Yapılan tüm çalışmalara rağmen kalp-damar hastalıkları son 20 yılda büyük bir artış göstererek dünyadaki hastalık kaynaklı ölümlerin üçte birinin nedeni oldu. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre 2005 yılında 17,5 milyon kişi hayatı hipertansiyon ve onun oluşturduğu hastalıklar nedeniyle kaybetti. Yine DSÖ’nün verilerine göre yapılan tüm çalışmalara ve bulunan yeni ilaçlara rağmen 2020 yılında bu rakamın 23,4 milyona yükseleceği öngörülüyor. Türkiye’de ise bugün itibariyle, 40 yaşını geçmiş her iki kişiden biri hipertansiyon hastası ve hipertansiyon, kadınlarda biraz daha fazla görülüyor. Bunun nedeni olarak ise Türk toplumunda kadınların daha hareketsiz olması, kilo yatkınlığı ve hormonal faktörler gösteriliyor.
2017 Amerikan Kalp Derneği Hipertansiyon Kılavuzu’na göre artık 130/80‘in üzeri hipertansiyon olarak kabul ediliyor. Tansiyonun, “vücutta dolaşan kanın damarlara yaptığı basınç” olarak tanımlandığını belirten İProf. Dr. Kerim Güler, Amerika’da geçtiğimiz yıl açıklanan yeni hipertansiyon kılavuzundaki önemli değişiklikleri şöyle özetledi: “Hipertansiyon değeri belirli rakamlarla ifade edilir. Bu rakam yıllar içerisinde kılavuzlarda değişmeler göstermiştir. Bugüne kadar, 2015 yılında yayınlanan Amerika ve Avrupa kılavuzları ve Türk Hipertansiyon Uzlaşı Raporu temel alınmakta ve buna göre basıncın 140/90 mm/hg üzerine çıkması hipertansiyon olarak ifade edilmekteydi.
Bu değerler, önceki kılavuzlara göre daha yüksekti. 2015 yılından sonra yapılan çalışmalar sonucunda, yüksek tansiyon sınırının 120/80 mm/hg’ye düşürülmesi sonucunda, hipertansiyona bağlı olarak kalp ve beyinde görülen hasarlar ve bundan kaynaklanan ölümlerde azalma olduğu görüldü. Son olarak ise, 2017 yılında yayınlanan Amerikan Kalp Derneği tarafından yayınlanan Hipertansiyon Kılavuzu’nda 130/80 mm/hg’nin üzerindeki değerler yüksek tansiyon olarak değerlendirilmeye başladı. Bu yeni kılavuza göre, kan basıncı 130/80 mm/hg’nin üzerinde olan kişilerin ilaç tedavisi alması gerekecektir ve bu rakamlara göre ülkemizdeki hipertansiyonlu hasta sayısı artacaktır.”
Prof. Dr. Kerim Güler, bir damar hastalığı olduğu için hipertansiyonun kalp ve damar sistemini etkilemesinin kaçınılmaz olduğunu belirterek şu bilgileri verdi: “Damarların içini kaplayan endotel doku büzülüp tartılırsa ağırlığı 1,5 kilo, yüzeyi açılırsa kapladığı alan 800 m2‘dir ve karaciğerden bile daha fazla alan kaplamaktadır. Damar sağlığı için bu yapının iyi korunması şarttır. Hipertansiyon vakalarının küçük bir kısmı genetik kaynaklı olsa da, çoğu vakada bunun dışında pek çok etkenin varlığı söz konusudur.
Aynı aileden birçok hipertansiyon vakasının teşhis edilmesinin nedeni genellikle, bu aile fertlerinin aynı mutfaktan, aynı sağlıksız besinlerle beslenmesidir. Hipertansiyonun belirtilerinde genellikle, beyin üzerinde oluşan basıncın etkisiyle ortaya çıkan belirtiler ön planda olur: Baş ağrısı, baş dönmesi, yüzde kızarıklık; kalp çarpıntısı, kolay yorulma gibi. Bu belirtilerin olmasına aslında biz seviniyoruz çünkü hasta hipertansiyonu olduğunun farkına varıyor. Bir de hiçbir belirti vermeyen hipertansiyon tipleri vardır. Tansiyonu yüksek olur ama hastanın şikâyeti olmaz. Biz bu tip hipertansiyona “sessiz katil” diyoruz. Çünkü hastanın haberi olmadığı için önlem almıyor, yaşam tarzı değişikliğine gitmiyor, sonuç olarak hipertansiyonun yapacağı zararlı şeylere çok daha açık bir şekilde maruz kalıyor.”
Türkiye’deki hipertansiyon bilincinin halen düşük seviyelerde olduğunu belirten Prof. Dr. Kerim Güler şunları söyledi: “Türkiye’de hipertansiyon konusunda yapılan tüm farkındalık çalışmalarına ve alınan tüm önlemlere rağmen, yapılan çalışmalar gösteriyor ki, Türkiye’de hipertansiyon için tedavi gören hastaların ancak %54’ünde istenen tansiyon değerine ulaşılabiliyor. Yani Hipertansiyon hastalarının yaklaşık yarısı (%46) hala, hipertansiyonun organlara vereceği zararı bile bile yaşamını aynı şekilde sürdürüyor.
Oysa hipertansiyon tedavisinde hastalarımızın çok büyük bir rolü vardır. Ne yazık ki hastalarımız hipertansiyonu pek önemsemezler. Tedaviye riayet etmezler. Bunu kendilerine söylediğimiz zaman ise “benim tansiyonum asabi”, “başım ağrıyınca ilacı alıyorum”, “benim küçük tansiyonum iyi”, “ilaçların yan etkisi fazla” gibi birtakım bahaneler bulurlar. Bu nedenle Türkiye’de hipertansiyon tedavisinde başarı şansımız halen tüm dünya ülkelerine göre çok düşük seviyelerde.”
Hipertansiyonun her yaş grubu için risk arz ettiğini belirten Prof. Dr. Kerim Güler şöyle devam etti: “1980’li yıllarda hastanın yaşının önüne 1 koyar, bu tansiyon o kişiye göre normal derdik. Yani 80 yaşında bir hasta için 18’i normal kabul ederdik. Aslında hipertansiyon her yaş grubu için risk arz eder. Çünkü hipertansiyonun süresiyle organlara yaptığı zarar arasında kesinlikle bağlantı vardır. O nedenle hasta yaşlı da olsa onun tansiyonunu 150 seviyesinden sonra tedavi ediyoruz.
Hipertansiyon süresi ne kadar uzunsa, organlara verilen zarar o kadar artar. Bu nedenle genç bir hipertansiyon hastasını bekleyen uzun bir yaşam olduğu için, onlarda zararlı etkilerin görülme riski daha yüksektir. Zamanla hipertansiyonun etkilerini artıran başka hastalıklar da ortaya çıkar: Şeker hastalığı, yüksek kolestrol, obezite gibi. Bunların hepsinin bir arada olması organların daha çabuk bozulmasına neden olur. O nedenle hipertansiyon yaş fark etmeden tüm toplumu etkileyen önemli bir problemdir.”
Kalbin kaslardan oluşan bir organ olduğunu ve hipertansiyonun kalbi büyüttüğünü belirten Prof. Dr. Kerim Güler teşhis konusunda şu bilgileri verdi: “Kalp büyümesine rağmen kalbi besleyen damarlar büyümediği için, kalp kası yeterince beslenemez ve kalp zamanla genişlemeye ve kan pompalama görevini yerine getirememeye başlar. Bundan bütün organlar etkilenir. Kalp yeterli düzeyde çalışmayınca hastada kalp yetmezliği bulguları yani çok kolay yorulma, nefes darlığı, öksürük, vücutta sıvı toplanması gibi bulgular izlenir.
Ayrıca hipertansiyon sonucu basıncın artması beyindeki damarların yırtılmasına, beyin kanamalarına neden olabilir. Gözler ve böbreklerde de kalıcı hasar yaratabilir. Hipertansiyon tanısı maalesef ülkemizde geç olarak konulmaktadır. Tanı konulduğu anda hipertansiyon hastanın kalbi halihazırda büyümüş ve vücudundaki tüm damarlar etkilenmiş oluyor. Bu nedenle hipertansiyon organlara zarar vermeden tedaviye başlanabilmesi için erken teşhis edilmesi ve uygun tedavi edilmesi son derece önemlidir.”
Türkiye’deki hastaların ilaç almaktan korkması nedeniyle tansiyon tedavisinde başarının düşük olduğunu belirten Prof. Dr. Kerim Güler şöyle konuştu: “Halbuki ilaçların yapacağı yan etki hipertansiyonun yapacağı kalp krizi ve felç gibi ölümcül hastalıkların yanında çok küçük ve çok nadir görülen bir durumdur. Tansiyonu 120/80 mm/hg seviyesine çekmenin faydaları Amerikan kılavuzunda vurgulanmış ve bu değerlere ulaşmak için hastalarda üç hipertansiyon ilacı birlikte kullanılmıştır. 2018’de yayınlanacak olan
Avrupa kılavuzu ve yenisini yayınlayacağımız Türk Uzlaşı Raporu da benzer değerleri örnek alacak ve “ne kadar düşük, o kadar iyi” görüşü yaygınlaşacaktır. Hipertansiyon hastaları beslenmesine çok dikkat etmeli. Hipertansiyon damara zarar veren diğer tüm hastalıklarla birlikte düşünülmelidir: kolesterol yüksekliği, sigara kullanımı, şeker hastalığı ve obezite. Bunların hepsi damarlarda zararlı etki yaratır. Bu nedenle hepsini beraber düşünmek gerekir ve yaşam tarzını değiştirmek tedavideki en önemli adımdır.
Yani stresli ortamlardan uzaklaşılmalı, haftada beş gün 45’er dakika tempolu yürüyüş yapılmalı, sigara içilmemeli, normal vücut ağırlığına düşmeye çalışılmalıdır. Yaşam değişikliği olmadan hipertansiyon tedavi edilemez. “Ben istediğimi yerim, hareket etmem ama ilacımı alırım” son derece yanlış bir görüştür. Halk arasında söylenen sarımsak, limon gibi şeylerin zararı yoktur fakat sırf bunlardan medet umarak tansiyon tedavi etmek maalesef mümkün değildir.”
Prof. Dr. Kerim Güler hava sıcaklıklarının hipertansiyon üzerindeki etkileri hakkında şunları söyledi: “Hipertansiyon damarın daralmasıyla ortaya çıkan bir durumdur. Soğuk kış aylarında damarlar biraz daha daraldığı için soğuk, hipertansiyon hastalarına pekiyi gelmez çünkü damar daraldığı zaman tansiyon basıncı artar.
Ancak aşırı sıcaklarda da son derece dikkatli olmak gerekir. Çünkü kalp bir kastır ve sıcakta lastik borular nasıl fonksiyonlarını tam yapamazsa, kalp de kasılmasını tam yapamaz. O yüzden hem aşırı sıcak hem de soğuk, hipertansiyon hastaları için zararlıdır ve aşırı sıcaklarda ve soğuklarda hastanın sokağa çıkması kalp krizi riskini artırır.”
Maalesef Türk toplumu olarak dünyada tuz tüketiminde birinci sıradayız. Bütün kılavuzlara ve hipertansiyon cemiyetlerine göre günlük tuz tüketimi 6 gram yani yaklaşık bir çay kaşığını aşmamalıdır ancak Türkiye’de yapılan çalışmalar Türkiye’deki tuz tüketiminin 18 gram olduğunu göstermektedir. Vücudumuza 18 gram tuz girmesi Türk toplumunu, hipertansiyonun en çok görüldüğü ülkelerden biri durumuna getirmiştir. Ayrıca biz ekmeği de seven bir toplumuz. Bu nedenle fırınlarda tuzsuz ekmek üretmeye başlamamız gerekmektedir. Yani tuzsuz yiyorum diyenler bile Türkiye’de 16 gram tuz tüketmektedir. Hipertansiyon tedavisinde beslenme şekline dikkat etmek son derece önemlidir.
Örneğin tuz tüketmediği bilinen Afrika’daki bazı kabilelerde hiç hipertansiyon vakasına rastlanmamaktadır. Ayrıca aşırı yağdan mutlaka kaçınmak lazım. Yağlar vücudumuzun her yerinde toplandığı gibi damarlarda da toplanmaktadır. Dolayısıyla damarın iç çapı daralır. Daralma demek hipertansiyon demektir. Bu nedenle hayvansal yağlardan kaçmak lazımdır. Akdeniz stili beslenen; yani bol sebze, meyve ve zeytinyağı tüketimi olan ülkelerde hipertansiyon ve ona bağlı hastalıkların görülme oranı çok daha düşüktür.”
Düzenli tansiyon ölçmenin faydalarının çok fazla olduğunu belirten Prof. Dr. Kerim Güler şöyle devam etti: “Türk İç Hastalıkları Uzmanlık Derneği olarak Endokrin, Kardiyoloji ve Nefroloji Dernekleriyle birlikte, Türk halkında hipertansiyon tedavisinde nasıl hareket edeceğimiz konusunda bir uzlaşı raporu hazırladık. Evde elektronik ölçümleri kesinlikle öneriyoruz çünkü tansiyonun doğru ölçülmesi için hastanın rahat bir ortamda bulunması lazım ve ev bunun için en iyi ortam. Evde rahat bir ortamda ölçülen tansiyon 135’e 85’in üzerindeyse hastada hipertansiyon var demektir. Hastaların bir hafta boyunca sabah ve akşam ölçülen tansiyonu bu seviyenin üzerindeyse, biz bu hastaya hemen yaşam tarzı değişikliği, spor, tuzsuz yeme, Akdeniz diyetine geçme gibi önlemler öneriyoruz. Sorun hala devam ediyorsa o zaman hipertansiyon tedavisine başlıyoruz.”
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?