Miksödem koması: Klinik: Tedavisiz veya yetersiz tedavili hipotiroidinin son dönemidir. Genellikle durgun, letarjik, uykulu, konfüze, yaşlı, obez kadınlardır. Hastanın kendisi yeterli hikaye veremez! Genellikle tiroid hormon replasmanını kesmeye bağlı gelişse de nadiren hipotiroidinin ilk prezentasyonu olabilir. Kolaylaştırıcı faktörler; serebrovasküler olay, MI, infeksiyonlar, gastrointestinal kanama, akut travma, aşırı hidrasyon, sedatif, narkotik veya potent diüretik kullanımı.
Tanı: Fizik muayene bulguları nonspesifiktir. Kuru, kaba cilt, kalın ses, saç ve kaşlarda incelme, boyunda skar, reflekslerin gevşeme zamanında yavaşlama, hipotermi, perikardiyal, plevral, peritoneal effüzyon görülür. Serbest T4 düşük, TSH yüksek bulunur (santral hipotiroidide TSH normal olabilir, düşünülüyorsa diğer ön hipofiz hormonları, kortizol de bakılmalıdır). Kan gazı, elektrolitler, kreatinin, EKG, santral sinir sistemi, solunum sistemi, kardiyovasküler sistem, üriner sistem değerlendirilmelidir. Miksödem komasını, başka nedenli bir koma ile beraber olan “Hasta Ötiroid Sendromu”ndan ayırt etmek gerekir. Hasta ötiroid sendromunda T3 düşük, TSH düşük ya da normal, ama T4 genelde normaldir.
Patogenez: T4 deki düşmeye bağlı hücre içi T3 azalır. T3 ün düşmesi santral sinir sistemini etkileyerek mental durum değişikliklerine yol açar, termogenez azalır, hipotermi ve hiperkapni, hipoksiye duyarlılıkta azalma, solunum yetmezliği, serebral anoksi, koma gelişir. T3ün düşmesi kardiyovasküler sistemde kardiyak inotropizm ve kronotropizmi azaltır, kardiyak output azalır, vazokonstriksiyon artar, kan volümü ve kan basıncı düşer. Bozulmuş renal perfüzyon sebebiyle vasküler permeabilite artar, su retansiyonu gelişir, effüzyon ve hiponatremi kaçınılmaz olur.
Tedavi: İlaç verilme yolu olarak İV yol seçilir. Oral absorbsiyon ileus sebebiyle kötüdür. Genellikle yoğun bakım ve entübasyon gerekir. Yükleme dozu: 300-400 µg T4 İV. İdame dozu: 50 µg/gün T4 İV, ilave olarak ilk 48 saatte 10 µg/6-8 saat arayla İV T3 verilebilir, ama genelde gerekli değildir. Su kısıtlaması hiponatremiyi, İV glukoz ise hipoglisemiyi önler. Kolaylaştırıcı nedenler (pnömoni, idr yolu enf vs) tedavi edilmeli. ilk 48 saat 6 saatte bir 50-100 mg hidrokortizon verilmelidir. Takip eden 5-7 günde azaltılarak kesilir. Kortizol > 30 µg/dL ise steroid gereksizdir. Hasta hipotermik ise eksternal ısıtmadan kaçınılmalıdır. (Subkutan dokuda göllenme ve kardiyovasküler kollaps). Tedaviye rağmen devam eden hipotermi ve bradikardi kötü prognoz göstergesidir.
Tiroid fırtınası = tirotoksik kriz:
Tirotoksikozla hastaneye başvuruların %1-2’sidir. Tedaviyi kesen Gravesli hastalarda ya da daha önce tanı almamış hipertiroidide görülebilir. Klinikte akut başlayan hiperpireksi (ateş > 400C), terleme, atriyal fibrilasyon, bulantı, kusma, diyare, ajitasyon, titreme, deliryum görülür.Tablo ilerledikçe apati, stupor, koma gelişir. Tedavisiz bırakılırsa ölüm kaçınılmazdır. İkter kötü prognoz işaretidir. Bazen prezentasyon huzursuzluk, ajitasyon olmadan, güçsüzlük, konfüzyon, kardiyovasküler ve gastrointestinal disfonksiyon, hiperpireksi ile hasta “apatetik” olabilir. T4, T3, ST4, ST3 yüksek, TSH baskılanmıştır.
Kolaylaştırıcı faktörler: antitiroid ilaçların kesilmesi, ciddi enfeksiyon, diyabetik ketoasidoz, miyokard infarktüsü, serebrovasküler olay, kalp yetmezliği, cerrahi, doğum, travma, radyoaktif iyot (nadir), ilaç reaksiyonu, iyotlu kontrast maddeler.
Tedavi: Tirotoksik kriz şüphesi varsa tedaviye başlamak için laboratuar sonuçları beklenmemelidir. Hastalar yoğun bakımda kardiyak monitorizasyon ile izlenmelidir. Tedavide ilk ve en önemlisi tiroid hormon sentez ve salınımını engellemektir. Antitiroid ilaçlar ve sonra da iyot kullanılır. PTU 6 saat arayla 150 mg ya da metimazol 20 mg 8 saat arayla oral, rektal veya N-G tüp ile verilir. Antitiroid ilaçtan birkaç saat sonra iyot başlanabilir. Geleneksel olarak potasyum iyodürün doymuş solüsyonu 2×5 damla kullanılır,günümüzde artık iopanoik asit 2×0.5 gr oral / İV, veya ioheksol 2×0.6 gr (Omnipaque 2×2 mL) de tercih edilebilir. Ayrıca propranolol 40-80 mg 6 saat arayla oral veya 0.5-1 mg İV en az 10 dakikada ve 3 saat arayla, kalp monitorizasyonu ile verilir. Astımlı hastalarda ise beta 1 selektif antagonist esmolol bolus doz (0.25-0.5 mg/kg, en az 10 dk’da) takiben sürekli infüzyon (0.05-0.1 mg/kg/dk). İlk 48 saat, deksametazon 2 mg 6 saat arayla verilerek, artan glukokortikoid ihtiyacı karşılandığı gibi, T4 ün T3 e dönüşümüde azaltılmış olur. Sonra doz azaltılarak kesilir. Kolestiramin, kolestipolde barsakta T4 ve T3 ü bağlayarak etki gösterir. Destek tedavisi: sıvı, oksijen, digoksin, parenteral suda çözünen vitaminler, hiperpireksi için soğuk uygulama yapılabilir, asetaminofen verilebilir, ancak aspirinden serbest T4 ü artıracağı için kaçınılmalıdır. Cevapsız vakalarda plazmaferez veya diyaliz önerilir, ama nadiren gerekir. Mortalite 1920lerde %100 lerde iken şimdi %20-30lara düşmüştür.
Tirotoksik periyodik paralizi:
Klinik: Nadir ama korkutucu bir durum. Klinik prezentasyon genellikle tedavisiz hipertiroidili beyaz erkeklerde, uykudan uyandıran flask asendan paralizi. Tipik olarak aşırı egzersiz veya karbonhidrat içeriği yüksek öğün hikayesi vardır. Periyodik paralizi aile hikayesi genelde yoktur. Paralizi genelde alt ekstremitelerden başlayıp, sonunda kolları da kapsar. Proksimal kas grupları distallere göre daha çok etkilenir.Yüz ve solunum kasları genelde korunur.Derin tendon refleksleri azalır yada alınamaz. Beraberinde hipokalemi varlığında akut epizot bazen yaygın paralizi ve aritmi ile komplike olabilir.
Tanı: Ailesel periyodik paralizi, Guillain Barre sendromu, akut intermitan porfiriden ayırıcı tanısı yapılmalıdır. Aile hikayesi yokluğu, karakteristik klinik, hipertiroidi varlığı ve sıklıkla hipokalemi tanıda önemlidir. Tirotoksikoz, artmış beta adrenerjik aktivite, genetik yatkınlık Na-K-ATP az aktivitesini artırır. İlave olarak yüksek karbonhidrat içerikli öğün alımı ile artmış insülin sekresyonu, egzersiz, aşırı tuz alımı, nokturnal değişim sebebiyle azalan serum potasyumunun, paralizinin patogenezinde etkisi vardır.
Tedavi: Propranolol 60 mg 6 saat arayla verilir. Antitiroid ilaç, gerekirse oral K verilir. İV potasyumdan, glukoz infüzyonu, beta adrenerjik agonistlerden kaçınılması gerekir. Uygun tedavi ile iyileşme hızlıdır.
Amiodoronun indüklediği tirotoksikoz:
Her bir amiodaron molekülü 2 iyot atomu içerir. Vücutta yağ dokusunda depolanır ve yarılanma ömrü 2-3 aydır, yavaş ama sürekli iyot salınımına neden olur. Günlük dozu 200-400 mg dır, bu da günde 6000-12000 µg iyot anlamına gelir. (Günlük ihtiyaç 150 µg). Yapı olarak T3 e benzer, kalp kasında T3 reseptörlerini bloke eder. Tiroid bezine iyodun direk etkisi ile hormon sentezi inhibe veya stimule eder. Amiodaronun folikül hücresine sitotoksik etkisi ile hücre yıkımı sonucu aşırı hormon salınımı olur. Hipotiroidi kolayca L-tiroksin ile tedavi edilebilir. Ancak hipertiroidi altta yatan kalp hastalığı sebebiyle tedavisi zor gerçek bir tiroid acildir. Yıllarca ilaç kullanımından sonra gelişebilir. Normalde amiadaron total T4 ü artırır, ST4 ve TSH normal kalır, periferik dönüşümü bozar, hipertiroidide ise ST4 yükselir, TSH baskılanmıştır. Radyoiyot uptake normal ya da yüksekse tirotoksikoz muhtemelen iyot hipertiroidisi sebebiyledir, ancak uptake düşükse destrüktif tiroidit mi yüksek dozda alınan iyot nedeniyle mi, ayırmak güçtür. Doppler USG ile artmış dolaşım hiperfonksiyonu, azalmış kan akımı tiroiditi desteklese de kesin değil. IL-6 hiperfonksiyonda serumda düşük, tiroiditte belirgin yüksektir, ama ayrım için yeterli değil.
Tedavi: Amiodaron mümkünse kesilir. Beta bloker tedavi verilir. Antitiroid ilaç; metimazol 40-60 mg/gün verilir. Potasyum perklorat 250 mg her 6 saatte bir verilir, aplastik anemiye yol açması nedeniyle uzun süre yüksek doz kullanılamaz, sınır 1 ay. İopanoik asit (0.5 mg 2×1), periferik dönüşümü azaltır. Kolestiramin ve kolestipol (20-30 g/gün) barsakta T4 ve T3 ü bağlar. Tiroidit düşünülüyorsa prednizon 40 mg/gün 1 ay kullanılıp, takip eden 2 ay içinde doz yavaş yavaş azaltılıp kesilir. Miks etiyoloji düşünülüyorsa steroid, antitiroid ilaç, beta bloker beraber kullanılır. Medikal tedavi ile kontrol edilemezse cerrahi gerekli.
Akut adrenal yetmezlik:
Klinik: Sıklıkla kr adrenal yetmezlikli hastada akut hastalık ile görülür. Bazende DİC li hastada septisemi seyri esnasında ya da antikoagulan kullanan hastada bilateral adrenal hemorajiye bağlı görülebilir. Steroidin kesilmesi, AMİ, serebrovasküler olay, önlemsiz adrenal cerrahi, ciddi akut travma, ketokonazol, mitotan, fenitoin, enfeksiyonlar, rifampin kullanımı akut adrenal krizi kolaylaştırır. Ani başlayan bulantı, kusma, hiperpireksi, karın ağrısı, dehidratasyon, hipotansiyon, şok, hiperpigmentasyon kliniği oluşturur.
Tanı: Primer adrenal yetmezlik hiponatremi, hiperkalemi ile karakterize. Dehidratasyon varsa hiponatremi açık olmayabilir. Büyük stres altındayken rastgele bakılan serum kortizolü çok düşük olmadıkça (<5 µg/dL = 138 nmol/L) değersizdir. Primer adrenal yetmezlikte anahtar test; 250 µg sentetik ACTH sonrası 30. dk da serum kortizolünün 20 µg/dL üzerine çıkmasıdır. Primer adrenal yetmezlikte ACTH yüksektir. BT hemoraji, aktif tüberküloz, metastatik malignensiyi ayırt etmede kullanılabilir.
Tedavi: Hidrokortizon 100 mg İV, takiben 50-75 mg her 6 saatte bir, 24 saat. Yada hidrokortizon 10 mg/saat şeklinde sürekli infüzyon yapılır. Sonraki 72 saatte dozlar tedricen azaltılır. Oral alım başlayınca oral replasman dozuna geçilir, ilk oral doz son İV dozla örtüşecek şekilde verilir. %5 glukoz, diyette normal Na desteği verilir. Akut dönemde mineralokortikoit desteği gerekmez. Eğer kronik primer adrenal yetmezlik varsa oral tedaviye geçerken mineralokortikoit tedavisi de başlanır. Akut krize neden olan faktörün saptanması ve tedavisi. Kr adrenal yetmezlikli hastada akut atağın önlenmesi için ciddi enfeksiyon gibi durumlarda steroid dozu artırılır.
Diyabetik ketoasidoz:
Klinik: Mutlak ya da rölatif insülin yetmezliği, antiinsüliner hormonların artışı, dehidratasyon mevcuttur. Kolaylaştırıcı faktörler; enfeksiyonlar, insülin kullanımında yapılan hatalar, ilaçlar (steroid, tiyazid, diazoksid), AMİ, travma, yanıklar, büyük cerrahi işlemler, serebrovasküler olaylar, doğum, hipertiroidi, feokromasitoma, akromegali, Cushing sendromu, pankreatit. Bazen hiçbir neden saptanamayabilir. Kuru mukozalar, turgorda azalma, susama, taşikardi, ortostatik hipotansiyon, Kussmaul solunumu, ağızda aseton kokusu, bulantı, kusma, karın ağrısı (insülin direnci varlığında ortaya çıkan artmış prostaglandinlere bağlı olabilir), halsizlik, hipotermi, bilinç değişiklikleri, öyküde poliüri, polidipsi olması tipiktir.
Tanı: Plazma glukozu > 250 mg/dL, periferik glukoz kullanımı bozulmuş, glukoneogenez, glukojenoliz artmış, glukuzun renal klirensi azalmıştır. Ozmotik diüreze bağlı damar içi volüm, Na, K, Mg, fosfat azalır. Hipertonisite hiperosmolar koma kadar ciddi değildir. Hesaplanan plazma osmolalitesi > 340 mOsm/kg olduğu durumlarda koma kaçınılmazdır. Asidemiden çok osmolalite bilinç durumu ile koreledir. Arteryel pH düşüktür, beraberinde solunumsal bir problem yoksa pCO2 düşerek kompanse edilmeye çalışılır.Keto asitler ölçülemeyen anyonlar olarak kabul edilir, anyon açığı artmıştır. (anyon gap = [Na] – [Cl + HCO3], > 12 mEq/L). İdrar ve plazma keton seviyeleri artmıştır, idrarda nitroprusid reaksiyonu ile sadece asetoasetat, az mitarda da aseton ölçülür, oysa predominant keton cismi beta hidroksibütirattır. Serum Na, K değerleri, total vücut seviyeleri düşük olmasına rağmen yüksek, normal ya da düşük olabilir. Ayrıca hiperglisemi, hiper-trigliseridemi de psödohiponatremi nedenidir. Düzeltilmiş Na değeri için, plazma glukozunun 100 mg/dL nin üzerindeki her 100 yüksekliği için 1.6 mEq/L ilave edilir.
Tedavi: 1-Sıvı: ilk 1 saatte 1-2 L salin verilir, gerekirse 2. saatte de devam edilir. Sonraki 4 saat, volüm durumuna göre 500-1000 mL/saat % 0.45 veya % 0.9 NaCl. Volüm normale geldikten sonra 250 mL/saat devam edilir. Plazma glukozu 250 mg/dL ye düşünce sıvı % 5 dekstroz ile değiştirilir. 2-İnsülin: 10-20 Ü regüler insülin İV verilir. 0.1 Ü/kg/saat insülin infüzyonu ile devam edilir.Plazma glukozu 2 saat sonra halen aynı seviyelerde ise infüzyon hızı iki katına çıkılır. 3-Potasyum: başvuru anında normokalemik ise ve renal fonksiyonlar normalse sıvılara 20 mEq/L, hipokalemik ise 40 mEq/L potasyum eklenir ve potasyum seviyesi artana kadar insülin infüzyonu durdurulur. 4-Bikarbonat: plazma pH < 7.0 ise verilir. 1 amp sodyum bikarbonat (44 mEq) 500 mL %5 Dekstroz veya % 0.45 NaCl ile, 1 saatin üzerinde infüzyonla verilir.————-Plazma glukozu 50-100 mg/dL/saat den daha hızlı düşürülmemelidir. Bikarbonat vermek gerekirse hasta mental durum ve kardiyak dekompansasyon açısından dikkatle izlenmelidir. Kas güçsüzlüğü, hemoliz ve hipoksiyi engellemek için fosfat replasmanı gerekebilir. Ancak plazma fosfat seviyesi < 1 mmol/L olmadıkça, hipokalsemi ve kalsiyum-fosfat presipitasyonuna neden olacağı için İV replasman yapılmaz. Ketoasidoza neden olan faktör araştırılıp bulunmalı ve tedavi edilmelidir. Ateş varsa infeksiyon ya da başka bir inflamatuar proçes için iyi bir göstergedir. Lökositoz, hiperamilazemi olabilir. AMİ açısından hasta dikkatle irdelenmelidir.
Komplikasyonlar: İzotonik ya da hipotonik sıvılarla agresif tedavi, yüklenmeye neden olabilir, dikkatli kardiyovasküler muayene, p-a akciğer grafisi, idrar çıkışı takibi ile önlenebilir. Nadir de olsa hipoglisemi görülebilir. Plazma hipertonisitesini hızlı düzeltmeye bağlı serebral ödem rapor edilmiştir. Akut resipratuar distres sendromu, aspirasyon, hemorajik gastrit, ketasidoz rekürrensi görülebilir.
Nonketotik hiperosmolar koma:
Sıklıkla plazma glukozu 700-1000 mg/dL civarıdır. Bazen 1000 mg/dL yi aşabilir. (ketoasidozda 250-400 mg/dL). 1 hafta veya daha uzun sürede gelişir (ketoasidoz ise 1-2 günde). Ketozis açlıktaki kadardır. Daha belirgin olarak yaşlı populasyonda görülür. Mortalite ketoasidozda % 1-2 iken hiperosmolar komada % 20 lerdedir. Bu özellikleriyle ketoasidozdan farklıdır. Ketoasidoza benzer şekilde ilk tanı anında başvuru sebebi olabilir. Kolaylaştırıcı faktörler ketoasidozdaki ile aynıdır. Benzer şekilde ozmotik diürez ile sıvı ve elektrolit kaybı olur, sıvı kaybı ketoasidoza göre daha fazladır.
Tanı: Saç ayağı; klinik şüphe + plazma glukozu + osmolalite. Ciddi dehidratasyon, somnolans, stupor ya da koma ile gelir. Taşikardi, düşük derecede ateş olabilir, kan basıncı ve solunum hızı normaldir. İdrar çıkışı azalmıştır. Klinik prezentasyonda santral sinir sistemi bulguları ön plandadır. Letarji, güçsüzlük görülebilir, osmolalite 340 mOsm/kg üzerine çıkmadıkça gerçek koma pek görülmez. Osmolalite < 340 mOsm/kg ise diğer koma nedenleri irdelenmelidir. Bazen hallusinasyon, epileptik nöbet (%25) vardır. Fokal bulgular, kortikal iskemi bulgusu olabilir. Bir kısmında da tromboembolik olaylar ile ilişkilidir. Efektif Osmolalite = 2Na + glukoz(mg/dL)/18. Normal 275-295 mOsm/kg. Anyon gap genelde normaldir, laktat birikiminde anyon açığı artabilir.
Tedavi: 1-2 L izotonik ilk bir saatte verilir. Osmolalite > 330 mOsm/kg ise %0.45 NaCl kullanılır. Volüm takibi kan basıncı, idrar çıkışı, santral venöz basınç, pulmoner kapiller wedge basınç ile takip edilmeli. Hipertonisite devam ederse 1 L/saat hızında devam edilebilir. Sıvı açığı = [plasma Osmolalitesi – 295 / 295] x 0.6(vücut ağırlığı). Hesaplanan açığın yarısı ilk 12 saatte, geri kalanı 24-36 saatte verilir. Plazma glukozu 250 mg/dL ye düşünce %5 dekstroz açılır. Sıvı açığı replasmanı yoluna girmeden insilin başlanmamalıdır, çünkü insülin glukoz ile baraber elektrolit ve suyun hücre içine girmesine yol açarak hipotansiyon ve kardiyovasküler kollapsa neden olabilir. Başlangıçta 10-20 Ü İV, takiben 0.1 Ü/kg/saat kristalize insülin verilir. Elektrolit replasmanı gerektiği şekilde yapılır, ketoasidozdakine benzerdir.
Komplikasyonlar: Tromboembolik olaylar: artmış trombosit agregasyonu, hiperviskosite, dissemine intravasküler koaglasyonla ilişkili. Sıvı açığının yerine konması ve sistemik enfeksiyonun tedavisi uygun tedaviyi sağlar. Bazı otörler antikoagülasyon için düşük doz heparin önerirler, eğer tedaviye eklenirse gastrointestinal kanama açısından hasta takip edilmelidir. Serebral ödem: çocuklarda erişkine göre daha fazla görülür ve İV agresif sıvı replasmanı ile ilişkilidir. Plazma glukozu 250 mg/dL üzerinde iken nadirdir. Genellikle başlangıç iyileşme periyodundan sonra görülür. Baş ağrısı, epileptik nöbet, mental durum değişikliği sıktır. Tedavi edilmezse herniasyon, solunum arresti ve ölüm kaçınılmazdır. Tablonun tanınıp mannitol, deksametazon ve diüretik ile tedavisi hayat kurtarıcı olabilir.
Hipoglisemik koma:
Hipoglisemi, diyabetik hastalarda insülin tedavisinin sık komplikasyonudur. Birçok vakada hasta veya yakınları tarafından farkedilip, koma ile sonuçlanmadan tedavi edilir. Ayrıca, özellikle yaşlı, karaciğer ya da böbrek hastalığı bulunan yaşlılarda, pankreası stimüle eden oral ajan alanlarda veya sülfonilüre metabolizmasını değiştiren ilaçları (fenilbutazon, sülfonamid, warfarin) kullananlarda da görülür. Oral ajanlardan, uzun etkili sülfonilüre kullanımında daha sık görülür.
Klinik: Semptomları 2 ayrı sistem ile ilgilidir. Hastadan hastaya çok değişkendirler. 1-Nöroglikopenik semptomlar: sıcaklık hissi, halsizlik, çabuk yorulma, baş dönmesi, baygınlık hissi, konuşma güçlüğü, konfüzyon, koordinasyon güçlüğü, irritabilite, davranış bozukluğu, görme bozukluğu, paralizi, koma. 2-Adrenerjik semptomlar: sinirlilik, titreme, taşikardi, soğuk terleme, acıkma hissi, parestezi, baş ağrısı.
Tedavi: Stuporda olan ya da şuur kaybı olan hastada oral besleme kontrendikedir. Tercih edilen tedavi 50 mL % 50 glukoz, 3-5 dk da İV verilmesidir. Bunun için eğitimli personel veya İV glukoz bulunamıyorsa 1 mg glukagon İM yapılır. 10-15 dk da bilinç düzelir, sonra hastanın oral alımı temin edilir. Eğer glukagon da temin edilemezse az mitarda bal, şerbet ya da glukoz jeli bukkal mukozaya uygulanır. Rektal yolla 500 mL ılık su içinde 30 mL bal ya da şerbet de etkili bir tedavi olabilir.
Pituiter apopleksi:
Hipofiz tümörlerinde, gebelik veya kafa travması sonrasında, antikoagülan tedavi alanlarda ya da normal beze sahip hastalarda, hipofizde meydana gelen hemoraji veya iskemi sonucu ortaya çıkar. Baş ağrısı, genelde bitemporal hemianopsi şeklinde olan görme alanı defektleri görülür. Kavernöz sinuse hemoraji sonucu II, III, IV, VI. Sinirlerin etkilenmesi sebebiyle okulomotor defektler olabilir. Meningeal belirtiler (ense ertliği, konfüzyon) olabilir. Sekonder akut adrenal yetmezlik bulguları görülür. Tanı sella MR görüntülemesiyle konabilir. Tedavi akut dönemde yüksek doz deksametazon (2×4 mg/gün), cerrahi dekompresyon yapılır gerekiyorsa.
Diyabetes insipidus:
ADH un rölatif veya mutlak eksikliği ile meydana gelir. ADH salınımı, normalde plazma osmolalitesi 280 mOsm/kg altında iken suprese edilir, idrar maksimum dilue edilir, 295 mOsm/kg üzerinde iken de ADH sekresyonu artar ve idrar maksimum konsantre edilir. ADH sekresyon defekti bazen kalıtımsal olabilir (DIDMOAD). Bazen de otoimmün poliendokrin sendromların bir komponenti olabilir. Sekonder nedenler; kafa travması, hipofiz cerrahisi, granülomatöz hastalıklar, infeksiyonlar, tümörler, vasküler anevrizmalar ve trombozlar.
Klinik prezentasyon, genel olarak bilinci yerinde bir hastanın ani başlayan poliüri (>2.5 L/gün idrar) ve polidipsi yakınması şeklindedir. Susama mekanizması sağlam olduğu ve sıvı alımı sağlandığı sürece hipertonisite olmaz. Klinik bulgular hipernatremi, hücresel dehidratasyon ve intravasküler volüm azalmasına bağlıdır. Bulgular: irritabilite, letarji, halsizlik, hiperrefleksi, epileptik nöbet, koma. Oral ve parenteral alınan sıvı, diğer endokrinolojik (DM, hipofizde kitle vs), nörolojik hastalıklar, kullanılan ilaçlar (furosemid, demoklosiklin, lityum) dikkatlice sorgulanmalıdır. Serum Na, K, Ca, Glukoz, plazma ve idrar osmolalitesi ölçülmeli. Susuzluk testi tanıda önemlidir. Beraberinde glukokortikoit eksikliği varsa santral diyabetes insipidusu maskeleyebilir. Steroid replasmanı ile poliüri gelişmesi uyarıcıdır.
Tedavi: Akut Dİ de hiperosmolalite varsa genellikle beraberinde susama mekanizmasıda bozulmuştur. Bu durumda damar içi volüm yerine koyulmalıdır. Bunun için hipotonik solüsyonlar tercih edilir. Adipsik Dİ çözümü güç bir problemdir. Hiperosmolar durumun agresif düzeltilmesi serebral ödeme neden olabilir. Bu nedenle plazma osmolalitesi saatte 0.5-1 mOsm, 24 saatte de 15 mOsm den hızlı düzeltilmemelidir. Kaybedilen sıvının yerine konması 48 saate yayılmalıdır. Santral Dİ da parenteral desmopressin asetat. Başlangıç dozu her 24 saatte 1-2 µg dır ve noktürinin kontrolü ve günlük idrar atımının 2 L nin altına düşürülmesi için akşam verilir. Nefrojenik Dİ da ADH ya cevapsızlık hafif ise yüksek doz desmopressine cevap verir. Lityumun neden olduğu Dİ da lityum kesilince toksisite azalmayabilir. Tercih edilecek ilaç amilorid dir.
Hiperkalsemi:
Başlangıçta poliüri, polidipsi olmasına rağmen, gecikmiş başvuruda damar içi volüm azalmasına bağlı olarak idrar miktarı azalabilir. Mental durum değişikleri, davranış değişikliği ve uyuklamadan, stupor ve komaya kadar çeşitlidir. Bradiaritmi, kalp bloğu görülebilir. Digoksin kullananlarda kardiyak toksisiteyi artırır. Anoreksiya, bulantı, kusma, karın ağrısı belirgindir. Kronik hiperkalseminin sebebi sıklıkla primer hiperparatiroidizmdir, genellikle rastgele tespit edilir. Hiperkalsemi su diürezi, damar içi volümde azalma ve buna bağlı glomeruler filtrasyon hızında azalmaya, nefrojenik Dİ a neden olabilir.
Hiperkalsemik kriz: Kronik hiperkalseminin daha az görülen ama önemli bir nedeni de kanser ile ilişkili hiperkalsemidir, PTH ilişkili peptid ile ilgisi vardır. Akut hiperkalsemik krizin en sık nedenidir. Diğer nedenler (vit D intoksikasyonu, tiyazid kullanımı, Addison hastalığı) daha nadir görülür. Hiperkalsemik kriz, özellikle baş-boyun,akciğer skuamöz hücreli dissemine malignensilerinde, hastanın mental veya genel klinik durumunda, tümör progresyonu, infeksiyon yada metabolik anormalliklerle (üremi vs) açıklanamayan değişiklikler olduğunda göz ardı edilmemelidir. Primer hiperparatiroidili hastada kusma, diyare, dehidratasyon, hiperkalsemik kriz açısından uyarıcı olabilir.
Tanı: Total kalsiyum (gerekiyorsa serbest kalsiyum) ölçülmelidir. Serbest fraksiyon ölçme imkanı yoksa albuminin 4 mg/dL nin altındaki her 1 değeri için total kalsiyuma 0.8 ilave edilir. İntakt PTH, PTH ilişkili peptid, eğer klinik özellikler fikir veriyorsa 25 hidroksi D vit bakılabilir. Primer hiperparatiroidizm sık olduğu için, malignensisi olduğu bilinen her hasta hiperkalsemi ile geldiği zaman yine de PTH bakılmalıdır. Tanıda sonraki aşama etiyolojiye göre değişir. (primer hiperparatiroidi düşünülüyorsa paratiroid bezin görüntülemesi gibi).
Tedavi: Serum kalsiyumu > 14 mg/dL ise İV sıvı replasmanı ve gerekirse lup diüretiği verilmelidir. İlk saat 500-1000 cc % 0.9 NaCl ile başlanıp, idrar miktarına göre 250-500 cc/saat ile devam edilir. Hızlı diüreze bağlı potasyum ve magnezyum kaybı olursa yerine konur. Ciddi hiperkalsemi daima kemikten artmış kalsiyum rezorbsiyonuyladır. Bu sebeple tedavinin ana dayanağı bisfosfonatlardır. Pamidronat 60-90 mg/250 ml salin içinde 1-4 saatte verilir. Yeni jenerasyon zolendronik asit ise pamidronata göre, daha kısa infüzyon süresi, etkisinin daha uzun sürmesine rağmen benzer etki ve güvenirlilik profiline sahiptir. İV bisfosfonatın etkisi 2-4 günde pik yapar. Etki süresi 1 hafta ile birkaç ay arasında değişir. Rekürrens durumunda tekrar uygulanması etkilidir. Yan etkiler: infüzyon bölgesinde inflamasyon, hafif ateş, serum fosfat, magnezyum ve kalsiyumunda geçici düşme.
Tedavi (devamı): Kalsitonin: direk osteoklastları inhibe eder. Test dozundan sonra, 2-4 ünite/kg, 6-12 saat arayla, İM/SC kullanılabilir. Etkisi (1-2 mg/dL düşme) 6-12 saat sonra görülür, ama zamanla azalır (Taşiflaksi). Beraber glukokortikoit verilmesi taşiflaksi etkisini sınırlayıp, etki süresini uzatabilir. Kalsitonin bisfosfonatların etkisi görülene kadarki dönemde faydalıdır. Plikamisin: kalsitonine benzer etki mekanizması vardır, ama renal, hepatik ve hematolojik yan tesirleri sebebiyle kullanımını kısıtlar. Galyum nitrat: klinik çalışmalarda tümöre bağlı hiperkalsemilerde kullanılmaktadır. Diğer: steroid, fosfat, diyaliz. Steroidler genellikle lenfoproliferatif hastalıklarda, vitamin D intoksikasyonuna bağlı hiperkalsemide tercih edilir. Parenteral fosfat ise dokularda depozitler oluşturması sebebiyle tercih edilmez.
Akut hipokalsemi:
Etyoloji: PTH eksikliği ile olan hipokalseminin en sık nedeni paratiroid cerrahisidir. Total paratiroidektomi veya geçici iskemi sebebiyle olabilir. Magnezyum eksikliği PTH salınım ve periferik etkisinde bozukluğa yol açar. Kr böbrek yetmezliğinde hipokalsemi, hiperfosfatemi ve azalmış 1-hidroksilaz aktivitesine bağlıdır. Tedavisinde fosfat bağlayıcı ve kalsitriol kullanılır. Kalsiyumun kemik veya fizyolojik olmayan kompartmanlarda akut sekestrasyonu ciddi hipokalsemiye neden olabilir. Ciddi osteitis fibroza kistika aç kemik sendromuna yol açarak hipokalsemi yapabilir, ama PTH genelde yüksektir. Benzer sekestrasyon fenomeni osteoblastik metastazda da görülür. Akut pankreatitte peritoneal kaviteye sekestrasyon, rabdomiyoliz sonrası da hipokalsemi görülür. Diğer: toksik şok sendromu, ilaçlar (doksorubisin, sitarabin, ketokonazol, pentamidin, foskarnet, cisplatin vs).
Tanı: Belirtiler; perioral uyuşma, ekstremite uçlarında parestezi, hiperrefleksi, kas krampları, karpopedal spazm, laringospazm, nöbet, koma.Bulgular; chvostek, trousseau bulguları, hipotansiyon, bradikardi, uzamış QT, aritmiler. Belirtiler sıklıkla peroral bölgede veya parmak uçlarında parestezi ile başlar. Tanıda PTH, 25 hidroksi vitamin D, Magnezyum, klinik şüphe varsa amilaz, lipaz, kreatin kinaz, aldolaz bakılır.
Tedavi: Hayatı tehdit eden bir durum (kardiyovasküler kollaps) veya jeneralize tetani varsa 10 mL kalsiyum glukonat (93 mg elementel kalsiyum) 5-10 dakikada verilir ve gerekirse tekrarlanır. Daha hafif, fakat tekrarlayıcı vakalar sürekli kalsiyum infüzyonu ile tedavi edilir. (500 mL % 5 dekstroz içine 10 ampul, 0.3 mg/kg/saat, aç kemik sendromunda 2mg/kg/saate çıkılabilir).Akut dönem sonrası hipokalseminin derecesine göre sadece kalsiyum veya D vitamini ile beraber kalsiyum replasmanı ile devam edilir. Kabul edilemez seviyelerde hiperkalsiürinin devamı ile beraber serum kalsiyumunu düşük normal seviyelerde tutmakta zorlanılıyorsa tiyazid tedaviye eklenebilir.
Hiponatremi:
Klinik: Akut hiponatremi 24 saat ya da daha az bir zamanda gelişir. Yavaş gelişen kronik hiponatremiler, şaşırtıcı şekilde daha iyi tolere edilebilir. Başağrısı, bulantı, kusma, letarji, huzursuzluk, nöbet, koma kliniği oluşturur. Hızlı başlayan ve önemli derecede hiponatremi (< 120 mEq/L) genellikle semptomatik ve hayatı tehdit edicidir. Nörolojik semptonlar da genellikle bu seviyelerin altında görülür. Serebral ödem, beyin sapı herniasyonu, nörojenik pulmoner ödem, respiratuar arrest korkulan önemli komplikasyonlarını oluşturur.
Sınıflandırma: Hipovolemik: ekstrarenal volüm kayıpları; aşırı ter, yanık, kusma, diyare (idrar Na < 20mEq/L). Renal volüm kayıpları; diüretik, tuz kaybettiren nefropati, serebral tuz kaybı, osmotik diürez (idrar Na >20mEq/L). Hipervolemik: konjestif kalp yetmezliği, nefrotik sendrom, dekompanse siroz, kronik böbrek yetmezliği. Normovolemik (idrar Na 20mEq/L): 1-Uygunsuz ADH sendromu; intrakraniyal hastalıklar, pulmoner hastalıklar, ilaçlar, ciddi ağrı, emosyonel stres, bulantı-kusma, cerrahi sonrası. 2-Adrenal yetmezlik; ciddi mineralokortikoit yetmezliğinde hipovolemik olabilir) olabilir. 3-Hipotiroidi. 4-Su intoksikasyonu; psikojenik polidipsi, nonpsikojenik polidipsi, aşırı parenteral hipotonik sıvı verilmesi, transüretral prostatektomi sonrası.
Tanı: İyi bir anamnez ve sıvı takibi tanıda en önemli basamaktır. Psödohiponatremi laboratuar olarak tespit edilebilir. Hipertrigliseridemide laboratuar hatası olarak ve osmotik aktif solüt (protein, glukoz) artışı durumlarında da intrasellüler ortamdan ekstrasellüler ortama su geçişi sebebiyle serum Na değeri düşük bulunur (gerçek değer düzeltilmiş Na hesaplanarak bulunur). TSH, serbest T4, Kortizol, ACTH ölçülerek hipotiroidizm ve glukokortikoit eksikliği dışlanabilir. Su yükleme testi; uygunsuz ADH sendromu düşünülen vakalarda tanıda yardımcıdır.
Tedavi: Nedene yönelik tedavi verilir. Uygunsuz ADH asemptomatik vakalarda (hafif-orta hiponatremi) su kısıtlaması (günde 500-1000 cc su). Semtomatik ise demoklosiklin (600-1200 mg/gün, bölünmüş dozlarda), sodyum desteği 2-3 gr/gün gerekebilir. Serum Na değeri 0.5 mEq/L/saat, 8-12mEq/L/gün den daha hızlı düzeltilmemelidir. Na 130 mEq/L üzerine çıkınca hipertonik salin infüzyonu kesilir. Orta derecede hiponatremide, yeni bir yaklaşım, vazopressin reseptör antagonisti Conivartan kullanılabilir.
Komplikasyon: Santral pontin myelinozis: sıklıkla hiponatreminin agresif tedavisi ile ilişkilidir. Mutizm, disfazi, spastik kuadriparezi, psödobulber palsy, deliryum ile seyreder. Çoğu vakada ölüm kaçınılmazdır.
Enes Başak
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?