Kalın bağırsak kanserinin genç yaşlarda görülme sıklığındaki artışın kaygı verici olduğunu belirten Türk Kolon ve Rektum Cerrahi Derneği Başkanı Prof. Dr. Ayhan Kuzu, “Genç yaşta kanser olmaz düşüncesi yanlış bir düşünce. 1990 doğumlu genç nüfusta kolon kanseri görülme sıklığı 2 kat, rektum kanseri görülme sıklığı ise 4 kat arttı. Veriler gösteriyor ki, kalın bağırsak kanseri genç nesillerin hastalığı olacak” açıklamasında bulundu.
Türk Kolon ve Rektum Cerrahisi Derneği (TKRCD) tarafından ‘Kalın Bağırsak Kanseri Farkındalık Ayı’ nedeniyle Ankara Üniversitesi İbn-i Sina Hastanesi Hasan Ali Yücel konferans salonunda bir basın toplantısı düzenlendi. Toplantıya Dernek Başkanı Prof. Dr. Ayhan Kuzu, Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Cem Terzi, TKRCD Üyeleri Prof. Dr. Bilgi Karaca, Doç. Dr. Cihangir Akyol ve Doç. Dr. Muzaffer Akkoca katıldı.
Mart Ayının tüm dünyada kalın bağırsak kanseri farkındalık ayı olarak kabul edildiğini hatırlatan Prof. Dr. Ayhan Kuzu, “Kolorektal kanser hem dünyada hem de ülkemizde kadın ve erkeklerin en çok yakalandığı üçüncü kanser tipidir. Ancak ölümle sonuçlanan hastalıklar listesinde en çok ölümle sonuçlanan ikinci kanser tipidir.
Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütünün (OECD) 2015 yılında yaptığı bir araştırmada, dünyada son on yıl içinde Türkiye ile birlikte 3 ülkede kalın bağırsak kanseri sağ kalım oranlarının kötüye doğru gittiğini göstermiştir.
Kolon kanseri neden olur? Belirtileri, tedavi yöntemleri ve ameliyatı
Sağlık Bakanlığı verilerine göre, birinci evredeki (başlangıç evresi) kalın bağırsak kanserinin 5 yıllık sağ kalım oranı ülkemizde %70 civarında iken gelişmiş ülkelerde bu oran %90 civarındadır. Bu veriler ülkemizde bu hastalıkla mücadelenin önemini ortaya koymaktadır” diye konuştu.
Prof. Dr. Kuzu, hastalıkla ilgili iki noktanın çok iyi bilinmesinin gerekli olduğunu belirterek, “Kalın bağırsak kanseri önlenebilir, tedavi edilebilir, atlatılabilir bir hastalıktır. Ayrıca kalın bağırsak kanseri, erken evrede yakalandığında tam şifa ile tedavi edilmesi mümkün olan bir hastalık” ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Ayhan Kuzu, son yıllarda kalın bağırsak kanserinin genç yaşlarda görülme sıklığında artış yaşandığına da dikkati çekerek, gözlenen tüm kalın bağırsak kanser vakalarının yaklaşık %10 kadarının 50 yaş altında geliştiğini, özellikle genç yaşlarda kalın bağırsağın makata yakın bölgesinde gelişen rektum kanseri vakalarındaki artışın ise kolon kanserine oranla iki kat daha yüksek olduğunu vurguladı.
Yapılan istatiksel analizlerin genç yaşlarda kalın bağırsak kanserinin görülme sıklığındaki artışın önümüzdeki yıllarda da devam edeceğini ortaya koyduğunu dile getiren Prof. Dr. Ayhan Kuzu, “2017 yılında yapılan bir araştırmada 1950 doğumlu bireylere göre, 1990 doğumlu genç nüfusta kolon kanseri görülme sıklığı 2 kat, rektum kanseri görülme sıklığı ise 4 kat daha fazla bulunmuştur. Bu veriler de gösteriyor ki, maalesef kalın bağırsak kanseri genç nesillerin hastalığı olacak” dedi.
Prof. Dr. Kuzu, gençlerin “bende olmaz düşüncesiyle” ortaya çıkan belirti ve bulguları geçiştirdiğini ifade ederek, şunları söyledi: “Genç yaşlarda ortaya çıkan belirti ve bulgular sıklıkla bir şey yoktur diye geçiştirilirken, yanlış tanı ve doktora geç müracaat etme nedeni ile hastalık ancak ileri evrelerde yakalanabiliyor.
Rektum kanseri neden olur? Belirtileri ve tedavi seçenekleri
Gençlerin “kulaktan dolma” tedavi yöntemlerini denemeleri, “nasıl olsa geçer” düşüncesiyle önemsememeleri, “genç yaşta kanser olmaz” düşüncesi ile umursamamaları, hastalıkların ilerlemesine ve tedavisi daha zor bir aşamaya ulaşmasına neden oluyor.
Gençler de sıklıkla erişkinlerle aynı şikayetlerle doktora başvuruyorlar. Bunlar; kabızlık, dışkıda kan, şişkinlik, kramp tarzında ağrı, rektal kanama, ishal gibi şikayetler fakat bunların devamlılık arz ediyor olması önem taşıyor. Maalesef gençlerin yüzde 41’i doktora gitmek için 6 aydan fazla beklemiş. Yüzde 67 kadarı tanı öncesi en az 2 veya 3 doktora gitmiş. Yüzde 71 kadarı da tanı aldığında genç yaşta fakat ileri evrede tanı almış. Nasıl olsa geçer dememeliyiz. Genç yaşta kanser olmaz düşüncesi yanlış bir düşünce.”
Bazı faktörlerin kolon kanseri riskini artırabildiğini, bunlardan bazılarını ise değiştirmenin mümkün olduğunu anlatan Prof. Dr. Ayhan Kuzu, “Yaşam tarzını değiştirebilirsiniz.
Örneğin; aşırı kilodan kurtulmak, düzenli spor yapmak, sigara içmemek, aşırı alkol tüketmemek, sağlıklı besin maddeleri tüketmek yani aşırı kızartmalar, hayvansal gıdalar, aşırı tütsülenmiş gıdalar, işlenmiş gıdalar yemememiz gerekiyor. Fakat bazı risk faktörlerini değiştiremezsiniz. Değiştiremeyeceğiniz faktörlerin başında ileri yaş ve aile hikayesi geliyor. Tip 2 diyabet de yatkınlığı artıran diğer bir neden” bilgisini verdi.
Normalde 50 yaş olan tarama yaşının bazı bireylerde daha erken yaşlara çekilmesi gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Kuzu, “Ailesinde genç yaşta kalın bağırsak kanseri veya kalın bağırsak polipi hikayesi olanlarda, ailesinde kalıtım yolu ile geçiş gösteren kanseri olanlarda, uzun süredir iltihabi bağırsak hastalığı tanısı ile izlenenlerde, kalın bağırsak kanseri belirti olan, dışkıda kan gelmesi, dışkılama alışkanlığında değişiklik, giderek artan karın ağrısı ve huzursuzluk hissi, kansızlık, güçsüzlük gibi şikayetleri olanlarda kalın bağırsak kanseri tarama programının daha genç yaşlarda yapılması gerekli” dedi.
Kolonoskopi nedir? Nasıl yapılır? Kolonoskopinin riskleri nelerdir?
Bağırsakta yer alan ve polip adı verilen anormal yapılar hakkında bilgi veren Prof. Dr. Ayhan Kuzu, sözlerini şöyle noktaladı: “Vücudumuzu kaplayan deri tabakası gibi bağırsağın iç yüzeyini örten bir tabaka var. Bağırsak iç yüzeyini örten tabakanın bağırsak içine doğru büyümesi ile bir kabartı – şişlik meydana gelir. Buna ‘polip’ denir.
Her polip kanserleşmez fakat kolonoskopi ile tespit edilip çıkarılmadıkları zaman başlangıçta iyi huylu olan bazı polipler büyüyebilir ve bazılarından kalın bağırsak kanseri yani kolon kanseri gelişebilir. İyi huylu bir polipin kalın bağırsak kanserine dönüşmesi yıllar içinde olur. Tüm poliplerin yaklaşık yüzde 5’i kanserleşir, yüzde 95’i kansere gitmez ama hangisi gidiyor onu bilmek gerekir.”
Rektum ve bağırsaklarla ilgili şikayetlerde doktora başvurmama nedenleri arasında kültürel etkilerin yer aldığını belirten Türk Kolon ve Rektum Cerrahisi Derneği YK Üyesi Prof. Dr. Cem Terzi, bunlar arasında makat bölgesindeki şikayetlerden utanmanın önemli bir yer tuttuğunu vurguladı. Bireylerin makat bölgesindeki şikayetleri ilk önce hemoroid şeklinde algıladıklarını dile getiren Prof. Dr. Cem Terzi, şu bilgileri verdi: “Utanma duygusu yüzünden makat muayenesinden kaçınmak ya da korkmak, kolonoskopiden korkmak.
Sağlıkçılar olarak bizim görevimiz bu konuda toplumu bilgilendirmek, onları rahatlatmak. Bu tür muayenelerin hasta mahremiyetine çok uygun ortamlarda yapılması lazım. Hasta içeri girdiğinde elbiselerini çıkarırken odada bir başkasının olmaması, kapının kilitlenmesi gibi öyle sağlıklı ortamları yaratmalıyız ki, insanlar rahat rahat gelip her mahrem şikayetlerini bize aktarabilsinler. Toplumdaki bu çekingen korkak kültürü bu sayede yenebilelim.”
Kolonoskopinin kalın bağırsak kanserinin teşhisinde en etkili yöntem olduğuna değinen Prof. Dr. Terzi, halk arasında genellikle korkutucu bir işlem olarak algılandığını söyledi.
“Bu alet sizin düşmanınız değil” ifadesini kullanan Prof. Dr. Terzi, “Kolonoskop ile bağırsağın içine girip bakmak, polip varsa onu almak mümkün. Polipi aldığınız zaman da kanser olmuyorsunuz. Toplumu kolonoskop ile barıştırmamız lazım. Kolonoskopi artık sedasyon altında yapılıyor. Hastalar hiçbir ağrı, ızdırap çekmiyorlar. Kısa sürede bitiyor, o gün içinde işine devam edebiliyorlar” şeklinde konuştu.
Prof. Dr. Cem Terzi, Türkiye’nin gelişme sürecinde sınır noktasında olduğunu belirterek, mevcut eğilimler ile gelecek 10 yıl içinde batı ülkeleri gibi beslenmeye başlayacağını, bunun da şişmanlık ve Tip 2 diyabetteki artışın süreceğini gösterdiğini vurguladı. Bu değişimin bütün kanser türlerinin ve kronik hastalıkların artacağı anlamına geldiğini belirten Prof. Dr. Terzi, bu aşamada çözüm için adım atılması gerektiğine işaret etti.
Toplumda hazır gıda tüketildikçe, kanser ve şişmanlığın da arttığının altını çizen Prof. Dr. Cem Terzi şunları söyledi: “Türkiye’nin geleneksel beslenmesi öne çıkarılacak, o sayede biz şişmanlamaktan, Tip 2 diyabetten ve kanserden kendimizi toplum olarak kurtaracağız. Bu siyasilerin, devlet kademelerinin vereceği bir karar. Çünkü hazır gıda tüketiminin, işlenmiş et tüketiminin önünü açarsanız, daha ucuz olduğu için hazır gıda sanayileşmiş ürünlerin tamamı özellikle toplumun yoksul kesimleri hazır gıdaya yöneliyor.
Hazır gıda tükettikçe de şişmanlık artıyor, kanserojen maddelere maruziyet artıyor, diyabet artıyor, kronik hastalıklar artıyor, kanser artıyor. Beslenme ile çok çok alakalı bir durum kalın barsak kanseri. Dolayısıyla biz bu kadar salam, sosis, sucuk tüketirsek, bu kadar çok hazır pizza yersek, bu kadar çok hamburger tüketmeye dayalı beslenirsek yani Türk mutfağından batı tipi mutfağa geçer ve beslenme alışkanlıklarımızı buna çevirirsek bizdeki kanser oranları da şişmanlık oranları da çok çok artacak.
Okullarda çocukların yedikleri, kantinde satılanlar, hazır gıdaların, salamların, sosislerin fiyatları, bunların vergilendirilmeyip çok ucuza satılması geleneksel mutfağa karşı bir dezavantaj yaratıyor. Dolayısıyla mutlaka burada devletin halk sağlığı açısından önlemler alması lazım” dedi.
İşlenmiş gıdalar içinde pastırmanın sağlığa uygun olduğunu belirten Prof. Dr. Terzi, “Bir tek pastırmayı hariç tutabiliriz bu gıdalar arasında çünkü pastırma bu tür bir işlemden geçmiyor. Havada kurutuluyor. Onun dışında yediğimiz salamlar, sosisler, sucuklar üzerinde ne kadar yüzde 100 dana eti yazıyor olursa olsun hem kırmızı et oldukları için hem de işlenmiş et oldukları için sağlığa zararlı. Burgerler da önceden hazırlanmış, işleme tabii tutulmuş et olduğu için sağlığa zararlı. Kolon kanseri açısından da zararlı, kronik diğer hastalıklar açısından da zararlı. Bu konularda çok dikkatli olmalıyız” diye konuştu.
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?