Gelişen teknolojiyle tiroid cerrahisinde minimal invaziv tekniklerin uygulandığını dile getiren Op. Dr. İlker Abcı, yeni tedavi yöntemleri ile ilgili şu bilgileri veriyor: “Teknolojideki gelişmeler ve damarları dikiş ya da bağlamaya ihtiyaç duymadan kapatan ve kesen cihazlar yardımı ile uygun olgularda ameliyatı çok küçük bir kesiden gerçekleştirmemiz mümkün. Bu teknoloji, yüksek frekanslı ultrasonik enerjiyi kullanarak doku içinde bulunan proteinlerdeki hidrojen bantlarını ortadan kaldırıyor. Kan damarları, göreceli olarak düşük bir ısıda (80°C) daha az bir ısı hasarı ile kapanıyor.
Tiroid ameliyatı sırasında yaralanma ihtimali olan ve ses tellerine giden sinir ve vücudun kalsiyum dengesini sağlayan paratiroid organları, daha az kanamalı bir ortamda ve göreceli olarak daha az bir ısı ile korunabiliyor. Ayrıca bu yöntemle ameliyat süreleri kısalarak ameliyat daha az kanama ile sonlandırılabildiği gibi; ameliyat sonrası hastanın ağrı kesici ihtiyacı da daha az oluyor. Geniş cilt kesisinden kaçınmak; doğal olarak daha estetik bir görünüme ve daha hızlı ameliyat sonrası iyileşmeye yardımcı oluyor. Ameliyat sonrası ertesi gün hastalarımızı taburcu edebiliyoruz.”
Ameliyat, tiroid hastalıklarının tedavisinde önemli bir tedavi seçeneğidir. Ancak, tek tedavi yöntemi değildir; sadece, kanser riski iğne biyopsisi ile kesin olarak belirlenmiş hastalarda, ameliyat tek seçenektir. Eskiden, neredeyse bütün tiroid hastalıklarının tedavisinde tek seçenek ameliyat idi, ancak, artık, modern tıp, ameliyatın sadece sınırlı sayıda hastada kullanılması gerektiğini ve hastaların çoğunda ameliyatsız tedavilerin tercih edilmesini gerekli ve mümkün kılıyor.
Tiroid bezi hastalıkları hakkında mutlaka bilinmesi gerekenler
Ülkemizde, maalesef, hala, tiroid hastalıklarının neredeyse tamamının tedavisinde “kesin tedavi yöntemi” olarak ameliyat sunuluyor ve uygulanıyor. Halbuki bazı tiroid hastalıklarında ameliyat kesinlikle yapılmamalıdır. Ayrıca, ameliyat, bir çok sorunu da beraberinde getirmektedir.
Bu komplikasyonların tamamı her hastada ortaya çıkmaz. Ayrıca, tiroid cerrahisi konusunda tecrübe, eğitim ve yeterli bilgiye sahip bulunan tiroid cerrahları bu bu komplikasyonların oluşmaması için gereken tüm tedbirleri bilir, alır ve bu komplikasyonların çıkmasına izin vermez. Yine de gerekli olmadıkça tiroid ameliyatlarının yapılmaması gerekir.
Tıpta uzmanlık için diploma şarttır, ancak, tiroid cerrahisi gibi bir üst uzmanlık (ekspertiz) alanında tek başına diploma gerekli tecrübe ve bilgiyi sağlamaz. Tiroid cerrahı; genel cerrahi diplomasının üstüne endokrin cerrahisi ve ayrıca da tiroid cerrahisi alanında özel ilgi, eğitim, tecrübe ve yeterli bilgiyle donatılmış olmalıdır. Kaldı ki günümüzde tiroid cerrahları sadece tiroid ve paratiroid cerrahisi ile ilgili ameliyatlar yapmaktadır.
Günümüzde, kanser olmayan bir tiroid hastalığına bağlı ameliyat yapılacaksa, tercih edilen ameliyat tekniği Near Total Tiroidektomi dir. Eskiden Subtotal Tiroidektomi veya Lobektomi yapılır, hastaya da ameliyat sonrasında “Tiroidin tamamını almadım, bir kısmını bıraktım, bıraktığım bölüm sana yeterli tiroid hormonu üretmeye yeter, ilaç kullanmana gerek yok” şeklinde açıklanırdı.
Tiroid bozukluğunun en önemli 13 belirtisi: Hipotiroidizm ve Hipertiroidizm
Ameliyat sonrasında ilaç kullanmayan ve bu şekilde bırakılan tiroid dokusundan tekrar nodül veya zehirli guatr ortaya çıkmakta, hasta 2. ve hatta 3. defa ameliyat olmak zorunda kalabilmektedir. Sıklıkla tiroid hastalığının, özellikle de nodüllerin ameliyat sonrasında tekrarlaması (nüksetmesi) söz konusu olduğu için eskiden yapılan Subtotal Tiroidektomi veya Lobektomi artık tercih edilmiyor, ama ülkemizde hala en yaygın yapılan ameliyat şekilleridir.
Hangi nedenle ameliyat edilirse edilsin, ameliyatta çıkarılan tiroid doksunun ürettiği tiroid hormonu kadar veya biraz daha fazlası hastaya hap (tablet) olarak verilmeli, ömür boyunca da kullanması gerektiği açıklanmalıdır. Verilen bu tiroid hormonu günde tek bir defa sabah aç karnına alınır. Ameliyat sonrasında hastaya gerekiyorsa ayrıca kalisyum takviyesi de şarttır. Bu tiroid hormonu kontrolsüz ve standart bir doz olarak verilemez; hastanın ihtiyacına göre ve daha sonra düzenli olarak yapılacak kontrol muayene ve kan ölçümlerinde elde edilen kan değerlerine göre bu tiroid hormon hapının dozu ayarlanır.
Bu hormon hapı ilk verildiğinde yeterli de olsa daha sonra ya fazla ya da az gelir, çünkü vücutta olagelen değişklikler tiroid hormonuna olan ihtiyacı azaltır veya çoğaltır. İşte bu nedenle doz ayarı için hastanın kontrol muayeneleri yaptırması şarttır. Bu muayeneler ömür boyunca sürmek zorundadır. Bu muayenelerin sıklığı, hastanın ve hastalığın durumuna göre 2-12 ay arasında değişir.
Bu gerçek de gösteriyor ki “Ameliyat ol kurtul, ameliyatsız tedavide ömür boyu ilaç kullanman ve kontrole gitmen gerekir” şeklindeki açıklamalar doğru, ahlaki ve bilimsel değildir. Bir yakınınızın, komşunuzun ameliyat sonrasında ilaç kullanmaması bu tıbbi gerçekleri değiştirmez; ilaç kullanmayışı veya kontrollere gitmeyişi veya kontrole davet edilmeyişi o yakınınızın veya komşunuzun sorunudur, tıbbi yönden doğru değildir.
Her tiroid kanserinde ameliyat ile tiroid bezesinin tümünün eksiksiz olarak çıkarılması zorunludur. Kanserin çeşidine göre değişmek üzere ameliyat sonrasında yapılacak tedaviler ile kanser tedavisi tamamlanır.
Tiroid kanserinin ameliyatı; tiroid bezesinin ve çevresindeki lenf düğümlerinin tek bir defada çıkarılmasıdır (tıbbi adıyla total tiroidektomi ve regional lenfadenektomi).Tiroid nodülü ameliyatlarından önce ince iğne biyopsisi yapılması, nodülde kanser olup olmadığının anlaşılmasına hizmet eder. Böylece, ameliyata girmeden önce, hasta, kanser olmayan nodül ameliyatına mı yoksa kanserli nodül ameliyatına mı gireceğini bilir, tıbbi ve cerrahi hazırlıklar ona göre yapılır, kanser ise yukarıda tanımlanan kanser ameliyat tekniği uygulanır. Ameliyatta çıkarılan kanserli doku patoloji uzmanınca çok ayrıntılı incelenmeli ve raporda bu ayrıntılar belirtilmelidir.
Bu ayrıntılar;tiroid kanserinin cinsi, kanserin tamamının çıkıp çıkmadığı, kanserin kendi kapsülünü geçip hçmediği, kanserin tiroid zarını geçip geçmediği, kanserin tiroid içinde başka bir odak oluşturup oluşturmadığı, lenf düğümlerine ve damarlara sıçrama olup olmadığı, tiroid çevresindeki damar, sinir ve adele dokusuna sıçrama olup olmadığı, bazı genetik incelemelerden ibarettir.
İnce iğne biyopsisi sonucunda kanser olduğunun belirlenmesi hastaya en uygun koşullarda ameliyat yapılması imkanı verir. Ayrıca, daha önceden iğne biyopsisi yapılmış veya yapılmamış olsun, her tiroid ameliyatı sırasında hızlı mikroskopik inceleme (frozen) yapılması uygun olur. Ameliyat sırasında hızlı mikroskopik inceleme ile hastada kanser olup olmadığı ortaya konulduktan sonra ameliyatın genişletilip tiroid bezesinin tümünün çıkarılması en uygun cerrahi stratejidir. Kanser ameliyatlarında, tiroidin çevresindeki lenf düğümleri de alınmalı ve kanserin bu düğümlere sıçrayıp sıçramadığı ortaya konmalıdır. Ameliyat sonrasında yapılacak diğer tedavilerde ve takipte bu konu çok önem taşır.
Ameliyat sonrasında kanser olduğu anlaşılan ve tiroid bezesinin bir kısmı çıkarılmadan bırakılmış hastalarda; kanserin boyutuna bakılmaksızın ikinci bir ameliyatla tiroid bezesinin geriye kalan bölümü ve çevredeki lenf düğümleri tümüyle çıkarılmalıdır. Bu strateji takip edildiğinde; boyun bölgesinin bir kulaktan diğerine boydan boya kesilerek lenf düğümlerinin çıkarılması ameliyatı yapılmasına çoğunlukla gerek kalmaz. Aksi halde, yetersiz ameliyat ve yetersiz radyoaktif iyot tedavisi sonrasında kısa sürede tiroid kanseri lenf düğümlerine ve vücudun diğer bölgelerine yayılır ve hastanın tedavi şansı azalır, daha sonra yapılacak tedavi yeterince etkili olmayabilir.
Tiroid kanserilerinde tek başına ameliyat ile tedavi edilemez; ameliyat sonrasında yapılacak tedaviler en az ameliyat kadar önemli ve hayatidir. Papiller Kanser ve Folliküler Kanser’de Ameliyat Sonrasında Tedavi: Hastada tiroid bezesi tümüyle çıkarıldıktan sonra özel olarak kurşun ile zırhlanmış bir hastane odasında hastalara yüksek doz radyoaktif iyot (İYOT-131) uygulanır. Böylece ameliyat öncesinde, ameliyat sırasında ve ameliyat sonrasında tiroid bölgesinde kalan ve vücudun başka yerlerine dağılmış olan “kanser hücrelerinin” ortadan kaldırılması amaçlanır.
Eğer tiroid kanseri başka bir yere gitmiş ve orada “yayılma” yapmışsa bu durumda daha da yüksek doz radyoaktif iyot-131 uygulamaktan ibarettir. Hastaların ameliyat sonrasında radyoaktif iyot-131 tedavisi öncesinde tüm vücudunu taramak ve takiben yüksek doz tedavi verdikten sonra tüm vücudu bir kez daha taramak daha kesin sonuçlar vermektedir. Tedavi dozu 150 mci (MİLİKÜRİ)nin altında olmamalıdır.
Gereken vakalarda aradan 6 ay geçtikten sonra tekrar yüksek doz iyot-131 verilebilir. Verilecek toplam dozun sınırı genellikle toplam 2000 mCi civarındadır. Ancak, vücudunun her yerine kanser yayılmış ve hayatı tehlikeye girmiş bir hastada bu sınır aşılabilir.
Bazı merkezlerde papiller kanser olduğu İİAB ile veya ameliyat sırasında saptanan hastalara tiroid ameliyatı sırasında veya sonrasında bir de boyun ameliyatı yapılarak tek taraflı veya çift taraflı lenf bezeleri de “temzilenmektedir”. Lenf bezelerine yayılmış papiller kanserlerde bu uygulama artık giderek terk edilmekte; lenf bezelerine yayılmış papiller kanserlerde bile tiroidin tümüyle çıkarılmasından sonra yüksek doz iyot-131 tedavisi uygulaması yapılmaktadır. Çünkü papiller kanserlerin çoğunluğu iyot-131’i çok yüksek oranda tutmaktadır.
Uzun yıllar süren tartışmalarda papiller ve folliküler tiroid kanserlerinin ameliyatında tiroidin ancak bir kısmını almak, “bir parçasını bırakarak bunun hastaya gerekli tiroid hormonu salgılamasını” beklemek savunulurdu. Ayrıca, bu hastalara yüksek doz iyot-131 tedavisi de uygulanması zorunlu olmadığı söylenirdi. Bu uygulama artık kabul görmüyor, kanserin yayılmasına ve tedavinin etkisinin azalmasına, gecikmesine oluyor.
Bu yaklaşımın yanlış olduğu, kanserin türüne bakılmaksızın tiroid bezesinin tümüyle çıkarılması, papiller ve folliküler kanserde kanser boyutu ne olursa olsun muhakkak yüksek doz radyoaktif iyot-131 uygulanması gerektiği “tecrübelerle” anlaşılmıştır.
Evet. Gerekirse ikinci ameliyat muhakkak yapılmalıdır. Kanserin boyutu ne olursa olsun tiroid bezesi tümden çıkarılmalıdır. Aksi halde daha sonra uygulanacak tedaviler etkili olmaz. Ülkemizde yaygın olarak tercih edildiği şekliyle, ilk ameliyatla tiroid bezesinin çoğunu çıkarıp geriye kalan bölümünü düşük doz radyoaktif iyot-131 ile yakmak ikinci ameliyat kadar etkili bir seçenek sunmaz.
Medüller Kanserde Ameliyat Sonrası Tedavi: Bu kanser türünün de bir kaç alt grubu olmakla birlikte tedavi stratejisinde ameliyat sonrasında yine radyoaktif iyot-131 ile işaretli yüksek doz MIBG kullanılmaktadır. Burada en önemli husus, hastada tiroid dışındaki bölgelerden salgılanan diğer hormon ve hormon benzeri maddelerin de tedavi planı içine dahil edilmesidir. Anaplastik Kanserde Ameliyat Sonrası Tedavi: Bu hastalarda hastanın durmuna ve teşhis edilme evresine göre, ameliyat sonrasında radyoterapi ve kemoterapi seçenekleri dikkate alınır.
Ameliyatta çıkarılan tiroid doksunun ürettiği tiroid hormonu kadar veya biraz daha fazlası hastaya hap (tablet) olarak verilmeli, ömür boyunca da kullanması gerektiği açıklanmalıdır. Verilen bu tiroid hormonu günde tek bir defa sabah aç karnına alınır. Ameliyat sonrasında hastaya kalsiyum takviyesi de şarttır. Bu tiroid hormon, kontrolsüz ve standart bir doz olarak verilemez; hastanın ihtiyacına göre ve daha sonra düzenli olarak yapılacak kontrol muayene ve kan ölçümlerinde elde edilen kan değerlerine göre bu tiroid hormon hapının dozu (miktarı) ayarlanır.
Bu hormon hapı ilk verildiğinde yeterli de olsa daha sonra ya fazla ya da az gelir, çünkü vücutta olagelen değişklikler tiroid hormonuna olan ihtiyacı azaltır veya çoğaltır. İşte bu nedenle doz ayarı için hastanın kontrol muayeneleri yaptırması şarttır. Bu muayeneler ömür boyunca sürmek zorundadır. Bu muayenelerin sıklığı, hastanın ve hastalığın durumuna göre ilk 5 yılda her üç ayda bir, sonraki yıllarda altı ayda bir dir. Bu gerçek de gösteriyor ki “Knaserini Ameliyatla tamamen aldık, kurtuldun, kontrole de gerek yokklindeki açıklamalar doğru, ahlaki ve bilimsel değildir.
Bir yakınınızın, komşunuzun ameliyat sonrasında ilaç kullanmaması, radyoaktif iyot tedavisi almamış olması bu tıbbi gerçekleri değiştirmez; ilaç kullanmayışı veya kontrollere gitmeyişi veya kontrole davet edilmeyişi o yakınınızın veya komşunuzun sorunudur, tıbbi yönden doğru değildir.
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?