Kanser tedavisinde yaşanan gelişmelerin özellikle erişkin lösemi hastaları için umut verici sonuçlar doğurduğunu söyleyen Hematoloji Uzmanı Prof. Dr. Emre Tekgündüz, AML (akut myeloid lösemi) ve ALL (akut lenfoblastik lösemi) hastalıklarında tedaviye bağlı başarı oranlarının önemli ölçüde arttığını ve bu gelişmelerin hastaların yaşam süresi ve kalitesi üzerinde büyük etkiler yarattığını kaydetti.
Bu alandaki en büyük başarının, genetik özelliklere göre kişiselleştirilmiş tedavi yaklaşımlarının ve akıllı ilaçların kullanımıyla sağlandığını dile getiren Memorial Bahçelievler Hastanesi Erişkin Hematoloji ve Kemik İliği Nakil Merkezi’nden Prof. Dr. Emre Tekgündüz, “Lösemi tedavisini, hastanın bireysel özellikleri ve lösemi hücresinin genetik yapısına göre şekillendiriyoruz. Moleküler ve sitogenetik olarak lösemi parmak izine uygun tedavi yapıyoruz. Bu adeta haute couture bir terzilik işi yani herkese aynı yaklaşım değil. Bu da başarı oranlarını bazı lösemi türlerinde %80-90 seviyelerine kadar çıkarıyor” dedi.
Bin Gönüllüden Biri Sen Ol Derneği (BİNSENDER) tarafından Ankara Etimesgut Belediyesi Kent Konseyi’nde bir etkinlik düzenlendi. Bu yıl ikincisi gerçekleştirilen ‘10 Aralık Erişkin Lösemi Hastaları Günü’nde lösemide tedavi şansının arttığı ve löseminin sadece çocuklarda değil, erişkinlerde de görüldüğüne dikkat çekildi. Etkinlik kapsamında yapılan basın toplantısında konuşan Prof. Dr. Emre Tekgündüz, löseminin çocuklarda ve erişkinlerde farklı seyrettiğine dikkat çekerek, pediatrik yaş grubunda daha çok akut lenfoblastik lösemi (ALL), erişkinlerde ise akut miyeloid lösemi (AML) görüldüğünü belirtti.
Erişkin hastaların yaşa bağlı daha kırılgan olduğunu ve tedavi sürecinde ek hastalıkların etkili olabildiğini ifade eden Prof. Dr. Tekgündüz, şu bilgileri paylaştı: “Yaşla birlikte hastanın karaciğeri, böbreği, kalbi, akciğeri pediatrik yaş grubuna göre daha çok yorulmuş ve eşlik eden başka sistemik hastalıkları olabiliyor. Dolayısıyla kemoterapiye yanıt vermeleri ve bu kemoterapileri uzun süre devam ettirmeleri güç oluyor. Ama son dönemde hedefe yönelik tedaviler gerçekten büyük bir çığır açtı. Bir dönem transplant dışında hiçbir kurtuluş şansı olmayan hastalar, başka bir şekilde küratif şansı olmayan bazı lösemi türleri, sadece ağızdan alınan haplarla tedavi edilebiliyor. Bu erişkin lösemi grubunda çığır açan bir gelişme.”
Prof. Dr. Fevzi Altuntaş: CAR-T hematolojik kanserlerde önemli bir tedavi seçeneği
Özellikle APL (akut promyelositik lösemi) gibi AML’nin özel genetik alt gruplarında, %90’lara varan iyileşme oranlarına ulaşıldığına dikkati çeken Tekgündüz, “İki tane ilaç kullanıyoruz, iki ilaç da standart kemoterapi değil. Biz bunlara ‘chemofree’ tedaviler diyoruz. Şu anda bu tedavileri uygulayabilirseniz %90 oranında kür sağlıyorsunuz. Ama öte yandan bütün AML’ler için tabi ki bunu söyleyemem. Yüzde 40’lara, 50’lere kadar başarı şansının düştüğü tipleri de var” bilgisini verdi.
Prof. Dr. Tekgündüz, geçmiş yıllarda en yüksek riskli grup olarak bilinen ‘Philadelphia kromozomu’ taşıyan ALL hastaları için de önemli bir gelişmeye işaret ederek, bu tür hastalıkların tedavisinde geçmişte sadece kök hücre nakliyle başarılı olunabildiğini, kök hücre nakli dışında hastayı kurtarmanın mümkün olmadığını, başlangıçta tedavide başarı sağlansa bile nüksün kaçınılmaz olduğunu kaydetti. Şimdi ise bu grup için tedavi şansının %75’lere kadar çıktığına vurgu yapan Prof. Dr. Tekgündüz, “Çünkü spesifik, sadece bu mutasyonu taşıyan hücreleri yok eden akıllı ilaçlar var ve bu büyük bir çığır açtı. Hatta bu tür tedaviler Times dergisi gibi önemli yayınlarda kapak konusu oldu” diye konuştu.Kronik miyeloid lösemi (KML) ve kronik lenfoid lösemi (KLL) gibi daha yavaş seyreden lösemi türlerinde de önemli gelişmeler olduğunu belirten Prof. Dr. Emre Tekgündüz, “Bu hastalıklar için artık yaşam süresi, yaş ve cinsiyet uyumlu olarak normal popülasyon gibi seyredebiliyor. Örneğin, KML’de ve KLL’de ağızdan alınan tek bir hapla tedavi mümkün hale geldi. On beş ay sadece 2 tane hap alıyor hasta ve bu tedavilerle inanılmaz başarılar elde ediliyor” dedi.
Tedavi oranları hakkında kesin yüzdelik oranlar vermekten kaçınılması gerektiğini dile getiren Prof. Dr. Tekgündüz, şunları söyledi: “Tedavi başarısını yüzde vererek değerlendirmek yanıltıcı olabilir çünkü bu, hasta ve yakınlarında yanlış bir algı yaratabiliyor. Her hastanın durumu farklı ve sonuçlar bireysel farklılıklar gösterir. Her bireyin yaşadığı süreç ise kendine özgüdür. Biz tedavi başarısını %90 dediğimiz zaman haklı olarak hasta ve yakınları, hep kendilerini %90’da görüyorlar. Halbuki bir birey %90 yaşamaz, %10 da ölmez. Ya kurtulur ya ölür. Bu, bu kadar açıktır. Kimse başına ne geleceğini önceden bilemez, sadece tahminlerimiz olabilir. Biz hekim olarak bardağın dolu tarafını biraz daha ön planda vurgulamak istiyoruz. Ama bütün lösemiler ortadan kalktı demek de yanlış olur çünkü çok ciddi bir aralık var. Bu aralığı da belirleyen hastanın genetiği değil, löseminin genetik özellikleridir.”
Prof. Dr. Fevzi Altuntaş: Yenilikçi tedaviler kansere karşı başarı oranlarını artırıyor
Lösemi tedavisinde kontrol sağlandıktan sonra üç yıl boyunca hastaların nüks olasılığının çok azaldığını ve bu sürecin ardından hastaların iyileşmiş kabul edildiğini anlatan Prof. Dr. Tekgündüz, “Tabii ki 5-10 yıl sonra nüksler mümkün ama olasılık çok daha düşük” dedi.
Prof. Dr. Tekgündüz, özellikle akut lenfoblastik lösemide (ALL) etkili bir tedavi yöntemi olan CAR-T Cell hücre tedavisine de değinerek, “Bu tedavi, hastanın bağışıklık sisteminde lösemiyle savaşması gereken ama defektif olduğu için savaşamayan lenfositlerini alıp, dışarıda genetik olarak onları lösemiyle savaşacak şekilde yeniden programlayarak hastaya geri vermek şeklinde bir yaklaşım. Bu yöntem oldukça maliyetli, dünyada ortalama maliyeti 400 bin ila 500 bin dolar bir CAR-T Cell uygulamasının. Lösemiler özelinde söylüyorum, özellikle ALL’de inanılmaz başarıyla uygulanıyor. İyi hastayı seçtiğiniz zaman küratif” diye konuştu.
CAR-T tedavisinin maliyetinin yanı sıra ulaşım ve altyapı sorunlarına da değinen Prof. Dr. Tekgündüz, şu bilgileri verdi: “Bütün mesele ulaşım. Dünyada da tartışma bu. CAR-T Cell, belli alanlarda çığır açan ama her şeyin ilacı değil. Bulunması lazım fakat şu anda maliyetler çok yüksek. Bugün Türkiye’de bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları SGK şemsiyesi altında transplanttan ücretsiz faydalanıyor. Hiçbir şey ödemiyorlar. Ve bunun ortalama maliyetine baktığımız zaman, kıyaslanmayacak derecede ucuz. Biz yaklaşık 30 bin dolara bunları yapıyoruz.”
Prof. Dr. Çağırgan: Kök hücre nakli akut miyeloid lösemi tedavisinde umut oluyor
Türkiye’de CAR-T tedavisinin uygulanabilmesi için altyapının güçlendirilmesi ve yasal düzenlemelerin yapılması gerektiğini, bu tedavilerin ancak transplant tecrübesi olan merkezlerde sunulabileceğini belirten Prof. Dr. Tekgündüz, “Çünkü bazı çok spesifik, ince, her yerde yönetilemeyecek komplikasyonlar gelişiyor bu özel ücretsiz tedavilerde” dedi.
Kök hücre bağışının önemine de değinen Prof. Dr. Tekgündüz, modern yöntemlerle kök hücre toplama işleminin, eskiden uygulanan ameliyathane prosedürlerinden çok daha basit ve güvenli hale geldiğini vurguladı. Prof. Dr. Tekgündüz, “Eskiden kemik iliğinden alınarak yapılan kök hücre bağışı, ameliyathane ortamında ve genel anestezi altında gerçekleştiriliyordu. Ancak gelişen teknolojiyle birlikte bu yöntem yerini daha kolay bir uygulamaya bıraktı. Şu anda kök hücreler, 4-5 gün süren bir aşı uygulamasıyla kana karıştırılıyor ve aferez cihazı yardımıyla toplanıyor. İşlem sırasında donörden alınan kan, santrifüj yöntemiyle kök hücreler ayrıştırıldıktan sonra geri veriliyor. Kök hücre nakli aslında bir tür kan nakli gibi. Kök hücreler, damardan hastaya verilerek kendi yollarını buluyor ve kemik iliğine yerleşiyor” bilgisini verdi.
Kök hücre bağışı konusunda insanların endişe duyması gereken bir durum olmadığının da altını çizen Prof. Dr. Tekgündüz, bağış sonrası vericilerde yaşam kalitesini veya uzun dönem sağlığını olumsuz etkileyen ciddi bir sorunun bulunmadığını ifade etti. Kök hücre bağışı sonrasında yaşanabilecek kemik ya da kas ağrısı gibi yan etkilerin geçici ve minör düzeyde olduğunu belirten Prof. Dr. Tekgündüz, kök hücre vericiliğinin, vericinin sağlığını uzun vadede riske atmadığını ve kök hücrelerin hızla kendini yenileyebildiğini anlattı.Nakil sürecinin teknik olarak ameliyat gerektirmemesine rağmen, bu işlemin tıp tarihindeki en komplike işlemlerden biri olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Tekgündüz, “Kök hücre nakli, bir hastanın immün yapısını değiştiren son derece hassas bir süreci kapsıyor. Prosedürün basit akması her şeyin çok basit olduğu anlamına gelmez. Aksine son derece komplike süreçleri barındırıyor. Ama donörün sağlığı açısından bir sorun oluşmuyor” dedi.
Kök hücre bağışı konusunda insanları bilinçlendirmenin önemli olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Emre Tekgündüz, “Bir dönem TÜRKÖK’te kayıt yaptıran donörlerin %18’i, şartlar olgunlaştıktan sonra bağışından vazgeçiyordu. Bu oran, dünyadaki diğer ülkelerle kıyaslandığında yüksek ve hasta için büyük bir sorun yaratabiliyor” dedi.
Basın toplantısında konuşan BİNSENDER yönetim kurulu başkanı Çiğdem Kuzucu, bundan sonra her yıl 10 Aralık gününde dernek olarak ‘Erişkin Lösemi Hastaları Günü’ adı altında çeşitli farkındalık çalışmaları yapacaklarını, bu yıl da ikincisini düzenlediklerini duyurdu. Çiğdem Kuzucu, 19 yaşına girdiği ilk günlerde 11 yıl önce lösemiden kaybettiği oğlu Erdi Berkay Gülmez’in doğum gününde lösemi hastalarına umut olmak hedefiyle bu yola çıktığını belirterek, derneğin başlattığı farkındalık kampanyaları ve destek faaliyetleri hakkında bilgi verdi.
Lösemi nedir, neden olur? Belirtileri, türleri ve tedavi yöntemleri
Kuzucu, şu ifadeleri kullandı: “Hastalarımıza moral desteği vermek için hastane ziyaretleri yapıyoruz. Ayrıca kök hücre ve kan bağışı kampanyaları düzenleyerek hastaların tedavi süreçlerine katkı sağlıyoruz. Ancak bu konularda daha fazla farkındalık oluşturmamız gerekiyor. Her yıl milyonlarca insanı etkileyen erişkin lösemi, sessiz bir savaştır. Bu savaşta yalnız değiliz. Dernek olarak erişkin lösemi hastalarına umut olmak ve toplumu bilinçlendirmeyi hedefliyoruz.”
Etkinlikte konuşan TÜRKÖK veri tabanından nakil olan hasta Reyhan Erdoğan, nakil sürecinde yaşadığı duygusal zorlukları paylaşarak, bağışçı bulmanın hastalar için ne kadar hayati olduğunu vurguladı. Erdoğan, bundan 6 yıl önce lösemi teşhisi aldığını dile getirerek, tanı konulduktan bir yıl sonra TÜRKÖK aracılığıyla gerçekleştirilen naklin ardından yeniden sağlığına kavuşmanın verdiği mutluluğu dile getirdi. Kök hücre bağışının önemine dikkat çeken Reyhan Erdoğan, insanlara bu konuda kararlı olma çağrısında bulundu.
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?