Estetik cerrahi uzmanı hastasının her istediği işlemi yapma yetkisine sahip midir?

Yazan Av. Arb. Bahadırhan Tabak
1 Nisan 2020  |   Kategori: Hukuk / Mevzuat, Üye Yazıları Print

Estetik cerrahi uygulamaları ülkemizde son yıllarda önemli bir artış göstermiştir. Estetik uygulamaların çeşitlenmesi, kişilerin bu konudaki taleplerinin artması ve estetik operasyon talep eden kişi profilinin çeşitlenmesi bu konudaki önemli etmenler olarak gösterilebilir. Ancak estetik müdahale sayısının artması ile birlikte estetik operasyonlardan kaynaklı hukuki uyuşmazlık sayısının da artış gösterdiğini gözlemlemek mümkün. Operasyon sonrası meydana gelen komplikasyonlar veya tıbbi uygulama hatası iddiaları yargılama konusu yapılmakta, hekimler maddi ve manevi tazminat davaları ile ceza soruşturmalarına muhatap olabilmektedirler.

Peki estetik ve plastik cerrahi uzmanı bir hekim hastasının estetik anlamda güzelleşmek amacıyla talep ettiği her türlü işlemi yapmak yetkisine sahip midir? Bir başka şekilde sormak gerekirse; hekim meydana gelebilecek bir hukuki uyuşmazlıkta, olası riskler konusunda aydınlattım ve işlem için gerekli onamı aldım, hastanın talebi doğrultusunda işlemi gerçekleştirdim diyerek sorumluluktan kurtulabilecek midir?

Estetik Cerrahi İşlemlerin Hukuki Vasıflandırılması

Bu sorunun cevabını vermeden önce estetik cerrahi uygulamalarına Yargıtay’ın bakış açısından kısaca bahsetmek gerekir. Klasik anlamda tedavi amaçlı tıbbi müdahalelerde hasta ile hekim arasındaki temel hukuki ilişki vekâlet sözleşmesi olarak kabul edildiğinden hekimin cerrahi işlemi gerçekleştirirken özen yükümlülüğüne uygun hareket etmiş olması yeterli görülür, hedeflenen sonuca ulaşılamamasından yani hastanın şifa bulmamış olmasından sorumlu olmadığı kabul edilir.

Estetik operasyonlarda hekimin aydınlatma yükümlülüğü

Ancak konu estetik cerrahi uygulamaları olduğunda Yargıtay hasta ile hekim arasında eser sözleşmesi bulunduğunu, hekimin sonuç taahhüdünün söz konusu olduğunu, işlem neticesinde meydana gelebilecek istenmeyen sonuçlardan hekimin Türk Borçlar Kanunu’ndaki yüklenicinin ayıba karşı tekeffül hükümlerine göre sorumlu olacağını kabul eder. Doktrinde bu konu çok tartışmalı da olsa bugün için Yargıtay’ın eser sözleşmesi görüşü istikrar kazanmış bir uygulama olarak içtihatlara yansımaya devam etmektedir.

Eser Sözleşmesinde Yüklenicinin İhbar Mükellefiyeti

Türk Borçlar Kanunu’nda eser sözleşmesinin bir tarafı olan yüklenicinin -yani estetik cerrahi uygulamaları açısından plastik cerrahın- önemli bir yükümlülüğü de ihbar mükellefiyetidir. Türk Borçlar Kanunu 472/3’te düzenlenen ihbar mükellefiyetini estetik cerrahi uygulamaları bakımından yeniden yorumlamak yerinde olacaktır.

TBK 472/3 “Eser meydana getirilirken, iş sahibinin sağladığı malzemenin veya eserin yapılması için gösterdiği yerin ayıplı olduğu anlaşılır veya eserin gereği gibi ya da zamanında meydana getirilmesini tehlikeye düşürecek başka bir durum ortaya çıkarsa, yüklenici bu durumu hemen iş sahibine bildirmek zorundadır; bildirmezse bundan doğacak sonuçlardan sorumlu olur.”

Hekimin tıbbi müdahale öncesi hastasının aydınlatılmış onamını alması zorunluluğu da hem bu ihbar mükellefiyeti hem de TBK 471’de düzenlenen sadakat ve özen borcundan ileri gelmektedir. Aydınlatılmış onam, uygulanacak tıbbi müdahalenin türü, başarı şansı, süresi, kim tarafından, nerede, nasıl gerçekleştirileceği, olası riskleri, komplikasyon ihtimalleri ve alternatif müdahale yöntemleri konusunda hastanın aydınlatılması ve bu aydınlatma neticesi rızasının alınması anlamına gelmektedir.

Tedavi amaçlı tıbbi müdahalelerde işlem bir tıbbi bir endikasyona dayanmakta, nihai hedef hastanın şifa bulması şeklinde tezahür etmektedir. Peki tıbbi endikasyon boyutu tartışmalı olan, güzelleşme amaçlı olarak icra edilen estetik cerrahi uygulamalarında (rekonstrüktif cerrahi uygulamalarını bu kapsam dışında değerlendirmek gerekebilir), komplikasyon riskinin ve belirsizliklerin yüksek olduğu bir cerrahi müdahale sırf hasta talep ediyor diye hekim tarafından icra edilebilir mi?

İşte tam da bu noktada Türk Borçlar Kanunu’nun klasik anlamda eser sözleşmelerinde yükleniciye yüklediği ihbar mükellefiyetini estetik cerrahi uygulamalarında estetik ve plastik cerrahi uzmanı hekimler bakımından tartışmak ve yorumlamak gerekir.

Klasik anlamda eser sözleşmelerinde eğer meydana gelecek eser bakımından işin uzmanı olan yüklenici bir risk görüyor, işlemin başarı şansını düşük ya da imkânsız olarak değerlendirebiliyorsa bu konuda iş sahibini uyarması ve durumun mahiyetine göre de işi yapmaktan kaçınması gerekir. Yüklenicini bu tür bir reaksiyon göstermemesi ve iş sahibinin talimatına uygun şekilde işlemi yapmaya devam etmesi halinde meydana gelecek zarardan doğrudan sorumluluğu gündeme gelir.

Kişisel Sağlık Verileri konusunda hastane ve hekimlerin sorumluluğu

Konunun daha net anlaşılması bakımından somut örnek vermek gerekirse; bir inşaat müteahhidi sırf iş sahibi talep ediyor diye imar mevzuatı hükümlerine aykırı şekilde iskâna elverişsiz, diğer bir deyişle kaçak yapı inşa edemez.

Söz gelimi bu türden bir yapı inşa eden müteahhidin iş bedeli talebi inşa ettiği yapının kaçak olması ve ekonomik değeri haiz olmaması gerekçeleriyle reddedilir, meydana gelen zararlardan sorumluluğu gündeme gelir. Bu tür bir durumda nasıl ki müteahhidin iş sahibinin talebi ile kaçak yapı yaptığı savunmasına bu konudaki uzmanlığı ve ihbar mükellefiyeti gereği itibar edilmiyorsa aynı durum estetik ve plastik cerrahi uygulamalarında da çok yüksek komplikasyon riski ve belirsizliklerin bulunduğu bir cerrahi uygulama için hekimler yönünden de uygulanması düşünülmelidir.

Örneğin yargıya yansıyan bir estetik cerrahi girişiminde tazminat talebiyle aleyhinde dava açılan hekimin yargılama aşamasındaki savunmasında “gerçekleştirilen tıbbi müdahalelerin tamamının davacının bilgisi ve onamı dahilinde gerçekleştirildiğini, her iki müdahalenin de olumlu ve olumsuz yönlerinin tamamının anlatıldığını, davacının talep ettiği gibi 260 cc ölçüsündeki silikon protezlerin göğsüne yerleştirildiğini, ameliyatın son derece başarılı geçtiğini, daha sonra göğüslerine 300 cc ölçüsündeki silikon protez katılmasının talep ettiğini, ilk tıbbi müdahalenin başarılı sonuç vermesine rağmen bu talebi üzerine ayrıntılı onam formu aldığını ve bu operasyonun da kendi istemi ile gerçekleştirildiğini, bu ameliyat sonrasında da psikolojisini rahatlatamadığını,…” (Yargıtay 15. HD 2018/3043 E. 2018/2820 K. 03.07.2018 T.) şeklindeki savunmaları yukarıda açıklanmaya çalışılan gerekçelerle hukuken korunabilir savunmalar değildir.

Hekimin bu şekildeki savunmalarına rağmen Yargıtay hekimin özen ve sadakat yükümlülüğü ile komplikasyon aydınlatması yükümlülüklerine atıf yaparak komplikasyon aydınlatmasının yetersiz olduğu gerekçesiyle hekimi kusurlu bulmuştur. Sonuç itibariyle Yargıtay’ın kararı doğru olsa da esasen bu kararın gerekçesinde daha çok hekimin TBK 472/3’ten kaynaklanan ihbar mükellefiyetine atıf yapılsaydı daha yerinde olacağını düşünüyorum.

Netice itibariyle eğer hekim yapılacak işlemin başarısızlık ihtimalini yüksek görüyorsa, yapılacak işlemin komplikasyon ihtimalinin yüksek olduğunu değerlendiriliyorsa tedavi amacı taşımayan bu tür estetik ve plastik cerrahi işlemlerini yapmaktan hasta yararına kaçınmalıdır. 

Zira bu tür müdahalelerde klasik anlamda tedavi amaçlı müdahalelerdeki fayda zarar dengesinin tartılmasını gerektirecek bir endikasyon söz konusu değildir. Dolayısıyla hekimin diğer cerrahi branşlara göre daha tedbirli hareket etmesi, yargının sırtına sonuç taahhüdü gibi ağır bir yük yüklediğini de unutmadan mesleki faaliyetlerini icra etmesi gerekmektedir.

YAZIYI PAYLAŞ

YORUMUNUZ VAR MI?

guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Araç çubuğuna atla