Ancak ileri derecedeki stres ve travmatik sonuçlar doğuran olaylar karşısında vücudumuzun verdiği tepki biraz daha farklı olur. Aşırı uyku ya da uyumamak, bitkinlik ya da aşırı hareketlilik gibi belirtilerin yanı sıra çoğunlukla aşırı yeme isteği ya da hiç yememe oluşabilir. Bunların sonucu olarak strese bağlı kilo alımı ya da beslenme bozuklukları görülüyor”
Genellikle mutluyken yemeğe saldırmadığımıza, ruhsal mutluluğun ve tatminin bedene yansıdığına değinen Saraçoğlu, şöyle konuştu: “ Vücut, kapatacağı bir eksiklik olmadığı için açlık hissetmez. Ancak mutsuz, üzgün, sinirli, stresli durumlarda ruhsal bir tatminsizlik yaşadığımız için bunu aşırı miktarda çikolata, pasta, hamurlu yiyecekler gibi yüksek kalorili gıdalar tüketerek kapatmayı tercih ederiz. Bu da maalesef fiziksel olarak yağlanmanın yani obezitenin, ruhsal olarak da depresif semptomların artmasına neden olur.”
Duygusal yeme davranışını, genellikle suçluluk duygusu izliyor. Bu gibi durumlarda yapılması gerekenler aslında basittir ancak birkaç uygulamadan sonra beyin davranışı değiştirmeyi kabul ediyor.
Obezite ameliyatı öncesi ve sonrası beslenme alışkanlıkların önemine dikkat çeken Op. Dr. Kaplan Baha Temizgönül; “Obezite cerrahisini diğer seçeneklerden sonuç alınamadığında ya da sağlık durumunuzun ivedi kilo vermenizi gerektirdiği ciddi durumlarda düşünülmesi gerekir. Beslenme alışkanlığı ameliyat öncesi ve sonrası çok önemlidir. Obezite cerrahisi; kısıtlayıcı ve emilim azaltıcı ameliyatlar olarak iki gruba ayrılırlar. Kısıtlayıcı ameliyatların başında Tüp Mide Ameliyatı gelmektedir. Kısıtlayıcı ameliyatlarda mide hacmi küçültülerek gıda ve dolasıyla kalori alımı azaltılır. Emilim azaltıcı ameliyatlarda ise gıdanın ince bağırsaklardan geçen mesafesi kısaltılır, gıdalardan alınan kalori miktarı azaltılmaktadır. Emilim azaltıcı ameliyatlar ise Mide Baypasları ve SADI ( Duodenal Switch) ameliyatıdır. Her ameliyat herkese uygun olmadığı için seçeneklerin kişiselleştirilmesi gerekir” dedi.
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?