Glukozun hücre enerji metabolizmasında efektif kullanımı için insülin hormonu gerekir. Pankreastan salgılanan insülinin başta karaciğer, iskelet kası, yağ dokusu olmak üzere pek çok organda reseptörleri mevcuttur. İnsülinin eksik olması durumunda ya da insülin direnci yaşandığında bu organların enerji metabolizması olumsuz etkilenir. Süreç iyi yönetilmez ve insülin direnci düzeltilmezse, bu durum diyabet, kalp damar hastalıkları gibi önemli hastalıklara zemin hazırlar. Bu hastalarda sıklıkla kilo vermede zorlanma, tatlıya eğilim, yemek sonrası uyku basması, konsantrasyon bozukluğu, uzun süre tok kalamama, genel yorgunluk hissi, kadınlarda adet düzensizliği gibi yakınmalar görülebilir.
İnsülin direncinin ortaya çıkışında genetik, bazı hormonal hastalıklar ve çevresel faktörler rol oynar. Çevresel faktörler içinde kullanılan ilaçlar, çevresel toksinler, uyku bozuklukları, yoğun stres olabilmekle beraber, en sık neden olarak karşımıza, vücutta yağ dokusunun artışı anlamına gelen “obezite” çıkar. Alınan enerjinin, sarf edilenin üzerine çıkması ile beraber vücutta artan yağ dokusu, pek çok karmaşık mekanizma üzerinden, insülin sinyalizasyon (bence uygun) yolağını bozmaktadır.
1970’lere kadar santral sinir sisteminin, insülinden bağımsız çalışan organlar olduğu düşünülürken, sonraki yıllarda yapılan çalışmalar, insülinin pek çok organ metabolizmasında olduğu gibi, santral sinir sisteminde de önemli fonksiyonları olduğunu göstermiştir. Özellikle bilişsel işlevler, hafıza, iştah kontrolünün sağlanmasında rol oynayan insülinin santral sinir sisteminde eksik olması ya da etkinliğinde direnç olması durumunun, kontrolsüz yeme dürtüsü, kan glukoz düzeylerinde yükselme, alzheimer gibi nörodejeneratif hastalıklar ile ilişkisi gösterilmiştir. Son yıllarda alzheimer hastalığına yönelik, santral sinir sisteminde insülin etkinliğini hedefleyen çalışmalar dikkat çekiyor.
Tüm bu mekanizmalar toplu düşünüldüğünde, insülin direnci-obezite ilişkisinde bir tür “yumurta-tavuk” benzeri bir ilişki ortaya çıkıyor. Alınan enerjinin, sarf edilen enerjinin önüne geçmesiyle beraber, başta belki adaptif mekanizma olarak ortaya çıkan insülin direnci, süreçte santral mekanizmalarla iştah kontrolünü de bozuyor, dolayısıyla daha çok yeme dürtüsüyle artan obezite, insülin direncini daha da artırarak kişiyi kısır döngüye sokuyor.
Teşhiste, klemp teknikleri dediğimiz rutinde her zaman uygulanamayan daha karmaşık metodlar altın standart olmakla beraber, pratikte kullanılan açlık glukoz ve insülin düzeylerinin bir formüle konarak hesaplanan HOMA-IR değeridir. Bunun kullanımında bazı sınırlamalar olmakla beraber, yine de yol gösterici olabilir.
Öncelikle kişinin herkeste olması gereken gibi sağlıklı yaşam davranışları kazanması gerekir. Yalnızca bu davranışlarla insülin direnci ortadan kaldırabilir. Kişinin ilaç öyküsü, neden olabilecek hormonal hastalıklar açısından taranması, yaşam alışkanlıklarının öğrenilmesi yol gösterecektir. Kısır döngüye girildiği düşünülen hastalarda ilaç tedavisi gerekebilir.
İnsülin zararlı mı, kilo aldırır mı? En çok merak edilen sorular
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?