitlerini bağlayarak bağırsakların zarar görmesini engellediği sanılmaktadır.
D vitamini neye yarar, hangi besinlerde bulunur? Faydaları ve eksikliği
Ayrıca sindirim sırasında ortaya çıkan ve bağırsak hücreleri için toksik olan yağ asitleriyle birleşerek sabun oluşturmakta ve bu sabun emilemediğinden dışarı atılarak temizlenmiş olmaktadır. D vitamini ve kalsiyumu yağlı balıklar, yumurta sarısı, kuru baklagiller, yeşil sebzeler, incir kurusu, badem, peynir ve sütten alabiliriz. D vitamini güneş ışınlarıyla deri altında sentez edilebilen bir vitamindir.
1800’lü yılların başında yerkabuğunda keşfedilen selenyum diyetteki minerallerin en zehirlisidir. E vitaminiyle birlikte dokuları koruma görev alır. Son yıllarda yutak, kalın bağırsak ve rektum kanserlerinin yaygın görüldüğü bölgelerde selenyumun yetersiz alındığı belirlenmiştir. Hayvanların diyetinde de selenyum yetersiz bulunduğu zaman küf toksinlerinin kanser yapıcı etkisi artmaktadır.
Selenyum nedir? Hangi besinlerde bulunur? Faydaları ve eksikliği
Ayrıca hayvanlarda virüslerin neden olduğu kanserleri de önlediği gösterilmiştir. Ancak selenyumun koruyucu dozu ile toksik dozu arasında çok dar bir sınır ulunduğundan zehirlenmeyi önlemek için doktor kontrolünde alınmalıdır. Aşırı selenyum bulantı, kusma, kellik, tırnak dökülmesi ve sonuçta ölüme yol açabilir. Selenyum balıklarda, tahıllarda, bira mayasında, brokoli de, lahana, kereviz, salatalık, soğan, sarımsak, turp, mantar, yumurta, ay çekirdeği ve mısır cipsinde bulunur.
Kanserle bağışıklık sistemi arasında çok önemli bir bağ vardır. Vücudun kanserle savaşmasında bağışıklık sistemi anahtar görevi üstleniyor. Bağışıklık sistemi herhangi bir nedenle zayıflarsa, kanser hücrelerini denetlemekte yetersiz kalıp gelişmelerine izin verebiliyor. Bu yüzden kanser bağışıklık sisteminin bir hastalığı, daha doğrusu bağışıklık sisteminin zayıflamasının yol açtığı bir hastalık olarak görülebilir. Bağışıklık sisteminin zayıflamasının yol açtığı tek hastalık kanser olmamakla birlikte en önemlisidir.
Meme kanserinin en yaygın belirtisi ağrısız bir kitlenin hissedilmesidir. Ancak, hastaların %10 kadarı, kitle olmaksızın ağrı hissetmektedir. Meme kanserinin daha seyrek görülen belirtileri arasında, göğüste oluşan geçici olmayan değişimler, (örneğin kalınlaşma, şişlikler, deride tahriş yada bozulmalar, ve anlık akıntılar, aşınma, göğüs ucunun hassaslaşması yada içe dönmesi). Tedavisi en kolay olan erken evre meme kanseri genellikle belirti vermez.
Bu nedenle, kadınların meme kanserinin erken tanısı için önerilen kontrol programlarını uygulamaları çok önemlidir. Meme kanserine erken aşamada tanı konması, tedavi seçeneklerinin sayısını, tedavinin başarıya ulaşma ve hayatta kalma şansını önemli oranda arttırır. Erken tanı için temelde önerilen biri birini tamamlayıcı üç yöntem vardır;
Normal de doktorlar 20 yaşından sonra her ay kişisel göğüs kontrollerinin yapılmasını, kırk yaşından sonrada yılda bir kez olmak üzere klinik göğüs kontrollerini ve mamografiyi önermektedirler. Ancak daha sonraki mamogramlarınıza referans olması için otuzlu yaşlarınızda en azından bir mamogram çektirerek saklamanız önerilir.
Burada verilen başlama yaşları, toplumun geneli için önerilmektedir, eğer yüksek risk grubunda olduğunuzu düşünüyorsanız kontrol programınızı doktorunuz ile konuşmalısınız. Kanserlerin küçük bir bölümü mamografi tarafından tanımlayamayacağı için, mamografiyi klinik göğüs kontrollerine alternatif olarak görmek yanlıştır.
Eğer bu testlerden birinde normal olmayan bir belirtiye rastlanırsa, durumu açıklığa kavuşturmak için belirleyici testler yapılacaktır. Unutmayın ki, göğüs kontrollerinde bulunan kitlelerin büyük bir kısmı kanser olmayan gelişimlerdir. Kontroller sonrası şüphelerin giderilemediği durumlarda, kesin tanının konması amacıyla biyopsi yapılır. Kitlenin büyüklüğüne, yerine, doktorun yada hastanın tercihine bağlı olarak biyopsi lokal anestezi altında iğnelerle yapılabileceği gibi, ameliyatla kitlenin çıkarılmasıyla da yapılabilir.
Akciğeri kanseri sıklığı, son yıllarda giderek artmaktadır. Daha önceleri sıklıkla 60 yaşın üzerindeki erkeklerde görülmesine rağmen, günümüzde kadınlar arasında da sıklığı artmıştır. Erkeklerde görülme yaşı da 60 yaşın altına inmeye başlamıştır. Yapılan çalışmalar, akciğer kanseri ile aşağıda bahsedilecek çeşitli olayların ilgili olduğunu göstermiştir;
Akciğer kanseri belirtileri nelerdir? Nedenleri, tanısı ve evreleri
Göğüs ağrısı neden olur, nasıl geçer? Hangi hastalıkların belirtisidir?
Tümörün büyüklüğüne, yayılımına ve patolojik tipine bağlı olarak tedavide, Cerrahi, Kemoterapi (ilaç tedavisi) ve Radyoterapi (ışın tedavisi) önemli yerler tutmaktadır. Akciğerlerde başlayan kanserler 2 tipe ayrılırlar. Mikroskop altında hücrelerin görüntüsüne göre küçük olmayan hücreli akciğer kanseri ve küçük hücreli akciğer kanseri. Her tip akciğer kanseri farklı şekilde büyür, gelişir ve tedavi edilir.
Lenf bezi şişmesi neden olur? Nasıl geçer? Belirtileri ve tedavisi
Lenfoma ,diğer grup onkolojik hastalıklar içinde yaşamın uzatılması ve daha kaliteli yaşam sağlanması ve hastaların kurtarılmaları açısından daha fazla başarı elde edilmiş bir hastalıktır. Lenf sisteminden köken alan habis bir hastalıktır. Lenfomalar öncelikle 2 gruba ayrılır. Hastaların az bir kısmı Hodgkin Hastalığı denilen lenfoma türüne sahiptir. Çoğunluk, Hodgkin dışı (Nonhodgkin) denilen lenfoma grubunda yer alır ve hastaya sadece lenfoma deniliyorsa genellikle bu grup kastedilmektedir.
En sık görülen belirti boyun, koltuk altı ve kasık bölgelerindeki lenf bezlerinin şişmesi ve ele gelmesidir. Ağrı hissedilmez. Hastalarda diğer bulunabilen belirtiler ise şöyledir; sebebi tam açıklanamayan ateş, kilo kaybı, gece terlemesi, halsizlik, ciltte kaşıntı…. Bu şikayetler, grip gibi başka hastalıkların seyrinde de görülebilir. Bu nedenle bu tür bulguları olan hastalarda lenfoma teşhisini ancak doktor koyabilir.
Lenf sistemi hastalıkları nelerdir? Belirtileri ve tedavileri
Lenfoma olasılığı düşünülen hastada kesin tanı konulabilmesi için büyüyen lenf bezinin tümünün çıkartılması ya da her hangi bir organda yerleşmiş ise parça alınması ilk işlemdir. Yapılan bu işleme biyopsi denir. Elde edilen dokuların patolog tarafından çeşitli işlemlere tabi tutularak mikroskop altında incelenmesiyle tanı konur.
Hodgkin dışı lenfoma için çok farklı sınıflamalar vardır. Patolog tarafından hangi tipi olduğu tanı raporunda verilir. Bu tiplerin önemi; hangi tedavi seçeneğinin hasta için uygun olacağını göstermesidir. Doktor hangi tedavi seçeneğini uygulayacağına patoloji raporunda belirtilen tiplemeye göre karar verir.
Her lenfoma hastası için tedavi kendine özgündür. Çünkü hastalığın evresine, hücre tipine, hastanın yaşına, hastanın tedaviyi tolere etmesine ve lenfoma tipinin hızlı yada yavaş seyirli oluşuna göre doktor tedavinin şeklini ve verilecek ilaçları belirler. Hodgkin dışı lenfomanın tedavisi ilaçlarla, ışın tedavisiyle veya ikisi birlikte olarak yapılmaktadır. Ayrıca hastadan kök hücre toplanarak yüksek doz kemoterapi sonrası bu kök hücreleri tekrar hastaya verme işlemi, biyolojik ilaçlarla ve cerrahi olarak da tedavi edilebilmektedir.
Kemoterapi nedir? Kanser tedavisinde nasıl uygulanır, yan etkileri nelerdir?
Kolon – Rektal kanserler en yaygın kanserlerden birdir. Ülkemizde de modern yaşam tarzı ve hazır gıdalar nedeniyle yaygınlığı artmaktadır. Ancak erken teşhis ve tedavi yöntemleri uygulanabildiği takdirde Kolon – Rektal Kanserler tedaviden en çok yararlanan iç organ kanserleridir. Hatta tarama testleri ile hastalık oluşmadan, oluşmuş ise belirtileri daha ortaya çıkmadan saptanabilmekte ve gerekli tedavisi yapılarak tam şifa sağlanabilmektedir.
Kolo – Rektal kanserlerin klinik belirtileri ortaya çıkmadan yukarıda belirtilen RİSK altındaki kişilere yapılan testlerdir.Bu kanserlerin oluşmasında esas neden % 95 oranında poliplerdir. Bu polipler zaman içerisinde kansere dönüşebilmektedir.
Onkoloji nedir? Onkolog ne iş yapar? En önemli onkolojik hastalıklar
O nedenle tarama tetkiklerinde amaç bu polipleri henüz kansere dönüşmeden, eğer dönüşmüş ise çok erken devrede henüz klinik belirti vermeden teşhis etmek ve POLİPEKTOMİ ile çıkarılmalarını sağlamaktır. Bu takdirde bu hastalar %90 nın üzerinde ki bir oranda tam şifaya kavuşmaktadırlar. Tarama testleri şunlardır :
Bu belirtilerin herhangi birinin 1 – 2 hafta devam etmesi veya aralıklarla tek rarlaması durumunda mutlaka hekime başvurulmalıdır.
Kolo-Rektal kanserlerin esas tedavisi tümörlü kısmın ameliyatla çıkarılması ve barsak pasajının sağlanması için çıkarılan kısmın alt ve üst uçlarının tekrar karşılıklı ağızlaştırılmalarıdır.Kolonlar uzun olduğu için bu işlem kolaylıkla uygulanabilir. Ancak REKTUM kanserlerinin tedavisinde bu durum biraz farklıdır.
Rektum kısa bir organ (15 cm) olması nedeni ile özellikle anüse yakın yerleşim gösteren tümörlerde (anüs girişinden 5-6 cm yukarıda) , hastalıklı kısmının çıkarılmasını temin için anüsün tamamen çıkarılıp,iptal edilerek kolon, karın duvarına ağızlaştırılır.
Kadın rahmi gövde ve rahim ağzı kısımlarından oluşur. Rahim ağzı kanseri, jinekolojik tümörler içinde sağlıklı kadınlarda yapılan düzenli tarama ile önlenebilen yegane kanserdir. Uygulaması oldukça kolay olan Pap-smear testi rahim ağzında kanserleşme eğilimi olan hücrelerin saptanmasını sağlar.
Bu hücrelerin kanserleşmeden tedavisiyle tam iyileşme mümkün olur. Rahim ağzı kanseri oluştuktan sonra lenf bezlerine, çevre organlara ve kan damarları yardımı ile uzak organlara yayılabilirler.
Vajinal akıntı neden olur? Belirtileri, tedavisi ve korunma yöntemleri
Cinsel yolla bulaşan hastalıkların başında gelen AIDS virüsü (HIV) ve insan papilloma virüsü (HPV) enfeksiyonları serviks kanseri oluşumunda önemli risk faktörlerindendir. Sigara kullanımı, çok sayıda kişiyle cinsel temas, cinsel hayatın erken yaşlarda başlaması diğer risk faktörleridir.
Cinsel temas sırasında kanama veya ağrı, anormal vajinal akıntı veya kanama, bel ve kasık ağrıları en sık belirtileridir.
Hastalığın yaygınlığı tedavinin şeklini belirler. Hastalığın evresine göre cerrahi, radyoterapi, radyoterapiyle eşzamanlı kemoterapi veya sadece kemoterapi uygulanabilir. Cerrahi tedavi yerleşimi rahim ağzı bölgesinde sınırlı tümörlerde uygulanır.
Bu girişim tümörün boyutuna göre küçük cerrahi tekniklerden (biyopsi), tüm rahim, rahim ağzı ve lenf bezlerinin alındığı (histerektomi ve lenfodenektomi) büyük cerrahi tekniklere kadar değişmektedir. Radyoterapi rahim ağzı kanserinin her aşamasında uygulanabilen tedavi yöntemidir. Rahim ağzında sınırlı tümörlerde cerrahi veya radyoterapi ile şifa oranları benzerdir. Ayrıca radyoterapinin etkisini arttırmak amacıyla birlikte kemoterapi uygulanabilir. Bu durumda radyoterapinin yan etkileri artabilir. Bknz:>>> Cancer
Kaynaklar ve Referanslar:
1- What Is Cancer?2- Cancer basics3- Overview - Cancer 4- What is cancer?5- Signs and symptoms of cancerYAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?
süpersiniz