Muş’ta düzenlenen ”7. Uluslararası Onkoloji Günleri”nde kanser aşılarıyla ilgili bir açıklama yapan Prof. Dr. Uluç, Türkiye’de kansere bağlı en sık görülen ölüm sebebi akciğer kanseri olduğunu vurgulayarak, akciğer kanserlerinin yüzde 85’ini küçük hücreli-dışı akciğer kanserinin (KHDAK) oluşturduğunu ve hastaların yüzde 70’inin ileri evrede tanı aldığını söyledi.
Türkiye’de akciğer kanserinin erkeklerde görülen kanser türleri arasında ilk sırada yer aldığını ifade eden Prof. Dr. Uluç, ”Fakat gelişmiş ülkelere bakacak olursak orada akciğer kanseri artık erkeklerde ikinci sıradadır. Vakaların yüzde 70’i erken dönemde değildir. Bu da büyük oranda vakaların erken dönemde teşhis edilmediğini göstermektedir” dedi.
İleri evre küçük hücreli-dışı akciğer kanserinde yakın zamana kadar tedavinin yalnız kemoterapi verilmesi şeklinde yapıldığını hatırlatan Prof. Dr. Uluç, son yıllarda tümörde genomik değişikliklerin (mutasyonlar) saptanması ile tedavi yaklaşımında çok önemli değişiklikler olduğunu bildirdi. Artık akciğer kanserlerinde tanı konulduktan sonra bu değişikliklerin rutin olarak test edildiğini ve saptanmaları durumunda kemoterapi yerine bu değişiklikleri hedefleyen ilaçların kullanıldığını bildiren Prof. Dr. Uluç, ”immünoterapi” denilen bu tedavi yönteminde, amacın hastanın kendi savunma sistemlerinin yeniden aktive olmasını sağlayarak hastalıkla mücadeleyi organizmanın yapmasını sağlamak olduğunu kaydetti.
Bu tedavi çeşidinin tümörün çeşidine, bağışıklık sisteminin yeterliliğine ve tedavi ekibinin görüşüne göre planlandığına dikkati çeken Prof. Dr. Uluç, şunları kaydetti: ”EGFR mutasyonu saptanan hastalara ‘erlotinib, gefitinib veya afatinib’ isimli tablet şeklinde verilen hedefe yönelik ajanlar ile kemoterapiye oranla çok daha iyi yanıt elde edilmekte, üstelik yan etki daha az olmakta ve yaşam kalitesi artmaktadır. Benzer şekilde ALK translokasyonu saptanmış olan hastalar da ‘crizotinib’ isimli tablet formunda ajan ile tedavi edildiğinde kemoterapiye oranla çok daha iyi yanıt elde edilmektedir. EGFR mutasyonu ve ALK translokasyonuna yönelik etkin tedaviler olsa da bu değişiklikler küçük hücreli akciğer kanseri hastalarının ancak yüzde 15’inde saptanmaktadır. Hastaların yüzde 85’inde ise halen kemoterapi tek seçenektir ve kemoterapi ile sağlanan başarı sınırlıdır”
Son yıllarda akciğer kanserinde en umut verici sonuçların immünoterapi çalışmalarından gelmeye başladığını ve kısa bir gelecekte buna dönük ilaçların piyasaya çıkması beklendiğini belirten Prof. Dr. Uluç, şöyle devam etti: ”Sağlıklı bir immün sistem aktifleştiği zaman, bunun normal dokulara da zarar vermesini önlemek için belli bir süre sonra fren mekanizmaları devreye girmekte ve bağışıklık sisteminin saldırısını durdurmaktadır. İşte fren mekanizmalarından en önemlilerinden bir PD-1 reseptörüdür. PD-1 reseptörü aktifleştiği zaman, bağışıklık sistemi tümöre karşı tolerans geliştirmekte ve immün sistemin tümöre saldırısı durmaktadır. PD-1’i hedefleyen ‘nivolumab ve pembrolizumab’ isimli ilaçlar bağışıklık sisteminin başlattığı saldırıyı frenleyen PD-1 reseptörünün aktifleşmesini önlemekte ve bu şekilde immün sistem, tümöre tolerans geliştirmeyip, tümörü yok etmektedir. Hem daha önce tedavi almamış, hem de daha önce aldığı tedavilere direnç geliştirmiş olan hastalarda PD-1’i hedefleyen ‘nivolumab’ın etkili olduğu klinik çalışmalarda gösterilmiştir ve yeni çalışmalar devam etmektedir. Bu ilacın en önemli avantajı moleküler değişiklikleri olsun olmasın tüm küçük hücreli-dışı akciğer kanserlerinde etkili olmalarıdır. ”
İmmünoterapinin akciğer kanseri dışında çok sayıda farklı kanser türünde de etkili olduğuna işaret eden Prof. Dr. Uluç, bunun melanomda standart tedavi haline geldiğini söyledi. Prof. Dr. Uluç, ”İmmünoterapiler, günümüzde kanserlerin yüzde 3’ünde kullanılıyorsa da gelecek 10 yılda kanser tedavisinin belkemiğini oluşturması ve kanserlerin yüzde 60’ında kullanılmaya başlanması beklenmektedir” dedi.
7. Uluslararası Onkoloji Günleri Sempozyumu ve Onkoloji Hastaları Yardımlaşma ve Sevgi Derneği Başkanı Salih Yüce de Muş Öğretmenevi’nde düzenlenen, hasta, hasta yakınları ve vatandaşlara açık olarak yapılan sempozyumun ana temasının, ‘2023 Politikalarında Türkiye’de ve Dünyada Kanser Politikaları, Akciğer Kanserleri, Alkol ve Sigara ile Mücadele ve Cilt Kanserleri’ olduğunu belirtti.
Hastaların ve kanserle mücadele konusunda çalışan sivil toplum kuruluşlarının ulusal ve uluslararası gelişmeleri izleyebilmeleri, bunların aktif parçaları olabilmeleri için uluslararası platformlarda yer almaları, yurtdışında ve yurtiçinde düzenlenen faaliyetlere katılmalarının önemli olduğunu vurgulayan Yüce, Onkoloji Günleri’nin de bu anlamda önemli bir imkan sunduğunu söyledi.
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?