ÖZET: Bu derlemenin amacı, çocuk ihmal ve istismarının ne olduğu hakkında yapılan çalışmalar ve yazınlar doğrultusunda bilgi vermek, ihmal ve istismar çeşitlerinden bahsederken; toplumsal, kamusal, bireysel olarak ihmal ve istismarın nasıl önlenebileceği konusundaki literatürün açıklamalarını aktarmaktır. Bu doğrultuda çocuk ihmal ve istismarını önleme çalışmaları istismar türleri, toplumsal bilinçlenme, risk grupları olmak üzere üç başlık altında incelenecektir. İhmal ve istismarın her türü çocuğun gelişim sürecini olumsuz etkilemekte davranışsal, duygusal ve sosyal sorunlara neden olmaktadır.
Bu açıdan bakıldığında sağlıklı bir toplum ve sağlıklı bireyler için çocuk ihmal ve istismarına maruz kalabilecek riskli grupları tanımlayarak ağırlıklı olarak riskli gruplarla ilgili neler yapılabileceği konusunda açıklamalar yapılacaktır. Tıbbi, hukuki ve sosyal sonuçları olan çocuk ihmal ve istismarı gelecek nesillerin korunması ve toplumların sağlıklı bir şekilde gelişebilmesi için; sorunun bireysel ve toplumsal boyutta ele alınması, çocuk ihmal ve istismarını önleme yaklaşımının geliştirilmesi ve uygulanması gerekmektedir. Yazının içeriğinde bu konuda toplumun ve bireylerin neler yapabileceği konusunda farkındalık oluşturmak amaçlanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Çocuk istismarı, çocuk ihmali, riskli gruplar, istismarı önleme, ihmali önleme, toplumu bilinçlendirme.
GİRİŞ:
Çocuk ihmal ve istismarı anne/baba/bakım veren ya da herhangi bir yetişkin tarafından yapılan, çocuğun gelişimini zedeleyen, toplumsal ahlak kuralları tarafından yanlış olduğu kabul edilmiş olan eylem ya da eylemsizliklerdir (Tıraşçı & Gören, 2007). Dünya Sağlık Örgütü (WHO) çocuk istismarını, ”çocuğun sağlığını, fiziksel ve sosyal gelişimini olumsuz yönde etkileyen bir yetişkin, toplum veya ülke tarafından bilerek veya bilmeyerek yapılan davranışlar”şeklinde tanımlamaktadır (Dünya Sağlık Örgütü,2014).
Çocuk ihmali ise; çocuğun sağlığı fiziksel veya psikolojik gelişimi için ihtiyaç duyduğu gereksinimlerin yerine getirilmemesi durumu (aktaran Yıldırım Sarı, Ardahan, & Öztornacı, 2016) ya da çocuğa bakmaktan sorumlu olan bakım vericinin bu görevini uygun şekilde yapmaması, çocuğun temel ihtiyaçlarına ve isteklerine kayıtsız kalması gibi, çocuğu ihmal etmesi şeklinde tanımlanmaktadır (Tıraşçı & Gören, 2007).
Çocuk istismarı; fiziksel istismar, cinsel istismar ve duygusal istismar (ruhsal istismar) olmak üzere üç başlık altında incelenmektedir. En sık rastlanan tür olarak gördüğümüz fiziksel istismar fark edilmesi de en kolay olan istismar türüdür. 1995 ve 1998 yıllarında T.C. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı tarafından yapılan araştırma bulgularına göre; ailelerin çocuklarının yaramazlıkları karşısında en çok uyguladıkları yöntem “açıklama ve ikna etme”dir, onu “azarlama, utandırma”, “cezalandırma ve yoksun bırakma” ve “korkutma” izlemektedir.
Evde çocuklarının (aktaran Pelendecioğlu & Bulut, 2009) hiç dövülmediğini söyleyen aileler %55; çocuklarını ayda birden fazla ve çok şiddetli dövdüklerini söyleyenler %3, yılda 1 ile 10 arası çok şiddetli dövdüklerini söyleyenler %1,5 oranındadır (T.C. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı’ndan aktaran Pelendecioğlu & Bulut, 2009). Genellikle disiplin ve cezalandırma amacıyla uygulanan dayağın en sık gerçekleştirilen fiziksel istismar şeklinin ise tokat atarak cezalandırma olduğu bildirilmektedir (Ayan,2011;Koç ve ark.,2012).
Fiziksel istismara maruz kalan çocuklar çaresiz, içine kapanık ve özgüvensiz olma eğilimindedirler. Kendisini istismara uğratan kişiyle fiziksel temastan kaçınmakla birlikte o kişiyle evde yalnız kalmaktan da korkabilirler. Yoğun kaygı ve olumsuz sosyal ilişkiler görülebilmektedir. Fiziksel şiddeti bir sorun çözme aracı olarak öğrendiğinden dolayı ileride kendisi de şiddet uygulayan bir eş/ebeveyn olabilir. Yeme bozuklukları, okula uyumsuzluk, okuldan kaçma, bağımlılık yapıcı maddeleri kullanma, riskli ortamlarda bulunma, öfkeyi kontrol edememe, depresyon görülebilir.
Çocuğu; çocuk yapılanın farkında olsun ya da olmasın cinselliğe zorlamak veya cinselliği cazip gösterecek aktivitelerde bulunmak cinsel istismar adını almaktadır (Borg, Snowdon & Hodes, 2014). Cinsel istismarı gerçekleştiren kişi, çocuğa yakın ya da uzak biri olabilir. Yakınlığın en uç noktasında çocuğun annesiyle evli olan biyolojik baba ve çocuk klasik ensesti yer alırken, uzaklığın en uç noktasında ise çocuğa tamamen yabancı bir istismarcının bulunduğu çocuğun cinsel istismarı bulunur (Polat, 2007).
Cinsel istismar iki farklı şekilde olmaktadır. Bunlardan ilki temas olmaksızın yapılan istismardır. Bu tip istismarda mağdura laf atmak, onunla cinsel içerikli konuşmak, teşhircilik, röntgencilik gibi eylemler gerçekleştirilmektedir. İkinci tip istismar temas ile gerçekleştirilen istismardır. Bu şekilde gerçekleştirilen istismarda dokunma, cinsel ilişki, çocuğun fuhuşa zorlanması, müstehcen yayınlara konu edilmesi, ırza geçme, ensest gibi eylemler yer almaktadır. (Kristman-Valente & Wells, 2013).
Çocukluk çağı cinsel istismar öyküsü; yetişkinlik döneminde ortaya çıkan farklı psikiyatrik bozukluklar için önemli bir risk faktörü olarak kabul edilir. Çocukluk çağında cinsel istismara uğramış olan kişilerin yaşamlarının ileriki dönemlerinde; depresyon, bipolar bozukluk, anksiyete bozukluğu, madde bağımlılığı, travma sonrası stres bozukluğu, uyku ve yeme bozuklukları yaşadığı ortaya çıkarılmıştır (Erdoğan, ve diğerleri, 2011). Aynı zamanda cinsel istismara uğrayan çocuklarda tekrarlayıcı rahatsız edici düşünceler, olayla ilgili kabuslar, uykuya dalma ve konsantrasyon güçlüğü, öfke patlamaları görülebilmektedir (Kılıç, 2004)
Çocuğun duygusal ve ruhsal işlevlerine zarar verici nitelikte süreğen davranış ve etkileşim örüntüleri şeklinde tanımlanan duygusal istismar (Uslu,2007); aşağılama, alay etme, çocuğu reddetme, tehdit etme, tek başına bırakma, yıldırma, kendi çıkarına kullanma, vaktinden önce yetişkin rolü verme gibi davranışları kapsamaktadır (Polat,2007;Şahin,2009). Duygusal istismarın fark edilmesi, tanılanması ve yasal olarak işlem yapılması çok güçtür.
Çocuğun yetenek ve istekleriyle, hayalleriyle sürekli olarak alay edilmesi, kötülenmesi, sosyal ilişkilerden uzak tutulması, çocuğun toplumsal ve ahlaki kurallara uygun olmayan şekilde yetiştiriliyor olması, suça itilmesi de duygusal istismardır (Öztürk, 2007). Duygusal istismar sonucunda çocukta alışkanlık bozuklukları (parmak emme, sallanma), nevrotik problemler (uyku bozuklukları, oyun oynamada tutukluk), davranış bozuklukları (şikayet etme, pasiflik, saldırganlık vb.), aşırı uyum sorunları (yaşından büyük veya küçük davranma) ve gelişimsel gecikmeler ortaya çıkabilmektedir (Daignault ve Hebert’ten aktaran Kaytez, Yücelyiğit & Kadan, 2018). Yetişkinlikte depresyon tanısı alan hastalar incelendiğinde büyük çoğunluğunun çocukluk dönemlerinde duygusal istismara uğradıkları görülmüştür (Chapman ve diğerleri, 2004).
Çocuğa yönelik istismarın sıklıkla karşılaşılan durumlar incelendiğinde parçalanmış aile çocuklarının daha büyük bir risk altında olduğu, kız çocuklarının erkek çocuklarından daha çok istismara maruz kaldığı,7-13 yaş arası çocukların daha çok istismar edildiği, sosyo-ekonomik düzeyi düşük yerlerde cinsel istismarın daha çok yaşandığı ortaya çıkmaktadır (Öztürk, 2007). NSPCC (National Society for the Prevention of Cruelty to Children) tarafından yapılan bir çalışmada, cinsel istismara maruz kalmış çocukların ortalama yaşının 10.2 bulunduğu, kurbanların %18’inin 5 yaşından küçük ve %80’inin kız olduğu belirlenmiştir (Surrey, Swett, Michaels & Levin, 1990).
Risk faktörleri ile ilgili alan yazında konuya ilişkin ortak bulguların ortaya konduğu görülmektedir;
İstismarcılar, istismar edecekleri çocukların sessiz ve içe kapanık yapıda olmalarının ve ailenin istismarcıyı tanıyıp güven duyuyor olmasının istismarı daha kolay hale getirdiğini belirtmektedir. İstismarcı çocuğun bildiği çevreden biri olabileceği gibi yabancı biri de olabilmektedir. Aile içinden, yakın akrabalar arasından ya da ailenin arkadaş çevresinden bir yetişkin tarafından gerçekleştirilen vakalara oldukça sıklıkla rastlanmaktadır.
Çocuğun yakını ya da tanıdığı olması istismarcının çocukla yalnız kalabilmesi için fırsat oluşturmakta, istismarcı durumdan yararlanarak mağduru izole etmektedir (Aydın, ve diğerleri, 2015). Çocuğun bakımına doğrudan dahil olmayan, çocukla bağ kuramayan babalar ensest vakalarında en çok suçlanan kişi olarak kaydedilmektedir (Herman, 1992). İstismarcılar genellikle suç kaydı bulunmayan ‘normal’ olarak tanımlanan kişilerdir (Solmaz Korkut, 1998). Çoğu durumda istismarcının kendisi çocukluk çağlarında ya cinsel istismara maruz kalmış ya da aile içi şiddetin tanık ya da mağduru olmak durumunda kalmıştır.
Geçmişinde cinsel istismara maruz kalmış erkeklerin, kalmayanlara göre daha fazla cinsel istismar davranışı sergiledikleri bilinmektedir. Yapılan çalışmalarda cinsel istismar olgularında istismarcının %77 olasılıkla aile,%11 olasılıkla diğer akrabalar, %5 olasılıkla bakımla ilgisi olmayan kişiler %2 olasılıkla ise çocuğun bakımıyla ilgilenen diğer kişiler arasından olduğu saptanmıştır (Bernet, 1997).
2011 yılında çocuk koruma servisleri (Child Protective Servıces-CPS) tarafından 681.000 çocuk istismarı ve ihmali mağduru çocuk olduğu teyit edilmiştir. Genel olarak kurbanların %78.5’inin daha önce ihmal deneyimi olduğu, en yaygın kötü muamele biçiminin ise kurbanların %9.1’nin maruz kaldığı cinsel istismar olduğu açıklanmıştır.
Yapılan çalışmalara göre çocuk istismarı sıklığı Almanya’da bin bireyde 15,İngiltere bin bireyde 13.6 ve Hollanda’da bin bireyde 4.9’dur (Aral & Gürsoy, 2001). Polat (2007)’a göre bu oran ülkemizde %9-18’dir. Minesota’da sosyal hizmetler ve eğitim yönetimi veri tabanları incelenerek yapılan bir çalışmada istismar öyküsü olan 10.394 çocuğun %32’sinin özel eğitim aldığı, bu çocuklarında %73’ünün hafif düzeyde bilişsel ya da davranışsal yetersizliği olan çocuklar olduğu saptanmıştır.
Çocuk istismar ve ihmalini önlemek tedavi etmekten hem daha kolaydır, hem de başarı şansı daha yüksektir. Çocuk istismarına bağlı ölümlerin %61’inin önüne geçilebilir olduğu bildirilmektedir (Yalçın, 2011). Çocukların cinsel istismar ve ihmalden korunabilmesi için başta çocuk, aile, sağlık çalışanları ve öğretmenlerin eğitilmesine dikkat çekilmektedir (Çalışkan & Sağlam, 2007). Erken yaştan itibaren farkındalık eğitimleri verilmesinin yanı sıra toplumsal bilinç düzeyinin yükseltilmesinin etkili olacağı düşünülmektedir (Çalışkan & Sağlam, 2007).
Literatürde sıklıkla üç aşamalı ihmal ve istismar önleme sürecinden bahsedilmektedir. Birincil önleme yöntemleri, halka yönelik genel bilgilendirmeler, doğum öncesi ve sonrasında izlem, anne babalara çocuk yetiştirme eğitimi, stres yönetimi, istismar, istismar türleri ve korunma eğitimlerinin yapılmasını amaçlamaktadır (Rodriguez ve Price’den aktaran Akgiray, 2007).
Halkı bilinçlendirme çalışmaları, hekimler ve öğretmenler gibi profesyonellere yönelik eğitimsel faaliyetler ve çocukların bilinçlenmesine yönelik eğitim çalışmaları (Yalçın, 2011). İkincil önleme yöntemleri, istismar ile ilgili risk gruplarının tanımlanmasını, risk altındaki kişilere danışmanlık ve koruyucu hizmetlerin sağlanmasını, risk altındaki çocuklar için istismar riskini arttırıcı etmenlerin azaltılmasını amaçlamaktadır (Rodriguez ve Price’den aktaran Akgiray, 2007). Erişkinler tarafından çocuklara yapılan hangi davranışların istismar sayılacağının bilinmesi, bilinçsiz olarak yapılan istismarın önlenmesi açısından da önemlidir (Yalçın, 2011). İstismar gerçekleştikten sonra alınan üçüncü grup önleme yöntemleri ise, tedavi ve rehabilite edici, tekrar istismara uğrama riskine karşı müdahaleyi içermektedir (Rodriguez ve Price’den aktaran Akgiray, 2007).
Anlaşıldığı üzere, önleme aşamaları sadece istismar ve ihmal olayının öncesini içermemekte, olay sonrası yapılacak müdahaleleri de kapsamaktadır. Önleme yöntemlerinin amaçları doğrultusunda, istismarı önleme programları toplum tabanlı olabildiği gibi okul-tabanlı da gerçekleştirilebilmektedir (Crosson-Tower’dan aktaran Koçtürk, 2018). Literatürde çocuk ihmal ve istismarında okul önleme programlarının yanısıra ebeveyn önleme programlarından da bahsedilmektedir. Ebeveyn önleme programları arasında ebeveyn beceri eğitimini, bilişsel yeniden eğitimi ve çocuk gelişimi eğitimini ebeveyn eğitim stratejilerini içeren programlar diğer ebeveyn önleme programlarına göre daha başarılıdır.
Sadece ebeveynlik bilgisi kapsamında olan önleme çalışmaları farklı önleme çalışmalarının birleşimine göre daha az etkilidir (Holzer, Bromfield & Richardson, 2006).
Knerr, Gardner ve Cluver (2011)’in meta-analiz çalışmasında ebeveyn eğitimi almanın, ebeveyn eğitimi almamaya göre ebeveyn çocuk etkileşimini daha çok geliştirdiği, olumsuz, sert ve istismar edici ebeveynliği azalttığı ve olumlu ebeveynlik tutumunun arttırdığı görülmektedir. Bu noktada ebeveyn eğitimi almak çocuk ihmal ve istismarını önleyici bir etmendir. Holzer, Bromfield & Richardson (2006) çocuklara kötü muamele yaygınlığını azaltmada daha yoğun ve uzun süreli programların, kısa süreli programlara göre daha etkili olduğu belirtilmektedir.
Çocuğa yönelik istismar gerek dünyada gerekse ülkemizde önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Sorunun yaygınlığı konusunda yapılan çalışmaların, yaşanan durumu olduğu gibi ortaya çıkarmakta her zaman başarılı olmadığı bilinmektedir. Bunun nedeni çocuğa yönelik gerçekleştirilen istismarın tanımının ve kapsamının toplumlar ve kültürler arası farklılık göstermesi ve yaşanması durumunda konunun önemsenmemesi, ihmal edilmesi ya da tabu kabul edilerek örtbas edilmesidir.
Bazı toplumlarda kızların çocuk yaşta evlendirilmesi geleneğin bir parçasıyken bazı toplumlarda bunun çocuk istismarı kapsamında değerlendirilmesi konunun kapsamının farklı tanımlanmasına verilebilecek bir örnektir. Kapsamı konusunda fikir ayrılıkları bulunsa da çocuğa yönelik olarak gerçekleştirilen istismar günümüzde dünyamızda ve ülkemizde mücadele edilmesi gereken önemli bir konudur.
UNİCEF 2015 raporuna göre Türkiye’de her geçen yıl çocuk istismarı sayısı artış göstermektedir. Şiddeti Önleme ve Rehabilitasyon Derneği’nin 2016 Çocuk İstismarına Yönelik Raporu’na göre son 10 yılda ülkemizde ki çocuk istismarı vakaları yüzde 700 artmıştır.
TÜİK (2015) verilerine göre 15-24 yaş aralığında bulunan gençlerin %25.4’ü yaşamının herhangi bir döneminde fiziksel şiddete, %9.5’i cinsel şiddete, %28.1’i ise hem fiziksel şiddete hem cinsel şiddete maruz kalmıştır. Dünya Sağlık Örgütü ve Ankara Üniversitesi’ni (TUİK, 2019)n hazırladığı Türkiye’de Üniversite Öğrencilerinde Çocukluk Çağı Olumsuz Yaşam Deneyimleri Araştırma Raporuna (2016) göre erkeklerin %8.7’si;kadınların ise %7.2’si çocukluklarında cinsel tacize uğramıştır. Çocuk ihmal ve istismarını önleme verilerine (2002) göre; çocuklara %60 ihmal,%20 fiziksel istismar,%10 cinsel istismar ve %7 duygusal istismar uygulanmıştır.
Ancak bu verilerin özellikle cinsel istismar konusunda gerekli sayıyı yansıtmadığı, özellikle ensest vakalarında doğru sayının belirlenemediği ifade edilmiştir. Bozbeyoğlu’na (2009) göre her üç kız çocuktan biri cinsel istismara uğramakta ve bu verilere çocuk gelinler dahil edilmemektedir.
UNİCEF’in verilerine (2015) göre Dünyada 700 milyondan fazla kız çocuğu 18 yaşından önce evlendirilmektedir. Bu sayının 1/3’ü yani yaklaşık olarak 250 milyonu,15 yaşından önce evlenmiş olan kız çocuklarıdır. UNİCEF raporlarına göre her yıl 70,000 kız çocuğu hamile kalmakta veya birçoğu doğuma bağlı olarak hayatlarını kaybetmektedir.
TÜİK (2015) verilerine göre Türkiye’deki tüm evlenmeler içindeki çocuk yaşta evlendirilen kız çocuklarının oranı %28-%35’dir. Birleşmiş Milletler’in Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne göre 18 yaşına kadar her birey çocuk sayılmaktadır. Çocuk gelişimi perspektifinden bakıldığında ergenlik bitimine kadar çocuğun zihinsel, fiziksel, sosyal-duygusal gelişimi devam etmektedir. Henüz yeterli olgunluğa erişmemiş bireylerin erken yaşta evlendirilerek hazır olmadıkları sorumlulukları üstlendirilmeleri sağlıksız aile yapısına sebep olacağından toplumsal gelişime olumsuz etki edecektir (aktaran Kaytez, Yücelyiğit & Kadan, 2018).
Bu makalede çocuğa yönelik fiziksel istismar konusu ele alınmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda istismar kavramı, konu ile ilgili yapılan çalışmalar, fiziksel istismarın risk faktörleri, bireylere etkisi, toplumu bilinçlendirme ve önleme çalışmaları konuları işlenmiştir.
Çocuk ihmal ve istismarıyla ilgili kanıtların yetersizliği, hatalı bilgiler, kültür ve gelenek istismarın göz ardı edilmesine yol açabilmektedir. Travma, sadece çok ciddi olduğunda çocuk istismarı düşünülmektedir. Bu sebeple öncelikle toplum, çocuk hakları ve istismar konusunda bilinçlendirilmeli ve konuya dikkat çekilmelidir. Medya, kamu spotları aracılığıyla istismara karşı farkındalık yaratılması adına daha etkin bir rol üstlenebilir.
Kamu veya yerel kuruluşlar ve sivil toplum örgütleri, anne-baba okulları açarak hamilelik öncesi bilinçlendirme ve doğum sonrası bilgilendirme eğitimleriyle sağlıklı doğum ve sağlıklı bireylerin yetişmesi konusunda eğitimler vermelidir ve ihmal ve istismardan korunmalıdır. Sağlık çalışanları: hemşireler,doktorlar,sağlık memurları gibi bakım ve tedavi sorumluluklarının yanısıra, çocuk ihmal ve istismarını yasal birimlere bildirme yükümlülüklerinin de olduğunu unutmamalıdırlar.
Tüm istismar çeşitleri içinden, cinsel istismar en çok görmezden gelinen, inkar edilendir. Bu nedenle çocuklara yaş ve gelişim düzeylerine uygun olarak cinsel istismar farkındalık eğitimleri verilmelidir. Çocuklara konuşmaya ve isteklerini anlatmaya başladıkları yaştan itibaren (ortalama 2 yaş) özel bölgelerine temas edildiğinde “hayır” demeleri öğretilmelidir. Bu nedenle eğitim kurumları önemli bir rol üstenmektedir.
Çocuğu çocuk istemedikçe öpmeye, sarılmaya çalışmamak, bedeninin ona ait olduğunu anlatmak, rahatsız olduğunda kendisine temas ettirmeme hakkı olduğunu öğretmek kendi beden sınırlarını anlayabilmesi açısından yardımcı olacaktır.
Çocukların gelişimlerine eşlik eden ailelerin sağlıklı olması toplumun geleceği açısından önemlidir. Yeterli olgunluğa erişmemiş bireylerin erken yaşta evlendirilmesi sağlıksız aile yapılarına ve istismara neden olabilmektedir. Topluma, erken yaşta evliliklerin zararları, erken gebeliklerin tehlikeleri ve aile planlamasına yönelik bilgilendirme çalışmaları yapılmalı ve aile danışmanlık hizmetleri verilmelidir.
Çocuğun korunmak, hem ailenin, hem toplumun hem de devletin görevidir. Çocuğa bakım veren bireylerin belli bir kurumda toplanarak sertifikalandırılması ve bu sertifikaya sahip bireyler dışındakilere çocuk bakıcı hizmeti vermesi engellenmelidir. Bununla birlikte kadınların ücretli izinleri uzatılarak bebeğin ilk iki yıl annesiyle sağlıklı güvenli bağ kurması sağlanmalıdır.
Kadın çalışanların olduğu iş yerlerinde kreş bulunması yasayla zorunluluk haline getirilmelidir. Bu anlamda kadınların çalışma şartlarının düzeltilmesi anne-çocuk ilişkisi açısından önemlidir. Aynı zamanda sağlıklı bir ailenin oluşmasına da temel olacaktır.
İstismar konusunda devlet politikaları geliştirilmeli, gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Çocuk ihmal ve istismar olaylarının belirlenmesi, bildirimi, sevki, tedavisi ve takibinde önemli bir rol üstlenen adlî makamlar çocuğun psikolojik durumunun da takibini yaparak, çocukta süreç içerisinde gelişebilecek olası travmalardan koruyabilir.
Sosyal medyanın denetlenebilirliğinin az olması istismarcıların kimliklerini saklayabilecekleri ve daha kolay istismar edebilecekleri bir ortam yaratmaktadır. Çocukların yeterince olgunlaşmadığı göz önünde bulundurulduğunda, sosyal medyada gerekli denetimlerin yapılması gerekmektedir. Bu sebeple sosyal medya kullanımında çocukları korumaya yönelik tedbirler alınabilir.
İstismarcıların büyük bir kısmının istismara uğrayan çocuklar olduğu bilinmektedir. Bu sebeple istismara maruz kalmış çocuğa tıbbi ve psikolojik destek vakit kaybetmeden sağlanmalıdır. Ayrıca mağdur çocuklara her defasında travma yaşatmamak için mahkeme süresince çocukların sanıkla yüz yüze gelmemesi için önlem alınmalı, görüşmeler uzmanlar eşliğinde gerçekleştirilmelidir. Süreç içerisinde çocuk yönlendirilmeden, yargılanmadan, korkutulmadan dinlenilmelidir.
KAYNAKÇA:
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?