Dünyada her yıl 14 milyon insanın kansere yakalanıyor ve 8 milyon kişi kanser nedeniyle hayatını kaybediyor. 2025 yılında 15-20 milyon kişinin kanser nedeniyle hayatını kaybedileceği tahmin ediliyor. Ancak kanser karşısında çaresiz değiliz. Aslında kanser önlenilebilir, erken tanınabilir veya tedavi edilebilir bir hastalıktır. Önlenilebilir çünkü; kansere neden olan sigara, gıda katkı maddeleri, yanlış beslenme, hareketsiz yaşam, hava kirliliği, radyasyon, çeşitli toksinler ve genetik etkenler bilinip önlem alınabilir. Erken tanınabilir çünkü; sık görülen kanser türleri için var olan tarama yöntemleri konusunda toplum bilinçlendirilip erken tanı sonrası kanser nedeniyle ölüm azaltılabilir. Tedavi edilebilir çünkü; teknolojideki gelişmeler ve hedefe yönelik ilaçlar kanser tedavisindeki başarı oranlarını %70’lere ulaştırdı.
Kansere karşı önlem almak için öncelikle erkek ve kadınlarda sık görülen kanser türleri olan; deri, baş – boyun, akciğer, meme, sindirim sistemi, mide, kadın üreme organı, böbrek, idrar torbası ve erkek üreme organları kanserleri, lösemiler (kan kanserleri), lenfomalar, kemik ve yumuşak doku, beyin tümörleri, ve çocukluk çağı kanserleri hakkında bilgi sahibi olmak için gerekli erken tarama testlerini yaptırmak gerekmektedir.
Beyaz ırkta deri kanseri diğer organların kanserlerinin tümünün toplamından daha fazla görülür. Beyazlarda deri kanseri siyahlardan 70 kat fazla görülür. Deri kanseri erkeklerde kadınlardan 2 kez fazla görülür. Erkeklerde kadınlardan 2 kez fazla görüldüğü halde her iki cinste de kanser sıralamasında birinci sırada yer alır. 65 yaşın üzerinde insanların %50’sinde bir, 25’inde ise birden fazla kanser odağı oluşabileceği beklenmektedir.
Kanser tedavisinde onkoloji hemşireliğinin önemi ve faydaları
Deri kanserlerinin ancak küçük bir bölümü güneş ışığı dışında nedenlerle oluşur. Melanom dışı deri kanserlerinin %80’i bazal hücreli kanserlerdir. Erken tanı konulup, tedavi edilirlerse tam iyileşme olur. Lenf yolu ile yayılım çok nadir olur. Yassı hücreli kanserler %20 oranda görülür. Erken tedavi ile tam iyileşme olsa da yayılma olasılığı vardır. Deri kanserlerinden ölümler bu tipte görülür. Tanı fizik muayene ve biopsi ile konur. Şüpheli lezyonlar şöyle özetlenebilir.
Tedavi cerrahi olarak tümörün çıkarılması ile olur. Erken tanı almış bazal hücreli kanserde şifa % 100, yassı hücreli kanserde buna yakındır. Yassı hücreli kanserlerde cerrahi sonrası eğer çıkarılan doku sınırında tümör dokusu varsa radyoterapi yapılabilir. Bölgesel lenf bezlerine yayılma şüphesi varsa lenf bezleri çıkarılır. Bu vakalarda 5 yıllık sağ kalma %70-75’tir. Hastalarda ikinci bir deri kanseri çıkma olasılığı %50’dir. Bu nedenle düzenli kontrol ve güneş ışığından korunma gereklidir.
Derinin 3. tömürü olan malign melanom giderek daha sık görülmeye başlanmıştır. Melanom pigment oluşturan hücre melanositin malign karakter kazanması ile oluşur. Melanosit sinir ağına yerleşen hücrelerdir. 1935’de 135 kişide bir görülmeye başlamıştır. İki bin yılında her 90 kişiden birinde görülmesi beklenmektedir. Yeni tanı konulan vakalar erken dönemde olduğu için cerrahi tedavi ile şifa sağlamak mümkün olmaktadır.
Melanom nedir? Cilt kanseri melanomun nedenleri, belirtileri ve tedavisi
Benlerinde bu tür değişiklikler bulunan kişiler doktora başvurup biyopsi yaptırmalıdır. Biyopsiyi takiben tümör saptanırsa ve cerrahi sınırda tümör kalmışsa bölge izin verdiği ölçüde ameliyatla daha geniş çıkarılır. Aksi halde kemoterapi eklenir. Bölgesel lenf bezleri büyükse çıkarılarak patolojik tutulum saptanırsa kemoterapi verilir.
Baş boyun bölgesinde çok çeşitli yapılar yer alır. Dudak, dil, diş etleri, ağız tabanı, tükrük bezleri, sinüsler, yutak, gırtlak gibi yapıların hepsinde kanser gelişebilir. Bunların içinde en sık gırtlak kanseri görülür ve ülkemizde de en sık rastlanan kanser türlerinden biridir. Erkeklerde baş boyun bölgesinin yassı hücreli karsinomu kadınlardan 4-5 kat daha fazla görülür. Nedenleri arasında alkol ve sigara başta gelir. Kalıtsal, çevresel, mesleki ve hijyenik faktörlerin rolü daha az olarak vardır. Baş boyun kanserleri bölgesinde özel bazı yapıların tümörlerine neden olabilecek durumlar şunlardır:
Dudak kanseri uzun süren hiperkeratoz (epitel kalınlaşması), güneş ve rüzgarda uzun süre kalma ve tahrişler, Ağız boşluğu kanseri kötü ağız bakımı, protezlerin uzun süreli tahrişi, frengi, tütün çiğneme, Nazofarinks kanseri uzak doğulu erkeklerde sık görülür. Bu kanserde Epstein-Barr virüsünün antikorları yüksek titrede bulunur. Kanser hücrelerinin çekirdeklerinde virüsün parçalarına rastlanmıştır. Nikelle uzun süreli temasın da rolü olabileceği ileri sürülmektedir.
Baş ve boyun kanserleri neden olur? Belirtileri ve tedavi yöntemleri
Burun boşluğu ve sinüs kanseri uzak doğuda fazla görülür. Mobilya ve ayakkabı imalatında çalışanlarda ve asbestle teması olanlarda çok uzun bir sessiz dönemi takiben ortaya çıkabilir. Baş boyun kanserli hastaların tanı anında %5’inde aynı bölgede ikinci bir kanser vardır. Hastalığın seyri boyunca da %20’sinde üst solunum yollarında ikinci bir kanser gelişebilir.
Özellikle tümör geliştikten sonra sigara, alkol kullanmaya devam eden hastalarda ikinci kanserler daha sık gelişir. Bu bölge tümörlerinin %95’i yassı hücreli kanserdir ve sıklıkla yerel olarak büyürler ve lenf damarları boyunca yayılırlar. Kan damarları yolu ile akciğerlere yayılım geç dönemde olur. Nazofarinks bölgesi burun boşluğu arkasında yutağın üzerinde yer almıştır. Bu bölge kanserleri yanlara ve yukarı doğru büyüyerek kafa tabanındaki yapılara yayılır. Ağrı ve kafa çiftlerinde felce yol açar.
Şaşılık, yüz ve dişlerde şiddetli ağrı, çiğneme güçlüğü, göz kapağında düşme, yutma ve solunum güçlüğü, boyunda şişlik, burun kanaması ve tıkanıklığı işitme kaybı ve ağrılı boyun hareketlerine yol açar. Tedavisinde radyoterapi seçilir. Cerrahi kafa tabanının özelliği nedeniyle uygun değildir. Tümör çok hızlı büyüme gösteriyorsa kemoterapi eklenebilir. Erken evrede tümör radyoterapi ile %90, lenf bezleri % 100 kontrol edilebilir.
Gırtlak kanserinde ses kısılması en sık belirtidir. Kulak ağrısı, yutma güçlüğü, öksürük olabilir. Ses telleri üzerinde yerleştiği zaman ses kısılması çok erken bir belirti olacağı için hastalık erken yakalanır ve tedavisi çok başarılı olur. Ses telleri üzerinde polip, papillom gibi kanser olmayan nedenlerle de ses kısıklığı gelişebilir. Üç haftadan daha uzun süren ses kısıklığı olan herkesin bir kulak burun boğaz uzmanına başvurması gerekir.
Tümörün yerleştiği yer, büyüklük ve yaygınlığı tedaviyi belirler. Kanser ses telleri üzerinde yerleşmiş ve ses telleri hala hareketli ise radyoterapi ile kontrol sağlanabilir. Bu tümörlerde radyoterapi cerrahi kadar etkilidir. Radyoterapiden sonra kanser tekrarlarsa cerrahi uygulamak gerekir. Tümör büyük ve ses telleri hareketsiz ise önce cerrahi, sonra gerekirse radyoterapi uygulanır. Boyunda lenf bezleri tutulumu şüphesi varsa cerrahi olarak çıkarılır ya da radyoterapi uygulanır.
Tümör nedir? Benign ve malign tümörlerin özellikleri ve belirtileri
Burun boşluğu ve sinüs kanserleri yüzde ağrı, hassasiyet gibi sinüzit belirtileri, diş ağrısı, dişlerde gevşeme, kanlı burun akıntısı, burun tıkanıklığı, göz kapağı düşmesi, görme bozukluğu, yanakta şişlik (deri ve damaktan ülsere olup açılabilir) benzeri belirtilere neden olabilir. Tedavi cerrahi ve radyoterapidir.
Dil kökü kanserlerinde konuşma ve yutma problemi olur. Kulağa yayılan ağrı, kanama, boyunda lenf bezi büyümesi olabilir. Cerrahi bölgenin özelliği nedeniyle yeterli olmayabilir, radyoterapi seçilen yöntemdir. Tükrük bezi tümörleri sık değildir. Kulak önü ve çene altında kitle ve yüz felci olabilir. Tedavi cerrahi ve radyoterapidir, hızla ilerleyen ve sinirler boyunca yayılan tipinde kemoterapi verilebilir.
Boyunda yer alan bir diğer tümör tiroid kanseridir. Boynun alt ve ön tarafında ve soluk borusu önünde ortaya çıkan şişlik şüphe çeker. Tiroidde yer alan kitleler her zaman kanser değildir. Özellikle tiroidde yer alan tek nodüllerin çocuklarda 30’u büyüklerde %10’u kanserdir. Çocukluk çağında bu bölgeye radyasyon verilmişse kanser olma olasılığı daha yüksektir. Bu tür kitleler birden fazla ise iyot eksikliğine bağlı basit tiroid büyümesi söz konusu olabilir. Tiroid tümörlerinin bir kısmı çok hızlı büyür ve ilaçlara yanıt vermez, hastaların 5 yıllık yaşam beklentisi %5’in altındadır. Bu tümörler şans eseri olarak tüm tiroid kanserlerinin %10’u oluştururlar. Diğerleri normal bez yapısını taklit eder, yavaş büyür, cerrahi tedavisi başarılıdır. Papüler tipte 5 yıllık yaşam 80-90’dır.
En sık görülen organ kanseridir. Tüm kanser ölümlerinin 1/3’ünü oluşturur. Sıklığı giderek artmaktadır. Sigaranın akciğer kanseri nedenlerinin başında geldiği kesinlikle bilinmektedir. Yassı ve küçük hücreli tiplerin %80’inden fazlasının nedeni sigaradır. Sigara içen her 10 erkekten biri akciğer kanserinden ölmektedir. Kadınlarda akciğer kanseri sıklığı ve ölümleri erkeklerden daha hızlı artmaktadır.
Akciğer kanseri belirtileri nelerdir? Nedenleri, tanısı ve evreleri
Daha şimdiden, birçok ülkede kadınlarda ilk sırada olan meme kanserinin yerini almıştır. Başkasının içtiği sigara dumanına maruz kalmanın ise riski 2-3 kez artırdığı saptanmıştır. Yirmi yıldan fazla sigara içmeyenler sigarayı bırakınca kanser riski giderek azalır ve 15 yıl sonra hiç içmeyenlere yaklaşır.
Asbestoz, akciğer ve karın zarında gelişen bir tümör olan mezotelyomanın nedenidir. Asbest, sigara içenlerde akciğer yassı hücreli kanserinin sıklığını normal kişilere oranla 90 kez artırır. Radyasyon, küçük hücreli akciğer kanseri riskini artırır. Radonun akciğer kanserine neden olduğu, özellikle sigara içenlerde bu riskin arttığı bilinmektedir. Nikel, krom, arsenik ve hava kirliliği de akciğer kanserine neden olabilir.
Akciğer kanseri tedavisi yaklaşım açısından ikiye ayrılır:
1) Küçük hücreli akciğer kanseri 20 oranında görülür. Prog-nozu en kötü tiptir. Hastalar tanı aldığında hastalık yaygın hal dedir. Beyin, karaciğer, kemik iliğine yayılır. Tümör hücreleri bazı hormonal maddeler salgılayarak tümörün kitlesel etkisine ek ola rak fazla sıvı tutma, kaslarda güçsüzlük, aşırı zayıflamaya neden olabilir.
2) Küçük hücreli olmayan grup ise 3’e ayrılır:
Akciğer kanseri tedavisi: Ameliyat, kemoterapi ve radyoterapi
Akciğer kanserleri en sık rastlandığı bölge olan ana bronşlarda yerleştiğinde inatçı öksürük, kanlı balgam, sık tekrarlayan akciğer enfeksiyonları meydana gelir. Tümör akciğer zarına yayılırsa sıvı toplanır, göğüs duvarına yayılırsa ağrı olur. Ses kısıklığı, boyunda şişme, omuz ve kol ağrısı da olabilir. Karaciğere yayılma sarılık, ağrı ve iştahsızlık; kemiğe yayılma ise ağrı ve kırıklara neden olabilir. Tanı bronkoskopi ile konulur.
Küçük hücreli akciğer kanseri öncelikle kemoterapi ile tedavi edilir. Redyoterapi daha iyi kontrol sağlamak amacı ie tümörlü bölgeye verilebilir. Yaygın hastalık var ise kemoterapi ile hastanın Ömrü uzatılmaya, ağrı ve diğer hastalık bulguları kontrol edilmeye çalışılır. Küçük hücreli olmayan akciğer kanserinde asıl tedavi cerrahidir. Hastanın ameliyat edilebilmesi için hastalığın erken dönemde olması gereklidir. Bazen büyük tümörler radyoterapi ile küçültülüp, sonra ameliyat edilebilir. Radyoterapi tümörün yayılmasına bağlı belirtiler ile baş etmek için de kullanılabilir. Yaygın hastalıkta kemoterapi etkili değildir. Bütün akciğer kanserlerinin ancak %25’i cerrahi ile tedavi edilebilir.
Küçük hücreli olmayan bazı erken kanser vakalarında 5 yıllık yaşam %70 olduğu halde genelde ameliyata uygun olarak kabul edilip ameliyat edilen bazı alt gruplarda bu oran %20’dir. En uzun yaşam yassı hücreli kanserdedir. Tedavi edilmeyen küçük hücreli akciğer kanserli hastalar 2-3 ay yaşayabilir. Tedavi edilince sınırlı hastalıkta 3 yıldan fazla yaşama oranı %10’dur. Yaygın hastalıkta yaşam süresi daha kısa ve azdır. Akciğer kanserli hastaların büyük çoğunluğunun (%80) genel yaşam süresi yaklaşık bir yıl olup sadece %5’i bir yıldan uzun yaşar.
Meme kanseri birçok ülkede kadınlarda en sık görülen kanser türü ve ölüm sebebidir. Özellikle endüstrileşmiş batılı ülkelerde daha sık görülmektedir. 25 yaşın altında nadir olup yaşla birlikte artış gösterir. Nedeni kesin olarak bilinmemekle birlikte kalıtsal, çevresel ve hormonal etkenlerin rolü üzerinde durulmaktadır. Ailesinde meme kanseri olan kadınlar (nadiren erkekler) risk grubu oluşturmaktadır.
Meme kanseri neden olur? Belirtileri, tedavisi ve elle muayenesi
Birinci dereceden bir yakında meme kanseri varsa bu risk 1.7-2.5 kat, ikinci dereceden yakında varsa 1.5 kat artmaktadır. Anne ve kız kardeşlerde iki taraflı meme kanseri varlığında risk 5-6 kat artmaktadır. Adeti geç yaşlarda başlayan, düzene girmesi uzun süren, erken yaşta ve en az bir doğum yapan ve erken menopoza giren kişilerde meme kanseri riski daha azdır. Yumurtalıkları alınmış kadınlara 10 yıldan uzun süre östrojen verilmesi meme kanseri riskini 2-3 kat artırmaktadır.
Östrojenler kısa süreli ve düşük dozda kullanıldıklarında bu risk artışı görülmemektedir. Doğum kontrol ilaçlarının meme kanseri riskini artırdığına dair çok kesin kanıtlar olmamakla birlikte bu olasılığı tümüyle reddetmek zordur. Doğum kontrol ilaçları ile meme kanseri gelişmesi riski bazı gruplarda göz ardı edilemez bunlar ilk gebeliğinden önce veya 45 yaşdan sonra 4 yıldan uzun süre bu ilaçlan alan kadınlardır.
Çevresel faktörlerin ve beslenmenin meme kanseri oluşumuna etkisi, kanser sıklığının en az olduğu Japonya’da, çok olduğu Kuzey Amerika’ya göçen kadınlarda meme kanserinde artış gözlenmesiyle dikkati çekmiştir. Bati tipi, yağdan zengin gıdalar meme kanseri olasılığını artırmaktadır. Bu nedenle erken yaşlardan itibaren az yağlı gıdalar almanın ileri yaşlarda kanser sıklığını azaltması olasıdır.
Atom bombası patlamasını takiben sağ kalanlarda meme kanseri sıklığında artma gözlenmiştir. Radyasyon meme kanseri nedenlerinden birisidir. Kırk yaştan sonra radyasyona maruz kalanlarda tehlike çok azdır, önemli olan erken yaşlarda alınan radyasyondur. Meme kanseri çoğunlukla bir memede ortaya çıkan ağrısız şişlikle belirti verir. Memede saptanan her kitle kanser değildir. Fibroadenom, papillom, lipom, kistler memede şişlik nedeni olabilir. Genç kadınlarda en sık fibroadenom şişliğe yol açtığı halde 60 yaş üzerinde %90 kanserdir. Bu nedenle biopsi alarak kesin tanı konulması tedavi için çok önemlidir. Meme kanserlerinin %80’i ilk kez hastanın kendisi tarafından farkedilir.
Bu nedenle kadınların belli aralarla muayeneyi yapması önerilir. Adet kanaması bittikten sonra sırt üstü yatarak meme başından birine dik geçen iki çizginin ayırdığı varsayılan üst dış, iç; alt iç ve dış kadranlar ve en son olarak meme başı bölgesi karşı elin parmak uçları ile yoklanarak ele gelen kitle olup olmadığı araştırılır. Mammografi (meme röntgeni) yöntemi 50 yaş üstündeki kadınlara ve daha genç olmasına karşılık aile öyküsü nedeniyle yüksek risk grubu oluşturan kadınlara önerilir. Genç yaşlarda sert ve radyoopak meme bezleri tümörle karışabileceğinden yanıltıcı olabilir.
Meme kanseri yavaş gelişen bir tümördür. 1 cm’lik bir çapa ulaşması 5-8 yıl alabilir. Bu nedenle daha küçük bir nodul iken saptanması tedavinin başarısı için şarttır. İleri dönemlerde meme başında çekinti, meme derisinde kızarıklık, portakal kabuğu görünümü, yaralar ve koltuk altında, kemik ve akciğerde metastazla ortaya çıkabilir. Meme başından kanlı sıvı gelmesi %10 vakada gizli tümör işareti olabilir. Bu bulgunun değerlendirilmesi erken tanı koymak açısından çok yararlı olabilir.
Meme kanserinde tedavi sonucunu belirleyen faktörler tümörün büyüklüğü, büyüme hızı ve koltuk altına ya da daha uzak organlara yayılım olup olmamasıdır. Erken dönemde, meme de kitlenin küçük olduğu, koltuk altına yayılımın fizik muayenede saptanmadığı ve uzak organ tutumu olmadığı evrede cerrahi olarak tümör çıkarılıp, koltuk altı lenf bezlerinde mikroskopik olarak incelenerek yayılım olup olmadığı saptanarak tedavi düzenlenir. Koltuk altı lenf bezlerinde mikroskopik olarak tutulum varsa hastaya ek olarak ilaç tedavisi (kemoterapötikler veya hormonal ilaçlar) ve radyoterapi verilebilir.
Son yıllarda yeni bir yaklaşım koltuk altı lenf bezleri mikroskopik olarak tutulmamış bile olsa tümör hızlı büyüme özelliği gösteriyorsa ilaç tedavisi vermektedir. Son yıllarda ileri evre meme kanserlerinde yeni bir tedavi yaklaşımı uygulanmaktadır. Evre III meme kanserli hastalarda, (koltuk altı lenf bezleri ele geliyorsa ve tümör 5 cm’den büyük) önce ilaç ve radyoterapi uygulanıp küçülme sağlandıktan sonra cerrahi uygulanmaktadır.
Yeni tedavi yöntemleri geliştirilmekle birlikte tedavinin başarısı tümörün erken evrelerde olması ile doğru orantılıdır. Tümör 2 cm’den küçük ve koltuk altı lenf bezleri tutulumu yoksa 10 yıllık yaşam beklentisi %82 iken 5 cm’den büyük tümör ve lenf bezleri tutulmuşsa bu oran %20-40’a düşer. Erken tanı, meme kanseri yavaş seyirli bir tümör olduğundan çok önemlidir. 50 yaş üstündeki kadınların ve yüksek riskli genç kadınların mamografi ile taranmaları erken evrede teşhis şansını artırıp, hastalığa bağlı ölümü %20-30 azaltabilir.
Mamografi nedir? Ne için, nasıl çekilir? Sonucu nasıl değerlendirilir?
Mammografi ilk kez yapıldıktan sonra 2-3 yılda bir tekrarlanabilir. Yaşam boyunca her 10 kadından biri meme kanseri olma, üçte biri ise meme kanserinden ölme tehlikesi ile karşı karşıyadır. Son yıllarda meme kanserli hastalar tedavi süresinde ve sonrasında tümör belirleyiciler ile izlenmekte ve bu şekilde tümörün tedaviye yanıtı ve tedavi sonrasında nüks olasılığı takip edilmektedir.
Tömör belirleyiciler ile izlenmekte ve bu şekilde tümörün tedaviye yanıtı ve tedavi sonrasında nüks olasılığı takip edilmektedir. Tömür belirleyiciler, tümör hücrelerinin salgılayıp kanda saptanabilen protein molekülleridir. Meme kanserinde CA15-3 ölçülmektedir. Meme kanseri kadınlara özgü bir kanser olmakla birlikte nadir olarak erkeklerde de görülür.
Sindirim sistemi kanserleri, tüm organ kanserlerinin topluca dörtte birini ve kanser ölümlerinin üçte birini oluştururlar. Yemek borusu kanseri tüm maliyn tümörlerin %2’sini oluşturur. Garsonlar, barmenler, metal ve inşaat işçileri gibi bazı meslek gruplarında sık görülür. Sigara, alkol, baharatlar, çok sıcak yeme-içme alışkanlığı, gıdalardaki nitrozaminler suçlanmaktadır. Yemek borusunda en sık yassı hücreli kanser oluşur.
Üst, orta ve alt kısımlar sırasıyla; %10, %40 ve %50 oranında tutulurlar. Yemek borusu kanserinin görülme sıklığı ile ölüm oranı hemen hemen eşit olduğundan çok öldürücü bir kanserdir. Tanı konduğunda vakaların yarısında lenf bezi tutulumu ve uzak yayılım vardır. Bir çok hasta tanı konduktan sonra 6 ay içinde ölür. Hastalıkta yutma güçlüğü, tükürük salgısında artma olur. Yemek yiyememe, hızlı kilo kaybı ve kansızlık ile sonuçlanır. Tanı yemek borusunun baryumlu filmi çekilerek konulur. Biyopsi almak için endoskopi yapılır. Küçük tümörlerde ve lenf bezi olmayan çok az sayıda hastada cerrahi etkili olabilir.
Beş yıllık yaşam %5’in altındadır. Radyoterapi hastayı rahatlatmak, yutma güçlüğünü düzeltmek için uygulanabilir. Son yıllarda tıkanıklıkları lazer ile açma yoluna gidilmektedir. Kanser ilaçları ile tedavi etkisizdir. Mide kanseri, ileri yaşların kanseri olup en çok 55-60 yaşlarda görülür. Erkeklerde kadınlardan 2 kat fazla görülür.
Mide kanseri (gastrik kanser) neden olur? Belirtileri ve tedavisi
Son 40 yılda Batılı ülkelerde sıklığında azalma görülürken Uzak Doğu’da hala önemli bir sorundur. Beslenme alışkanlıkları ile yakın ilişkilidir. Kırmızı et, salamura ve iste pişirilmiş yiyecekler, baharatlı yemekler, sucuk, sosis, salam gibi yiyecekleri korumada kullanılan nitritler sorumlu tutulmaktadır. Mide asit salgısının azaldığı durumlarda, besin maddelerinden karsinojen yapımını hızlandıran bakterilerin çoğalmasıyla mide kanseri sıklığında artma olduğu söylenmektedir.
Buna örnek olarak pernisiyöz anemi gösterilebilir ve mide kanseri bu hastalıkta 20 kez artmıştır. Atrofik gastritin mide kanserine neden olduğu düşünülmekle birlikte kesin kanıt yoktur. Mide kanserlerinin %95’i bez yapıdan kaynaklanan adenokanserlerdir, daha az olarak leyomiyosarkom ve lenfoma görülür. Kanserlerin yarısı midenin çıkış bölümü olana antrum ve pilorda görülür.
Mide kanseri lenf, kan ve komşuluk yolu ile yayılır. Karaciğer, akciğer, karın ve beyin zarlarına yayılır. Tanı baryumlu grafi, endoskopi ve biyopsi ile konur. Tedavi ortak erken dönemde cerrahi uygulanır, lokal olarak ilerlemiş durumlarda radyoterapi ve kemoterapi verilebilir. Hastalığın yaygın olduğu durumlarda kemoterapi ile yanıt alınırsa, yaşam bir yıl kadar uzayabilir. Kalın barsak (Kolon kanseri) ve rektum kanseri, akciğer kanseri ile başa baş gitmektedir. Ailevi polipozisli hastalar dışında 35 yaş altında nadir olup 50 yaş üzerinde artma gösterirler. Kadın erkek oranı eşittir.
Rektum kanseri neden olur? Belirtileri ve tedavi seçenekleri
Hastalığa rafine karbonhidratlardan ve yağdan zengin, az posalı bir diyetin neden olabileceği ileri sürülmektedir. Hemoroid ve divertiküllerle ilişkisi saptanamamıştır. Kalın bağırsağın iltihabi bir hastalığı olan ülseratif kolitte sıklığı artar. Kanserin %50’si rektum (kalın bağırsağın son 25 cm), %20’si sigmoidde ve kalanı diğer bölgelerde yerleşmektedir. Bez yapıdan kaynaklanan adenokanserler %98 oranında görülürler.
Belirti ve bulgular kanserin yerleştiği yere göre farklılık gösterir. Sağ kolon lezyonları sessiz kalabilir, gizli kanama sık olduğundan kansızlık gelişebilir, bazen karnın sağ yarısında kitle, ilk bulgudur. Sol kolon kanserleri karın ağrısı, gaz ve dışkı çıkaramama gibi tıkanma belirtisi verirler. Dışkının incelmesi, sonradan gelişen inatçı kabızlık, hemoroidler uyarıcı olmalıdır.
Tümörlerin yarısı rektumda olduğundan parmakla makattan yapılan muayene tanıda çok kolaylık sağlar. Diğer bölgeler için baryumlu grafi ve kolonoskopi gereklidir. Bu tümörler direkt olarak komşuluk yolu ile karın içinde yayılabileceği gibi kan ve lenf yolu ile de yayılabilirler. Karaciğer, akciğer, böbrek üstü bezi, yumurtalıklar ve kemik sık tutulan organlardır. Hastalığın üçte biri başvuruda yaygın hastalıkla gelir.
Erken evrede cerrahi uygulanır, kanserli barsak kısmı ve o bölgeyi drene eden lenf bezleri çıkarılır. Cerrahi sonrası bazı durumlarda radyoterapi ve kemoterapi hastalıksız dönemi ve yaşamı uzatabilir. İlerlemiş hastalıkta tıkanıklıkları açmak için cerrahi, kanama için de radyoterapi uygulanabilir. Yaygın hastalıkta kemoterapi çok etkili değildir.
Kolonoskopi nedir? Nasıl yapılır? Kolonoskopinin riskleri nelerdir?
Pankreas kanseri, kanser sıralamasında sıklık bakımından 9. ve ölüm sıklığı bakımından 4. sıradadır. Şehirde yaşayan, düşük gelirli sosyo-ekonomik gruplarda sık görülür.
Sigara-alkolizm, kronik pankreatit, şeker hastalığı, yağlı yiyeceklerle beslenme alışkanlığı ve kahve riski artırıcı nedenler olarak ileri sürülmektedir.
Kanser kanal epitelinden ve adacık hücrelerinden gelişebilir. Belirti ve bulgular kanserin geliştiği yere ve köken aldığı hücreye göre farklılık gösterir. Pankreas kuyruğundan kaynaklanan tümör uzun süre sessiz kalır ve uzak metastaz ile ortaya çıkar. Ağrı en sık görülen belirtidir. Özellikle Geceleri sırttan başlayıp kuşak gibi, iki yandan öne uzanan, oturup öne eğilmekle azalan ağrı çok tipiktir. Ağrı ile birlikte sarılık da sık rastlanan bir bulgudur. Ağrısız sardık, pankreas kanalının bağırsağa açıldığı bölgenin kanserinde görülür.
Dışkı renginde açılma, idrar renginde koyulaşma, zayıflama, yağlı dışkı, kan şekerinde yükselme, el ve ayak tabanlarında kaşıntı yaygın hastalığı düşündürmelidir. Tanı için bilgisayarlı tomografi ultrasonogrâfi ve endoskopik yöntemler uygulanır.
Pankreas kanseri çok çabuk yayılan ve büyüyen bir tümördür. Hızla bölgesel lenf bezleri tutulur, karın içinde, akciğer, karaciğer, kemik ve deride yayılım olur. Yaygınlık bölgesel ise 6, uzak ise 2 ay yaşam beklentisi vardır. Tümörü pankreas başında yerleşen ve belirtileri uzun süren hastaların yaşam beklentisi daha fazladır. Ani gelişen belirtiler hızla ilerleyen hastalık belirtisidir.
Kolon kanseri neden olur? Belirtileri, tedavi yöntemleri ve ameliyatı
Karaciğer kanseri, Afrika ve Asya’da tüm kanserlerin %10-50’sini oluşturur. Amerika ve batı ülkelerinde %2 oranında görülür. Nedenleri arasında Hepatit B virüsü ile infeksiyon, siroz, aflatoksin, nitritler, azo bileşikleri, tedavi amacıyla kullanılan bitkisel maddeler suçlanmaktadır. Erkek-kadın oranı 4/1’dir.
Belirtiler, karın ağrısı, sağ üst kadranda kitle, karaciğerde hassasiyet, kilo kaybı, karında su toplanmasıdır. Kanda ölçülebilen alfa-fetoprotein düzeyi ile %30-50 hastaya tanı konur. Bu madde başka bazı tümörlerde de salınmaktadır.
Tam; ultrasonografi, bilgisayarlı tomografi, anjiografi ve biopsi ile konur. Tümör tek veya sınırlı bir bölgede ise cerrahi ile çıkarılır. Aksi halde bölgesel kan damarından kemoterapi verilebilir. Erken vakalarda %50 yanıt alınmakta ve ömür uzaması sağlanmaktadır. Bunun dışında bilinen etkin bir tedavisi yoktur.
Karaciğer kanseri neden olur? Belirtileri, nedenleri ve tedavisi
Safra yollan kanserleri, 60 yaş üzerinde görülür. Kadınlarda safra kesesi, erkeklerde ise safra yolları tutulur. Sarılık, ağrı ve kaşıntı olabilir. Tümör küçükse cerrahi uygulanır. Radyoterapi hastayı rahatlatmak amacıyla uygulanır. Kemoterapi ile deneyim kısıtlıdır.
Kadınlarda görülen kanserlerin %24’ünü oluşturur. Kadın üreme sistemi vulva, vajinal, rahim, tüpler ve yumurtalıklardan oluşmaktadır. Bu organların hepsinin kanseri görülmektedir. Serviks (rahim boynu kanseri) en sık görülen kanserdir. Kadınların tüm kanserlerinin %12’sini oluşturur.
Rahim ağzından alman örneğin yayılıp boyanması ile (Pap-smear) erken tanı koymak olanaklı hale gelmiş ve erken dönemde tedavi bu kanserden ölümü son 40 yılda yarı yarıya azalmıştır. Tanı konan vakaların yarısı erken, epitele sınırlı kanser, üçte biri ise invazif (alttaki bağ ve kas dokusuna veya daha uzak bölgelere yayılmış) ilerlemiş kanser türlerinden oluşmaktadır. Bu kanserin seksüel davranışla yakın ilgisi vardır. Erken evlenmiş, seks hayatı erken başlamış, birden fazla cinsel arkadaşı olan, gebelik sayısı fazla, sosyo-ekonomik düzeyi düşük kadınlarda sık görülür.
Erkeklerin sünnet edildiği toplumlarda az görülür. Bu hastalığın oluşumunda virüslerin rolü olabileceğine dair kanıtlar vardır. Tümörlü dokuda herpes simpleks tip 2 ve papiloma virüs parçalarına rastlanmıştır. Bu virüsleri kadınların ilişkide oldukları erkeklerden aldıkları ileri sürülmektedir. Hastalığın gelişmesi için 8-10 yıl gibi uzun süre gerekir. Bu nedenle düzenli muayene ile erken dönemde tanı konursa, tedavisi başarılı olabilir.
İnvazif kanser vajinal akıntı, kanama, cinsel ilişki sonrası kanama şeklinde erken belirti verir. Daha ileri dönemde ağrı, idrar yolları tıkanması, böbrek yetmezliği ortaya çıkar. Kanser invazif hale geçtikten sonra lenf bezleri ve komşuluk yolu ile komşu organlara ve uzak organlara yayılır. Pap-smear üreme çağında tüm kadınlarda önce 1 yıl ara ile 2 kez yapılıp normal bulgular varsa her 3 yılda bir tekrarlanarak erken tanı faydalı olacaktır.
İn situ tümörlerde tedavi cerrahidir. İnvazif kanserlerde radyoterapi ve cerrahi erken dönemlerde uygun olabilir. Tümör yerel yayılım gösteriyor veya uzak yayılım varsa radyoterapi ve kemoterapi uygulamak gerekir. Endometriyum (rahim kanseri), en sık 60-70 yaşlarda görülür, %80’i menapoz dönemindeki kadınlarda görülür. Vakaların ancak %5’i 40 yaştan önce görülür.
En çok adeno kanser görülür. Östrojen endometriyum hücrelerinin çoğalmasına yol açar, durum farkedilip gerekli önlem alınmazsa %30 vakada 10 yılda kanser gelişmesine yol açabilir. Östrojen tedavisini kesmek ve progesteron ile dengelemek bu gelişmeyi önler. Tümör %75 vakada rahim dışına yayılmamıştır. Yayılım komşu organlara, karın içi lenf bezlerine olur. Kan yolu ile uzak yayılım ancak geç dönemde ve akciğere olur.
Anormal kanama en sık yakınmadır (%90). Menapozda olan kadınlarda bu belirti kolayca dikkat çeker. Menapoz öncesi kadınlarda ise adet kanamasının uzaması, ara kanamalar, aşırı kanama şeklinde ortaya çıkabilir. Bazan rahim boynunu tıkanmasına bağlı olarak rahim içinde iltihabi reaksiyon ortaya çıkabilir. Menapozda olan bir kadında kanama, aksi ispatlanana kadar rahim kanseri olarak düşünülmelidir. Tanı koymak için kürtajla örnek almalıdır. Hastalık %10 vakada yaygındır ve karında sıvı, sarılık, barsak tıkanması, akciğer tutulumuna bağlı olarak solunum sıkıntısı gibi belirtiler verir.
Tümörün sadece rahime sınırlı kaldığı erken evrelerde tedavi cerrahidir. Rahim boynu tutulumu varsa ve hücrelerin maliynite derecesi yüksek ise cerrahi uygulanmadan önce radyoterapi verilebilir. Tümör rahim duvarının 1/3’ünden daha derine yayılmışsa, karın içi lenf bezi tutulumu varsa cerrahi sonrası radyoterapi verilmesi nüksü azaltır.
Erken evrelerde tek başına radyoterapi verilen vakalar cerrahi ± radyoterapi verilenlerden daha kötü sonuçlar verir. İleri evre kanserlerde (kanser uterrus dışında veya uzak yayılım var) ağrı ve kitlenin basısını azaltmak amacıyla radyoterapi verilebilir. İlaç ve progesteron hormonu ile tedaviye %20-40 hastada geçici yanıt alınabilir. Progesterona yanıt veren hastalarda ömür 1 yıl, ilaca yanıt verenlerde ise birkaç ay uzar. Över (yumurtalık) kanseri üreme organı kanserlerinin yaklaşık 1/5’ini oluşturur. Kadınlarda görülen en sık 4. kanserdir. Ortalama görülme yaşı 55’tir.
Progesteron nedir? Gebelikte yükselmesi veya düşmesi tehlikeli midir?
Derine yerleşmiş över tümörleri karın boşluğu içinde sessiz bir şekilde büyürler. Hasta ve doktor tarafından fark edilmeden büyük hacimlere varırlar. Hastalık sıklıkla başlangıçta belirti vermemekle birlikte; hastalar yemeklerden sonra rahatsızlık, geğirme, anormal vajinal kanama, karın ağrısı, gaz, rahatsızlık ve karında büyüme ile kitlelerden yakınabilirler. Bazen karın içindeki sıvının çalkantı sesi ilk uyarıcı belirti olabilir. Bu tümörlerin karın zarına yayılması tipik özellikleridir, böylece karında sıvı oluştururlar.
Kitlenin büyümesi ve çevre dokulara yayılması sonucu çeşitli bası belirtilerinin ortaya çıkmasına neden olur. Barsak tıkanıklığı, idrar yollarına bası ile böbrek fonksiyon bozuklukları, bacaklarda şişme buna örnektir. Karın ve göğüs boşluğunda ve özellikle sol köprücük kemiği üzerindeki çukurda yerleşmiş lenf bezlerine yayılır. Geç dönemde akciğer ve karaciğer başta olmak üzere çeşitli organlara yayılabilir.
Över kanseri bazen yaptıkları salgılarla kadınlarda kıllanma artımı, ses kalınlaşması benzeri erkeksi özelliklerin ortaya çıkmasına neden olabilirler. Son yıllarda över tümörlerinin tanı ve takibinde tümör belirleyiciler önem kazanmışlardır. Tümörlü doku tarafından salgılanan CEA ve CA-125 olarak adlandırılan bu maddeler kanda ve tümör dokusunda saptanabilirler. Tedavide cerrahi ilk seçenektir.
Tümör tek överde ve kapsülde dışına da taşmamışsa yeterli tedaviyi oluşturur. Ameliyat sadece tedavi için değil hastalığı evrelendirmek için yapılır, tedaviyi yönlendirir. Büyük kitle ve yaygın karın içi tümör durumlarında tümörün olabildiğince çıkarılması gerekir. Kemoterapiye en iyi yanıt en az tümör kitlesi ile alınır. Över kanseri kemoterapötiklere çok duyarlı olmasına karşın, en öldürücü üreme organı kanserdir. Erken evrelerde 5 yıllık yaşam uygun tedavi ile %60-80 iken, yaygın hastalıkta %5-30’a düşer.
Yumurtalık (over) kanseri neden olur? Belirtileri ve tedavisi
Vulva ve vajen kanserleri kadın üreme organı kanserlerinin %1-3’ünü oluşturur. Virüslerin (HSV-uçuk-virüsü ve papilloma virüsü) rolü vardır. Gebeliğinin ilk 18 haftasında östrojen alan kadınların kız çocuklarında vajen kanseri görülme riski artmıştır. Tedavi cerrahidir, radyoterapi cerrahi uygulanamayan durumlarda verilir.
Koriyokarsinom, düşük veya gebelik döneminde ortaya çıkabilir. Gebelerde vajinal kanama, aşın bulantı, kusma, üzüm tanesi benzeri oluşumların rahimden gelmesi, terleme, çarpıntı, kilo kaybı, erken dönemde karın ağrısı bu tümörü akla getirmelidir. Normal gebeliklerin 20-40 binde birinde koriyokarsinom oluşmaktadır. Akciğer en sık yayıldığı yerdir. Kemotrapiye çok duyarlıdır, erken dönemde %90 iyileşme olur.
Böbrek tümörleri tüm tümörlerin %3’ünü oluşturur. Erkeklerde kadınlardan 2 kez daha sıktır. Nedeni kesin olarak bilinmemekle birlikte böbrek kanseri riskini artıran başlıca faktörler sigara, şehir hayatı, aile öyküsü, “thoratrast” ile temastır. Kanıtlanmamış olmakla birlikte bazı genetik hastalıklar, polikistik böbrek hastalığı ve şeker hastalığının da riski artırdığı ileri sürülmektedir. En sık görülen histopatolojik grup adenokanserdir.
Bu tümörler böbrek tüp epitelinden kaynaklanır, lokal yapıları tahrip ederek büyür, kan yolu ile akciğer, karaciğer, kemik ve beyine ve alışılmışın dışında parmak uçları, göz kapakları ve buruna yayılabilir. Böbrek tümörlerinin doğal seyri çok değişiktir. Bazen yıllarca sessiz kalabilirler, hatta yayıldığı organda bile uzun süre büyüme göstermeden kalabilirler. Bazen da asıl tümör çıkarıldıktan yıllarca sonra başka bir organda tekrarlayabilir. Tümörün salgıladığı maddelerle kırmızı kürelerde, serum kalsiyum düzeyinde artış, ateş, karaciğer büyümesi, kan basıncında artış görülebilir.
Böbrek kanseri neden olur? Belirtileri ve en etkili tedavi yöntemleri
Böğür ağrısı, kitle, idrarla kan gelmesi klasik belirtilerdir, fakat hastaların ancak %10’unda görülürler. Kansızlık, ateş ve idrarla kan gelmesi gene nadir ama böbrek tümörünü kuvvetle düşündüren bulgulardır. Bu belirtiler dikkati çekince bilgisayarlı tomografi ve ultrasonografı, kitlenin değerlendirilmesi açısından yapılmalıdır. Tümör zengin damarsal yapıda olduğundan, anjiografi tanıda yararlı olur. Uzak yayılım için akciğer grafisi, kemik sintigrafisi, beyinde tutulum şüphesi varsa yine bilgisayarlı tomografi yapılmalıdır.
Erken safhada tedavi, cerrahidir. Daha sonra hasta 6 ve 12 aylık aralarla kontrol edilmelidir. İlerlemiş tümörlerde metastazların gerileyebileceği düşünülerek asıl tümör çıkarılabilir. Bu tümörün kemoterapi ile tedavisi ümit verici değildir. İdrar torbası tümörleri tüm tümörlerin %4’ünü oluşturur. Erkeklerde kadınlardan 2.5 kez daha sık görülür. Endüstrileşmiş bölgelerde ve 68 yaş civarında sıklığı artar.
Tümörlerin %90’ı değişici epitelden kaynaklanır, geri kalanlar yassı hücreli kanser, adenokanser, lenfomadır. Bu tümörlerin tek bir yerden değil, idrar yollarının ve torbasının aynı anda birçok bölgesinden kaynaklandığını düşündüren bulgular vardır. İdrarla kan gelmesi, ağrılı, sık idrar yapma, sıkışma, idrar yapmada zorluk ve idrar yaptıktan sonra devam eden rahatsızlık önemli belirtilerdir. Bu tür belirtiler çok büyük tümörle olabileceği gibi sadece epitele sınırlı (in situ) tümörlerle de olabilir. Kasıklara yakın bölgelerde ağrı, bacaklarda ve dış genital organlarda şişme dolaşım bozukluğuna bağlı olarak gelişebilir.
Belirtileri olan hastanın idrar torbasına özel bir aletle bakılır (sistoskopi), biopsi yapılır, “ürograifin”li böbrek filmi çekilerek tanı konur. Tümör çok sınırlı bir bölgede ve epitelde ise tümör yakılarak veya idrar torbasına ilaç verilerek tedavi edilir. Bu tür hastaların tümörün başka bir yerde tekrarlama olasılığı yüksek olduğundan çok yakın takibi gerekir. Tümör epitele sınırlı olmakla birlikte yaygınsa cerrahi yeğlenmelidir.
Metastaz nedir, neden olur? Metastatik kanser belirtileri ve tedavisi
İdrar torbası idrar yolları ile çıkarılabilir. Tümör idrar torbasının bağ veya kas dokusuna yayılmışsa kadınlarda idrar torbası tek başına erkeklerde prostat ile birlikte çıkarılır. Bu tür ameliyatı kabul etmeyen hastalarda radyoterapi veya torbaya kemoterapötik vermek denenebilir. İlerlemiş hastalıkta cerrahi radyoterapi ve kemoterapi semptomları hafifletmek, hastayı rahatlatmak için tek başına veya birlikte kullanılabilir.
Klinik belirti veren prostat kanserinin sıklığı yaş arttıkça artar. Klinikte belirti vermese de otopsilerde prostatta kanser odağına rastlama oranı 50 yaşta %10 iken 70 yaşta %30 olur. Her 10 erkekten birinde yaşamı süresince klinik belirti veren prostat kanseri gelişmesi beklenmektedir. Nedeni kesin olarak bilinmemektedir.
Hemen hepsi adenokanserdir. Tümör bazan yavaş seyir gösterir ve uzun süre prostatta sınırlı kalır. Yayılma sinir kılıfları boyunca, lenf bezleri ve kan yolu ile olur. En sık kemiğe yayılır. İdrar yaparken giderek artan güçlük, sık idrar yapma, idrar yollarında tıkanmaya bağlı olarak böbrek fonksiyon bozulması, kemik tutulmasına bağlı bel, kalça, omuz ağrısı, damar tıkanması, kansızlık gibi belirtiler verebilir. Makattan muayenede prostatta sertlik şüphe uyandırır. Biyopsi ile tanı konur. Ayrıca kanda ölçülebilen prostatik asit fos-fataz, prostat özgül antijen tanıya yardımcı olur.
Tümörün kapsül dışına taşmadığı durumlarda cerrahi ve radyoterapi eşit etkilidir. Tümörün kapsül dışına taştığı fakat çevre dokuları tutmadığı durumlarda radyoterapi uygulanmakta, daha ileri evrede, tümörün çevreye veya uzak organlara, özellikle kemiklere yayıldığı durumlarda çeşitli hormona! ajanlar yanısıra, hastanın yakınmalarını giderecek cerrahi yöntemler ve kemik tutulumu ve ağrıları için radyoterapi verilebilir.
Prostat kanseri neden olur? Belirtileri ve tedavi yöntemleri
Testis tümörleri erkeklerde görülen tümörlerin %1’ini oluşturur, bununla birlikte 20-34 yaş arasındaki erkeklerin en sık tümörledir. Beyaz ırkta sıklığı daha fazladır. Nedeni kesin olarak gösterilmiş değildir. Tesüslerin torbalara inmediği durumlarda sıklığı artmaktadır. Tümör çoğunlukla germinal hücrelerden kaynaklanır. Lenfoma ve yumuşak doku tümörleri %5 oranında görülür. Altmış yaş üzerinde erkeklerde ise lenfoma %75 oranda görülür.
Testiste ağrısız sert şişlik ilk belirtidir. Hastalık kan ve lenf yolu ile yayılır. Karın içinde lenf bezleri tutulumu sonucu sırtta ağrı olabilir. Akciğere yayıldığı zaman nefes darlığı ve öksürük yapabilir. Tümör hücrelerinin hormonal faaliyeti ile memelerde büyüme ve hassasiyet olabilir. Karaciğer yayılma karnın sağ üst kadranında ağrı, dolgunluk ve mideye bası ile erken doymaya yol açabilir.
Tanı kasıktan yapılan bir keşi ile testisin çıkarılması ile konur. Bu aynı zamanda erken hastalığın tedavisidir. Uzak yayılım yoksa, seminomda karın arka duvarındaki lenf bezlerine radyoterapi verilir. Seminom olmayan tümörlerde karın arka duvarındaki lenf bezleri çıkarılır. Bunlarda tutulum varsa kemoterapi verilebilir veya izlenir. Kemoterapi genelde tümör belirleyicileri yüksek olan hastalara verilir.
Bazı merkezler lenf bezleri çıkarmak yerine radyoterapi uygulamaktadır. Lenf bezleri çok büyük olduğu durumlarda önce kemoterapi verilip, bezler küçülünce ameliyatla çıkarma yoluna gidilmektedir. Tümör uzak yayılım yapmışsa ileri evrededir. Kemoterapi ile küçültülüp %10-15 hasta cerrahiye uygun hale getirilebilir. Geri kalan hastalar kemoterapi ile izlenir. Yeni kemoterapi ile %90’a yakın hasta hastalıktan tamamen kurtulmaktadır.
Lösemi terimi eski Yunanca leukos (beyaz) ve haima (kan) sözcüklerinden türetilmiştir. Kemik iliğinde değişik kan elemanlarını oluşturacak hücrelerin öncülerinin tümoral özellik kazanarak önlenmeyen çoğalma göstermesi sonucu ortaya çıkan birbirinden farklı özellikleri olan ve ortak sonuçlara yol açan bir grup hastalığı kapsamaktadır.
Lösemi nedir, neden olur? Belirtileri, türleri ve tedavi yöntemleri
Bu grupta toplanan hastalıkların, en önemli ortak özelliği kemik iliğinde başlamaları, tanı konduğunda; kemik iliği ve dolaşan kanda bu hücrelerin yaygın olarak bulunması ve lenf bezleri, karaciğer, dalak, böbrekler, beyin zarları gibi diğer organların çoklukla tutulmuş olmasıdır. Kemik iliğinin bu hücrelerle dolması ve bu hücrelerin salgılarıyla normal ilik yapımı baskı laması sonucu normal kan elemanları yapılamadığından çeşitli belirtiler ortaya çıkar. Aşağıda özetlenen bu belirtiler hastayı doktora başvurmaya yönelten başlıca yakınmalar olmaları yanı sıra hastalığın başlıca ölüm nedenlerini de oluşturur.
Lösemilerin oluşmasında rol oynadığı bilinen faktörlerin sayısı giderek atmaktadır. Ancak vakaların çoğunda gerçek neden hala karanlıktır.
Lenf sistemi hastalıkları nelerdir? Belirtileri ve tedavileri
Lösemiler akut ve kronik olarak ikiye ayrılırlar. Tedavi edilmedikleri zaman akut lösemiler kısa sürede ölümle sonuçlanır. Kronik lösemiler daha yavaş seyirli olup hastalığın saptandığı evreye göre değişmekle birlikte hastalar uzun süre bazen yıllarca yaşarlar. Lösemilerin yıllık görülme sıklığı yüzbin nüfusta 5-6’dır. Bunların yarısı akut, yarısı kronik lösemidir. Kronik miyelositer lösemi erkeklerde daha sık ve tüm lösemilerin %15’ini oluşturur. Genelde 40 yaş üstünde ortaya çıkar. Kronik lenfositer lösemi %30 oranında görülür. Hastaların %90’ı 50 yaş üzerindedir. Erkek-kadın oranı 2/1’dir.
Akut lenfoblastik lösemi (ALL) en çok 3-4 yaşta görülür. Sıklığı 9 yaştan itibaren azalır ve 40 yaştan sonra çok nadirdir. Akut miyelositer lösemi (ML) sıklığı ise yaşla artar ve hastaların %30’u 60 yaş üzerindedir. Takiben tekrarlama ve ölüm çok nadirdir. Çocukların %75’i erişkinlerin %30’u kemoterapi ile tamamen iyileşebilir. ALL’de kemik iliği nakli nüks durumunda uygulanmakla birlikte, tekrarlama riski yüksek gruplarda, özellikle erişkenlerde ilk tedaviden hemen sonra uygulayanlar da vardır.
Lenf bezi şişmesi neden olur? Nasıl geçer? Belirtileri ve tedavisi
AML’de çocuklarda %80, erişkinlerde %60 tam yanıt elde edilir. Çocuklarda 5 yıllık nükssüz yaşam oranı %45, erişkinlerde %10-15’tir. Kemik iliği nakli ilk tedavi yanıtından sonra uygulanmakta ve hastalıksız yaşam 5 yılda %40-50’ye ulaşmaktadır. Kronik miyelositer lösemide kemoterapi ile lösemik hücreler baskılanır fakat tam iyileşme olmaz. Bu nedenle bugün kabul gören tedavi yöntemi tanı konduktan sonra en kısa zamanda kemik iliği naklidir. Bu yöntemle %50-60 hastada tam iyileşme sağlanır.
Kronik lenfositer lösemide (KLL) tedavi hastalığın dönemine göre değişir. Erken dönemde 10 yıl, ilerlemiş dönemde 1-2 yıl yaşam beklentisi vardır. Kemoterapi ile KML’de olduğu gibi tam iyileşme beklenmez. Kemik iliği nakli hastaların ileri yaşları ne deniyle sık yapılamamaktadır ama bu konuda çalışan merkezler vardır.
Lenfoma kanserini, bağışıklık sisteminin tümörleri olarak tanımlayabiliriz. Bu sistemin görevi yabancı maddeleri (mikroorganizma, kanser hücreleri, her türlü zararlı madde) tanımak ve bunları zararsız hale getirmektir. Bağışıklık sisteminin temel hücresi lenfosittir. Lenfositler birinci lenfoid organlar olan timus ve kemik iliğinde üretilir, eğitilir ve ikinci lenfoid organlar olarak dalak ve lenf bezlerinde yerleşir, görev yaparlar. İkinci grubu bademcikler, dil kökü, solunum ve sindirim sisteminde bulunan plaklar da dahildir. Vücutta lenfoid yapı bulunmayan tek yapı sinir sistemidir.
Lenfomalar %95 oranında lenfositlerden kaynaklanmakla birlikte bu sistemde bulunan ve yabancı maddelerin hücre içine alınması ve işlenecek lenfositlere uygun yanıt için sunulması görevini üstlenen monosit makrofaj sisteminden de başlayabilir. Lenfoma başlığı altında hastalığı (HD) ve Hodgkin dışı lenfomalar (HDL) toplanmaktadır.
Lenfoma (lenf kanseri) nedir? Nedenleri, belirtileri ve tedavisi
Hodgkin hastalığı sosyoekonomik düzeyi yüksek, yüksek öğrenim görmüş ve küçük ailelerde daha sık görülür. Kalıtımsal yatkınlık söz konusu olabilir. Bazı ailelerde, kardeşlerde ve okul larda sık görülmesi bir enfeksiyon etkeninin yol açabileceğini düşünmektedir. Hodgkin dı şı lenfomalarda da virüsler ve bağışıklık sisteminin çalışmasında ortaya çıkabilecek bozukluklar sorumlu tutulmaktadır.
Lenfoid sistemin vücutta yaygın bulunuşu bu tümörlerin hemen her yerden başlayabilmesine olanak vermektedir. Lenfomalar en sık lenf bezlerinde başlar. Vücutta 500-600 kadar lenf bezi vardır. HDL’larda lenf bezi tutulumu yanı sıra solunum ve sindirim sisteminde bulunan plaklardan da hastalık başlayabilir. Bu nedenle belirtiler tutulan bölgeye ve organa göre değişebilir.
Hodgkin hastalığında, hastaların yanı sıra, HDL’da beşte birinde sistemik belirtiler görülür. Başlıcaları, ateş, gece terlemesi kilo kaybıdır. Hodgkin hastalığı için özel bir durum olan kaşıntı hastalığın tanısından bazen yıllarca önce başlayabilir.
Tarımda kullanılan pestisit içeren ilaçlar Lenfomaya neden oluyor
Tanı bu belirtileri olan hastalarda biopsi ile konur. Hodgkin hastalığı ve HDL’larda hastalığın yaygınlık derecesi fizik muayene, akciğer filmi, göğüs ve karın bilgisayarlı tomografisi ve kemik iliği biopsisi ile araştırılır. Hodgkin hastalığı başlangıçta daha sınırlı olma eğilimindedir. Hodgkin dışı lenfomalarda ise daha başlangıçta yaygın hastalık vardır.
Kanser ağrısı yaşam kalitesini olumsuz etkiler: Mutlaka tedavi edilmelidir!
Hodgkin dışı lenfomalarda asıl tedavi kemoterapi ile yapılır. Radyoterapi büyük ve kemoterapötiklere dirençli kitleleri küçültmek için, hastalarda lenf bezi basılarına bağlı acil durumları ortadan kaldırmak için saklanır. Hodgkin hastalığında erken evrelerde radyoterapi, ileri evrelerde ise kemoterapi verilmektedir.
Kemik, kıkırdak, çizgili ve düz kas, kan ve lenf damarları, bağ dokusu, yağ dokusu, akciğer, karın ve kalp zarları gibi mezenkimal dokuların tümörleri sarkom başlığı altında toplanır. Sarkom sözcüğü akciğer, sindirim sistemi, meme gibi epitelden kaynaklanan organ tümörleri için kullanılan kanser teriminin karşılığıdır. Sarkomlar tüm tümörlerin %1’inden daha azını oluştururlar. En sık çocuklarda ve 50-60 yaşlarda görülürler. Cinsler arasında sıklık farkı yoktur. Belli sarkom tipleri, özel bazı maddelerle karşılaşma sonucu ya da bazı tıbbi durumlar sonucu gelişirler.
Lenfanjiosarkom (lenf damarlarının sarkomu), meme ameliyatlarından sonra aynı tarafta kolda ödem gelişir ise daha sonra bu kolda sarkom gelişme riski artmaktadır. Karaciğer anjiosarkomu, “torantrast” (eskiden böbrek filmi çekiminde kullanılan zararlı bir kontrast madde), arsenik, vinil klorür teması ve sirozda risk artmaktadır.
Osteosarkom (kemik sarkomu) radyumla temas, radyoterapi alan bölgelerdeki kemiklerde gelişebilir. Çocuklarda kalıtsal bir göz tümörü olan retinoblastomun tedavisini takiben gelişmesi kalıtımla ilişkisini düşündürmektedir. Kemiğin yaşlılarda görülen bir hastalığı olan Paget hastalığından sonra görülmesi artar. Fibrosarkom, Radyasyonla karşılaşma ve Paget hastalığını takiben görülebilir. Kaposi sarkomu, AIDS’de sık görülür ve bazı virüslerin rolü olduğu ileri sürülmektedir. (Sitomegalovirüs bu konuda suçlanmaktadır zaten AIDS’de bu virüs ile enfeksiyon sıklığı artmaktadır).
Detaylı kanser belirtileri! Bunları bilmek hayatınızı kurtarabilir
Maliyn schwannom, kalıtsal bir hastalık olan nörofibromatozisde görülür. Kemik ve kıkırdak dokusu sarkomları dışındakiler yumuşak doku sarkomlarını oluştururlar. Bunlar kas, damarlar, yağ ve bağ dokusu gibi çok değişik dokulardan kaynaklanmalarına karşılık biolojik davranış, klinik özellik ve tedavilerinin benzer oluşu nedeniyle bir grupta toplanırlar. Yumuşak doku sarkomlarının %50’si kol ve bacaklarda görülür.
Önde gelen belirti, hasta tarafından haftalar, hatta aylar önce farkedilmiş olan ağrısız, giderek büyüyen kitledir. Ateş, kilo kaybı, halsizlik gibi sistemik belirtiler sık görülmez. Bununla birlikte nedeni belli olmayan ateş bazen vücudun gözden uzak bir bölgesine yerleşmiş ve farkedilmeyen bir sarkomun ilk belirtisi olabilir.
Sarkomlar bazen asıl tümörün etkisinden bağımsız olarak bazı beklenmedik belirtilere yol açarlar. Bunlar özellikle karın arka duvarında yerleş en tiplerin fazla şeker kullanarak veya salgıladıkları insülin hormonu benzeri maddelerle kan şekerinde düşme etkileri, bundan başka kalsiyum düzeyinde düşme, parmak uçlarının kalınlaşması, kemiklerde erime benzeri belirtilerdir. Sarkomlar en çok kan yolu ile yayılırlar. Tüm sarkomlar ilk olarak ve en çok akciğere yayılırlar. Bu tutulum akciğerde çok sayıda tümör odağı görülmesine yol açar. Karaciğer, kemik ve diğer organlar daha az ve ancak ileri evrelerde tutulurlar.
Ewing sarkom sıklıkla diğer kemiklere yayılır. Lenf bezi yayılımı oldukça azdır. Yağ ve bağ dokusunun bazı özel tipleri ile kemiğin parosteal sarkomu, AİDS hastalığı seyrinde gelişen Kaposi sarkomu ne-diren yayılır ve daha uzun yaşam beklentisi vardır. Sarkomlarda tümör hücrelerinin tümöral değişim gösterme derecesi klinikte çok önemlidir. Hastalığın evresini ve tedavinin başarısı ile yaşam beklentisini etkiler. Tedavide yumuşak doku sarkomlarının cerrahi olarak oldukça geniş bir normal doku da kapsanarak çıkarılması gerekir. Bölgenin özelliği nedeniyle geniş çıkarılamayan ve cerrahi sınırda tümör hücrelerine rastlanan durumlarda radyoterapi ve tümör hücrelerinin derecesinin yüksek olduğu durumlarda kemoterapi verilir. Diğer organlara yayılmış tümörlerde de kemoterapi vermek gerekir.
Yumuşak doku tümörlerinde zamanında uygun tedavi yapıldığında 5 yıllık yaşam beklentisi %50’dir, bu epitelyal tümörlerin çoğundan iyidir. Kemiğin sarkomları olan osteo ve Ewing sarkomlar daha çok genç erişkinlerin tümörleridir. Bu sarkomların tedavisinde cerrahi, redyoterapi ve kemoterapi bir ekip tarafından planlanarak belli protokoller dahilinde kullanılır. Özellikle etraf kemiklerinde yerleşen Ewing sarkomda cerrahi ve kemoterapi ile çok yüksek sağ kalım elde edilir. Kondrosarkom kıkırdak kökenlidir.
Hastalar sıklıkla 40 yaş üzerindedir. En sık kalça, uyluk ve omuzda yerleşir. Bazı tipleri yavaş büyüyüp geç yayılırlar, aksine hızla büyüyüp hızlı yayılanlar da vardır ve bu sonuncuların yaşam beklentisi kısıtlıdır. Tümör tümüyle çıkarılmaya çalışılmalıdır ama bu olanaklı olmazsa radyoterapi ve yüksek tümör derecesi varsa kemoterapi verilir. Beş yıllık yaşam beklentisi % 15-70 arasında değişir.
Kafa içinde yer alan tümörler, beyin tümörleri ve diğer organ tümörlerinin beyin ve beyin zarlarına yayılmaları yani metastazlar olarak ikiye ayrılırlar. Metastatik tümörler en sık akciğer, maliyn melanorn, meme kanserlerinin seyrinde olur ve erişkinlerde sıktır. Birinci tümörler tek kitle olarak kendini gösterirken metastatik olanlar sıklıkla birden fazla kitle oluştururlar. Erkek-kadın oranı 3/2’dir. Beyin tümörlerinin en sık görüldüğü iki yaş grubu, 5-10 ve 50-55 yaşlar olarak tanımlanmıştır. Çocukluk çağında en sık görülen tümörlerdir.
Sinir sisteminde tümörlerin %90’ı kafa içinde, %10’u omurilik kanalında yerleşir. Çocuklarda tümörlerin %70’i beyin yarı kürelerinde yerleşir. Beyin tümörlerinin seyri yerleştiği bölgeye, büyüme hızlarına, tümör hücrelerinin tipine bağlıdır. Beyni çevreleyen kafatası esneme özelliği olmayan bir yapı olduğundan iyi huylu tümörler bile kafa içi basıncını artırarak ve yaşamsal oluşumlara bası ile yaşamı tehdit ederler.
Ölüm nedeni sıklıkta beyin fonksiyonlarının durması ve solunum felcidir. Hızlı büyüyen tümörler kritik çapa daha kısa zamanda ulaşarak, beyin dokusunda sıvı toplanması ve kafa içi basıncın artmasına yol açarlar. Bu durumda başlıca belirtiler kan basıncı yükselmesi, baş ağrısı, bulantı-kusmadır. Yavaş büyüyen tümörler daha sınırlı belirtiler, sıklığı ve şiddeti giderek artan sara nöbetleri yaparlar. Beyin tümörleri çoğunlukla yerel büyüme gösterir, medulloblastomlar beyin-omurilik sıvısı yoluyla gene sinir sistemine sınırlı yayılma yapabilirler. Sinir sistemi dışına yayılım yok denecek kadar azdır.
Baş ağrısı hızlı büyüyen tümörlerde olur. Yirmi yaşının üzerinde kişilerde gelişen sara nöbetlerinin beşte biri tümöre bağlıdır. Bayılma, baş dönmesi, geçici görme kaybı, uzun süren kafa içi basıncı artması uyku hali ve entellektüel fonksiyon kaybına yol açar. Beyin glial tümörleri duyu, hareket ve kişilik bozukluğuna, beyincik tümörleri denge kaybına yol açabilir. Beyin zarlarının tutulumu ise baş ağrısı, uyku hali, bilinç kaybına neden olabilir.
Emar (MR) nedir, nasıl çekilir? Manyetik rezonans ne işe yarar?
Omurilik tümörleri, barsak ve idrar torbası kontrolü kaybı, uyluk, bacak ve dış üreme organlarında duyu ve hareket bozukluğu yapabilir. Açıklanamayan baş ağrısı, sara nöbetleri, denge, kişilik ve hareket bozukluğu, fışkırır tarzda ve öğürtüsüz kusması olan kişilere bilgisayarlı tomografi yapılarak tanı konabilir. Kafa içinde yer tutan bir kitle öncelikle beynin birinci ve. ikinci (metastatik) tömürlerinin ayrımını gerektirir. Başka bir organın tümörünün beyne yayılması sonucu gelişen kitleler çoğunlukla birden fazladır.
Tedavi yaklaşımı bu iki türde benzerlik gösterir. Tek tümör varsa kitlenin çıkarılması gerekir. Beynin kendi tümörleri çoğunlukla tektir. Beyin dokusunun özelliği nedeniyle tümör geniş emniyet sınırı ile çıkarılamaz. Bu nedenle radyoterapi tedaviye eklenmelidir. Yüksek dereceli, hızlı büyüyen tümörlerde kemoterapi uygulanır. Birincil tümörlerde yaşam, tümörün cinsine, büyüme hızına bağlıdır. Yavaş büyüyen astrositomlarda 5 yıllık yaşam %60 iken, hızlı büyüyen glioblastomlar nadirdir.
İkincil tümörler ise çok kez olduğu gibi birden fazla sayıda ise cerrahi yaklaşımın yeri yoktur. Radyoterapi ve kemoterapi uygulanır. Bu tümörlerde asıl tümörün de tedavisi gereklidir. Prognoz tümörün cinsine ve yayılımına göre değişmekle birlikte beyne yayılmış bir tümör oldukça kısıtlı bir yaşam süresi anlamına gelir.
Kanser erişkin çağda daha sık görülmesine karşın her yaşta görülebilen hastalıktır. Yaklaşık her yıl bir milyon çocukta 100 yeni kanser vakası çıkmaktadır. Çocuk ölümlerinin nedenleri ülkelerin gelişmişlik düzeyleri ile ilgilidir. Gelişmiş ülkelerde başta enfeksiyonlar olmak üzere ölümlerin diğer nedenleri azaltıldığından ölüm nedeni olarak kanser daha ön plana çıkmaktadır. 1-14 yaşlarında kazalardan sonra kanser gelmektedir.
Çocukluk çağı kanserlerinde başarı oranları artmaya devam ediyor
Çocuklukta görülen kanserlerin cinsler de erişkinlerdekinden farklıdır. Bu nedenle çocukluk çağı kanserlerinde tedavi sonuçları da farklı olmaktadır. Bugün uygun tedavilerle çocukluk kanserlerinin %60’ında iyileşme mümkün olmaktadır. Aşağıdaki tabloda birinci sırayı alan lösemiler (kan kanseri) ülkemizde de birinci sıklıkta görülmektedir.
Ancak bizim ülkemizde kesin rakamlar olmamakla birlikte, ikinci sırayı len-fomalar (beze kanserleri), üçüncü sırayı da beyin tümörleri almaktadır. Lösemi, beyin tümörleri ve beze kanserleri 5-9, yaşta en sık görülürken, yumuşak doku tümörleri, Wilms’ (böbrek) tümörü, nöroblastom (sempatik sinir sistemi tümörü) gibi tümörler 0-4 yaş grubunda daha sık görülmektedir. Kemik tümörleri ise 10 yaşından sonra daha sık görülmektedir.
Ülkemizde ilk sıralan alan kan kanserleri ve beze kanserlerinde ilk bulgular solukluk, halsizlik, vücudun değişik yerlerinden kanamalar, deride morarmalar, boyun, kasık ve koltuk altında büyük bezelerin ele gelmesi, karın şişliği gibi bulgulardır. Beyin tümörlerinde ise kafa içindeki kitlelerden dolayı havale geçirme, gözlerde kayma, kusma, yürüme bozukluğu, kol ve bacakların tutmaması gibi belirtiler çıkabilir.
Böbrek tümörlerinde karın şişliği ve karında ele gelen kitle, idrardan kan gelmesi belli başlı belirtilerdir. Karın içinde olan tüm kanserlerde karın şişliğine ek olarak idrar yapmada güçlük, kaka yapmada güçlük, idrarda ve dışkıda kan gibi bulgular olabilir. Kemik kanserinde o bölgede şişlik ve ağrı görülür. Yumuşak doku tümörlerinde de tümörün olduğu yere göre değişen yukarıdakilere benzer bulgular görülmektedir.
Bu şikayetleri gören ailelerin hemen bir hekime başvurması gerekmektedir. Çocuklardaki kanserlerin tedavileri de erişkinlerdeki gibi cerrahi, kemoterapi ve radyoterapi ile yapılmaktadır. Ancak bu tedaviler hastalıktan hastalığa, hatta hastadan hastaya farklılıklar gösterebilmektedir. Kanserin cinsi, yaygınlık derecesi gibi faktörler tedavide bazı değişiklikleri gerektirebilmektedir. Her hastada kullanılan ilaçlar bile farklı olabilmektedir.
Kemik kanseri neden olur? Belirtileri, evreleri ve tedavi yöntemleri
Ayrıca çocuklarda kullanılan ilaç tedavileri ile erişkinlerde kullanılanlar arasında fark vardır. Bu nedenle bu tedavilerin çocuk kanserleri uzmanının bulunduğu bir onkoloji merkezinde yapılması uygun olacaktır. Çocuklardaki kanserlerin tedavisi oldukça yüz güldürmektedir. Özellikle çocuklarda Wilms’ tümörü, Hodgkin hastalığı gibi kanser türlerinde iyileşme şansının %90’lara kadar ulaştığı harika sonuçlar elde edilmiştir. Ne yazık ki, kanserin tedavisi olmadığı düşünülerek hastaneye getirilmeyen hastalar tedavi şansları olduğu halde kaybedilmektedirler. O halde başta anne ve babalar, sağlık personeli olmak üzere toplumun tüm birey ve kuruluşları böyle bir hastalık olduğunda vakit geçirmeden hekime başvurmak konusunda eğitilmelidirler.
Aileler kanser tedavisinin yan etkileri konusunda çok endişelenmektedirler. Bunlardan bulantı, kusma, saç dökülmesi gibi yan etkiler geçicidir. Ancak geç dönemde çıkabilecek sakatlıklar, iş bulmadaki güçlükler, okul problemleri, sosyal problemler konusunda aile ve hekim işbirliği içinde çalışmalıdırlar. Aileler kanser tanısının da verdiği korku ve umutsuzluk ile çocuğun genel durumunun başlangıçtaki kötülüğüne, bazen ya etkilerine bakarak tedaviden vazgeçebilmektedirler.
Ancak yukarıda da belirtildiği gibi çocukluk çağı kanserlerinde bugün artık çok iyi sonuçlar alınmaktadır. Yakın gelecekte bu sonuçları daha da iyileştirilmesi mümkün olacaktır. Ülkemizde her türlü kanserin tedavisinin yapıldığı merkezler vardır. Sonuç olarak anne-babalara düşen görev, çocuklarını iyi gözlemlemeleri, periyodik sağlık kontrollerine götürmeleri, herhangi bir şüpheli durumla karşılaştıkları zaman vakit geçirmeden doktora başvurmalarıdır. Ancak kanser dışı hastalıklarda benzer belirtiler görülebileceğinden aileler paniğe kapılmadan bütün bu işleri yapmalıdırlar. Unutulmamalıdır ki, bugün kanserli her beş çocuktan üçünün kurtarılabilmesi mümkün olmaktadır.
Kaynaklar ve Referanslar:
1- Devita VT, Hellman S, Rosenberg SA. Cancer, Principles and Practice of Oncology. JB Lippincott Co., Philadelphia,2- Klinik Onkoloji. Sherman CD, Çalman KD, Eckkhardt S, Elsebai I, Fırat D ve arkadaşları. Uluslararası Kanser Savaş Örgütü Yayını Çeviri: Dinçer Fırat ve arkadaşları, Sağlık Bakanlığı ve Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu, An kara, 1990.3- Dinçer Fırat. Medikososyal yönleri ile Türkiye'de kanser sorununun önemi. Hamdi Suat Aknar Konferansı IX. Türk Kanser Haberleri 121:7-9, 1991.YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?