Büyük kan basıncının 140’ın üzerine, küçük kan basıncının 90’ın üzerine çıkmasının hipertansiyon olarak adlandırıldığını kaydeden Prof. Dr. Adnan Abacı, hipertansiyon konusunda bazı genel bilgiler verdi: “Hipertansiyon tüm yaş gruplarında görülmekle beraber, orta ve özellikle ileri yaş grubunun hastalığıdır. Örneğin 70 yaşına gelmiş insanların yaklaşık 3’te 2’sinde hipertansiyon vardır, dünya genelinde olduğu gibi ülkemizde de sık görülür ve birçok gelişmiş ülkede en sık görülen kardiyovasküler risk faktörüdür. Hipertansiyon, dünyadaki düzeltilebilir ölüm sebepleri arasında ilk başta gelen risk faktörüdür ve bütün diğer risk faktörlerinden daha fazla ölüme sebebiyet verir.”
Tansiyon ölçümü olmadan bir insanın hipertansif olduğunu anlamanın neredeyse imkansız olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Abacı, tansiyon ölçümü yapılmazsa, semptomlara göre teşhis yapıldığında çok geç kalınabileceği uyarısı yapıyor: “Tansiyon ölçümü yapmadan, bir hekimin de kan basıncının yüksek olup olmadığını bilmesi pek mümkün değildir.
Baş ağrısı, tansiyon hastası olmayanlarda da sık görülür ve ayrıca baş ağrısı başlı başına tansiyonu yükselten bir etkendir. Birçok hipertansiyon hastasında kan basıncı yükseldiğinde baş ağrısı olmaz. Dolayısıyla erişkin yaştaki insanların kan basınçları normal olsa bile belirli aralıklarla kan basınçlarını ölçtürerek kan basınçlarının yükselip yükselmediğini kontrol ettirmeleri gerekir.”
Teşhiste gecikilmesi halinde hipertansiyonun kalbe, damarlara, böbreklere ve gözlere zarar vermeye başladığını ve bu belirtilerle teşhis edilen bir hipertansiyon hastası için çok geç kalınmış olabileceğini belirten Prof. Dr. Adnan Abacı şunları söyledi: “Hipertansiyon, başka organlara zarar vermeye başladıktan sonra teşhis edilirse, bu geç kalmış bir teşhis olur. Hipertansiyonu belirti vermediği aşamalarda tedavi edip, bu hastalıkların meydana gelmesini engellemek gerekir.
Bizim de amacımız zaten bu. Bu hastalıklar meydana geldikten sonra yapacağımız tansiyon teşhisinin faydası nispeten azalmış durumdadır. Esas faydamız böbrekler, kalp, beyin gibi başka organlar bozulmadan, inme geçirmeden tansiyonu tedavi etmektir. Bu aşamada tansiyonu tespit edebilmenin neredeyse tek yolu tansiyonu ölçmektir. Kan basıncımız normal olsa bile yaşımız ilerledikçe belli aralıklarla kan basıncını kontrol ettirmeli ve yükseliyorsa hekime başvurmalıyız.”
Hipertansiyon, diyabet ve yüksek kolesterol gibi hastalıklarda genetiğin önemli bir etken olduğunun altını çizen Prof. Dr. Adnan Abacı diğer etkenleri şöyle özetledi: “Genetiğin yanı sıra çevresel faktörler de etkili. Genetiğinizde tansiyona yatkınlık olsa bile, az tuz tüketir, beslenmenize, kilonuza, egzersizinize dikkat ederseniz tansiyon hastası olmayabilirsiniz veya daha ileri yaşlarda olursunuz. Buna karşın genetik yapınızda tansiyon olmasa bile, kilolu olursanız, çok tuzla tüketirseniz, şekeriniz yüksek olursa, az egzersiz yaparsanız hipertansiyon gelişebilir.
Genetik yatkınlıkla çevresel faktörler bir araya gelirse hipertansiyon çok daha erken dönemlerde ortaya çıkar. Genetik faktörleri yok etmek mümkün değil ancak genetik yatkınlığı olan bir insan çevresel faktörlere dikkat ederse hipertansiyon gelişimi önlenebilir veya geciktirilebilir. Türkiye’de yapılan çalışmalar gösteriyor ki biz çok tuz tüketen bir toplumuz. Tüketmemiz gereken tuzun yaklaşık üç katını tüketiyoruz ve hipertansiyonun tuzla çok yakından bağlantısı var.”
Hipertansiyon hastaları nasıl beslenmeli, nelere dikkat etmeli?
Hem fiziksel hem de ruhsal stresin kan basıncını etkilediğini belirten Prof. Dr. Adnan Abacı şunları söyledi: “Günlük hayatımızda yaşadığımız stres ya da vücudumuzdaki fiziksel bir stres tansiyonumuzu yükseltebilir. Örneğin baş ağrısı bir strestir, kolumuzun ağrıması da bir strestir. Birine üzülmek, sinirlenmek, tartışmak, işlerin yolunda gitmemesi, maddi-manevi kayıplar bunların hepsi strestir.
Bu stresli durumlarda kan basıncı yükselir. Yazın yazlığına, deniz kenarına giden hastalarımızın kan basınçları genelde düşüyor. Burada hem havanın ısınmasının etkisi var hem de hastalardaki rahatlamasının etkisi var.”
“Limon sarımsak gibi yöntemlerin kan basıncı üzerinde ciddi bir etkisi yok. Ancak kan basıncı yükseldiği sırada gerginsek bu gerginliği giderecek, bizi rahatlatacak herhangi bir yaklaşım kan basıncımızı düşürür. Örneğin biz limon aldığımızda, sarımsak aldığımızda tansiyonumuzun düşeceğini düşünürsek, bir rahatlama hissederiz. “Ben limon kullandım, tansiyonum düşecek” rahatlığı bile tansiyonu düşürür. Yoksa sarımsak ve limon gibi yöntemler ilaçlarla karşılaştırıldığında kan basıncında önemli bir düşme sağlamaz.”
Prof. Dr. Adnan Abacı, hipertansiyona karşı önlem alınmadığı takdirde karşılaşılabilecek sorunları şöyle özetledi: “Hipertansiyonun neden olacağı sonuçlar çoğu zaman uzun vadelidir. Ani tansiyon yükselmeleri beyin kanamasına neden olabilir ancak tansiyonun esas zararı yıllar içerisinde ortaya çıkar. Hipertansiyon kalp-damar hastalıklarına, enfarktüse ve kalp yetmezliğine neden olabilir. Böbrek yetmezliğine yol açabilir. Kalp damarlarında darlığa yol açtığı gibi beyin damarlarında da darlığa yol açarak, damar tıkanması kaynaklı inmelerle sonuçlanabilir.”
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?