Dünya üzerinde ruh sağlığı problemi yaşayan kişi sayısının 500 milyon civarında olduğunu dile getiren Doç. Dr. Küey, her 7 kişiden 1’i her yıl ruh sağlığı problemi yaşadığını, her 4 kişiden 1’inin de yaşamı boyunca ruh sağlığı problemleriyle karşı karşıya kaldığını belirtti. Depresyon sözcüğünün üzüntülü bir ruh durumunu tanımlamak üzere yaygın olarak kullanılmakta olduğunu belirten Doç. Dr. Küey şu bilgileri verdi:
“Ancak, günlük yaşamda, üzüntü, keder, hayal kırıklığı, moral bozukluğu gibi yaşantılar ile bir psikiyatrik bozukluk olarak klinik düzeyde tedavi gerektiren depresyon durumları aynı olguya işaret etmemektedir. Bir ruhsal bozukluk olarak depresyonda, uyku, iştah ve cinsel istek bozuklukları yanında, derin keder, çaresizlik, ümitsizlik, karamsarlık egemendir; yaşama sevinci ve isteği ciddi biçimde yitirilmiştir.
Depresyon nedir? Neden olur? Belirtileri, türleri ve tedavisi
Bu değişimler, kişinin iradi çabasıyla zaman zaman hafifletilebilse de, süreklilik gösterir. İşte, bu tür belirtiler ağırlık ve süreklilik kazandığında ya da sosyal, aile, iş vb. işlevlerde bozulmaya yol açtığında psikiyatri uzmanına başvurulmalıdır.”
Toplumun yaklaşık dörtte birinin yaşam boyu en az bir kez depresyon geçirdiğini belirten Doç. Dr. Küey, “Tüm dünyada, kadınlarda erkeklere göre yaklaşık 2-3 kat daha yaygın görülmektedir. Araştırmalar, bu bozukluğu bulunanların yaklaşık yarısının tedavi için başvurmadığını; başvuranların da yaklaşık yarısında eksik tedavi uygulandığını göstermektedir” dedi.
Depresif bozukluklar için etkinliği kanıtlanmış ilaç ve psikoterapiyi kapsayan tedavi yöntemleri bulunduğunu dile getiren Doç. Dr. Küey, şu bilgileri verdi: “İlaç tedavisi ve psikoterapi birlikte uygulandığında tedavi başarı oranları %80’lere kadar yükselmektedir. Depresyon tedavisinde, günümüzde kullanılan antidepresan ilaçlar bir psikiyatr denetiminde kullanılmalıdır. Her ilaç gibi bu ilaçların da genellikle tahammül edilebilir yan etkileri vardır. Bu ilaçlar bağımlılık yapmaz.
Beyinde depresyonla ilişkili, nörokimyasal düzensizleri etkiler. Her türlü duygu ve düşüncemizin, çevre ile etkileşim içinde olan beynimizin ürünleri olduğu hatırlanmalıdır. Antidepresan ilaçlarla yapılan tedavi geçici rahatlama, olumsuz düşünceleri bastırma aracı değil etkin tedavi yöntemidir. Tedavilerin yaklaşık 6-8 ay sürdürülmesi gerekir. Özellikle, yarım bırakılan tedavilerde hastalığın alevlenme ya da yineleme riski yüksektir.”
Dünya Psikiyatri Birliği’nin 117 ülkeden 135 ulusal psikiyatri meslek örgütünü ve 200 bin psikiyatr uzmanını barındıran en güçlü tıp kuruluşlarından biri olduğunu söyleyen Doç. Dr. Küey, “Konferansa, dünyadan 60’ın üzerinde ülkeden, bine yakın bilim insanı katıldı. Bilimsel programda, “yeme bozuklukları”, “antidepresan ilaçların depresyon tedavisindeki tartışmaları”, “hamilelik ve doğum sonrası depresyon”, “toplumsal eşitsizlikler ve ruh sağlığı ilişkileri”, “savaş ve çatışma ortamında ruh sağlığı”, “kentleşme ve ruh sağlığı ilişkileri”, “göç ve ruh sağlığı”, “intihar yaygınlığı ve önlenmesi” gibi önemli ve güncel birçok konu tartışmaya açılıyor” dedi.
Doğal afetler sonrası toplum sağlığının korunmasına yönelik olarak Dünya Psikiyatri Birliğinin 2008’de bir çalışma başlattığını dile getiren Dünya Psikiyatri Birliği (WPA) Başkanı Prof. Dr. Mario Maj, “Bu konuda temel olarak iki stratejinin benimsenmiştir. Bunlardan birisi “eğiticilerin eğitimi”, diğeri de bu konuda uzmanların duyarlılığını artırmaktır. 2009’da Cenevre’de, Dünya Sağlık Örgütünün katkılarıyla bir eğitim kursu düzenlendi. Bu eğitimi alanların afet gibi durumlarda toplum sağlığına yönelik çalışmalar yapmak üzere kendi ülkelerinde meslektaşlarına eğitim veriyorlar” dedi.
En son Japonya’da deprem, tsunami ve nükleer felaket olmak üzere peşi sıra 3 büyük afet yaşandığını dile getiren Prof. Dr. Maj, globalleşmenin sonucu olarak bir ülkede yaşanan felaketin dakikalar sonra o ülkeye en uzak noktadaki insanlar tarafından bile duyulduğunu söyledi. Nükleer felaketlerin ne kadar uzak da olsa insanlar açısından travmatize edici olduğuna işaret eden Prof. Dr. Mario Maj, Çernobil felaketinden sonra İtalya’da kürtaj oranlarının çok arttığını belirtti.
Afet durumlarında toplumun ruh sağlığına yönelik çalışmaların o bölgenin özellikleri göz önüne alınarak düzenlenmesi gerektiğini belirten Prof. Dr. Maj, sözlerini şöyle noktaladı: “Birçok yardım kuruluşunun içine düştüğü hata, afet bölgesine apar topar gitmek… Bunlardan bir kısmı ya geri döner bir kısmı da bakım gerektiren bir duruma düşer. Örneğin Haiti depreminde oranın lokal dillerini iyi bilen uzman çalışması örgütledik. Japonya’da ise başta nükleer afetlerde, Çernobil’de çalışmış bir uzman görevlendirildi. Deprem gibi doğal afetler, kadınları ve çocukları daha çok etkiler. Bu nedenle Japonya’da pratisyen hekim, çocuk doktoru, kadın doğum doktoru gibi birçok alandaki uzmanlar nükleer afetlerin ruh sağlığı üzerindeki etkileri konusunda eğitilmektedir. Japon devleti de bu konuya çok ciddi destek veriyor.”
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?