Gıda ürünleri içinde ve endüstriyel ürünlerde çok sayıda endokrin bozucu olduğunu belirten Prof. Dr. Sevim Güllü, bunların değiştirilmesini önerdi. Bu yıl “Kadınlar ve Diyabet” temasıyla işlenen 4 Kasım Dünya Diyabet Günü nedeniyle dernek tarafından yayınlanan basın bülteninde gebelikte görülen diyabetin sadece annenin değil, çocuğun da yaşamını olumsuz etkileyebildiği kaydedildi.
Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği, 14 Kasım Dünya Diyabet Günü nedeniyle bir basın toplantısı düzenledi. Basın toplantısına, Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği Başkanı Prof. Dr. Sevim Güllü, Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Fahri Bayram, Genel Sekreter Prof. Dr. İlhan Yetkin ve Dernek Araştırma Sekreteri Prof. Dr. Füsun Saygılı katıldı.
Türkiye’de diyabet görülme sıklığının %13 düzeyinde olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Güllü, geçmişte, 2020’li yıllarda Dünyada 300 milyon diyabetli olacağının tahmin edildiğini, projeksiyonun bu sayının çok hızlı aşılması nedeniyle güncellendiğini ve 500 bine yükseltildiğini bildirerek, bu artışta endokrin bozucular, obezite, hareketsizlik gibi unsurların sayılabileceğini vurguladı. Endokrin bozucuların etkisinin önemine işaret eden Prof. Dr. Güllü, bu nedenle gıda ve endüstriyel ürünlerin değiştirilmesi çağrısı yaptı.
Diyabetle mücadelede toplumsal eğitim ve farkındalığın çok önemli olduğunu söyleyen Prof. Dr. Güllü, “Ama eğitimle birlikte daha farklı birçok grubun da bu işin içine girmesi gerekiyor. Mesela endüstriyel ürünlerin değiştirilmesi, gıda ürünlerinin mutlaka gözden geçirilmesi gerekiyor. ‘Sağlıklı beslenin’ demek yeterli olmuyor açıkçası. ‘Meyve yiyin’ diyoruz, meyvenin içinde endokrin bozucu pestisit var. Antibiyotiklerle desteklenmiş hayvanlardan et tüketiyorsunuz. Plastik şişelerdeki sular aslında endokrin bozucudur.
Prof. Dr. Yıldız: Türkiye, obezite hastalık yükünü en fazla azaltabilen ülke oldu
Neticede toplum sağlığını yoğun olarak etkiliyor. Evinizdeki boya, oyuncakların içindeki maddeler, bunların hepsi bir risk oluşturuyor. Tüm dünyada diyabetle mücadele için endokrin bozucu içermeyen daha sağlıklı ürünlerin sunulmasını, endokrin bozucu maddelerin sınırlanmasını içeren politikalar geliştirilmesi gerekiyor.
Bilinçlendirme çabaları önemlidir ancak topluma bir davranış önerildiğinde bunun altyapısının da hazırlanması gerekir. Hareketsizlikle mücadele için “bisiklete binin”, “spor yapın” gibi tavsiyeler verilirken buna uygun bisiklet yolları, spor alanları, yürüyüş yolları gibi altyapının da hayata geçirilmesi gerekir” diye konuştu.
Kadınların aile ve çocuklara etki etme bakımından diyabetle mücadelede özel bir fonksiyon taşıdıklarını hatırlatan Prof. Dr. Sevim Güllü, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kadın, diyabetin gelişimi açısından da engelleyici bir faktör olabilir. Çünkü sağlıksız yaşam daha çocukluk yaş grubundan, anne karnından itibaren başlamaktadır. Eğer kadın bilinçli bir şekilde diyabetin varlığında neler olduğunu ya da gelişmemesi açısından neler yapılması gerektiğini bilirse, buna yönelik pek çok şey yapabilir.
Daha bebeğine hamile iken başlatacağı bir takım önlemlerle çocuk büyürken, erişkinliğe doğru atım atarken ileride diyabet gelişimini engelleyebilmek için neler yapacağını bilirse, daha sağlıklı bir topluma doğru yönlendirmesi mümkün olabilecektir diye düşünüyorum. Hem diyabetli kadının sağlığı hem de diyabetin gelişmemesi, geleceğin toplumundaki sağlık açısından kadın önemli bir rol oynamaktadır. Bizim derneğimiz özellikle yıllardır diyabetle ilgili yoğun çalışmalarını sürdürmektedir.”
Türkiye’de kadınlarda diyabet riski erkeklere göre çok daha yüksek
BM ve DSÖ kapsamında diyabetin küresel bir sorun olarak kabul edildiğini hatırlatan Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği Genel Sekreteri Prof. Dr. İlhan Yetkin, “Dünyadaki sağlık harcamasının %20’si diyabetle ilişkilidir, bu kronik hastalığın artışıyla beraber harcamalarda artacaktır. Türkiye’de bir diyabetli hasta için harcanan para aşağı yukarı bin 300 dolar civarında. Diyabete bağlı komplikasyonların gelişmesi durumunda da bu miktarın 5-8 katına çıkabiliyor” diye konuştu.
Diyabetin önlenmesine yönelik çabaların önemine işaret ederken, gebelikte şeker testinin zararlı olduğu yönündeki beyanların, bu hastalığın önlenmesine yönelik mücadeleye olumsuz etki ettiğini söyleyen Dernek Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Fahri Bayram, bu testin kesinlikle yapılması gerektiğini ve verilen şekerin bir dilim baklava ile aynı miktarda olduğunu ifade etti.
Diyabet hastası bireylerin hastalıklarını kontrol altında tutmasında evde kullanılan ölçüm cihazlarının önemli bir yer tuttuğunu dile getiren Dernek Araştırma Sekreteri Prof. Dr. Füsun Saygılı, yanlış veri olmaması amacıyla Sağlık Bakanlığı tarafından onaylı kontrol cihazlarının kullanılması gerektiğini belirtti. Prof. Dr. Saygılı, yoğun takip gerektiren hastaların tip 1 diyabet hastaları olduğunu, tip 2 diyabette ise iyi metabolik kontrolün olması için belli zamanlarda kan şekerinin izlenmesi gerektiğini vurguladı.
Bu yıl, “Kadınlar ve Diyabet” temasıyla kutlanan 14 Kasım Dünya Diyabet Günü nedeniyle, Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği tarafından bir basın bülteni yayımlandı. Bültende, 1980’den 2014’e kadar dünya nüfusunun 1,5 kat artmasına karşılık, diyabetli oranının 4 kat arttığı hatırlatılarak, “Diyabet gelişimindeki bu orantısız artışın başlıca nedenleri kentleşmenin getirdiği yaşam tarzı değişimi sonucu sağlıksız beslenme, obezite ve fiziksel inaktivitenin artmasıdır” denildi.
Türkiye’de 7 milyondan fazla erişkinin diyabet hastası olduğu, bir o kadar kişinin de diyabet gelişimi açısından risk grubunda olduğu tahmini yapıldığı belirtilen bültende, ayrıca 20 bin çocuğun da insülin ile tedavi edilen Tip 1 diyabetli olduğu bilgisi verildi.
Tip 2 diyabetin Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde en önemli hastalık yüklerinden biri olduğu belirtilerek, buna karşılık Tip 2 diyabetin doğru beslenmeyle önlenebilir olmasının koruyucu yaklaşımın önemini ortaya koyduğu kaydedildi. Diyabetin, Dünyada ve Türkiye’de epidemi olarak kabul edildiği hatırlatılan basın bülteninde, diyabete bağlı komplikasyonlarla ciddi bir sağlık sorununun ortaya çıktığı belirtildi.
Dünya Diyabet Günü’nün 2017 yılı teması ‘Kadınlar ve Diyabet’ olduğu belirtilen basın bülteninde, “Diyabetini iyi yönetmek ve sağlıklı olmak, diyabetli tüm kadınların hakkıdır. Bunun için kendilerine, maliyeti uygun ve ulaşılabilir eğitim ve bakım olanakları sunulmalıdır” görüşü vurgulandı. Gebelik ve diyabet konusuna vurgu yapılan bültende, daha önce diyabeti olmayan bir kadında gebelik sırasında gelişen diyabete “Gebelik Diyabeti” dendiği ve bu diyabetin %90’ının gebeliğe bağlı diyabet olduğu hatırlatıldı.
Prof. Dr. Serhat Bor: Türk halkının %70’inde sindirim sistemi hastalığı var
Risk altındaki kadınların mutlaka taranması gerektiği belirtilen bültende, gebelik diyabetinin sinsi olabileceği hatırlatıldı. Gebelikte kan şekerinin yüksekliği, eğer tanı konmaz ya da tedavi edilmezse, düşükler, iri bebek, doğum travmaları, sezaryen doğumlarda artışa hatta bebek ölümlerine neden olabildiği uyarısı yapılarak, “Gebelik şekeri sadece gebelik ve doğumu takip eden dönemde değil, tüm yaşam boyunca olumsuz etkilere neden olabilmektedir. Anne karnında yüksek kan şekeri gibi olumsuz şartlara maruz kalmış çocuklarda ileri yaşlarda obezite, tip 2 diyabet, metabolik sendrom ve karaciğer yağlanması sıklığı 4-8 kat artmaktadır” bilgisi verildi.
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?