Resmi verilere göre, erkeklerde en sık, kadınlarda ise beşinci sıklıkta görülen ve her yıl yaklaşık 30 bin yeni tanı konulduğu tahmin edilen akciğer kanseri erkeklerde tüm kanserlerin yüzde 21,8’ini, kadınlarda ise yüzde 4,9’unu oluşturuyor. Sigaranın tek başına kanserden ölümlerin %30’undan, akciğer kanserleri nedeniyle ölümlerin ise %87’sinden sorumlu olduğunu vurgulayan, Prof. Dr. Göker “Akıllı tedaviler, hedefe yönelik tedaviler ve immünoterapi kanser hastalarına umut veriyor” dedi.
Akciğer kanserinin tüm kanserler içinde en çok görülen ve aynı zamanda da en çok öldüren kanser çeşidi olduğunu söyleyen Prof. Dr. Erdem Göker, “Akciğer kanserinin pek çok kanser çeşidi vardır ancak en yaygın görülen iki türden biri yassı hücreli akciğer kanseri, diğeri ise adeno kanserdir. Bu iki kanser, küçük hücreli olmayan akciğer kanseri diye tanımladığımız gruba dahil. Bir de küçük hücreli akciğer kanseri dediğimiz grup var ancak bu tür, tüm akciğer kanserlerinin %20’sinden azında görülüyor. Yani akciğer kanseri vakalarının %80’i küçük hücreli olmayan akciğer kanseri diyebiliriz” dedi.
Akciğer kanserinin pek çok oluşma nedeni olsa da bunların en önemlisinin sigara olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Erdem Göker şunları söyledi: “Sigara içimiyle birlikte akciğerin bronş dokusunda, hava keseciklerinde bir takım hücresel değişiklikler olur. Sigara bağımlılığıyla birlikte bu değişiklikler sürekli hale geldikçe, sigaranın miktarı arttıkça ve içme süresi uzadıkça akciğer kanseri gelişme riski artar.
İmmünoterapi akciğer kanseri tedavisinde başarıyı çok arttırdı
Akciğer kanseri daha yaygın olarak sigara içenlerde görülür. Bu oran genç yaşta sigaraya başlayıp uzun süre ve yoğun içicilerde daha yüksektir. Akciğer kanserinde hava kirliliği ve hormonal faktörler de etkili olmakla beraber, bunların yarattığı risk sigaranın yanında son derece düşüktür. Akciğer kanserinin en tipik belirtisi ise öksürüktür.”
Akciğer kanserinde sigaranın büyük bir etken olduğunun ancak sigara içmeyenlerin de akciğer kanserine yakalanabildiğinin altını çizen Prof. Dr. Göker, son yıllarda tedavi konusunda gelinen aşamayı şöyle özetledi: “Akciğer kanseri önemli bir hastalıktır ve korunmak için elimizden geleni yapmalıyız. Ancak her şeye rağmen kansere yakalanırsak da umudumuzu kaybetmemeliyiz çünkü kanserin tedavisi vardır.
Bu tedavilerin en gelişmiş olanı da, akciğer kanserini moleküler olarak teşhis edip ona yönelik akıllı bir ilaçla tedavi etme yoludur. Kanser tedavisi tabii ki zor bir süreç ama son 5 yıldır akciğer kanserini daha iyi anlamaya başladık. Akciğer kanserinin genetik altyapısını öğrendik ve genetik mutasyonlara uygun olarak geliştirilen ilaçlar her geçen gün yeni bir açılım sunmaya devam ediyor. Biz bu yeni ilaçlara “akıllı ilaçlar” diyoruz.
Bu ilaçlar sadece tümörü oluşturan genetik bozukluğu hedef alıyor ve bu nedenle vücut genelinde daha az yan etki yaratıyor, dolayısıyla hastalar daha az yan etkiyle daha başarılı tedavi imkanına ulaşabiliyor. Bu akıllı ilaçlar, yan etkileri açısından kemoterapi ve radyoterapiyle karşılaştırıldığında son derece masum ilaçlardır. Akciğer kanseri tanısı alan hastada, tabii ki öncelikli seçimimiz ameliyat ama, ameliyat olamayan daha ileri evredeki akciğer kanserinde artık kemoterapi ve radyoterapiyle devam etmek zorunda değiliz. Tümördeki genetik mutasyon özelliklerini anlamamızı sağlayan genetik testleri yaptıktan sonra yeni nesil hedefe yönelik tedavi seçeneklerini de değerlendirebiliyoruz.”
10 soruda akciğer kanseri belirtileri ve yeni tedavi seçenekleri
Halk arasındaki “tümöre bıçak değmez” inancı yeni nesil tedavilerin önünü kapatıyor
Yeni nesil akıllı tedavilerden faydalanabilmek için, tümördeki gen mutasyonunu belirlemeye yönelik genetik testlerin yapılması gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Göker, şunları söyledi: “Genetik testlerin yapılması için yeterli tümör dokusunun hastadan biyopsi şeklinde alınması gerekiyor. Şunu açıkça söylemek gerekiyor ki, tümörden biyopsi alınmasının hastalığın seyrini kötüleştiren bir etkisi yoktur.
Halk arasındaki ‘tümöre bıçak değmez’ algısı kesinlikle yanlıştır. Bilinçli bir şekilde yapılan biyopsiler ve sonrasındaki genetik testler akıllı tedavilere olanak tanıyarak tedavinin seyrinde çok olumlu etkiler yaratabilir. Bu yüzden bu testlerin yapılması konusunda ısrarcı olmalılar. Zaten doktorlar da mutlaka hastalara bunu söyleyecektir. Artık çoğu büyük hastanede yapılabilen bu testlerin sonucuna göre kullanabileceğimiz birkaç tane ana ilacımız ve hala geliştirilmekte olan çok çeşitli ilaçlarımız var ve bu ilaçlarla kemoterapi ve radyoterapiden elde ettiğimiz başarıdan çok daha büyük oranda başarılar elde ediyoruz. İleri evredeki akciğer kanserinde eskiden 9-10 aylık yaşam süresi varken, akıllı ilaçlarla bu süre 2 katından fazla uzatılmış durumda.”
Akciğer kanserinin bugün son derece umutsuz bir hastalıktan, tedavi edilebilir bir hastalığa doğru evrildiğini belirten Prof. Dr. Göker, son gelişmeler hakkında şunları söyledi: “Akciğer kanserine yol açan tümör üzerinde yapılan DNA analizleri sonucunda bulunan mutasyon özelliklerine göre belirlenen tedaviye, hedefe yönelik tedavi diyoruz. Akıllı ilaçlar ve hedefe yönelik tedaviler akciğer kanseri hastalarının bireysel ve genetik özelliklerini daha iyi tanımamızı ve her hasta için farklı tedavi geliştirmemizi sağlıyor.
Diğer taraftan bağışıklık sisteminin kanserle savaşmasını sağlayan immünoterapi alanındaki gelişmeler de önemli başarılar elde etmemizi sağlıyor. Artık ileri evre, yani karaciğere, kemiğe sıçramış kanser vakalarında dahi bu tedaviler sayesinde önemli sonuçlar elde edebiliyoruz. Bu umut veren gelişmeler akciğer kanserini daha iyi tanımamız, genetik ve moleküler testleri uygulayabilmemi ve bu testlerin sonucunda her hasta için farklı ilaçların kullanabilmemizde yatıyor.
Son günlerde kulaktan kulağa yayılan “kanser aşısı” teriminin yanlış olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Göker, şunları söyledi: “Kanser aşısı yanlış bir kullanımdır. Çünkü aşı dediğimiz şey koruma amaçlı olmalıdır. Kanser aşısı olarak bilinen şey ise tamamen bizim bağışıklık sistemimizi daha güçlendirerek, kansere karşı savaşmasını sağlayan tedavi modelleridir. Bunların doğru adı immünoterapidir.
Bu tedavi modelinde hastaya bir antijen verilip onun bağışıklık sistemi aktive edilir ve sistemin kendisinin kanserle savaşması sağlanır. Akciğer kanseri özelinde söyleyecek olursak, cerrahi tedavi, kemoterapi, radyoterapinin ötesindeki akılcı ilaçlar ve immünoterapilerle hastalığı yok etme şansımız çok yükseldi. Eskiden ‘kanser tedavisi = kemoterapi, cerrahi ve radyoterapi’ gibi bir anlayış vardı ama artık durum değişti.”
“Hiç sigara içmemiş kişilerin akciğer kanserine yakalanma riski yok diyemesek de, bu risk sigara içenlere göre çok düşüktür” şeklinde konuşan Prof. Dr. Göker şöyle devam etti: “Ayrıca sigara içmediğini düşündüğümüz kişiler, yakınları nedeniyle uzun süre pasif içiciliğe maruz kalmış olabilir. Sigara içenleri kalp hastalığı, mesane kanseri, kalp krizi gibi başka ciddi riskler de bekler. Dolayısıyla eğer bir sigara bağımlısı bu gibi başka nedenlerden dolayı ölmüyorsa ve yeterince uzun bir yaşam sürüyorsa, sonunda akciğer kanseri olma ihtimalleri neredeyse %100’dür.
Akciğer kanseri, meme kanseri veya bağırsak kanseri gibi doğrudan doğruya genetik yollarla geçen bir kanser türü değil ama ailede sigara içerken akciğer kanseri olan bir kişi varsa, ailenin sigara içen diğer fertlerinin karşı karşıya olduğu akciğer kanseri riski, normal sigara bağımlılarına göre daha yüksektir. Bu nedenle akciğer kanserine yakalanmış sigara bağımlısı anne ve babanın çocukları, eğer içiyorlarsa, sigarayı derhal bırakmalıdır. Aksi takdirde, diyelim ki anne babaları 70 yaşında sigaraya bağlı akciğer kanseri olmuşsa, çocukların 45-50 yaşında akciğer kanserine hazırlıklı olmaları gerekir.”
Prof. Dr. Göker şunları söyledi: “Ülkemizde sigara içiciliği yoğun biçimde görülüyor çünkü çok fazla sigara içiliyor. Bu oran sigara karşıtı kampanyalar ile düşme eğilimi göstermişken ne yazık ki kampanyalarda hem azalma oldu hem de bir tıkanma oldu. Bu kampanyaların temel amacı sigara içmeyenlerin asla sigaraya başlamaması şeklindeyken daha ağırlıklı olarak içenlerin bırakması yönüne kaydı. Artık genç kuşakta sigara içme oranları da yükselmeye başladı. Buna karşı Kanser Daire Başkanlığı güzel çalışmalar yapıyor ama ayrıca sigaraya hiç başlamamak odaklı kampanyalara da ağırlık verilmeli.”
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?