Diyabetli hastalarda koroner arter hastalığı (KAH) riskinin erken teşhisi önemlidir! Diyabetik hastalarda kardiyovasküler korumaya öncelik verilmesi gerektiğinin belirten İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Barış İlerigelen, “Diyabetli hastaların ölüm nedenleri arasında koroner arter hastalığı ilk sırada gelmektedir. Bu hastalarda öncelikli hedef diyabetin önlenmesi ve kardiyovasküler koruma olmalıdır. Kalp hastalığı olan diyabetliler ile olmayanlar arasında prognoz açısından önemli bir fark olduğunu görüyoruz” dedi.
Diyabetin birçok mekanizma ile koroner arter hastalığı (KAH) riskini arttırdığını ve hastalıkta prognozun daha da kötüleşmesine neden olduğunu dile getiren Prof. Dr. İlerigelen, şu bilgileri verdi: “KAH olan diyabetlilerle diyabetli olmayan KAH’lar arasında mortalite yönünden önemli farklar bulunmaktadır. Miyokart enfaktüsü geçiren diyabetliler, diyabetli olmayanlara göre daha yüksek risk altında bulunyorlar. Diyabetli hastalarda ciddi oranda KAH sıklığı artıyor. Bu hastalarda KAH daha erken yaşta ortaya çıkıyor. Prognoz ise KAH ve akut miyokart enfaktüsünde daha da kötü seyrediyor. Yine Diyabetlilerde semptomsuz KAH oldukça önemli bir sorun olarak ortaya çıkıyor. Bir çok araştırmaya göre kontrol grubuyla kıyaslandığında tip 1 ve 2 diyabetlilerde sessiz iskemi ve semptomsuz KAH sıklığı dikkat çekicidir. Bu oldukça önemli bir konu çünkü diyabetik hastalarda mümkün olduğunca KAH’ı erken saptamak zorundayız. Öncelikle miyokart enfaktüsünün ani ölümlere neden olmasını önlenmeliyiz. Daha agresif koruma için KAH erken saptanmalıdır. Böylece anti iskemik ilaçlara daha erken başlanabilir.”
KAH’lı diyabet hastalarında izlem
Diyabetli hastaların izlemi ile ilgili kılavuzların yeterince net veriler sunmadığını belirten Prof. Dr. İlerigelen, “Diyabetlilerle ilgili yaşanan en önemli sorunlardan birisi de ileri tanı yöntemlerinin kimde ve ne zaman kullanılacağı sorunudur. Bununla ilgili olarak 2008 kılavuzunun diyabet bölümüne baktığımızda; KAH’lı diyabetik hastaların izlenmesi konusunda net bir tablo olmadığını görüyoruz. Ancak tanı yöntemlerine dair karşılaştırmalı sonuçlar tartışılıyor. Burada bilgisayarlı tomografi ve MR ağırlıklı bir yaklaşım söz konusu. Kılavuzlardaki veriler maalesef tatmin edici değil. Benim genel yaklaşımım; klinik değerlendirmenin önemli ve ucuz bir yöntem olduğu yönündedir. Tip 2 diyabet ya da a tipik semptomlarla birlikte göğüs ağrısının olmasına dikkat edilmelidir. Ayrıca KAH’da otonom nöropati oldukça önemli bir risk faktörüdür. Böyle hastalarda otonom nöropatiyi düşünmemiz gerekir. Yine hastanın kan basıncını ölçerken opstastatik hipertansiyonu olup olmadığını ve sıklığını değerlendirmeliyiz. Otonom ya da periferik nöropati bulgularının varlığı hastada sessiz iskemi olabileceğini gösterir. Elektrokardiyografi bu alanda kullanılabilecek diğer bir yöntem” şeklinde konuştu.
Ritim bozuklukları KAH açısından önemlidir
EKG’de ritim bozukluklarının görülmesinin KAH açısından önemli bir faktör olduğunu söyleyen Prof. Dr. İlerigelen, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu hastalarda Qt süresinde ki uzama otonom nöropati bulgusu olabilir. Hangi tetkikin ne zaman yapılacağına preklinik bulgular ve risk faktörlerinin değerlendirilmesinin ardından karar verilebilir. Bunlardan ilki egzersiz testi ve egzersiz ekg’dir. KAH tanısında semptomları a tipik olan kişilerde egzersiz testi yapılmalıdır. Ancak semptomsuz diyabetik hastalarda %10 ila 35 oranında yalancı pozitif sonuç ortaya çıkabiliyor. Miyokard perküzyon stepgrafisi ve stres ekokardiyografi birbirine yakın duyarlılık dereceleri olan yöntemler. Ama semptomsuz kişilerde bu tetkiklerin yeri yok. Hozler tetkikiyle özellikle sessiz iskemiyi saptayabilir. Semptomsuz kişilerde koroner anjiyografinin yeri yok. Bilgisayarlı tomografi ve MR yöntemleri ise diyabetik hastalarda belirsiz ve pahalı yöntemler.”
KAH tedavisi diyabetli olanlar ile olmayanlar arasında önemli farklar gösterir
Diyabetli olanlar ile olmayanlarda KAH’ın medikal tedavisinin önemli farklılıklar gösterdiğini belirten Prof. Dr. İlerigelen, “Beta blokerler ilk planda yer alan ilaç grubudur. Bunların kullanımı ile ilgili bir takım sorunlar gündeme getiriliyor olmasına rağmen bu ilaçların diyabetik KAH’da yeri değişmedi. Yine gerekirse anjinayı önlemek için uzun etkili bir lobtevimin grubu kalsiyum abstotimini kombine edilebilir. Sol ventikülün diğer solit fonksiyonları normal ise kalsiyum antoganistler ve bunun yanında diyazem düşünülebilir. Trimetasitin’in özellikle diyabetik hastalarda oldukça yararlı olduğunu söyleyebiliriz. Tüm KAH’larda asetiselisit asidin kullanılmasında yarar var. ACE inhibitörlerinin diyabetik hastalarda KV koruma da önemli yer tuttuğu için reçetede bulunmalıdır. Diyabetik olmayanlarda ki gibi akut koroner sendroma trombotik tedavi uygulamak gerekir. Bu ilaçlara ek olarak beta blokerlerin ve ACE inhibitörlerinin ilk 24 saat içinde kullanımları önemlidir. Riskli hasta grubunda trombolitik tedavi diyabetik olmayanlara kıyasla daha iyi sonuç vermektedir” diye konuştu.
Bypass ve girişimsel tedavi yaklaşımları
Diyabeti olan kişilerde bypass girişiminin daha yararlı sonuçlar verdiğini dile getiren Prof. Dr. İlerigelen, şu bilgileri verdi: “Revaskülarizasyon ile ilgili olarak diyabetik hastalardaki sonuçlar diyabetik olmayanlara göre farklılık göstermektedir. Alınan sonuçlar perkütan girişimlere göre kalp girişimlerinin diyabetik hastalarda daha iyi olduğunu gösteriyor. Mortaliteye baktığımızda iki grup arasında fark olduğu görülüyor. Diyabetli hastalar bypass girişiminden daha fazla yarar sağlamaktadır. Uygun endikasyonlarda revaskülarizasyon girişiminin anjiyoplasti şeklinde uygulanmasıyla ve yoğun ilaç tedavisiyle hastalarda iyi sonuçlar alınmaktadır.”
Kalp yetmezliğinin başlıca sebeplerinden birisinin kalbin hasar görmesi olduğunu söyleyen Prof. Dr. F. Sinan Ertaş, “İnfaktüsten sonra uygulanan yüksek doz ace inhibitörü mortaliteyi azaltıyor. Kılavuzlar kardiyovasküler hastalığı olanlarda rutin ace inhibitörü başlanmasını öneriyor” dedi.
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?