Rahim ağzı, rahim ve yumurtalık kanseri hastalıklarında, günümüzde artık organ koruyucu tedavi uygulamalarının esas alınabileceğini belirten Prof. Dr. Karateke, şu bilgileri verdi: “Günümüzde kadınlarda akademik kariyer, iş, okul gibi nedenlerle evlenme yaşı ötelendi. Özellikle eğitimli kadınlar 35 yaşından sonra evleniyorlar ve bu yaştan itibaren çocuk sahibi olmak istiyorlar. Jinekolojik kanserlerin bir bölümü bu yaş grubunda görülmektedir. Özellikle rahim ağzı kanseri, ilk pikini 35-39 yaşları arasında yapmaktadır.
Bu yaş aralığında yeni evlenmiş ve çocuk sahibi olmak isteyen bir kadının rahim ağzı kanseriyle karşılaşma olasılığı mevcuttur. Rahim ağzı kanseri tedavisinde artık bu isteğe cevap verilebiliyoruz. Rahim ağzı kanseri olmamış ama rahim ağzı kanseri öncü lezyonları olan kadınları, hem rahim ağızlarını hem de rahimlerini koruyarak, bir organ kaybı olmadan yıllardır rahatlıkla tedavi edebiliyorduk. Şimdi ise rahim ağzı kanseri olma aşamalarını geçtikten sonra rahim ağzı kanseri olmuş kadınların önemli bir kısmında, çocuk isteniyorsa, rahmi almadan tedaviyi gerçekleştirebiliyoruz.”
Rahim ağzı kanserinde kadının üreme yetisini korumaya yönelik tedavi uygulamanın belli şartlara bağlı olduğunu belirten Prof. Dr. Karateke, bu şartları şöyle sıralıyor: “Öncelikli şart, tümörün küçük olmasıdır. Kadının çocuk doğurma yeteneğinin olması, yani yumurtalıklarında bebek sahibi olabilecek yumurta rezervinin bulunması gerekir. Böyle bir kadında, eğer tümör küçükse ve lenf nodlarına yayılım olmamışsa, rahim ağzı bölgesini bağlarıyla birlikte pelvis yan duvarından, çatı kemiklerinin üzerinden çıkarmak, rahmin çocuğu taşıyan kısmını (korpus) vajen ile tekrar birleştirmek ve lenf nodlarını da alarak böyle bir tedaviyi gerçekleştirmek mümkün.”
Ameliyatla çıkarılan rahim ağzı bölgesini patolojiye gönderdiklerini ve bu sayede tümörün tamamının alınıp alınmadığını anladıklarını söyleyen Prof. Dr. Karateke, “Bunu ameliyat öncesi yaptığımız görüntüleme yöntemleriyle de değerlendirebiliyoruz. Zaten rahim ağzı bölgesinde lokalize olmuş, küçük, görüntüleme yöntemlerinde lenflere atmadığını bildiğimiz bir kanseri bu şekilde tedavi etmemiz mümkün. Bu hastalarda pelvis ve tüm karın MR’larını istiyoruz. PET-CT yöntemi ile lenf nodlarına, akciğer CT yöntemi ile de akciğere yayılma olup olmadığını bildikten sonra bu tedaviye karar veriyoruz” diyor.
Bebek isteyen germ ve stromal hücreli over kanserlerinde üreme yetisini kaybetmek istemeyen olgularda organ koruyucu tedaviyi standart olarak yaptıklarını söyleyen Prof. Dr. Karateke, şu bilgileri verdi: “Yumurtanın dış çeperindeki epitelinden çıkan epitelial over kanserlerinde, son beş yıla kadar organ koruyucu tedavi yapılmıyordu. Bu kanser türünün fazlasıyla öldürücü olması nedeniyle hekimlerin öncelikli amacı hastanın hayatta kalmasını sağlamaktı. Yeni çalışmalar neticesinde epitelden çıkan tümörlerde de organ korumanın mümkün olduğu gösterilmiştir.
Tümör, yumurtalıkta tamamen o kistin iç yüzünde kalmış, diğer yumurtalığa herhangi bir şekilde yayılmamış, karın iç zarına, karın dokularına, karın yıkantı suyuna, lenf dokularına yayılmamış ve özellikle iyi huylu seröz ya da müsinöz tip tümörse, yalnızca kanserin çıktığı yumurtalığı alarak, sağlam yumurtalığı ve rahmi bırakarak organ koruyucu tedavi yapmak mümkün.”
Endometrium kanserlerinin genç kadınlarda pek görülmeyen bir kanser türü olduğunu söyleyen Prof. Dr. Ateş Karateke, “Polikistik over sendromu olan kadınlarda, 30’lu yaşlarda endometrium kanseri görülebilir. Çünkü uzun süre yalnızca östrojen etkisine maruz kalan rahim içi zarı, zaman içinde kanserleşebilir. 35 yaşlarında kısırlık ya da tüp bebek tedavisi görme aşamasındayken doktorunuzun şüphelenip de aldığı bir biyopsi sonucunda, endometrium kanseri gibi bir hastalıkla karşılaşabilirsiniz” diyor.
Prof. Dr. Karateke, organ koruyucu tedaviyi gerçekleştirmek için aranan şartları şöyle ifade ediyor: “Kanserin çok yüzeysel olduğu, hormon bağımlı bir kanser olduğu, tümörün rahim duvarına yayılmadığı görüntüleme yöntemleriyle tespit edilmelidir. Hastaya yüksek doz progestinler verilerek, hastalığın bu ilaca cevap verip vermediği araştırılır. Eğer cevap veriyorsa ve tümör gerilemişse, histeroskopi ile rahim içi değerlendirildikten sonra, hasta kısa sürede gebe kalması için tüp bebek merkezine yönlendirilir. Çünkü kadının spontan gebeliğini beklemek için uzun zamanımız yoktur. Hastalığın nüksetme olasılığı vardır.”
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?