Örnegin sıklıkla hazımsızlık kabızlık, fiziksel yorgunluk, güçsüzlük, boğazda yumru hissi, göğüs ve / veya mide kramplar, cinsel işlev bozukluğu (ereksiyon sorunu, vajinal kuruluk), kilo kaybı (bazı durumlarda çok fazla artış), kas gerginliği (genellikle boynu ve omuzlarında), kronik ağrı (genellikle baş ağrısı veya sırt ağrısı), görme sorunları (titrek, bulanık görüş alanı), Kardiyovasküler güçsüzlük, nefes darlığı, baş dönmesi gibi organik ve fiziksel belirtiler de sıklıkla görülür. Hastalık çok uzun yıllar sürebileceği gibi zaman içerisinde gidip gelmeler şeklinde de kendini gösterebiliyor.
20. yüzyılın başlarından beri psikiyatride kullanılan depresyon teriminin tanımı zaman içerisinde birkaç kez değişti. Önceleri şüphelenilen nedene bağlı olarak sınıflandırılırken depresif epizodun şiddeti ve seyrine bağlı olarak hafif, orta veya şiddetli depresyon gibi sınıflandırmalar yapıldı. Birkaç yıl önce ise sınıflandırma, ortaya çıkış nedenine göre Endojen ve Eksojen deprosyon olmak üzere ikiye ayrıldı.
Sigara alışkanlığı ve genetik yatkınlık! Sigarayı bırakmak mümkün mü?
Endojen depresyon: Hastalığın ortaya çıkmasında çevresel nedenlerin rol almadığı, aksine kişinin genetik yapısıda meydana gelen bir veya birden fazla hatadan kaynaklanan ve bunun sonucunda beyin metabolizmasının bozulması ile ortaya çıkan hastalıklar için kullanılan bir terimdir. Başka bir ifade ile Endojen depresyon terimi direkt genlerin sebep olduğu depresyon hastalıklarını kapsar.
Aşağıdaki özellikler endojen depresyon için karakteristiktir.
Eksojen depresyon: Endojen depresyonun aksine dış faktörlerin etkisiyle ortaya çıkan depresyon vakaları için kullanılır. Sevilen birinin ölümü, hayal kırıklığı, stres, işsizlik, mevsimsel değişiklikler savaş ve terör gibi travmatik etkenler sonucu ortaya çıkan depresyon vakaları eksojen depresyona örnek teşkil eder. Genellikle relatif veya durumsal depresyon olarak da adlandırılır.
Kış depresyonu ve depresif ruh hali neden olur? En etkili tedavi yöntemi
Her ne kadar eksojen depresyon için çevresel faktörler rol oynasa da bu türde de kişinin genetik yatkınlığı etkilidir. Endojen depresyon dan farklı olarak genlerin fazla çalışmasını veya baskılanmasını dış faktörler belirler. Bu yüzden eksojen depresyon vakaları için ‘Epigenetik’ veya ‘Epigenetik kaynaklı’ depresyon terimini kullanmak yanlış olmaz.
Öncelikle belirtelim, depresyon beyin metabolizmasının bozulmasıyla ortaya çıkan beyin kaynaklı bir hastalıktır. Sağlıklı ve depresyonsuz bir hayat sürebilmek için beyinde görev alan Nörotransmitterler (Haberci maddeler) ve Hormonlar belirli bir denge içerisinde bulunması gerekir.
Nörotransmitterler ve Hormonları dengeli kalabilmesi ancak bunları sentezleyen genlerin normal çalışması ile mümkün. Eğer ilgili genlerde bir mutasyon veya genin değişik bir formu(Allel) varsa, Nörotransmitterler veya Hormonların yapısı ve miktarında değişiklikler meydana gelir ve beyin biyokimyasının dengesi bozulur. Örneğin Serotonin, Dopamin, Norepinefrin, Acetylcholin, Gamma-Aminobuttersäure, Epinefrin ve Kortizol mutasyon nedeni ile yapısı ve miktarı değişen Nörotransmitter den bazılarıdır. Depresyonun şiddeti, bu biyokimyasal yapının bozulması ile doğru orantılı olarak artar ya da azalır.
Beyin biyokimyası oldukça karmaşık reaksiyonlar zincirinden oluşuyor ve bu zincirde hala anlaşılmayan birçok basamak bulunmaktadır. Ama yine de bu maddelerin ne yaptığını çok basit bir şekilde anlatmaya çalışalım.
Alkolizm genetik bir hastalıktır! CREB ve SNCA Genlerinin etkisi…
Bu maddeler, iki sinir hücresi arasında “Sinaps” olarak adlandırılan temas noktalarında görev alırlar. Sinapslar, iki sinir arasındaki küçük boşluklardır. Bir sinir hücresinden gelen elektriksel impulslar bu sinapslara geldiğinde boşluk nedeni ile bir sonraki sinire geçemezler, geçebilmeleri için Nörotransmitterler ihtiyaç vardır. Yukarıda adı geçen Nörotransmitterler bu impulsları bir sonraki sinire ileterek bilginin beyne ulaşmasını sağlarlar. Eğer Nörotransmitterlerin sayısı ve yapısı bozulmuşsa beyne sağlıklı bilgi akışı da bozulur ve depresyon kaçınılmaz olur.
Genetik yapının depresyona etkisi uzun süreden beri araştırılıyor. Bu konuda gerek aile bireyleri arasında, gerekse tek ve çift yumurta ikizleri ile yapılmış birçok araştırma var. Bu araştırmalardan ortaya çıkan ortak sonuç, eğer aile bireylerinden birinde depresyon varsa diğer aile bireyleri de risk altındandır.
Aşağıda bu konuda yapılmış birçok çalışmadan üç örnek bulunuyor.
Açıklama: Genetik araştırmalarda ikizler ile yapılan çalışmaların ayrı bir önemi vardır. Çünkü ikiz kardeşlerin özellikle de tek yumurta ikizlerinin Genomları neredeyse aynıdır. Bu yüzden ikizlerin birinde görülen bir hastalık, bir semptom veya herhangi bir özelliğin diğer kardeşte de görülmesi, büyük bir ihtimalle genetik olduğuna işarettir.
Not: Bazı mutasyonlar vardır genin kodladığı proteinin yapısını hiç değiştirmez bu yüzden her genetik hata veya mutasyon mutlaka depresyona sebep olur diye bir şey söz konusu değildir.
Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) raporu, depresyonun 2020 yılına kadar en sık görülen ikinci hastalık olacağını öngörülüyor. Ayrıca raporda depresyonlu kadın sayısının depresyonlu erkek sayısına göre iki kat daha fazla olduğu belirtiliyor. Raporda her ne kadar kadınların erkeklere göre iki kat daha fazla depresyondan etkilendiği söylensede bazı uzmanlar erkeklerle kadınlar arasında böyle büyük bir farkın olacağına pek katılmıyorlar. Bu konuda değişik hipotezler var.
Bir hipoteze göre, kadınlarda depresyonun daha fazla görülmesinin nedeni hormonal dalgalanmalardan kaynaklanıyor. Bu nedenle kadınlar menstruasyon öncesi ve doğum öncesi depresyona daha yatkınlar. Bir başka hipoteze göre ise ‘Erkek egemen toplumda’ kadınların baskı altında olması, sosyo ekonomik statülerinin daha düşük olması, ekonomik özgürlüklerinin zayıf olması gibi konular kadınlar için bir risk faktörüdür.
İkinci teorideki „Erkek egemen toplumunu“ çevresel faktör, daha doğrusu epigenetik faktör olarak kabul edersek kadınlarda depresyonun erkeklere göre neden daha fazla görüldüğü kanımca daha iyi anlaşılır.
Kadınlarda depresyonun daha fazla görüldüğüne dair istatiksel iki çalışma
CRH Geni: Stres, vücudumuzda zincirleme birçok olumsuz reaksiyonun başlamasına sebep olur. Stresle birlikte orta beyinin (hipotalamus) belirli bir bölgesinde Kortikotropin salgılatıcı hormon (CRH) serbest bırakılır ve salgılanan bu hormon hipofize giderek orada Adrenokortikotropin(ACTH) adında başka bir hormonun salgılanmasını sağlar.
ACTH de böbrek üstü bezlerinden stres hormonu Kortizol salınımına neden olur. Bu reaksiyonlar zincirine Stres hormonu ekseni denir (Hipotalamus-hipofiz-adrenal achse/ HPA-Axis). Bu reaksiyonlar zinciri bazı özel durumlarda dışarıdan gelebilecek bir tehlikenin üstesinden gelmek için vücudun vermiş olduğu doğal bir tepkidir.
Bu tepkimenin sonucu olarak kandaki kortizol artışı, kalp atışının hızlanması ve kasların gerilmesine neden olur. Vücudun vermiş olduğu bu tepki sadece bulaşıcı hastalıklar veya kronik stres gibi bazı istisnai durumlarda ortaya çıkar ve bu sonlandığında kortikotropin salgılatıcı hormon (CRH) salgısı normale dönerek kandaki kortizol miktarı azalır.
Kortizol seviyesinde artış: Aşağıda linki verilen araştırmada depresyon hastalarının bir çoğunun gerek kanında, gerek beyninde, gerekse omurilik sıvısında stres hormonu kortizolün yüksek olduğu tespit edildi. (Bu durum yukarıda belirtildiği gibi Stres hormonu ekseni aktivitesi’nin(HPA-Axis) yüksekliğinden kaynaklanıyor.)
Verileri çok kısaca özetleyecek olursak Kortikotropin salgılatıcı hormonun (CRF) artması depresyonu başlatan zincirleme reaksiyonların başlamasına sebep oluyor.
Tabii bu hormonu tek başına düşünmek yanlış olur. Bu hormonu yakalayan ve hücreye girmesine aracılık eden özel CRH reseptörlerini de unutmamak gerek. Bu reseptörleri bloke edici ilaçların geliştirilmesi depresyon tedavisine cevap verebilir.
17. kromozomda bulunan bu gen yine kendi adında bir protein üretyor. Bu proteinin görevi adından da anlaşıldığı gibi mutluluk hormonu Serotonini hücre zarından alarak hücre içine taşımaktır. (Serotonin hormonu insana mutluluk, canlılık ve zindelik hissi veren bir nörotransmitterdir.
Eksikliğinde depresiflik, yorgunluk, ruh halide bozulmalar görülür.) 5-HTT Geninin bir uzun, bir de kısa olmak üzere iki farklı formu / Alleli bulunur. 5-HTT Geni ile ilgili yapılan birçok araştırma genin uzun formuna sahip olan kişilerin daha mutlu, daha pozitif, depresyona daha az yakalandığını gösteriyor. Genin kısa formuna sahip olanlar daha mutsuz ve depresyona daha fazla açıklar(6).
5-HT(1A) geni, Serotonin-Reseptör-Familyasına ait bir başka gendir ve beyinde görev yapar. Bu genin görevi serotonin hormonunu yakalayarak hücre içerisine girmesini sağlamaktır. Yapılan araştırmalar reseptörün sayısının az olmasının depresyon ve intihar riskini yükselttiği gösteriyor. Reseptör sayısının az olması hücre içine daha az serotonin girmesine neden olur. Beyinde az miktarda serotonin bulunması ise birçok reaksiyonun yerine getirilmesinde problemlere neden olur.
Laboratuvarda fareler ile yapılan araştırmalarda, 5-HT(1A) reseptörleri iptal edilen farelerin korkak ve depresyon semptomları gösterdiği gösteriyor. Hatta bu farelerin tedavi amacı ile verilen antidepresanlara cevap vermediği de belirlendi. Bu genin, 5-HT(2C) adındaki biraz daha uzun başka bir formuna(allel) sahip olan fareler antidepresan tedavisine cevap verdi(7).
İnsanlarla yapılan başka bir araştırma ise intihar riski konusunda 5-HT(1A) ve 5-HT(2C) reseptörleri arasında fark olmadığını her ikisinde de riskin aynı olduğunu gösteriyor (8).
Kore Üniversitesi Ansan Hastanesinde Majör depresif bozukluk (MDB) teşhisi ile yatan ve intihar teşebbüsünde bulunan hastalar ile aynı hastalıktan yatan ama intihar teşebbüsünde bulunmamış diğer hastalarla yapılan karşılaştırmalı genetik analizleri sonuçları intihar teşebbüsünde bulunan hastaların TPH2 geninde anlamlı farklılıklar olduğunu gösteriyor. Bu farklılıkların intihara eğilimini arttırdığı düşünülüyor(9).
Ayrıca araştırma TPH2 geninde meydana gelen bu değişiklikler sadece intihar ve şiddetli depresyonu(MDD) tetiklemek ile kalmadığı aynı zamanda antidepresanları da etkisiz kıldığını gösteriyor (10). Bunun dışında intihara yatkınlık konusunda şüphelenilen HTR2A ve HTR1A genlerinin her iki grupta bir bir fark tespit edilmedi (9).
GSK3 Beta (The glycogen synthase kinase 3B) geni ile yapılan çalışmalar GSK3 Beta geninindeki bazı mutasyonların beyin sağ hipokampus ve temporal gyrus’de Gri madde miktarını değiştirerek beyin yapısını değiştirdiğini gösteriyor. Beynin bu bölgesinde meydana gelen değişiklikler ise ağır depresyon olarak sınıflandırılan majör depresyonun(MDD) ortaya çıkmasına sebep oluyor(11).
GSK3 Beta geninde meydana gelen mutasyonların ortaya çıkardığı bir başka problem Bipolar bozukluk tedavisini kullanılan Lityum kullanımını sekteye uğratması (12).
S100B geninde meydana gelen farklı mutasyonlar, farklı depresif atakların ortaya çıkmasına sebep oluyor (13).
PCNT geninin deki farklı varyanslarının, Japon popülasyonunda ağır depresyon olarak sınıflandırılan majör depresyonun(MDD) ortaya çıkmasına sebep oludugu belirlendi (14).
NCAN (Neurocan), beyin hücrelerinin büyümesi ve birbirine bağlanmasında rol oynayan bir gen. Birçok ülkede onbinlerce bipolar bozukluk hastası ile sağlıklı insanın NCAN geni karşılaştırıldı. Sonuç olarak Bipolar bozukluk hastalarında 48 tek harflik noktasal değişikliklerin(SNP) olduğunu bulundu.(15)
Spor yapmak, depresyonla mücadelede basit ama etkili bir yöntem
Spor, beyinde serotonin seviyesini yükseltir ve noradrenerjik iletimi yani sinirler arası iletişimi artırır.
Spor, vücutta tıpkı antidepresan gibi bir etki yapar ve hiç yan etkisini yoktur. Buna ek olarak spor, limbik sistemde yeni sinir hücrelerinin büyümesi ve sinirler arası yeni bağlantıların kurulmasını teşvik eder.
Mehmet Saltuerk
++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
The Institute for Genetics
of the University of Cologne
++++++++++++++++++++++++
Kaynak
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?