Prof. Dr. Avni Babacan: Kanser ağrısının özellikle ilerlemiş evrede görülme sıklığı %85-%90’lara ulaşmaktadır. Dolayısıyla kanser ağrısının gerçekten önemsenmesi gerekir. Ayrıca kanser hastası, kanser olduğu andan itibaren ağrı ile karşılaşabileceğini bilmelidir. Sadece hasta değil gerek onkoloji doktorları, gerek radyoterapi uzmanları, gerekse cerrahların yani kanserle uğraşan her branştan doktorun, hastanın kanser olduğu andan itibaren ağrısı olabileceğini bilip, ağrı ile de mücadele etmeleri gerektiğine inanmaları gerekir.
Prof. Dr. Avni Babacan: Başlangıçta ağrı gerçekten önemsenmiyordu. Hastanın kanseri tedavi edilmeye çalışılıyordu ama ağrısı üzerinde durulmuyordu. Hastalar şunu söylüyor; “Ağrım geçtiği zaman kanser olduğumu unutuyorum”. Dolayısıyla hastanın önemsenmesi ağrı ile ilişkili. Bir başka açıdan baktığım zaman acaba kanserle uğraşan doktorlar “ağrıyı kestiğimiz zaman, hasta kanser olduğunu unutacak ve bize bir daha uğramayacak” gibi mi düşünüyorlar sorusunu sormadan edemiyorum. Biraz ütopik bir düşünce belki ama aklıma gelmiyor değil. Çünkü hasta ağrısı olduğu zaman doktora müracaat ediyor. Ağrıyı kesince, hasta gelmeyecek diye mi düşünüyorlar? Biz ağrının önemsenmesi gerektiğine inandığımız için hasta “ağrım var” diyorsa buna inanmalı, “senin ağrın psikolojik ağrıdır” deyip geçiştirmemeliyiz.
Prof. Dr. Avni Babacan: Kanser bazen dokuyu, bazen kemiği ve siniri tutar, bazen damarı, yumuşak dokuyu tutar. Dolayısıyla tuttuğu yerlere göre, ağrıya neden olur; siniri tuttuğu zaman olay çok ciddidir. Sinir ağrısı dediğimiz nöropatik ağrılar ortaya çıkar, bunlar çok ciddi ağrılardır. Beyini tuttuğu zaman yine öyle çünkü beynin kafatasının içinde bulunduğu kısım içerisinde sıvıda bir artış ya da dokuda bir artış hemen kendisini kötü şeylerle belli eder, bu da bir işarettir. Bu işaretlerden bir tanesi de ağrıdır. Dolayısıyla geçmeyen bir baş ağrısı önemlidir. Bunun altında kanser de yatabilir, başka nedenler de olabilir ama hep bunu ekarte etmek için uğraşmalıyız.
Algoloji Bilim Dalı’nın uğraştığı alan geçmeyen, kronik dediğimiz ağrılar. Kanser ağrısı da kronik bir ağrıdır. Ama kanser ağrısı kronik bir ağrı olmasına rağmen, akut alevlenmeleri, akut ağrı örnekleri de işin içine giriyor. O zaman biz bir taraftan kronik ağrıyı tedavi ederken, bir taraftan akut atakları da tedavi etmeliyiz. Bunun adı; “breakthrough pain” yani ani ağrı, kaçak ağrısı, birdenbire ortaya çıkan ağrı anlamına geliyor. Dolayısıyla bir taraftan kronik ağrı tedavisi yaparken bir taraftan da bunları hesaplamak durumundayız.
Dünya zaten bununla uğraşırken de yeni yeni şeyler ortaya çıkardı. Hastanın ağrısını kontrol altına aldık ama ani gelen ağrıları kontrol altına alamıyoruz, böyle durumlar için kısa etkili, hemen etki yapan morfin tabletler, dil altındra eriyen tabletler gibi birkaç dakika içinde eriyip etkili olan ilaçlar piyasaya çıkardılar. Bütün bunları düşündüğümüz zaman kanser ağrısının önemsenmesi gerektiğini, ilerlemiş dönemde çok ciddi derecede karşımıza çıkabileceğini ve şiddetli olabileceğini bilmemiz çok önemli.
Prof. Dr. Avni Babacan: Hastanın ağrısız dönemini uzatmak önemli yani hasta ağrısız olmalı, rahat uyuyabilmeli, günlük aktivitesini yapabilmeli. Hedefimiz; ağrıyı sıfırlamak değil hasta dayanabileceği düzeyde ağrı ile yaşamalı ve yaşam kalitesini bozmamalı. Dolayısıyla istirahatte ve harekette ağrıyı da hissettirmemek hedefimiz.
Prof. Dr. Avni Babacan: Öncelikle “Ağrın varsa sesini duyur” sloganını yıllardır kullanıyorum. Bu, Dünya Ağrı Cemiyeti’nin ortaya koyduğu bir slogandır. Ağrıya çare var, bunları hep birer slogan şeklinde verdiğimiz zaman insanların gözlerine ve kulaklarına hitap ediyoruz. Yani biz insanlara ağrıya çare var, ağrın varsa sesini duyur, yeter ki sessiz kalma, benim ağrım var de ve gece gündüz bunu haykır diyoruz. Bu haykırışlarını biz Algologlar, ağrı ile uğraşan uzmanlar zaten biliyoruz ve duyuyoruz ama diğer doktorların da duymasını istiyoruz. Ağrı tedavisinde esas, hastayı ağrısız halde uzun süre tutmak, daha ağrısız yaşatmak, yaşam kalitesini yükseltmektir. Bunun için de öncelikle vücudun kendi endorfin sistemini yani kendi ağrı kesici sistemini aktive etmek lazım. Oto hipnoz dediğimiz insanın kendi kendini telkin ederek ağrısını kesme metodları ki günümüzde tamamlayıcı tıp ya da alternatif tıp şeklinde lanse edilse de bunun içerisinde akapunktur var, hipnoz var, yoga var vs. tamamlayıcı yöntemler dediğimiz bu yöntemleri öncelikle insanlar kendi kendilerine hepsini kullanabilmeli. İnsanlar kendi kendilerine bunu başaramadıkları dönemde doktora başvurmalıdır. Bu bilinci gerek doktorlara gerekse hastalara vermek lazım. Şu anda ağrı dersleri tıp fakültesi müfredatına girdi, tıp öğrencilerine ağrı dersi vermeye başladık. O bilinç yavaş yavaş yerleşiyor, bu da yeni bir uygulama. Halkı bilinçlendirmek çok önemli.
Ağrı tedavisinde birtakım ilkeler ortaya koymak lazım. Birinci olarak ilaçlarla bu işe başlamak gerekir. Özellikle ağızdan alınan yani oral ilaçlar dediğimiz ağrı kesici ilaçları başlangıçta kullanmak lazım ve bunları Dünya Sağlık Örgütü’nün ortaya koyduğu basamak sistemi dediğimiz sistemle başlamak durumundayız. Basamak sistemi; ağrının şiddetine göre basit analjezikler dediğimiz birinci grupta kullanılan ilaçlar ki; Aspirin, Novalgin, Parasetamol grubu nonsteroid ajanlar dediğimiz yani Apranax, Majezik gibi ajanlar birinci basamakta yer alıyor, daha sonra ikinci basamakta ağrının şiddetlenmesine göre ve bunların yetmediği yerlerde ikinci basamaktaki Kodein ve Tramadol dediğimiz ilaçlar var. Üçüncü basamakta da morfin ve türevi ajanlar var. Bunları ağrının şiddetine göre bilinçli bir şekilde kullanmak gerekir. Bazen üç basamaktaki ilaçları da beraber kullanabiliyoruz. Bazen ağrının şiddetine göre direkt üçüncü basamaktaki ilaçları kullanabiliyoruz. Bunun adına asansör sistemi diyoruz. Basamak sistemi uygulanırken artık son yıllarda direkt ağrının şiddetine göre asansör sistemi uygulanarak üçüncü basamaktan da başlanabiliyor tedaviye.
Prof. Dr. Avni Babacan: Morfin, Türkiye’de üretilip de en az tüketilen bir ajan. Çünkü yıllarca bize tıp fakültesi eğitiminde morfin bağımlılık yapar, morfin solunumu durdurur korkusuyla bunlar öğretildiği için öncelikle doktorlar opiofobi yani opioidlerden korkma, morfinden korkma hastalığına yakalandılar. Tabii bu halka da zaman zaman yansıdı. Çünkü doktorlar da konuşmalarında bunları dile getirince halk da bundan korktu. Dolayısıyla bugün, bu düşünceyi yıkmaya çalışıyoruz. Artık hekimlerin de hastaların da opiofobiden kurtulmaları ve daha bilinçli olmaları gerekiyor. Eğer morfini bilinçli ve akılcı kullanırsak, yani düşük dozdan giderek yüksek doza doğru çıkarsak ve uygun endikasyonu doğru seçersek bence morfinden korkmaya gerek yok.
Çünkü bağımlılık ile ilgili yapılan istatistiki çalışmalarda onbinde bir oranında bağımlılığın olduğu söylenebiliyor. Bu da yine psikolojik olarak meyilli insanlarda görülüyor yani her insanda morfin bağımlılık yapar diye bir kural yok. Fakat bir noktada parantez açmak istiyorum dolantin adıyla hastanelerde akut ağrıda kullanılan ameliyat sonrası ağrılarda anestezi doktorunun kullandığı ajanın kanser ağrısı tedavisinde kullanımında hiç yeri yoktur. Bunun altını çiziyorum çünkü bu ajan kısa sürede bağımlılık yapıyor. Dolayısıyla biz doktorlar akut ağrı tedavisinde yani ani ağrılarda bunu kullanıyoruz ama bir veya iki defa kullanıyoruz. Kronik ağrıda kullanımı tamamen yasak.
Prof. Dr. Avni Babacan: İlaçlarla kontrol altına alamadığımız durumlarda algolojinin uyguladığı invaziv ağrı tedavisi yani girişimsel ağrı tedavi yöntemleri var. Bunlar özellikle kanser hastalarında önemli. Ağrının sebebi sadece kanserin kendisi olmayabilir, kanserde uygulanan tedavi yöntemlerinin de ağrı nedeni olduğunu bilmek gerekir; ilaçların yan etkileri, radyoterapinin yan etkileri ve yapılan cerrahinin yan etkileri gibi. Bunlarda ağrı nedeni olabilir. Radyoterapi özellikle sinirlerde ciddi problemler yaratıp, pleksopatilere yani sinirlerle ilgili ciddi ağrılara neden olabiliyor çünkü bazen sinirleri yakıyorlar. Kanser dokusunu yakalım derken sağlam doku da yakılabiliyor.
Ağrıların nedenleri böyle olunca, sadece ilaç değil ağrı tedavisinde girişimsel yöntemleri de beraberinde kullanmak zorundayız. Dolayısıyla bir pankreas kanserinde, bir mide kanserinde bir kalınbarsak kanserinde hasta kanser teşhisi konulup da ağrısı başladığı zaman hemen ilaç tedavisi değil, beraberinde o ağrının neden olabileceği, ağrının taşındığı ilgili sinirlere nörolitik bloklar yapmak zorundayız yani o sinirin ağrı taşıma fonksiyonunu yok etme işlemi. Ağrıyı taşıyan sinirler duyu sinirlerdir yani hareketi sağlayan sinirler değildir, sempatik kökenli ağrılar taşıyan sinirler de var ve bunların yerlerini biliyoruz. İç organ kanserlerinde belli sinirlerin tahrip edilmesi söz konusu.
Bir jinekolojik kanserde, mesane kanserinde, idrar yolları ile ilgili bir kanserde kuyruk sokumu bölgesinden ya da L5 dediğimiz omurganın L5’in önündeki bir siniri bloke ettiğimiz zaman ki bu blokajı birtakım ajanlarla, kimyasal maddelerle yapabiliyoruz ya da son yıllarda güncel olan radyofrekans dediğimiz yüksek frekanslı radyo dalgalarını kullanarak yapabiliyoruz. Nörolitik yöntemler ve radyofrekans yöntemleri girişimsel ağrı tedavisine uyguladığımız yöntemlerdir. Ağrıyı bunlarla da kontrol altına alamadığımız zaman hastaya omuriliğin geçtiği, omuriliğin üstünde yer alan sinirlerin çıkıp da ağrı yolaklarının geçtiği yol, beyine giden yolun olduğu kısımdaki belki epidural mesafe bunu doğumda da kullanıyoruz, ağrısız doğum yapmak için. Epidural mesafe bir kateter koyarak, incecik bir hortum yerleştirerek ya da spinal kanal dediğimiz omurilik sıvısının olduğu epidural mesafenin altındaki yere spinal kanal içerisine ince bir hortum yerleştirerek böylece morfin pompaları dediğimiz pompa sistemini yerleştirebiliyoruz. Yani epidural ya da spinal aralığa morfin pompaları uygulayabiliyoruz.
Şöyle düşünürsek, birim olarak ağız yoluyla verdiğiniz ilaç 100 ise bunu kalçadan enjeksiyon şeklinde yaptığınız zaman 10 ama spinal kanal içerisine verdiğiniz zaman 1 oranda veriyorsunuz. Hatta epidural de 1 veriyorsunuz, spinal kanalda 0,1 veriyorsunuz, yani on kat daha aşağısı. Çok az doz morfinle spinal kanaldan hastanın daha uzun süre ağrısını kesmek mümkünken niye 100 birimlik oral ilacı verelim. Ama yine de öncelikle ilke, ağızdan ilaçları vermektir çünkü hastanın bu ilaçları alımı kolay. Son yıllarda yine bir yöntem daha gelişti, artık ağızdan alınan ilaçların yanı sıra hastanın cildine bir flaster yapıştırarak patc dediğimiz bir yöntem ortaya çıktı. Bu patchler devamlı bir şekilde üç gün hastanın üzerinde kalıyor yapıştırma flasterlerle, bu şekilde de hastanın ağrısını kesme şansımız var. Noninvaziv dediğimiz yöntemlerle hastaya zarar vermeden, hastanın ilaç alımını kolaylaştırarak ağrısını kesebiliyoruz.
Prof. Dr. Avni Babacan: Ağrı tedavisinde %70 bizim için büyük başarıdır, %50’nin üzerinde başarı sağladığımız zaman kendimizi başarılı kabul ediyoruz. Dolayısıyla %50 hastanın ağrısının yarı yarıya azalması demektir. Hiçbir zaman yüzde yüz başarı söz konusu değildir. Kişiden kişiye ağrı eşikleri değişir, ağrıyı algılama değişir. Yöntemler kişiye özel ağrı tedavisine doğru gidiyor. Şu anda algoloji iyi bir ivme kazandı ve Türkiye ağrı uzmanı yetiştirmek için uğraşıyor.
Prof. Dr. Avni Babacan: Yetersizliklerin nedenlerini belki şöyle özetleyebiliriz, doktorların bilinçlendirilmesi gerekiyor. Her doktor ağrı tedavisi yapabilir ancak bilinçli yapmak zorunda, o nedenle doktorların eğitimi çok önemli. İkincisi ülkemizde ağrı tedavisinin hala yetersiz olduğunu söyleyebiliriz, ilaçlar yeterince bulunmuyor. Morfini üretip de en az tüketen ve morfin bulunamayan bir ülkeyiz. Morfini çok ucuz olduğu için ilaç firmaları üretmiyor. Diğer firmalar da pahalı malzemeler getiriyor, buna da Sağlık Bakanlığı çok fazla müsaade etmek istemiyor.
İnsanlar kanser olabilir ama ağrı çekerek kimse yaşamaz, yaşayamaz, ağrı ile yaşamak onun hakkı değil. Bir insanın ağrı çekerek yaşamasına müsaade etmek, insanlık suçu kabul ediliyor. Avrupa Ağrı Cemiyeti’nin bir deklarasyonu olarak yayınlandı bu zaten. O nedenle doktorlar bu konuda hakikaten sorumlu olacaklardır. Buna müsaade etmemek lazım. Ağrınız varsa sesinizi duyurun sloganını bence halkın bilincine yerleştirmek zorundayız. İnsanlar ağrı çekerek yaşamasın, bununla ilgili artık ağrı klinikleri, ağrı bölümleri, algoloji üniteleri neredeyse üniversite hastanelerinin hepsinde var. Devlet hastanelerinin de çoğu yerinde, her şehirde neredeyse var. Bu konuda hala eğitimlerimiz devam ediyor, insanları eğitiyoruz.
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?