Astımın her yaştaki kişiyi etkileyebilen hava yollarının kronik inflamatuvar bir hastalığı olduğunu belirten Prof. Dr. Gülfem Çelik, doğru tedavi ve düzenli kontrol ile hastaların yaşam kalitesinin yükselebileceğini, hekim-hasta işbirliği ile astım kontrolünün sağlanabileceğini söyledi. Astımlı hastaların uygun tedavi ile normal bir hayat sürdürebileceklerini ifade eden Prof. Dr. Çelik, “Bu hastalar tedavilerini aldıklarında çocuk doğurabiliyorlar, seyahat edebiliyorlar, spor yapabiliyorlar, kısacası yaşamın içinde olabiliyorlar. Bazı noktalara dikkat ederek, her şeyi yapabiliyorlar, sadece kontrollü bir hayat sürmeleri gerekiyor” dedi.
Türk Toraks Derneği ve AİD Ulusal Astım Tanı ve Tedavi Rehberi Editörü, aynı zamanda Türk Toraks Derneği Ulusal Astım Veri Tabanı Koordinatörü Prof. Dr. Gülfem Çelik, toplumda astıma dair negatif bir algı geliştiğini, hastaların astım tanısı alınca huzursuz olduğunu ve çoğu hastanın korktuğunu dile getirirken, astımın tamamen tedavi edilemese de, kontrol altına alınması mümkün ve korkulacak bir hastalık olmadığını söyledi.
Dünya Astım Günü nedeniyle Medikal Akademi Ankara Temsilcisi Hatice Pala Kaya’ya açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Çelik, astım tedavisi konusunda Türkiye’nin oldukça iyi bir konumda olduğunu, yeni ve etkili ilaçlar ile hastalığın seyrine göre çok çeşitli tedavi seçenekleri sunulduğunu kaydetti.
Prof. Dr. Çelik şunları söyledi: “Türkiye’de çok iyi ilaçlar var. Biz ülke olarak astım tedavisinde Avrupa ve Amerika’dan asla geride değiliz hatta daha iyi konumda olduğumuzu bile söyleyebilirim. Hem ilaçlar hem de astım tanı ve tedavi rehberlerimiz var. Bu rehberlerde standart tedavileri öneriyoruz. Yüzde 3-5 civarında yani küçük bir grup hastanın astımı ağır. Onlar da biraz zorlanıyoruz fakat kalan %95 hastanın tedavisinde gayet başarılıyız, bir sorun yaşamıyoruz. Şu anda ağır astımlı olgularda bile çok yeni tedaviler çıktı. Ağır astımlı hastalarda halk arasında ‘akıllı tedavi’ olarak bilinen ama tıbbi olarak ‘biyolojik tedavi’ diye adlandırdığımız iki tane tedavi yöntemi var.
Astım nedir? Nedenleri, belirtileri, tedavisi ve hastalara öneriler
Uygun hasta gruplarında doktorların değerlendirmesi ile bu ilaçların kullanılmasına karar veriliyor. Alerjik ya da eozinofilik olan hastalarımızda iki tane seçenek var şu anda ülkemizde ve biz bir tanesini oldukça uzun zamandır, 10-15 senedir kullanıyoruz. Diğer ilaç hayatımıza gireli 3-4 sene oldu. Çok iyi yanıt alıyoruz bu tedavilerden.”
Hastalarda panik yaratan astım krizlerinin de geçmiş yıllara göre artık çok az görüldüğünü hatırlatan Prof. Dr. Çelik, “Eskiden servislerimiz astım krizi geçiren hastalarla dolu olurdu. Şimdi çok az hasta yatıyor. Çünkü bu hasta grubu artık çok iyi tedavi oluyor” diye konuştu.
Astımda hastaların genellikle nefes darlığı, hırıltı ve öksürük şikayetleriyle doktora başvurduğunu dile getiren Prof. Dr. Çelik, bu yakınmaların zaman zaman ortaya çıkıp, özellikle dış faktörlerle, sigara, toz, hava kirliliği, egzoz dumanı, keskin kokular ile artabileceğinin altını çizdi.
Göğse inen uzamış gribin de astımın ön belirtisi olabileceğine işaret eden Prof. Dr. Çelik, “Genellikle öykü alırken, hasta ‘her grip göğsüme iniyor’ diyor. Kendisi şüphelenmiyor ama aslında bu astımın başladığını düşündürten bir durum. Uzamış, göğse inen gripler bir astım ön belirtisi olabilir. Astımın tedavisinde erken tanı son derece önemli ve hastalığın daha konforlu geçmesine neden olacağı için bu belirtileri taşıyan kişilerin bir göğüs hastalıkları ya da alerji uzmanına başvurmasını tavsiye ediyoruz” dedi.
Tedavide hastalığı bozan faktörlerin kontrol altına alınması ve hastaların tetikleyicilerden uzak durması gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Çelik, kişinin duyarlı olduğu alerjenlerden uzaklaşması ve sakınmasının en az ilaç tedavisi kadar önemli olduğunu kaydetti.
Hastanın, hastalığı hakkında bilgi sahibi olması gerektiğini de vurgulayan Çelik, “Eğer o kişi alerjikse, evindeki halı da, kedi de, yaşadığı bölge de önemli oluyor. Yakınmalarını neler tetikliyorsa, hastanın ondan uzak durması gerekiyor. Mesela; siz çok iyi bir ilaç tedavisi verebilirsiniz ama hasta, hava kirliliğinin yoğun olduğu bir şehirde yaşıyor olabilir veya hastanızın tetikleyicisi sigara dumanıdır ama evde eşi sigara içiyordur. İstediğiniz kadar en güzel ilaçları verin, yakınmalarını tam istenen şekilde düzeltemeyebilirsiniz ama belki daha iyi hale getirirsiniz. Tetikleyicilerden uzak durmak çok önemli” bilgisini verdi.
Nefes darlığı (dispne) nedir, neden olur? Belirtileri ve tedavisi
Gribal enfeksiyonların da astım için bir tetikleyici olabileceğini kaydeden Prof. Dr. Çelik, hastaların her sonbaharda grip aşısı olmasını önerdi.
Astımda erken tanının önemine değinen Prof. Dr. Çelik, şunları kaydetti: “Ne kadar erken tanı konulur ve erken tedavi başlanırsa hastalık ilerlemez. Astım tanısının konulabilmesi için öncelikle hastanın iyi bir şekilde değerlendirilmesi gerekiyor. Hasta öyküsü, tanıda çok önemli. Testler tanımızı doğrulamak, hastalığın şiddetini ve tedavi düzeyini belirlemek için önem taşıyor. O nedenle ilk tanıda mutlaka solunum fonksiyon testi yapıyoruz. Ne kadar erken tedavi başlanılırsa hasta o kadar yaşam kalitesi yüksek bir hayat sürer. Hastalık ilerlemez. Çünkü hastalık ilerlediği zaman bazı boyutlarda geri döndüremeyebiliyoruz ama erken başladığımızda ve yakın takiple, hastalığın ilerlemesine de engel oluyoruz.
Onun için astımlı hastalarımızın yılda en az bir kere muhakkak göğüs hastalıkları ya da alerji uzmanına görünmeleri lazım. Mesela; son bir senede astım krizi geçirmiş mi, hastaneye yatmış mı, soluk gücü ne durumda değerlendirmesinin yapılması gerekir. Genelde 3-6 ayda bir hastalarımızı düzenli görmek isteriz. İyi olsalar bile görmek istememizin sebebi, bazı hastaların ‘semptom algısı’ iyi olmuyor. Kendini iyi hissediyor ve benim doktora gitmeme gerek yok diyor. Halbuki değerlendirdiğimiz zaman hastayı, kendisinin hissettiği kadar iyi olmadığını fark edip, belki ilacını yükseltmemiz gerekiyor. O nedenle düzenli doktor takibi çok önemli”
Astım hastalığında ortaya çıkan havayollarının iltihaplanması durumunun mikrobik kaynaklı olmadığını belirten Prof. Dr. Çelik, tedavinin amacının hava yollarındaki inflamasyonu kontrol altına almak olduğunu ve astımlı hastaların önemli bir kısmında düzenli olarak ilaç kullanılması gerektiğini ifade etti. Astım tedavisinde kullanılan hiç bir ilacın bağımlılık yapmadığını, toplumda bu konuda yanlış bir düşünce oluştuğunu kaydeden Çelik, özellikle halk arasında kortizona karşı bir korku bulunduğunu dile getirdi.
Prof. Dr. Çelik sözlerine şöyle devam etti: “İnflamasyona yönelik tedavi uyguluyoruz ve bunun başında da kortizon içeren ilaçlar veriyoruz ama kortizon denildiği zaman bütün toplumda yani hastalarımızın yüzünde hemen bir değişim oluyor, geriliyorlar. Astım tedavisinde ilaçları sprey yani inhaler cihazlarla ya da kuru toz şeklinde veriyoruz. Bunun sebebi, kortizonun hap olarak verildiğindeki yan etkilerinin görülmesinin önüne geçmek. Bu cihazlarla özellikle kortizon içeren ilaçlar çok küçük dozlarda, mikrogram düzeyinde verilebildiği için hem ciddi bir yan etki yapmıyor, hem de astımı kontrol altına alıyor.
Tek yan etkisi, eğer kişi ağzını çalkalamazsa, ağızda bebeklerdeki gibi pamukçuk yapıyor. Onun dışında hiçbir ciddi yan etkisi yok, asla bağımlılık yapmıyor. Bu maalesef kulaktan kulağa yayılan bir söylem ve önleyemiyoruz. Bu algı artık ülkemize yerleşmiş ama biz ısrarla ve azimle bunu söylemeye devam ediyoruz. Hastalarımız bize ulaşırsa, kafalarındaki bu düşünce değişecek çünkü 2-3 hafta içinde inanılmaz olumlu bir etki görülüyor ve bunu mikrogram düzeyinde bir dozla sağlıyoruz.”
Bazı astım hastalarının alternatif tedavilere yönelebildiğini, bitkisel tedavileri emniyetli görüp, ilaç kullanmak istemediklerini hatırlatan Prof. Dr. Gülfem Çelik, bitkilerin içindeki ilaç özelliği olan maddelerin dozlarının standardize edilmemiş olduğunu ve bu nedenle kulaktan dolma bilgilerle bitkisel tedaviye yönelmenin son derece sakıncalı olduğu uyarısında bulundu.
Türkiye’de yaklaşık her 100 erişkinden 5-7’sinde astım görüldüğünü belirten Prof. Dr. Çelik, ülkemizde astımlı hastaların %30’unun obez, %30’unun fazla kilolu sadece %30’unun normal kilolu olduğunu bildirdi. Prof. Dr. Çelik, koordinatörlüğünü üstlendiği ve Türkiye’de 36 merkezde, 2053 olgu ile gerçekleştirdikleri astım veri tabanı projesini çok yakın bir zamanda tamamladıklarını, son 10 yılda yapılan bütün astım çalışmalarında obezite oranının hemen hemen hiç değişmediğini kaydetti.
Kadınlarda obezitenin daha yüksek olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Çelik, hastaların yüzde 75 civarının kadın hastalardan oluştuğunu, kilo vermenin astımın kontrolünü kolaylaştırdığını ifade etti. Kontrolü etkileyen en önemli faktörlerden birinin de hastayla ilişkili faktörler olduğuna işaret eden Prof. Dr. Çelik, astımlı hastaların %11’inin sigara içtiğini, bu hastaların sigarayı bırakması gerektiğini vurguladı. Yaptıkları çalışmada astım kontrolünün özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesinde diğer bölgelerden daha kötü olduğu sonucuna ulaştıklarını da sözlerine ekledi.
Astımın esas olarak alerjik ve alerjik olmayan diye iki önemli çeşidi olduğunu belirten Prof. Dr. Çelik, alerjik astımı diğer astımlardan ayıran farkın, çeşitli alerjenlerin inhalasyonu ile astımın ortaya çıkması olduğunu, tedavinin ise iki astım türünde de aynı olduğunu söyledi.
Ev tozu akarları, polenler, küf mantarları, kedi, köpek alerjenlerinin, alerjik astım nedeni olabileceğini bildiren Prof. Dr. Gülfem Çelik, “Astım, alerjik olsun veya olmasın bir iltihap ile seyrediyor. Alerjik astımda ilaveten alerjenlerin de katkısı oluyor. Bu iltihabı biraz daha farklı hale getiriyor ama tedavi tamamen aynı. Mesela; ev tozu akarı nemi çok seviyor. Bizim gerçekleştirdiğimiz veri tabanı çalışmasında şöyle bir sonuç ortaya çıktı; Karadeniz ve Marmara bölgesinde çok yüksek akar alerjisi oranı var. O bölgede astım, nefes darlığı olan hastalarda mutlaka bir ev tozu alerjisinin değerlendirilmesi gerekiyor.
Astım kontrolü yönünden de bu önemli. Sigara dumanı, toz, koku iki grubu da eşit etkiliyor. Bir de tedavi farkı oluşturuyor. Onlara ilaveten korunma öneriyoruz. Ağır astımları varsa, biyolojik tedavi önerebiliyoruz. Hafif astımları var, eşlik eden nezleleri, alerjik rinitleri daha ön plandaysa da aşı tedavisi önerebiliyoruz. Alerjisi varsa, alerjiye özel birkaç uygulama yapabiliyoruz ama onun dışındaki ilaç tedavisi her iki grupta da aynı” dedi.
Alerjik astım belirtileri nelerdir? Astım ve alerji nasıl tedavi edilir?
Astımın genetik yatkınlığına da dikkat çeken Prof. Dr. Çelik, ailesinde astım, alerjik nezle ya da egzama bulunan kişilerde kalıtsal olarak bu hastalıkların aktarılabileceğini kaydetti. Astımın ortaya çıkması için genetik yatkınlığa başka faktörlerin de eşlik etmesi gerektiğini, tek başına aile öyküsünün yetmediğini belirten Prof. Dr. Çelik, “Astım, çocukluk çağında da başlayabiliyor. Çocukluk çağında başlayanlar sıklıkla alerjik oluyor. Bunların bir kısmı ergenlik dönemine geldiğinde iyileşiyor, bir kısmı erişkin hayatta devam ediyor. Astım en çok 20’li, 30’lu yaşlarda başlıyor fakat 60 yaşından sonra da ortaya çıkabiliyor. Menopoz sonrası dönemde de bir pik var. Genel olarak her yaşta ortaya çıkabiliyor. Çocuklukta başlayıp devam edenler sıklıkla alerjik oluyor, erişkin yaştakiler alerjik olabileceği gibi, olmaya da biliyor” bilgisini verdi.
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?