Dr. İsmail Demir (gerçek adı bizde saklı) İzmir’de bilinen bir kadın hastalıkları ve doğum uzmanıydı. Bir gün kendisine İzmir’in bilinen özel hastanelerinden birisi olan Özel Kent Hastanesi’nden iş teklifi geldi. Taraflar arasında iş görüşmesi yapıldı. Çalışma koşulları konusunda uzlaşma sağlandı. Neticede hastanenin mesul müdürü ile Dr. İsmail Demir arasında bir iş sözleşmesi imzalandı.
Dr. Demir bu sözleşmeye göre bir süre Özel Kent Hastanesi’nde çalıştı. Daha sonra taraflar arasında uyuşmazlık çıkınca iş sözleşmesi feshedildi. Bunun üzerine Dr. İsmail Demir İş Mahkemesinde Özel Kent Hastanesi’ne karşı dava açtı. Kuşkusuz yargı mercileri önünde herkesin savunma hakkı var. Elbette Özel Kent Hastanesi’nin de olacaktır. Burada da bir sorun yok. Ama hukuk düzeni herkese savunma hakkı tanırken aynı zamanda dürüstlük kuralına da uygun davranma yükümlülüğü getirmiştir. Yani savunma hakkını kullanırken dürüstlükten ayrılmanız mümkün değildir. Şüphesiz bu ilke Özel Kent Hastanesi için de geçerlidir.
Gelgelelim Özel Kent Hastanesi’nin mahkeme nezdinde yaptığı savunma hiç de alışılmış bir savunma değildi. Hastaneye göre Dr. Demir gerçekten de hastanelerinde çalışmıştı fakat çalışma Mahkemeye sunulan Sözleşmeye göre gerçekleşmemişti. Zira bu sözleşmenin bir geçerliliği yoktu. Tabi bu savunmaya göre Dr. İsmail Demir şaşkınlık içinde kaldı. Bizzat hastane mesul müdürüyle bir sözleşme yapmıştı ve imza da onun imzasıydı.
Ancak Hastanenin savunmasının ayrıntılarına girildiğinde yapılanın tam anlamıyla bir “uyanıklık” örneği olduğu görülüyordu. Savunmaya göre Hastanenin mesul müdürünün tek başına imza yetkisi yoktu. Gerçekten de şirket ana sözleşmesine bakıldığında hastaneyi temsil yetkisi birisi mesul müdür olmak üzere iki kişi tarafından kullanılıyordu.
Ticaret odasında tutulan ticaret sicili kayıtlarına göre de bu iddia doğruydu. Gerçekten de bu hastane kendisine hizmet sunmuş bir hekimin açtığı davada şirketin iki imzalı sözleşmelerle bağlı olduğunu, tek imzalı sözleşmenin kendilerini bağlamayacağını ve bu nedenle sözleşmede yazan borçlarını ödemeyeceklerini savundu. İşte özel sağlık işletmeciliğinde geldiğimiz yer. Taraflar arasında anlaşmazlık olabilir. İşten ayrılmalar işten çıkarmalar da olabilir. Doktor da hastane de haklı veya haksız olabilir.
Mesele bu değil.
Mesele Hastanenin hukukun en temel ilkesi olan “dürüstlük ilkesine” aykırı tutumu. Doktorunuzla hastane mesul müdürü veya genel müdür bir sözleşme yapacak buna göre bir süre çalışacak sonra bir ihtilaf çıktığında sözleşme tek imzalı olduğu için hastaneyi bağlamaz diyeceksiniz. Doktor bir hukukçu değil ki. Hastane mesul müdürünün şirket tüzel kişiliğini tek imza ile temsil yetkisi bulunmadığını nereden bilecek. Her sözleşme imzaladığında bir avukat vasıtasıyla ticaret sicilinde bu durumu mu araştıracak?
Her ne kadar mesul müdür olan doktor Mahkemede iş sözleşmesinde adının bulunduğunu ama diğer ikinci kişinin imzasının olması gerektiğini beyan etmiş olsa da bu beyana itibar edilmedi ve sözleşmenin hastaneyi bağladığı kabul edildi. Neticede doktor bir tacir değildi. İş kanununa göre çalışan bir işçiydi. Hastane mesul müdürüne güvenmiş ve sözleşmeyi imzalamıştı. Bu güvenin korunması hukukun gereğiydi.
Nitekim öyle de oldu.
Hak yerini buldu ama bir hastane sözleşme yaptığı doktoruna karşı “ticaret sicilinde araştırma yapsaydın şirketimizin tek imzayla bağlı olmayacağını görürdün” savunmasına dayanabiliyor. Geldiğimiz yer hiç iç açıcı değil maalesef.
İletişim için: bilgi@erkingocmen.av.tr
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?
Bu savunma etik değil ama doktoru da bağlamaz. Çünkü sözleşme ifa edilmiş hastane hizmeti almış artık şekli veya temsil eksikliğinden söz edemez. Etse ve bu itibar görse de kanun açık imzalayan sözleşmede yazan tüm borçtan sorumlu olur. Yani eğer hastanenin itirazı kabul görürse bu sefer mesul müdür tüm borçtan sorumlu… Devamını oku »