İzolasyon kurallarına uyulmaması durumunda koronavirüs enfeksiyonun devam etme riskinin olduğunu söyleyen Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Meltem Özen, covid-19 salgınında önlemlerin kademeli olarak gevşetilmesi tartışmaları devam ederken önemli uyarılarda bulundu. AVM ve mağazaların klima sistemlerinin içerideki havayı devridaim ettirdiği kapalı mekanlar olması nedeniyle, virüs yayılmasında açık ortamlara göre daha yüksek riskli olduğuna işaret eden Uzm. Dr. Özen, dış mekanları bulunan ya da açık havalandırması mümkün olan kafelerin daha az riskli olduğunu vurguladı.
Covid-19 salgınını önlemede başarılı bir aşı bulunsa dahi bunun hangi düzeyde koruyucu olacağının uygulamalar sonucunda ortaya çıkacağını dile getiren Uzm. Dr. Özen, “Ülkemizde ki çalışmalardan çok büyük gurur duyuyorum. Umarım başarılı olur ama güzel bir antikor yanıtı, bağışık yanıtı alma olasılığımız düşük de olabilir. Dolayısıyla bütün umudumuzu aşıya bağlamamalıyız, mutlaka B planın da olması lazım” uyarısı yaptı.
Uzm. Dr. Özen, salgına karşı tedbirlerin gevşetilme sürecinde dikkat edilecekler, normalleşme sürecine geçişimiz için belirleyici olacak önlemler ve aşı çalışmalarına yönelik Medikal Akademi Ankara Temsilcisi Hatice PALA KAYA’nın sorularını yanıtladı.
Uzm. Dr. Özen: Bu noktada bir değerlendirme yaparken, 4-5 günün ortalamasına bakmak isteriz. Bu tip salgınlarda, bazen düşüş olur, ertesi gün tekrar bir yükseliş olur, sonra tekrar bir düşüş olur. Bu düşüşün daha plato oluşturmasını isteriz. Yani 4-5 gün üç binler civarında seyrederse veya 2900-2800 gibi rakamlara inerse, o zaman iniş trendine daha fazla güvenebiliriz. Çünkü halkın rehavete kapılıp, sokağa çıkmasıyla bile bu rakamlar tekrar yükselebilir. Dolayısıyla şu anda görüyoruz ki, aldığımız önlemler etkili, bu önlemlere devam etmemiz koşuluyla iniş trendine doğru gidiyoruz.
Koronavirüs REHBERİ: Nasıl bulaşır? Belirtileri, korunma yöntemleri ve tedavisi
Çünkü son 4-5 gündür 4-5 bin bandında gidiyorduk, şimdi de 3 binlerde dolaşıyoruz ve yapılan test sayımız da gayet yeterli. Bundan sonraki beklentimiz bir aksilik gelişmediği sürece iyileşen vaka sayısının günlük vaka sayısını yine geçmeye devam etmesi yönünde.
Uzm. Dr. Özen: İkinci bir dalga gelir mi düşüncesi hep var. Gribal enfeksiyonların mevsimi Kasım-Aralık ayı gibidir hatta daha çok Aralık-Ocak gibidir. Zaten koronavirüs de dikkat ederseniz, Aralık ayı gibi başladı. Eğer virüs, tekrar böyle bir mevsimsel özellik gösterirse, o zaman Kasım-Aralık gibi tekrar ikinci bir dalga gelmesini bekleriz ama bu ikinci dalga, birincisi kadar sert olmaz. Hepimiz artık tedbirliyiz, farkındayız, önlemlerimizi alırız. Bir de toplumda bağışık olan insanlar artacak. Dolayısıyla onlar da bulaşma zincirini kıracaklar.
Mesela; koronavirüs, bir kişiden üç kişiye bulaşıyorsa, bu üç kişiden bir ya da iki tanesi zaten hastalığı geçirmiş olacak ve korunuyor olacak. Antikorlarımız o zamana kadar bizi koruyorsa, bağışıklık sistemimizde hala koruyucu maddeler var ise onu da tam bilmiyoruz ama öyle olmasını umuyoruz. Tamamen normale dönmemiz ise virüs tamamen sıfırlandığında ve artık hiç yeni vaka görülmediğinde mümkün olur.
Uzm. Dr. Özen: Aşının sonbahara kadar piyasaya çıkacağını düşünmüyorum. Bağışıklık, en büyük yanıtı hastalığı geçirdiği zaman verir çünkü canlı virüsün tamamen kendisini alırsınız vücuda. Aşı nedir? Ya ölü virüstür ya da zayıflatılmış virüsün bir parçasını vücuda veriyoruz, tanıtıyoruz. Dolayısıyla bu gerçek enfeksiyona verdiğimiz bağışıklık yanıtın ne kadar güçlü olduğunu daha bilmiyoruz. Seneye koruyacak mı, ne kadar koruyacak, bir ay mı, üç ay mı koruyacak şu an onların araştırmaları yapılıyor.
Prof. Dr. Ceyhan: Koronavirüs için tüm kurumları kapsayan pandemi planları yapılmalı!
Aşıda da insan denemeleri yapılıyor. Evet umut veren çalışmalar var. Ülkemizde ki çalışmalardan da ben çok büyük gurur duyuyorum. Umarım başarılı olur ama güzel bir antikor yanıtı, bağışık yanıtı alma olasılıklarımız düşük olabilir. Dolayısıyla bütün umudumuzu aşıya bağlamamalıyız, mutlaka B planımızın olması lazım.
İmmün plazma yöntemi, T hücreleri bunlar tabii ki alternatifler ama hastalanmadan bu süreci atlatırsak, belki virüs mutasyon gösterir, hastalık yapmayabilir, bütün olasılıkları ancak yaşayarak görebileceğiz. Şu anda öngörüyorum demek yanlış olur, yanılabiliriz.
Uzm. Dr. Özen: Türkiye’deki aşı çalışmaları hayvan deneyleri aşamasında. İnsan deneylerine geçenler var, Almanya’da, Çin’de ama tabii onların antikor neticeleri nasıl olacak, umdukları gibi gidecek mi bilinmiyor. Belki hafif bir antikor düzeyi oluşturacak, o aşının riskleri nedir, gebelere uygulanacak mı, yaşlılara yapıldığında yeterli antikor oluşturacak mı, çünkü yaşlıların antikor oluşturma, bağışıklık cevabı verme sistemleri düşük. Zaten normalde de çok fazla bağışıklık oluşturmuyor diyoruz, o zaman kimin işine yarayacak bu aşı ve ne kadar güvenilir olacak? İçindeki katkı maddeleri ne olacak?
Çok fazla bilinmeyen unsur var, birden aşı piyasaya verilip yapılacak ama bunun sonunda ne olabilir, bir yıl sonra geriye dönüp baktığımızda evet bu aşıyı verdik ama koruyuculuğu da yüzde 30’larda kaldı, çok fazla korumamış diyebiliriz. Mesela; Grip aşısını yapıyoruz, yüzde yüz korumuyor. Bir yıl sonra bakıyoruz, bu yıl yüzde 35 korumuş diyoruz. Ama yapmaya devam ediyoruz, niye? En azından risk gruplarında grip ölümcül seyretmesin de orta-hafif derecede geçsin diye çünkü biz ona razıyız.
Havuz ve denizde de Covid-19 bulaşma riski var! Sosyal mesafe en az 4 metre olmalı!
Korona’da da aynı şekilde biz razıyız deyip mi gideceğiz. Aşı çalışmalarının sonuçlarını beklemek, görmek lazım. Bir de aşının nasıl bir maliyeti olacak, çünkü bu çok pahalı bir teknoloji, onları da bilmek gerekiyor.
Uzm. Dr. Özen: Yaşlılar eğer sokağa çıkacaksa, gençlerin sokakta olmaması, yaşlıların onlarla irtibatı olmaması daha doğru olur. Aksi takdirde yaşlılar risk grubu olduğu için sıkıntılı durumlar ortaya çıkabilir. AVM’ler konusuna gelince; AVM’ler kapalı ortamlar. Eğer mutlaka açılması gerekiyorsa, mesela; camları olan, temiz hava giren yerler belki açılabilir ama AVM’lerde klima sistemi olduğu için klima içerdeki havayı döndürür. Klima bir hava akımı yaratacağı için bir kişi öksürdüğünde, aksırdığında, konuştuğunda, ağzından tükürük damlacığı çıktığında hava akımı ile daha çökmeden bir diğer kişiye iletilebilir.
Dolayısıyla kapalı ortamlarda risk var. Yani havayı dışarı veren bir sistemleri olsa veya iki taraftan, üç taraftan camlar açılsa, havalanma imkanı olsa, içeri güneş ışığı girse, o tip yerlerde sıkıntı olmaz. Mesela; onun yerine kafelerin açılması belki daha mantıklı olur. Kafeler açılır, masalar arasında belli mesafeler bırakılır, o şekilde olabilir ama AVM’lerin açılmasını kapalı ortamlar olması nedeniyle çok doğru bulmadığımı söyleyebilirim.
Uzm. Dr. Özen: Virüs kumaşın üzerinde dokuz saate kadar canlı kalır diyoruz. Alışveriş esnasında kıyafete dokunacaksınız, üzerinize giyeceksiniz, deneyeceksiniz, üstüne belki öksüreceksiniz, bunların her biri birer risk faktörü. Biz olayın sağlık yönünü söylüyoruz, tabii ki insanlar normale dönsün, bizim de gönlümüz de bu var. Bazen söylediklerimiz çok sert gelebiliyor fakat bunları söylerken amacımız insanları korumak.
Uzm. Dr. Özen: Artık havalar düzeldi, dolayısıyla insanlar açık havada oturabilir. Bahçesi olan kafeler açılır ve bahçede oturulursa o zaman sıkıntı olmayacaktır ama kapalı ortamları çok önermiyorum.
Korona virüs ile ilgili yanlış bilgilere dayalı panik, virüsten çok daha tehlikeli!
Uzm. Dr. Özen: Tatil köyleri veya otellere gidilebilir ama yine kişilerle mesafeler korunmalı. Açık büfe yemek olmamalı, restoranlarda servis şeklinde yemek olmalı, masalarda insanlar aralıklı oturtulmalı. Tatil köylerinde açık havada oturulduğu için o bakımdan da çok sorun yok. İçerilerde çok servis verilmemesinden yanayım ben.
Zaten tatil köyünü de yüzde yüz kapasite ile çalıştırmak doğru olmaz. Mesela; yüzde 50 kapasite ile çalışır, insanlar bahçede otururlar. Şezlonglar aralıklı konur, denize girerken mesafeye dikkat ederek girerler. Çünkü yanınızda biri yüzüyorsa, o kişinin aksırması, öksürmesi size gelir sonuç itibariyle, o bakımdan mesafeye dikkat etmek gerekir.
Uzm. Dr. Özen: Yavaş yavaş mesafeler korunarak ve maskelerle çıkabileceğiz. Eylül-Ekim gibi durumu tekrar görmek lazım. Mesela; okulların açılması açısından bakarsak, ben hekim olarak Eylül’den önce açılmasını düşünmüyorum, devletimiz ne yapar onu bilemem ama bizim önerimiz bu yönde.
Uzm. Dr. Özen: PCR testi, aslında en güvenilir, altın standart dediğimiz testtir. Eğer her şey yolunda giderse, yüzde 90-99’lara kadar güvenilir sonuçlar verir ama şöyle ki; hasta her an virüsü bol miktarda çıkarmıyor olabilir. Burundan ya da boğazdan numune aldığımızda tam o bölgeye erişmemiş, tam numune alamamış olabiliriz. Yani birçok faktör üst üste gelince yüzde 60-70’de olabiliyor duyarlılık.
Yanlış negatif sonuçlar (false), yanlış pozitif sonuçlar da olabiliyor. Ama sonuç pozitifse, biz ona yüzde 90-99 güveniyoruz ama o bile yanılabiliyor. Testlerin tekrarlanma sebebi de bu. Pek çok vakamız var, tomografisinde bulgular tespit ediliyor ama testi negatif gelebiliyor. Üç-dört gün sonra tekrarlıyoruz o zaman görüyoruz ki test sonucu pozitif.
Bu, kişinin virüs çıkarmasıyla, virüsün saçılımıyla da ilgili bir durum. Enfeksiyon çok aşağıya indiyse o zaman boğazdan, burundan değil de balgamdan veya lavajla bronkoskopi ile girilip numune alınması söz konusu olabilir. Bu yöntemlerde her zaman her yerde yapılmadığı için test sonucu ondan dolayı da negatif çıkıyor olabilir.
Öte yandan hastalığı yüzde 80-85 kişi çok hafif belirtilerle atlatıyor. Mesela; çocuklar çok fazla belirti vermediği için daha çok bulaştırıyor diyoruz. Virüsü çıkarıyor ama belirtisi yok, hasta olduğunu bilmiyorsunuz, semptomsuz ilerleyebiliyor. Çocukların bağışıklık sistemi normal olduğu için olması gerektiği cevabı veriyor ve dolayısıyla virüsü direkt atıyor. O nedenle çocuklarda virüsün etkisi daha hafif seyrediyor.
Uzm. Dr. Özen: Türkiye bu sınavdan çok başarıyla geçti ve dünyada en iyi durumdaki ülke şu anda, Amerika’dan iyi, Avrupa’dan iyi, bizim en iyi bildiğimiz ülkelerden çok daha iyi. Mesela; bu pandemide Almanya’yı hep örnek gösteriyoruz çok iyi diye ama biz hastalardan “Almanya’da test verdim, kaç gün oldu sonucu gelmedi, belirsiz, kimse aramıyor, Türkiye’ye mi geleyim” şeklinde mesajlar alıyoruz. Hastaların testi verip, sonucunu alamadığı durumlar var. Almanya’yı örnek gösteriyoruz ama oradaki iç işleyişteki aksaklıkları bilmiyoruz.
Türkiye’de hastanın sonucu en geç ertesi gün çıkıyor. Bu anlamda Türkiye, tam bir sınav verdi, Türk doktorları ve yardımcı sağlık personeli çok fedakar. İlaç konusunda da devletimiz çok güzel önlemler aldı. Hemen bilim kurulu oluşturuldu, ilaçlar ithal edildi ve stoklandı. Daha dünya ne oluyoruz derken, biz ilaçları temin ettik, hemen izolasyonları yaptık, karantinaları uygulamaya başladık, yurt içine insanları almadık. Testi pozitif çıkan her hastaya veya tomografisi pozitifse, ilaç başlıyoruz.
Uzm. Dr. Özen: Öncelikle beslenmemize dikkat etmeliyiz. Çünkü bu virüsle mücadele ederken vücudumuz antioksidanlarla baş ediyor. Virüs hücrelerimize saldırdığında hücremizin antioksidan stokları yeterli olursa, o zaman mücadelesi daha güçlü oluyor. Mesela; bu enfeksiyonlarda damardan yüksek doz C vitaminleri veriyoruz. C vitamini antioksidandır dolayısıyla bizim o antioksidanlara ihtiyacımız var.
Antioksidanlar, sebzelerde, meyvelerde zengindir. Dolayısıyla her gün taze, her renkten sebzemizi, meyvemizi, salatamızı yememiz lazım. Koyu yeşiliyle, turuncusuyla, moruyla domates, havuç, kırmızılahana, pancar, roka gibi besinleri tüketmeliyiz. Ama bunları nasıl yapalım; lütfen Anadolu tohumuyla olsun. Yani hormonlu, pestisitli, böcek ilaçlı gıdalar değil gerçek gıda olsun. Artık gerçek gıdanın kokusunu bile bilmiyoruz. O gerçeği lazım bize çünkü antioksidan deposu olanlar onlar.
Bir de dikkat etmemiz gereken uyku konusu var. Vücudumuzda gece 11.00’den sonra büyüme hormonu ve melatonin salgılanıyor. Dolayısıyla 11.00’den önce veya en geç 11.00 civarında uyumamız lazım. 11.00 ile gece 02.00 arası bunlar maksimum düzeydedir. Bu saatler arasında uykuda olmamız bizim sabahleyin daha dinç, daha iyi kalkmamızı sağlar. Bağışıklık sistemimizi maksimumda tutar. Sabahleyin de güneş doğarken kalkarsanız, doğan güneşe baktığınızda epifiz bezinizi çalıştırır.
Çünkü uyandığınız zaman gündüzle ilgili birtakım hormonlar salınmaya başlıyor. Tiroid hormonlarınız çalışıyor, kortizoller çalışıyor her şey çalışmaya başlıyor. Onları da uyandırmamız gerekiyor. Uykumuzu düzgün almamız, güneş ışığı ile uyanmamız, gece 11.00’den önce uyumamız bağışıklık sistemimiz açısından çok önemli. Son olarak vurgulamak istediğim nokta, morali yüksek tutmak gerekiyor, moralin düşük olması da bağışıklığı düşürüyor. Bu günleri daha kolay atlatabilmek için her şeye pozitif tarafından bakmaya çalışmak gerekiyor.
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?