Depresyon, nüfusun yaklaşık % 15’ni etkilemektedir, kadınların depresyona yakalanma riski erkeklere göre iki kat fazladır (Erkekler: %10, Kadınlar: % 20). Depresyon çocukluktan yaşlılığa kadar her yaşta ortaya çıkabilir. Vakaların yaklaşık % 15-20’sinde, depresyon tedavi edilmediği için veya yetersiz tedavi nedeniyle kronik bir seyir gelişebilir. Vakaların % 50-75’inde ikinci defa tekrar eder. Artan tekrar sayısı ile birlikte başka bir hastalık oluşma riski de artar.
Depresyon nedir? Neden olur? Belirtileri, türleri ve tedavisi
Depresyonun nadiren tek bir nedeni olur. Genellikle çeşitli faktörlerin kombinasyonu, konjenital bir duyarlılık nedeniyle, hastalığa yol açar. Önemli bir yakının kaybedilmesi veya ölümü ya da kronik aşırı yükleme durumları gibi akut stresler depresif bir hastalığın tetikleyicisi olabilir. Yeni koşullara uyum gerektiren (örneğin evlenme, işsizlik, emeklilik) sosyal faktörler de depresyonun ortaya çıkmasından önce artan bir şekilde görülür. Bununla birlikte tüm hastalarda bu şekilde tetikleyici faktörler olmaz.
Birçok depresyon hasta kişiyi birden bire yakalar. Bu nedenle depresyonun zor yaşam şartlarına sadece makul, anlaşılır bir tepki olarak algılanmasına karşı çok dikkatli olunmalıdır. Kaderin ağır darbeleri üzüntüye, çökmüş ruh haline ve ruh hali bozukluklarına neden olur, fakat tam olarak bir depresyon değildir. Ancak depresif bir hastalık ortaya çıkarsa, kalıcı olarak tedavi edilmelidir. Çoğu kez genellikle uzun süre bir hastalığa yol açmayan yıllar süren stresten ibarettir. Genellikle kişisel olarak görece küçük bir olay bardağı taşırmak ve hastalığı tetiklemek için yeterlidir.
Sinir nörovericiler Serotonin, Noradrenalin ve Dopamin dengesi bozulur. Stres hormonu için bozulan kontrol sisteminin nedeni: Stres hormon sisteminin devamlı aşırı aktivasyonu, sinir hücresi metabolizmasını nöroverici üretimini ve ayrışmasını sona erdirecek kadar bozar. Ya çok düşük konsantrasyonlarda bulunurlar ya da iletim artık tam olarak işlev görmez. Sinir hücreleri arasındaki iletim bu vesile ile bozulduğu takdirde, yavaş yavaş duygu ve düşüncelerde yansıması görülür.
Bu, motivasyon eksikliğine, iştah azalmasına, uykusuzluğa, konsantrasyon güçlüğüne ve depresyonun diğer belirtilerine yol açar. Bu noktada antidepresan ilaçlar devreye girer ve stres hormon regülasyonunu normalize ederek beyin metabolizmasını tekrar dengeye getirir. Aynı şeyi psikoterapi de yapar. Bu nedenle orta ve ağır depresyonlarda psikoterapi ve ilaç tedavisi kombinasyonunun neden en iyi sonuçları elde ettiği aşikardır.
Depresyon çeşitli belirtiler gösterebilir ve bunların birbirinden ciddi farkları olabilir. Tipik belirtileri önemli bireysel farklılık gösterir. Dünya Sağlık Örgütü kriterlerine göre (ICD-10) depresif bir epizot en az iki hafta süren üzgün bir ruh hali ile karakterize edilir. Yaşamdan zevk alamama, hareketlerin yavaşlaması ve ilgi kaybına, konsantrasyon ve genel performans kaybı eşlik eder.
Karakteristik fiziksel bulguların yanı sıra, uyku bozuklukları, iştah ve kilo kaybı gibi durumlar ve ayrıca umutsuzluk hissiyatına kapılma da meydana gelir. Bu, ölüm ve somut intihar düşüncesinin oluşumuna yol açabilir. Düşünce akışı yavaşlar ve genellikle kişi, kendisinin ne kadar kötü durumda olduğu, mevcut durumun ne kadar karamsar ve geleceğin ne kadar umutsuz olduğu gibi tek bir konu etrafında dönüp dolaşır.
Tanımı: Depresyonun seyrinde görülen fizik ve zihni faaliyetlerin yavaşlamasını ifade eder. Bu kapsam içinde düşünce, konuşma, hareketler, içgüdüsel arzular ve hareket dahil edilir.
Tanımı: Kendisi ve çevresi hakkında yaptığı değerlendirmelerin bozuk ve yanlış olması halidir.
Tanımı: Olumsuz bir takım düşünce ve davranış şekline eşlik etmekte olan hezeyanlı ve halllusinasyonlu durumların görülmesi haline denilir.
Schneider’e göre hezeyanlar şu özellikleri göstermektedir
a- Temel güvensizlik konuları ağırlıklıdır,
b- Sağlık konusunda çarpık düşünce ve hezeyanlar olur (Sağlık durumu bozulmak üzeredir, duyduğu ağrılar bir kanser hastalığı belirtisidir, sağlık bozulunca ona kimse bakmayacaktır gibi).
c- Maddi durum konusunda hezeyanlar olur (Mevcut paraları bir gün tükenecektir, o zaman muhtaç kalacaktır gibi ).
d- Ahlaki değerler ve çevre ile ilgili konularda hezeyanlar olabilir (Toplumun ahlaki ve dini inançları son derece bozulmuştur, çevresinde insanlar onu anlamamaktadır gibi)
Uyku bozuklukları uykuya dalmakta güçlüğe, uykuda sık sık uyanmaya veya erken uyanmaya yol açabilir. Uyku yetersiz, dinlendirici olmayan şekilde ve çok yüzeysel hissedilir. Derin uyku veya REM uykusu eksikliği ya da her bir uyku evresinin tam olarak geçirilmemesinin yanı sıra, çoğunlukla fark edilebilir şekilde dinlendirme özelliği olmayan uzun bir uyku da olabilir. Depresyonda durum bu şekildedir. Modern klinikler uykuyu inceleyebilir. Antidepresanlar normal ve sağlıklı bir uyku yapısını tesis ederler.
Depresyonun özellikle göze çarpan belirtileri vasıtasıyla özel depresyon biçimleri ayırt edilebilir. Bunların arasında «gizlenen depresyon» (maskelenen depresyon) en önemlilerinden biridir. Fiziksel belirtiler, vejetatif bozukluklar ve organ sorunları ön planda bulunur. Daha alt bir biçimi olan «melankolik depresyon» durumunda belirgin bir şekilde uyanılması gereken saatten çok önce uyanma ve tekrar uyumakta güçlük çekme, kilo kaybı, yaşamdan zevk alamama, cinsel istek kaybı ve ilgi kaybı karakteristik özellikleridir. Bazı insanlarda depresyon çok farklı şekilde de görülebilir.
Aşağılık duygusu veya üzüntü yerine bazı insanlar tepkilerini asabiyet, saldırganlık, öfke veya artan alkol tüketimi ile ortaya koyarlar. Muhtemelen abartılı şekilde aşırı spor yaparlar. Etkilenenler kendilerini stresli ve tükenmiş hissederler. Bu tür belirtilerden daha çok erkekler etkilenir.
Depresyonun Olası Fiziksel Belirtileri. Fiziksel şikayetler öylesine ön planda bulunur ki arka planda bulunan ruhsal bozukluklar güçlükle ortaya çıkarılabilir. Bu durumda maskelenen (gizlenen) bir depresyondan söz edilir.
Tükenmişlik sendromu: denilen bitkinlik sendromu, sürekli (mesleki) çalışmadan kaynaklanır. Tükenmişlik sendromu; geçmişten beri süregelmiş, genellikle uzun süreli, çok yüksek bağlılık ve üstün performanstan kaynaklanan enerji kaybı, azalan performans, umursamazlık, sinizm ve isteksizlikle karakterize edilir. Genellikle uzun süren stres birikimi durumunda hastalığın ortaya çıkması için sadece kısmen küçük bir tetikleyici (örneğin iş değiştirme) yeterli olmaktadır. Genellikle, artan terleme, baş dönmesi, baş ağrıları, mide-bağırsak sorunları ve kas ağrıları gibi belirsiz fiziksel şikayetler söz konusudur. Uyku problemleri burada da çok sık görülür. Tükenmişlik sendromu ağır bir depresyona kadar ilerleyebilir.
65 yaş üstü hastalık döneminden «yaşlılık depresyonu» olarak söz edilir. Depresif hastalıklar yaşlılarda bütün olarak sıklıkla görülmez. İleri yaştaki hastalarda depresyon genellikle gözden kaçırılır ve bu nedenle yıllar boyu tedavi edilmezler. Yaşlı hastalar depresif belirtileri kolayca saklarlar ve diğer ek fiziksel hastalıklarından yakınırlar. Bu nedenle yaşlı insanlarda çeşitli fiziksel belirtiler daha genç hastalarda olduğundan daha sık ön planda bulunmaktadır. Örneğin belirsiz ağrılar, yaşlı insanlarda arka planda bulunan depresyondan daha çok dile getirilir. Yaşlılık depresyonu, yokluk ve yetersiz beslenme veya yetersiz sıvı alımı bağlamında da ortaya çıkabilir veya ilerler.
Doğum sonrası depresif epizotlar kadınların yaklaşık olarak % 10-15 ‘inde görülür ve genellikle ilk veya ikinci haftada başlar. Çoğu zaman haftalar aylar süren sinsi bir seyri vardır. Klinik tablosu yaşamın diğer evrelerindeki tipik bir depresif epizottan ayırt edilemez. Çok daha sık görülen «Annelik hüznü» diye adlandırılan depresyon («Loğusalık Hüznü» de denir) Doğum sonrası depresyondan ayrı tutulmalıdır.
Annelik hüznü doğumdan sonraki ilk hafta başlar, fakat genellikle üçüncü günün öncesinde başlamaz ve sadece birkaç saat veya birkaç gün sürer. Lohusa kadınların yaklaşık olarak % 50’sinde görülür ve hiçbir klinik önemi yoktur.
Doğum sonrası postpartum depresyon tedavisi ve Lohusalık hüznünün çaresi
Karanlık ve sisli kış günleri ruhsal durumu kötüleştirebilir. «Mevsimsel depresyon» veya özel durumlarda «Kış depresyonu» denilen bu durum, ciddi ve hatta yaşamı tehdit eden bir hastalığa yol açabilir. Nedeni mevsimsel olarak göz tarafından algılanan gün ışığı etki alanının azalmasıdır. Hassas insanlarda bu nedenle beyin metabolizmasının bozulmasına ve böylece depresyon oluşumuna neden olur.
Depresyon ciddi, hatta bazı durumlarda yaşamı tehdit eden bir hastalıktır. Tedavi edilmediği takdirde ölümcül olabilir. 40 yaşına kadar olan insanlarda depresyon kaynaklı özkıyım (intihar) neticesindeki ölüm, kazayla ölümden sonra en sık görülen ikinci ölüm nedeni olarak gösterilmektedir. Majör depresyonu olan hastaların hemen hemen tamamında en azından intihar düşüncesi vardır. Depresyon tespit ve tedavi edilirse, genellikle baskın gelen ölüm isteği ortadan kalkar.
« Melankoli nöbetinde bugün kendini öldüren kişi, sadece bir hafta beklemiş olsaydı, hayatta olmak isterdi. » Voltaire, Yazar ve Filozof, 1694-1778
Her depresif kişi için intihar riskinin ne kadar büyük olduğunu bilmek önemlidir. İntiharı hangi yoğunlukta ve hangi sıklıkta düşündüğü, en iyi şekilde, doğrudan etkilenen kişilerle konuşarak anlaşılır. Genellikle, akıllarına bazı düşünceler gelir diye depresif insanlarla intiharla ilgili olarak asla konuşulmaması gerektiği şeklinde fikirler beyan edilmiştir. Bu yanlıştır. Her depresif insan çaresizlik içinde bir şekilde en azından bu ihtimali düşünmüştür ve genellikle nihayetinde rahatlamak için bu konu hakkında konuşabileceğini hisseder. İntihar eğilimi acil bir durumdur! İntihar riski bulunanlar en kısa sürede tıbbi olarak tedavi edilmelidir.
Depresyon, kalp hastalıkları ve inme gibi vasküler hastalıkların oluşumunda bir risk faktörüdür. Depresif bir hastalık aynı zamanda, osteoporoz ve Tip 2 diyabetin ortaya çıkmasına önayak olur. Bu nedenle depresyon beynin yanı sıra diğer birçok organ sistemini etkileyebildiği için günümüzde «sistemik» hastalık olarak görülüyor. Bütün bunlar, doğru zamanda, dikkatli ve sürdürülebilir bir tedavinin büyük önemini vurgular.
Doğru tedavi edildiğinde depresyon tamamen iyileştirilebilir. Depresif hastaların etkin tedavisi bütüncül bir yaklaşım gerektirir. Süreç içinde kognitif davranışçı terapi, psikodinamik terapi ve konuşma terapisi gibi çeşitli psikoterapi yaklaşımları her hastanın ihtiyaçlarına göre seçilir veya tek tek birleştirilir. İlaç tedavisine ek olarak, bireysel ve grup terapileri ve belirtilere bağlı olarak farklı ve bireysel nitelikte yaratıcı terapötik yöntemler, gevşeme teknikleri ve stresi yenme eğitimi (örneğin Biofeedback, Jacobsen’e göre progresif kas gevşetme, Yoga, Çigong, Tai Chi) gibi ek fiziksel yöntemler uygulanır.
Akut Tedavi: Şikayetleri iyileştirir ve bunları azaltmaya çalışır. Süre: 4-8 hafta.
Bakım Tedavisi: Belirtisi olmayan hastalık evresini daha fazla stabilize ederek hastalığın nüksetmesini önler. Bu tedavide belirtiler ancak altı ay görülmediği takdirde, tam bir iyileşmeden söz edilebilir. Süre: en az altı ay.
Nüksetmeyi Önleme: Tamamen iyileşmenin ardından hastalığın yeniden nüksetmesini önler ve yeni bir hastalık epizodunun gelişimini engeller. Süre: birkaç yıl.
Depresyon tedavisi daima psikoterapi içermelidir. Bu ideal olarak stresin davranış değiştirmesine ve negatif bireysel değerlendirmenin düzelmesine ve kişisel stresli kritik durumların iyileşmesine yol açar. Psikoterapötik yöntemlerde, davranışçı terapi (DT) ve kişiler arası psikoterapi (KAP) günümüzde en iyi şekilde araştırılır ve etkin olarak kullanılır. Ayrıca uzun vadede nüksetme riskini azaltırlar ve hem ayakta tedavide hem de hastanede başarılı bir şekilde kullanılırlar.
Depresyon tedavisi: Hangi yöntem etkili? Psikoterapi mi, ilaç tedavisi mi?
Bu modern terapi yöntemlerinde tedavinin ağırlık merkezi esas olarak çözüm bulmaya ve kaynak mobilizasyonuna odaklanır, sadece önceki çatışmaları ve nedenlerini araştırmaya ve açıklarla uğraşmaya odaklanmaz. Duygularımız, düşüncelerimiz ve eylemlerimiz birbirlerinden daima etkilenirler ve fiziksel fonksiyonlarımız üzerinde etki yaparlar. Bu şekilde depresif ruh hali, örneğin negatif düşüncelerle daha da pekiştirilir. Genellikle kötü sağlık durumunun doğal sonucu olan toplumdan çekilme yine hoş olmayan duygu ve düşünceleri pekiştirir.
Bu, depresif insanları gerçek anlamda yakalayarak bu kısır döngüyü daha da pekiştiren yeni stresler meydana getirir. Psikoterapötik tedavi, depresyonun kısır döngüsünü kıran yaklaşımlar ortaya koyar. Terapötik destekle ruh halini düzelten aktivitelere yeniden başlamak genellikle önemlidir. Depresyon durumunda bunlar tek başına yapılamaz. Aynı zamanda depresyonda belirli durumların, belirli negatif duygu ve düşünceleri neredeyse otomatik olarak nasıl tetiklediğinin farkında olmak önemlidir. Tipik depresif düşünce tek taraflıdır ve biçimi negatiftir. Depresyon her şeyi karanlık bir gözlükle görmek zorunda bırakır. Psikoterapi bu gözlüğü yavaşça çıkarmaya yardımcı olur.
Her insan yaşamı boyunca kişisel tecrübe ve taklit yoluyla kendisi için tipik davranış kalıpları, yaklaşımlar ve duygusal reaksiyon biçimleri öğrenmektedir. Depresyon gelişimi ile ilgili olarak, ciddi yükleme durumları ve kronik stresle birlikte hastalığa yol açan bir dizi tipik düşünce ve davranış kalıpları bulunmaktadır. Tedavide sorunlu davranış biçimleri, düşünce kalıbı ve yaklaşımlar somut olarak ele alınır ve araştırılır. «Davranışçı terapi» hem negatif düşünce kalıplarına hem de davranış düzeyine oturtulur.
Memnun edici eylemlerin ve sosyal faaliyetlerin yeniden tesisi gibi davranış değişikliği, yavaş yavaş pozitif duygulara ve yeni tecrübelere yol açar. Bunlar diğer taraftan düşünce içeriğinin değişmesine yol açar ve tersi de doğrudur. Davranışçı terapinin amacı diğer şeylerin yanı sıra başarılı ve tatmin edici sosyal ilişki tasarımı için beceri kazanma ve kendi duygularıyla ilgilenmedir. Başka bir amacı, geçmiş stresli deneyimlerin, mevcut krizlerin ve zor yaşam koşularının iyileşmesini teşvik etme olabilir.
Kişiler arası psikoterapi özellikle depresyon tedavisine uygun hale getirilmiştir. İnsanlar arası (kişiler arası) ilişkilerin depresyon gelişimine önemli ölçüde katkıda bulunabileceği varsayılmaktadır. Hastanın, daha önceki insanlar arası ve psikolojik deneyimlerinin mevcut davranışlarında ortaya çıkacağı varsayılmaktadır. Bu nedenle yaşamdaki stresli olaylar (örneğin bir yakının ölümü veya partnerlerin ayrılması) ve zor yaşam şartları (işyerinde taciz, işini kaybetme ve emeklilik veya sürekli tartışma) depresif belirtilerin ortaya çıkmasına yol açabilir. Diğer hastalar için kayıp deneyimlerinin (matem) tedavisi veya belirli sosyal roller arasındaki geçişlerin üstesinden gelme (ör. çocuklar evi terk ettiği zaman) önemli olabilir. Kişiler arası psikoterapinin amaçları depresif belirtilerin hafifletilmesi ve insanlar arası ilişkilerin özel yaşamda ve iş çevresinde iyileştirilmesidir.
Stres yönetimi: psikoterapinin diğer bir önemli yapı taşıdır. Bazı durumlarda, psikanalitik veya psikodinamik terapi çok yararlı olabilir. Burada çocuk gelişimine büyük önem verilir: Psikanaliz, yaşamın ilk yıllarının etkilerinin insan ruhu üzerinde izler bıraktığını varsayar. Hastalara yönelik gizli veya bastırılmış çatışmalar tedavide ortaya çıkarılmaya ve işlenmeye çalışılır.
«Sistemik terapide (Aile terapisinde)» ağırlık merkezi olarak bireyin yaşadığı gruba (sisteme) odaklanılır. Bu sistem evli bir çift, bir aile, arkadaş çevresi veya çalışma ekibi olabilir. Hasta kişinin sadece bir «belirti taşıyıcısı»olduğu ve sorunlarının nedenlerinin tüm sistem içinde aranması ve tedavi edilmesi gerektiği varsayılır. Kişiler arası psikoterapide olduğu gibi insanlar arası ve sosyal yön, merkezi konumda bulunmaktadır.
Hastalığın hafif formlarında sadece psikoterapi ile birlikte genellikle çok iyi tedavi sonuçları elde edilebilir, orta ve ağır formdaki depresyon tedavisinde ek olarak antidepresanlarla ilaç tedavisi uygulanır. Tüm ilaç tedavisi 50 yılı aşkın bir süre önce İsviçre’de Roland Kuhn tarafından keşfedilen sinir nörovericilerin (Serotonin, Noradrenalin, Dopamin) etkin takviye prensibine dayanır.
Ancak günümüzde, stres hormon aktivitesinin normalizasyonu olduğu biliniyor. Ayrıca hafif ve orta şiddetteki depresif hastalıklarda, diğerlerine ilaveten, etkili bir bitkisel ilaç olan Kılıç otu (Hypericum perforatum) Serotonin ve Noradrenalin üzerinde etki yapar. Gereksiz ve erken ilaç değişikliği nedeniyle zaman kaybını mümkün olduğu kadar önlemek için, antidepresan etkinin genellikle ancak 2-4 haftadan sonra ortaya çıkacağını akıldan çıkarmamak gerekir. Bu nedenle reçeteli ilaç değişikliği en erken yeterli dozdan sonra ve dört hafta sonra yapılmalıdır.
Antidepresanlar intihar riskini artırmazlar. Bununla birlikte farmakoterapi tedavinin erken döneminde özel durumlarda intihar düşüncelerini ve eylemlerini ihtimal dahilinde kötüleştirebilir, zira bu sırada antidepresan etkinin harekete geçirilmesinden önce sinir metabolizmasının stimülasyonu ile sinirlilik ve aktivasyon meydana gelebilir. Bu, depresyon durumunda yakın tedavinin gerekliliğini ve hastalara refakat etmeyi ve geçici Benzodiyazepin reçetesini dikkatle inceleme gereğini vurgular. Bu tür yan etkiler genellikle bitkisel preparatlarla (fitoterapi) azaltılabilir veya ortadan kaldırılabilir. Çarkıfelek çiçeği, kediotu kökü, öksürük otu kökü, melisa yaprağı etkilidir.
Kedi otunun faydaları nelerdir? Uykusuzluğa iyi gelen çayı nasıl hazırlanır?
Muhtemel yan etkileri (örneğin nadir durumlarda kilo artışı, cinsel işlev bozuklukları, sinirlilik), tedavinin öyküsü ve mevcut hastalık epizotlarının bireysel belirtileri, antidepresan ilaç seçimi için önemlidir. Uyku bozuklukları, huzursuzluk, sinirlilik, anksiyete veya intihar eğilimi gibi örnek belirtilerin ön planda olması durumunda, sedatif (yani yatıştırıcı) antidepresanlar, gerektiğinde bir Benzodiyazepin ile geçici bir kombinasyonda ilk tercihtir. Uyku bozukluklarında – geleneksel uyku ilaçlarının aksine – antidepresanlar depresyonla bozulan uyku yapısını tekrar normal hale getirmesi ve bu nedenle dinlendirici bir uykuya neden olması dolayısıyla avantajlıdır.
Depresyonun tedavisine yönelik günümüzde kullanılan tüm antidepresanların az sayıda yan etkisi bulunmaktadır. Yan etkiler ortaya çıktığı takdirde, bunlar genellikle sadece başlangıçta ve geçici olarak görülürler. Antidepresanlar bağımlılık yapmazlar ve kişiliği değiştirmezler. Uyarıcı madde ya da yatıştırıcı madde değildirler. Terapötik hedef, sorunları asla örtbas etmek değildir. Aksine: İlaç tedavisi ancak psikoterapi temelinde iyileşmeyi sağlayarak başarılı olur. Antidepresanlar doğru kullanıldığında, kendiliğinden iyileşme gücünü yeniden harekete getirmek için sinir hücresi metabolizmasını normalleştirmeye yardımcı olan bir destek veya koltuk değneği gibidir. Kendi kendine yardıma yönelik yardımlardır.
Uyanık kalma tedavisi (uyku yoksunluğu tedavisi) veya ışık terapisi gibi, ilaç tedavisine alternatif olarak tamamlayıcı ve kolaylaştırıcı diğer kanıtlanmış tedavi olanakları bulunmaktadır. Ağır vaka durumlarında özel uzmanlık merkezlerinde yeni yöntemler Vagal Sinir Uyarımı (VNS) veya Transkranial Manyetik Uyarım (TMS) başarıyla uygulanabilir. Tedaviye tamamlayıcı tıbbi yaklaşımlar ilave edilebilir, örneğin fitoterapi, naturopatik yaklaşımlar (bitkisel tedavi) ve hidroterapi (su uygulamaları, örneğin Kneipp terapi), geleneksel Çin tıbbı (örneğin Akupunktur, Çigong), masaj ve aromaterapi.
Uyku yoksunluğu ruhsal durumunuzu düzeltir. Bu başlangıçta oldukça tuhaf gelebilir, zira birçok depresif hasta zaten uykusuzluktan muzdariptir. Bununla birlikte depresyon tedavisinde uyku yoksunluğu genellikle sadece kısmen kanıtlanmıştır. İnsanlar normal şekilde uyurlarve sabah saat bir sularında tekrar uyandırılırlar. Önemli olan, uyanık kalma tedavisi sırasında ve ertesi gün çok kısa bir süre dahi olsa asla uykuya dalmamanızdır. Bu tüm yükselen ruh halinize zarar verebilir. Bu tedavi tek başına uygulaması çok zor olduğu için, genellikle terapötik olarak eşlik eden bir grup dahilinde gerçekleştirilir.
Yan etkisi hemen hemen olmayan bu terapi sadece kış depresyonunun tedavisinde değil aksine tüm depresyon biçimlerinde çok etkili şekilde uygulanmaktadır. Parlak bir ışık (2’500 – 10’000 Lüks) önünde her gün sabahları 30 ile 60 dakika geçirilir. Bu esnada herhangi bir şey de okuyabilirsiniz. Sabah ışık terapisi ne kadar erken yapılırsa, genellikle tedavi başarısı o kadar daha iyi olur. Sonbahar ve kış aylarında tipik olarak tekrarlayan depresyonda, tedavi önleyici olarak ta kullanılabilir.
(Psikoterapiye ve ilaçla tedaviye ek olarak)
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?