Türk Radyoloji Derneği (TRD) tarafından düzenlenen ’39.Ulusal Radyoloji Kongresi-TÜRKRAD 2018’ Antalya Kemer’de yapıldı. Kongrede yapılan basın toplantısına, Türk Radyoloji Derneği Başkanı ve Kongre Başkanı Prof. Dr. Tamer Kaya, 39. Ulusal Radyolojisi Kongresi Bilimsel Kurul Başkanı Prof. Dr. Murat Danacı, Türk Radyoloji Derneği Genel Sekreteri ve Kongre Genel Sekreteri Prof. Dr. Tuncay Hazırolan, Tıp Bilişimi Derneği Başkanı ve Türk Radyoloji Derneği üyesi Prof. Dr. Oğuz Dicle, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyolojisi Anabilim Dalı ve Pediatrik Radyolojisi Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Meltem Ceyhan Bilgici katıldı.
Tetkik yoğunluğu sorununun ciddiyetine işaret eden Prof. Dr. Tamer Kaya, gerekliliği ispatlanmamış tetkiklerin büyük çoğunluğunun, gereksiz tetkik olduğunu vurgulayarak şunları söyledi: “Yeni OECD verilerine baktığımızda tetkik yoğunluğu kapsamında Ülkemizin bu yıl da MR’da birinciliği korumakta olduğu görülmektedir. Buradaki problem, önceki yıllarda değindiğimiz şekilde devam etmektedir.
Hastalarımız, ‘İçeride ne var ne yok görmek istiyorlar’. Bu konuda yoğunluk var. Hekime gittiklerinde aslında ne yapmak istediklerini biliyorlar. ‘Belim ağrıyor bel MR’ı, dizim ağrıyor diz MR’ı istiyorlar’, hatta hekime gitmeden önce bunu kafaya koyup gidiyorlar. Hekimin muayeneden sonra farklı bir şey söylemelerini ise pek hoş karşılamıyorlar. Sonuçta o olanağı, yasal hakları nedeniyle sahip oldukları için kullanmak istiyorlar.”
Vatandaşların merakının gereksiz tetkiklerin artmasına neden olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Kaya şöyle devam etti: “Bu durum, gerçekten ihtiyacı olan, hekimlerin de istekte bulunduğu hastalara yeterince tetkik yapılacak zaman kalmamasına neden oluyor. Hem randevu olarak gecikiliyor, hem de ayrılacak yeteri zaman kalmıyor.
Prof. Dr. Kaya: Çok tetkik yapılması, doğru sonuç anlamına gelmez
Bir günde 30 hasta doğru bir raporlanacakken, 100 tane olunca hasta başına 1 ya da 2 dakika zaman ayrılmak zorunda kalınıyor. Hem radyolog arkadaşlarımız da riske giriyorlar, yanlış yapma riskine girebilirler -ki bu kabul edilebilecek bir durum değil-, hem de hastalarımız ihtiyaçları olan değerlendirilme sürecinden mağdur durumda oluyorlar.”
8 Kasım Dünya Radyoloji Günü’nün sağlık çalışanları tarafından çok önemli ve tarihi bir gün olduğunu dile getiren Türk Radyoloji Derneği Genel Sekreteri Prof. Dr. Tuncay Hazırolan, “8 Kasım, Alman fizikçi Prof. Wilhelm Conrad Roentgen‘in, X-ışınlarını keşfettiği ve insanlığın hizmetine sunduğu tarihtir. Bu tarihi günümüzü, 8 Kasım’da kutluyoruz. Bizim için ve mesleğimizin oluşmasını sağlayan buluş çok önemli” dedi.
Bu yılki Dünya Radyoloji Günü temasının ‘kalp damar görüntülenmesi’ olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Hazırolan, radyolojik tetkiklerin erken dönemde kalp hastalıklarının yakalanmasını sağladığının altını çizdi. Radyolojik tetkiklerin, insan sağlığını olumsuz etkilemeden ortaya çıkan hastalıkların tedavi edilmesini sağladığını söyleyen Prof. Dr. Hazırolan, şöyle konuştu: “Daha önceki senelerde kalp ritmindeki ölüm oranları çok yüksekken, gelişmeler sayesinde günümüzde pek çok kalp kurtarılabiliyor.
Bazı vatandaşlar yaşam standartlarını bozan kalp yetmezlikleriyle, pek çok ilaç kullanma zorunluluğu ile yaşıyorlar. Aynı zamanda toplumun sosyal güvenlik kurumu masraflarını arttırıyor. Bu aşamaya gelmeden tomografiyi kalpte kullanarak, radyologlar olarak erken dönemde tanı koyuyoruz ve pek çok insanın yaşamını etkiliyoruz. Ülkemizde hastanelerde bu dediğim yöntemler kalp MR, kalp tomografileri yapacak ünitelere sahibiz. Radyologlarımız da eğitimlerini almış kişiler. Aynı zamanda erken dönemde hastalık şüphesi olan olguları göndererek değerlendirme şansına sahipler.”
Kongrede her yıl radyoloji alanında bir ana konu belirlendiğini ve bu konu ağırlıklı olmak üzere kongre programı hazırlandığını kaydeden Kongre Bilimsel Kurul Başkanı Prof. Dr. Murat Danacı da TÜRKRAD 2018 kongre bilimsel programını değerlendirdi. Bilimsel kurul olarak, bu yıl kongrede ana konu olarak görüntülemede tesadüfen saptanan lezyonlar ve bunların takibinde izlenecek yolu tartışmaya karar verdiklerini belirten Prof. Dr. Danacı, “Günümüzde farklı amaçlarla radyolojik görüntülemeler daha sık yapılmakta ve bunun sonucunda hastalarımızda hiçbir şikayet oluşturmamış pek çok lezyon tespit edilmektedir.
Bu lezyonların bazıları tamamen önemsiz olup herhangi sağlık problemi oluşturmayacağı gibi bazıları erken dönem kanser dahil olmak üzere ciddi hastalıkların erken bulgusu olabilmektedir. Gerçek bir hasta örneği üzerinden durumu anlatmak gerekirse, geçtiğimiz sonbaharda incir toplarken daldan düşüp belini inciten bir hastaya kemikleri görmek için bilgisayarlı tomografi incelemesi yapıldığında, sağ böbreğinde hastada şikayet oluşturmayan erken evre bir böbrek tümörü saptadık.
Bu örnek üzerinde devam edersek günümüzde böbrek tümörlerinin yarısını başka bir sebeple yapılan görüntülemede saptar hale geldik bu da daha erken tanı ve pek çok hastada tam tedavi şansı vermektedir. Erken tanı açısından bunlar önemli iken bazı hastalarımızda ise hiç bir önemi olmayan, hastalık yapmayan ve tedavi gerektirmeyen lezyonları saptadığımızda hastaya takip ya da ek görüntüleme ihtiyacı olabiliyor, bu hem sağlık giderlerinde, hem iş yükünde artışa ve hastalar stres ve kaygıya yol açıyor” dedi.
Radyolojinin teknoloji çağından çok etkilendiğini vurgulayan Tıp Bilişimi Derneği Başkanı ve Türk Radyoloji Derneği üyesi Prof. Dr. Oğuz Dicle ise, yapay zekanın sağlık alanında büyük bir hızla çoğalan ve biriken dijital verilerin, hasta yararına hızlı ve en yararlı şekilde analizi için büyük umut vadettiğini bildirdi. Yapay zeka konusundaki gelişmelerle iki farklı tartışmanın gündeme geldiğini aktaran Dicle, bunlardan ilkinin, yapay zeka sonrası radyologların yerlerini robotlara bırakacağı yönünde olduğunu dile getirdi.
Diğerinin de bu araçlar sayesinde zaman kazanacak radyologların, hastaları için daha nitelikli katkılar verebilecek konuma gelmeleri olduğunu anlatan Dicle, şunları kaydetti:
“Her iki görüşün de belirli oranda haklılık taşıdığı düşünülebilir. Ancak, konu etik ve sorumluluk perspektifinden ele alındığında, insan faktörünün karar süreçlerinden dışlanması olası değildir. Zira, duygulardan arınmış bir algoritmayla ortaya çıkacak sonuçların etik değerlerle çelişme olasılığı oldukça yüksektir. Yapay zeka, sağlık alanında, büyük bir hızla çoğalan ve biriken dijital verilerin, hasta yararına hızlı ve en yararlı şekilde analizi için büyük umut vadetmektedir.”
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyolojisi Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Meltem Ceyhan Bilgici ise çocuklarda atlanan kırıklar ve hırpalanmış çocuk sendromu hakkında önemli bilgilendirmelerde bulundu. Toplumlarda çocuklara karşı uygulanan şiddet gizli kaldığından, sıklığının belli olmadığına değinen Prof. Dr. Bilgici, istismara uğramış çocukların çoğunun tıbbi yardım alamadığını bildirdi.
Durumu ağır olduğu için hastaneye getirilen çocuklar için “yataktan, kucaktan düştü” dendiğini belirten Prof. Dr. Bilgici, bu nedenle istismar olduğuna dair tanı koymada güçlükler yaşandığını vurguladı. Bilgici, çocuk istismarı nedeniyle oluşan kırıkların, yaklaşık yüzde 80’inin 18 ay altı çocuklarda görüldüğünü aktararak, şunları söyledi:
“Bir yaş altı çocuk kırıklarının yüzde 25’i istismar nedeniyle olur. İstismarın varlığı açısından en şüphelendirici bulgu, kırıkları açıklayacak uygun bir öykünün bulunmamasıdır. Çocuğun yaşı ile uyumsuz kemik kırıkları şüphe uyandırmalıdır. Örneğin, henüz yürüyemeyen bir çocuktaki herhangi bir kırıkta, özellikle bacak kemik kırıklarında istismardan şüphelenilmelidir. Ailenin verdiği öykü ile yaralanmanın derecesi arasında tutarsızlık saptanabilir. Kaza sonucu ya da istismar sonucu oluşan kırıklarda en sık belirtilen neden düşmedir. Bir yaşın altındaki bir çocuğun vücut kütlesi kısa bir yükseklikten düşmeyle kırık oluşumuna yol açacak kadar büyük değildir. Öyküde belirtilen düşme yüksekliği azsa istismardan şüphe edilmelidir.”
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?