TÜİK’in 2014 yılı verilerine göre ülkemizde nüfusun yüzde 33,7’si fazla kilolu, yüzde 19,9’u ise obez. Dünya Sağlık Örgütü, obeziteyi tüm dünyayı etkileyen salgın olarak tanımlıyor. Önümüzdeki yıllarda bu salgının boyutunun da artması bekleniyor. Kilo, kişinin yaşamını kısıtlayan önemli bir sorun. Yaşam kalitesini büyük ölçüde düşüren kilolar, özgüveni de olumsuz etkiliyor. Bedene eklenen yük artıkça sürekli acıkmak ve yemek, içinden çıkılması zor bir döngüye dönüşüyor. Obezite cerrahisi konusundaki çalışmalarıyla pek çok hastanın sağlığına kavuşmasında önemli rol oynayan Doç. Dr. Halil Coşkun, obezitenin tüm dünyada artışıyla ilgili şunları söylüyor:
“Maalesef hem ülkemizde hem de dünyada obezitede önemli bir artış var. Teknolojinin gelişmesi ve şehir hayatının alışveriş merkezi odaklı hale gelmesi, hareketsiz geçen saatlerin artmasına neden oluyor. Yüksek kalorili yiyecek ve içeceklerle çevrili bir yaşam stili, kilo alımını çok daha kolay hale getiriyor. Özellikle çocuk ve gençlerde obezite artış gösteriyor. Bununla bağlantılı olarak eskiden orta yaşlarda gördüğümüz hastalıkları, şimdi çocuklarda görmeye başladık.”
Dr. Coşkun, fazla kiloların ne zaman bir sağlık sorununa dönüştüğü konusunda “Kilo konusundaki ayrımı vücut kitle indeksine göre yapıyoruz. Bu indeks, vücut ağırlığının boy uzunluğunun karesine bölünmesiyle hesaplanır. Vücut kitle indeksi 18-25 arasında olanlar normal kiloda, 25-30 arasındaki kişiler fazla kilolu, 30 ve üzeri olanlar obez olarak tanımlanır” diyerek hangi durumlarda cerrahi yöntemlere başvurulduğunu ise şöyle anlatıyor:
“Obezitede temel sorun, kilo ile birlikte yandaş hastalıkların artmasıdır. Fazla kilolar, diyabet, tansiyon, kalp hastalıkları ve karaciğer yağlanması gibi pek çok sağlık sorununa neden oluyor. Kanser türleri ile fazla kilo arasında önemli bir ilişki var. Uyku sorunları, bedeni taşımakta zorlanan dizlerdeki sakatlanmalar hastaların en fazla şikâyet ettiği konular arasında yer alıyor. Kilo yükseldikçe kişinin egzersiz yapması ve yediklerini kontrol etmesi zorlaşıyor. Diyet ve egzersizle zayıflayamayan hastalar için cerrahi yöntemler kilo vermeyi kolaylaştırıyor. Eksilen her kiloda, yandaş hastalıklarda da iyileşme gözlemliyoruz.”
Beden kitle indeksi 35’in üzerinde olan kişilerde cerrahi yöntemler, yaşam kalitesini yükselten önemli bir etki yaratıyor. Ameliyat sonrasında kişi adım adım kilo kaybetmeye başlıyor. Bedenin taşıdığı ağırlık azalınca yandaş hastalıklar da düzelmeye başlıyor. Ameliyat sonrasında kişinin mutlaka diyetine uyması gerekli. Belki çocukluğundan beri hiç ideal kiloda olmamış kişiler, 50-60 kilo verdiklerinde önlerinde yeni bir yaşam başlamış oluyor. Genellikle operasyonu takip eden bir yılda “yeniden doğdum”, “Bir yaşındayım” gibi ifadeler kullanıyorlar. Bir insanın böyle köklü bir şekilde hayatını değiştirebilmek, hastaları olduğu kadar beni ve çalışma arkadaşlarımı da etkileyen, son derece mutluluk veren bir durum.”
Obezite cerrahisinde çeşitli tedavi şekilleri olduğunu belirten Doç. Dr. Halil Coşkun, “Bunlar arasında ülkemizde ve dünyada en yaygın kullanılanlar Tüp Mide Ameliyatı, Gastric (Gastrik) Bypass ve Mide Balonu’dur. Hangi yöntemin tercih edileceği yandaş hastalıklar dikkate alınarak, hasta ve hekimin ortak görüşüyle belirlenir” diyerek yöntemler hakkında şu bilgileri verdi:
Mide, kapasite olarak 1,5-2 litrelik hacme sahiptir. Tüp mide ameliyatında mide dikey olarak bölünerek büyük bir kısmı çıkartılır. Ameliyattan sonra mide, dar ve uzun bir şekil alır. Oluşan bu görüntü nedeniyle operasyon, tüp mide ameliyatı olarak adlandırılır. İşlem sonrası midenin kapasitesi 150-200 mililitrelik bir hacme düşürülmüştür. Midenin yaklaşık yüzde 80-85’lik bölümü devre dışı bırakıldığı için tüketilen yemek miktarı da azalacaktır. Ayrıca yüksek oranda mideden salgılanan ve açlık hormonu olarak bilinen Ghrelin’de de azalma meydana gelmektedir. Böylelikle ameliyatın ardından kişinin iştahı da azalacağından kilo kaybedeceği bir sistem oluşturulmuş olur.
Endoskopik bir yöntemdir. Bu uygulama geçici bir yöntem olup balonun midede kalış süresi 6 aydır. Bunun en önemli avantajı hastanın genel anestezi almasına gerek olmamasıdır. Bu yöntem de bir balonun mide içerisine bırakılması nedeniyle bu isimle anılmaktadır. Silikondan yapılmış bir balon içerisine izotonik bir sıvı konur ve şişirilir. Balon, 400-700 cc arasında bir hacme sahiptir ve hastanın beden kitle endeksine uygun olan bir miktarda sıvı enjekte edilerek şişirildikten sonra midenin içerisine serbest olarak bırakılır. Balon ülkemizde ve dünyada, çoğunlukla 550-600 cc olacak şekilde şişirilir. Mide balonu taktıran kişilerin mutlaka midelerini korumaları gerekiyor. Bu anlamda işlem sonrasında balon çıkartılıncaya kadar hastalarımızdan, mide asidini azaltıcı bir ilacı kullanmalarını istiyoruz.
Obezite cerrahisinde çok yaygın kullanılan bu ameliyatta hem mide hacmi küçültülür hem de ince bağırsakta emilim zorluğu yaratılır. Böylece, ameliyat sonrasında hızla kilo kaybı gerçekleşmektedir. Bu ameliyatı geçirmiş kişilerin ameliyattan sonraki bir yılda, fazla kilolarının yüzde 80-85’ini kaybetmesi mümkündür.
Hangi yöntem tercih edilirse edilsin, hastanın operasyondan sonra diyetine uyması ve yeni beslenme alışkanlıklarına geçmesi önemlidir. Operasyon sonrası dönemde, yeni bir yaşama geçen hastalarımıza adaptasyon sürecini hızlandırmak için destek oluyoruz.”
Metabolik cerrahi ile obezite dahil bir çok hastalıktan kurtulmak mümkün
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?