Çocukluk yılları bireyin kişiliğinin geliştiği ve zorluklarla başa çıkmayı öğrendiği yıllardır. Özellikle uzun süreli fiziksel ya da cinsel istismara maruz kalan çocukların, temel güven duyguları sarsılır. Kendilerine, öteki insanlara ve dünyaya olan inançları olumsuz yönde etkilenir. Fiziksel, cinsel ya da duygusal istismar ortamında büyüyen çocukların özgüven duygusu zedelenir. Bu kişiler hem duygusal zorlukları diğer kişilere oranlara daha fazla yaşarlar hem de bu duygusal zorluklarla başa çıkma becerisi edinecek donanımı tam da bu istismar edici ortam nedeniyle öğrenememiş olurlar.
Çocuklukta maruz kalınan bu etmenler, çocukluk çağı kanserlerine zemin hazırlıyor
Araştırmalara göre; çocukluk çağında yaşanan travmaların genellikle çocukların ilk bağlandığı figürler (annesi, babası, akrabaları ya da ailesinin tanıdıkları) tarafından gerçekleştiğini göstermektedir. Bazen ilk bağlanma figürleri olan ebeveynler çocuğun yaşadığı istismara tanık olup bunu önlemek için harekete geçmezler. Bu durumda çocuk en güvendiği bağlanma figürlerine karşı derin bir güvensizlik ve çaresizlik içine düşer.
Çünkü bu fiziksel ve cinsel travmalar karşısında sığınabileceği kişiler zaten istismarın failleri olabilmektedir. Bazen de ebeveynlerin tanıdığı kişilerin istismarı yapıyor olması da ebeveyne karşı güvensizliğe yol açar. Eğer ebeveyn istismara tanık olup aktif tavır koymamışsa bu güvensizlik iyice derinleşir ve buna çaresizlik eşlik eder. Öteki insanlarla ilişkisinin ilk örneğini oluşturan bu erken travmatik deneyimler, çoğunlukla temel güven duygusu sarsılan çocuğun erişkinlik yaşantısında problemler üretmeye devam eder.
Çocukluk yıllarında bakım veren kişi ile kurulan yakın ilişki çok önemlidir. Bu ilk bağlanma figürleri ile kurulan ilişki sayesinde çocukken diğer insanlara güvenmeyi, duygularımızı düzenlemeyi ve dünya ile ilişki kurmayı öğreniriz. Eğer çocuk, bakım verenlerinin istismarına maruz kalırsa ya da bakım veren kişi istismara tanık olup önlemeye çalışmazsa, çocuk kendisinin kötü olduğuna ve dünyanın korkunç bir yer olduğuna dair inanışlar geliştirir. Bu inanışlar sıklıkla erişkinlik yaşantısı boyunca da devam eder.
Doğrudan ebeveyni tarafından istismara uğramayan çocuklar da ebeveynleri ile güvenli bir ilişki kurmakta zorlanabilirler. Çocukluk istismarına uzun süre maruz kalmış olan erişkinler de yakın ilişkilerinde bağlanma sorunları yaşarlar. Bu kişilerin sadece ikili ilişkileri değil arkadaş ilişkileri ve otorite figürleri ile olan ilişkileri de sorunlu olabilir.
Çocukluk yıllarından ergenlik dönemine kadar tıpkı beden gelişimi gibi beyin gelişimi de devam etmektedir. Korku ve aşırı stres altında büyüyen bir çocukta, strese yanıt sisteminin ve bağışıklık sisteminin gelişimi de olumsuz etkilenir. Sonraki erişkinlik yıllarında ki gündelik ya da hafif bir stresle karşılaştığında aşırı stres karşısındaymış gibi tepki verebilir. Örneğin; sempatik sinir sistemi aşırı aktive olabilir ya da stres sistemini o anda tam olarak kapatabilir.
Araştırmalara göre; çocukluğunda süreğen ya da ağır travma yaşamış erişkinlerin beyin gelişimlerinin de olumsuz etkilendiğini göstermiştir. Bu kişilerin nöronlar (beyin hücreleri) arası bağlantılarının daha zayıf olduğu ve durağan haldeyken beyin aktivitelerinin daha yavaş olduğu saptanmıştır. Ayrıca bu kişilerin beyinlerindeki korku merkezi, duyguları düzenleme merkezi ve hafıza merkezlerindeki gri maddede azalma olduğu görülmüştür.
Çocukluk çağında travmatik yaşantıları olan kişilerin ağrı eşiklerinde değişiklikler olmaktadır. Bunun nedeni; sinir sisteminin ağrı işlemleme sürecinin geçmiş travmalardan etkilenmesidir. Bazı kişiler ağrıya daha duyarlı olurken bazıları ise ağrıyı daha az hissederler. Çocukluğunda süreğen cinsel ve fiziksel istismara maruz kalmış olan kişiler; baş ağrısı, kronik beden ağrıları, fibromiyalji, ülser, deri hastalıkları ve kalp hastalıkları geliştirmeye daha yatkın olurlar.
Çözülme ya da disosiyasyon; insan bilincinin bütünlük durumunun kaybolması ve düşünce sürecinde bazı kopukluklar meydana gelmesi demektir. Çözülme belirtileri şiddet ve tacize maruz kalan kişilerde, yaşanan travma sonrasında kişilerin neredeyse tamamında görülür. Özellikle çocukluk çağında istismara maruz kalan kişilerde uzun yıllar sonra tekrar tekrar ortaya çıkabilir.
Kendi bedenlerini kendilerinden ayrı bir şeymiş ya da kendilerine sanki dışarıdan bakıyormuş gibi, rüyadaymış dışarıdaki dünya sanki gerçek değilmiş gibi hissedebilirler. Bunlar kişinin yaşadığı travmadan korumaya yönelik savunmalardır. Kişi benliğinin bir parçasını ayrı tutmaya çalışır ve travmayı sanki bütün benliği değil de benliğin o ayrı tuttuğu parçası yaşamış gibi hissetmeye çalışır. Bu ayrı tutma işlemine hafıza da dahildir. O yüzden istismara uğramış kişilerde unutkanlık sık görülür ve bu unutkanlık bazen çok uç boyutlara varabilir.
Çocukluk çağı istismarları duyguları düzenlemeyi zorlaştırdığı gibi erişkinlik yıllarında kişinin dürtülerini de kontrol etmesini zorlaştırır. Dürtü kontrol sorunları nedeniyle kendilerine ve başkalarına zarar verici davranışları olabilir. Aynı zamanda yeme kontrolü de bozulabilir. Yeme bozukluğu olan kişilerde, çocukluk çağı ihmal ve istismarlarının sık olduğu bilinmektedir.
Depresyonun en önemli nedenlerinden biri çocukluk çağı istismarlarıdır. Özellikle tekrarlayan ve kronik depresyonlarda çocukluk çağı travmalarının rolü büyüktür. Çocuklukta istismara maruz kalmış olmak aynı zamanda kaygı bozukluklarına da yol açabilir. Özellikle çocukluğunda cinsel istismara maruz kalan kişiler, erişkinlik yıllarında sağlıklı bir cinsel yaşam sürdürmekte zorlanırlar. Partnere güven sorunları, suçluluk duyguları ve cinselliğin yaşanmış olan travmalar nedeniyle kişinin zihninde olumsuz olarak kodlanması, cinsel sorunlara yol açmaktadır.
Çocukluk çağında istismara maruz kalmış olan kişilerde her türlü psikiyatrik rahatsızlık olasılığı artmaktadır. Kişinin geçmişinde deneyimlediği bu zor yaşantıları anlamlandırması ve daha katlanabilir bir zihinsel çerçeveye oturtması önemlidir. Bu nedenle sadece ilaç tedavisi işe yaramayabilir. Mümkünse çocukluk çağı travmaları olan kişiye psikoterapi desteği sağlanmalıdır. Psikoterapi ile kişinin duygusal zorluklarla başa çıkma kapasitesi artar ve geçmişte yaşanan sıkıntıların şimdiki yaşama ve geleceğe olumsuz yönde etki etmesi, bulaşması önlenebilir.
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?