57 yaşındaki şahıs 9 Şubatta bir mahalle kavgasında bıçaklanmış ve ilçe devlet hastanesine kaldırılmıştır. Burada tetanoz aşısı uygulanan hasta, genel cerrahi uzmanı bulunan başka bir devlet hastanesine sevk edilmiştir. Genel cerrahi uzmanı (A) burada hastayı batına nafiz kesici delici alet yaralanması tanısı ile yatırmıştır. Hastada sağ hipokondriumda 2 cm, sol alt kadranda 1 cm uzunluğunda kesici-delici alet yaralanması mevcut olduğundan eksploratif laparotomi ameliyatı yapılmıştır.
Ertesi gün (10 Şubat) hastanın ateşi 38°C’ye yükselmiş, bu durum doktor tarafından kesici delici alet yaralanmasının peritona kadar uzamasına bağlanmış ve 12 Şubatta şifa ile taburcu edildiği kaydedilmiştir. Bundan iki gün sonra özel bir tıp merkezine götürülmüş ve burada genel cerrahi uzmanı tarafından muayene edilmiş, muayenede batın ön duvarında ameliyat kesisinden gaita geldiği görülmüş, batın tomografisi çekilmiştir.
Koroner by-pass sonrasında gelişen görme kaybına ilişkin malpraktis davası
Hasta yakınlarının beyanlarına göre tıp merkezinde görevli doktor, hastanın karın bölgesinde dikişli alanın altında yoğun gaita kokusu ve iltihaplanma olduğunu söylemiştir. Burada batına nafiz kesici delici alet yaralanmasına bağlı peritonit ve solda daha belirgin olmak üzere bilateral plevral efüzyon tanısı konulmuş, herhangi bir müdahalede bulunulmadan yakınlarına hastanın, ameliyat eden doktor tarafından ivedilikle( “bugün veya yarın”) görülmesinin zorunlu olduğu bildirilmiştir.
Tıp merkezindeki doktorun önerisi üzerine hasta yakınları 14 Şubatta genel cerrahi uzmanı (A) ile telefon görüşmesi yapmış ve genel cerrahi uzmanı (A) tarafından kendilerine ertesi gün ameliyatının olduğu ve 19 Şubatta gelmeleri söylenmiştir.
Bunun üzerine hasta evine götürülmüş ancak yeniden rahatsızlanması üzerine bir gün sonra, 15 Şubat günü, tekrar tıp merkezinin acil servisine getirilmiş burada çekilen tüm abdomen tomografisinde, batın içerisinde yaygın supramezokolik aralıkta belirginleşen serbest hava olduğu, sağ paraumblikal bölgede karın ön duvarındaki geniş defektten barsak anslarının hernie olduğu, hernie ansların çevresinde serbest hava gözlendiği, umblikus düzeyi superiorunda orta hattın her iki yanında penetran travmaya sekonder geliştiği düşünülen cilt ile peritoneal kavite arasında uzanan fıstül traktlarına ait görünümler olduğu, bu kesimde cilt altında heterojen görünüm-serbest hava olduğu, tanımlanan karın ön duvar defektlerinin inferiorunda rektus kasları solda daha belirgin olmak üzere kalınlaşmış heterojen hiperdens görünümde olduğu, rektus kasları içinde yer yer serbest hava izlendiği, mezenterik yağ planları sağ alt kadranda daha belirgin olmak üzere pelvik bölgede heterojen görünümde olduğu, sağ alt kadranda minimal serbest mayi ve bilateral inguinal herni ile uyumlu görünüm olduğu, ayrıca solda daha belirgin olmak üzere bilateral plevral efüzyon ve efüzyon komşuluğunda distelektazik görünümler mevcut olduğu tespit edilmiştir.
Tetkikler sonucunda tıp merkezinde yoğun bakım ünitesi olmadığı için hasta eğitim ve araştırma hastanesi genel cerrahi kliniğine sevk edilmiş, burada aynı gün genel cerrahi uzmanı tarafından enterokütan fıstül ve kolon perforasyonu ön tanısıyla yatırılmıştır. Fizik muayenede, insizyon hattı üst kesimde gaita içerikli drenaj ve sağ paramedian eski insizyon hattında redüktabl herniasyon tespit edilmiş, akabinde hasta aynı gün (15 Şubat) ameliyathaneye alınmıştır.
Ameliyatta eski insizyon yerinden laparotomi uygulanmış, laparotomide transvers kolonda multiple perforasyonlar görülmüş bunun üzerine sağ hemikolektomi, periton lavajı, insizyonel hernioplasti ve derin hematom drenajı işlemleri uygulanmıştır.
Hasta ameliyattan entübe olarak çıkmış, kan gazları takibi ile mekanik ventilatör desteğine alınmış, kan şekeri, elektrolit, böbrek ve karaciğer fonksiyon testleri ile metabolik parametrelerinde bozukluk olduğu görülmüştür. Postop takibinde 17 Şubatta kardiyak arrest gelişen hastaya yoğun bakımda CPR uygulanmış, sonrasında ileri yaşam desteğine rağmen 21 Şubatta tekrar kardiyak arrest gelişmiş yine CPR uygulanan hasta tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayarak hayatını kaybetmiştir.
İlk ameliyatı yapan genel cerrahi uzmanı ve bıçakla yaralama eyleminin faili hakkında ceza davası açılmıştır. Yargılama sırasında Adli Tıp 1. İhtisas Kurulu’nun mütalaası alınmıştır. Raporda ölümün kesici-delici alet yaralanmasına bağlı kalın barsak perforasyonu, peritonit ve sonrası gelişen komplikasyonlar sonucu meydana gelmiş olduğu ve olay öncesi aktif yaşamını sürdüren kişinin olayda yaralanarak 12 gün sonra iyileşemeden öldüğü dikkate alındığında bıçaklama olayı ile ölüm arasında nedensellik bağı bulunduğunun kabul edilmesi gerektiği bildirilmiştir.
Yargıtay’dan laparoskopik safra taşı ameliyatına ilişkin malpraktis kararı
Adli Tıp 3. İhtisas Kurulu’nun raporunda ise genel cerrahın ilk operasyonda transvers kolondaki kesileri tespit edemediği, bunun tıp kurallarına uygun olmadığı, erken taburcu ettiği ve hastanın yakınları tarafından 14 Şubat tarihinde telefonla bilgilendirilmesine rağmen ,derhal çağırıp gerekli müdahaleyi yapması gerekirken, (kendi beyanına göre hastanın yaralanmasını bildiğini ve dolayısıyla hastayı birkaç gün sonra görebileceğini ifade ederek) 19 Şubat tarihinde gelmelerini söylemesinin, ameliyat sonrası ölüme katkısı olan komplikasyonların gelişmesine yol açtığının anlaşıldığı belirtilmiştir. Buna dayanarak mahkemece genel cerrahın eyleminin taksirle bir kişinin ölümüne neden olmak suçu kapsamında olduğu sonucuna varılmış ve doktor hakkında verilen mahkumiyet kararı Yargıtay Dairesince de onanmıştır.
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?