Aile hekimlerine gastroenteroloji konusunda eğitim desteği verilmeli
Aile hekimliğinin gastroenterolojide teşhis ve tedavisi açısından çok önemli bir işlev üstlenebileceğini söyleyen Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Cem Kalaycı, “Çünkü bu hastalık grubu birinci basamakta teşhis ve tedavi edilebilir. Zor olgular dışında hastaların önemli bir bölümü hızlı ve etkin bir şekilde birinci basamakta çözülebilir. Aile hekimlerine yeterli eğitim desteği verilmesi durumunda çok önemli bir görev üstleneceklerdir” dedi.
Reflü, peptik ülser, helikobakter pilori gibi hastalıkların ikinci basamağa ihtiyaç olmadan çözümünün mümkün olduğunu dile getiren Prof. Dr. Kalaycı, şu bilgileri verdi: “Aile hekimliği sisteminin etkin şekilde çalıştırılması ile birlikte bu hastaların çok azı üst basamaklara başvurma gereği duyacaklardır. Sadece bazı özel durumlarda hastaların küçük bir bölümü diğer basamaklara sevk edilebilir. Zaten bu hastalıkların toplumdaki sıklığını düşündüğümüzde, hastaların doğrudan üst basamaklara gitmesi gereksiz ve sistemi tıkayıcı bir etkiye sahiptir. Yaygın görülen bir diğer hastalık ise irritabl bağırsak sendromudur. Bunların da büyük bölümünü birinci basamakta çözülebilir. Eğer aile hekimlerine yeterli eğitim desteği verilirse sağlık sistemi ciddi şekilde rahatlayacaktır. Aile hekimlerinin bu alanda önemli bir sorumluluk alacaklarına inanıyorum. Bence birinci basamağa gastroenteroloji alanında çok büyük bir iş düşüyor.”
Hepatitle mücadelede aile hekimlerine sorumluluk verilmeli
Türkiye’de tahmin edilen Hepatit B – C hasta yükü ile takip ve tedaviye alınabilen hasta sayıları arasında yüzlerce katlık bir fark olduğunu dile getiren Prof. Dr. Kalaycı, “Son on yılda yapılan başarılı aşı çalışmaları ile Hepatit B yükünde önemli bir azalma olduğunu düşünüyoruz. Ancak elimizde sahadan gelen kapsamlı veriler yok. Toplumda bu hastaların ne kadarının gerçekten tedaviye ihtiyacı olduğunun saptanmasında aile hekimleri görev alabilirler. Bildiğiniz gibi Hepatitlerin tedavisinde yasal olarak aile hekimlerine görev verilmemiş durumda. Biz bu konuda da aile hekimlerine görev verilmeli diyoruz. Hepatitlerde hasta takibi ve tedaviye ihtiyaç duyan hastaların zamanında tespiti hayati öneme sahip. Bu kadar yaygın bir hastalığa karşı aile hekimleri mutlaka eğitilmelidir. Diğer yandan şikayeti olmadığı için hastalıktan habersiz olan kişilerin teşhis ve takibinde de aile hekimleri daha etkin olabilir. Bilindiği gibi bu hastalık grubunun tedavisi çok maliyetli, bu nedenle hasta seçimi ve doğru tedavi önemlidir. Gecikmeler nedeniyle hastalık ilerliyor, siroz, karaciğer kanseri gelişebiliyor. Bu tedavi maliyetini daha da arttırdığı gibi hastaların hayatlarını da tehdit ediyor. Aile hekimleri hasta teşhis ve takibinde çok işlevsel olabilir. Riskli hastaları tespit ederek üst basamaklara sevk edebilir” dedi.
Karaciğer yağlanması önemli bir soruna dönüşebilir
Batı toplumlarında karaciğer yağlanmasının giderek arttığına işaret eden Prof. Dr. Kalaycı, “Batı toplumlarında sık görülen karaciğer yağlanması sirozun ve karaciğer kanserinin en sık sebeplerinden birisi haline geldi. Şu anda siroz nedenleri arasında alkolün önüne geçti. Ülkemizde sıklığının konusunda sağlıklı veri bulunmuyor. Ancak giderek artan bir problem olduğunu düşünüyoruz. Çünkü batı ülkeleriyle bu konuda aramızda pek fark olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle karaciğer yağlanması konusunda birinci basmak hekimleri bilgilendirilmelidir. Tespit ve teşhisi konusunda etkin rol almalılar. Böylece zamanında sev zincirini çalıştırabilirler” diye konuştu.
Kolon kanseri taramaları önemsenmeli
Aile hekimlerine kolon kanseri takip ve taramasında önemli bir görev düştüğünü söyleyen Prof. Dr. Kalaycı, “Kolon kanseri için sağlık bakanlığında bir tarama programı var. Bu taraması önerilen birkaç kanserden birisidir. Burada endoskopik yöntemler ve dışkıda gizli kan taraması 50 yaş üstünde iki yılda bir önerilmektedir. Burada riskli hastaların tespiti, bilgilendirilmesi ve doğru yere sevk edilmesi konusunda aile hekimleri görev alabilir. Bu konuyu aile hekimleri ile yaptığımız eğitim çalışmalarında gündeme getiriyoruz” dedi.
Reflü tedavisinde durum
Reflü tedavisini üç basamakta ele almak gerektiğini belirten Prof. Dr. Kalaycı, sözlerini şöyle noktaladı: “Birincisi hayat tarzı değişikliğidir. İkincisi ilaç tedavi ve üçüncüsü cerrahi müdahaledir. Hayat tarzı değişikliğinde kilo, sigara ve riskli gıdaların önemli bir faktördür. İlaç tedavisinde hekimlerin elinde proton pompa inhibitörleri gibi çok etkili araçlar mevcut. Burada ki zorluk ilaçların kullanım süresi boyunca yarar sağlamasıdır. Ama rasyonel şekilde ve hasta bilgilendirilerek kullanıldıklarında oldukça iyi sonuçlar elde edilebilmektedir. Cerrahi tedavi ise daha çok hastaların tercihleri doğrultusunda kullanılmaktadır. Çoğu hastada ‘İlaç tedavisi mi, yoksa cerrahi tedavimi?’ gibi bir sorunun doğru bir cevabı yok. Bazı insanlar ilacı tercih ediyor çünkü çok etkili ilaçlar var. Diğerleri ‘Küçük bir operasyonla sorunu çözebileceksem neden ilaç kullanayım’ diye bir tercihte bulunabiliyor. Bu nedenle hastalar bilgilendirilmeli ve tercih onlara bırakılmalıdır.”
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?