Son yirmi yılda besin alerjilerinin görülme sıklığında iki kata yakın artış olduğu bildirildi. Türkiye’de besin alerjilerinin artan önemine ve oluşturduğu risklere dikkat çekmek, besin alerjileri konusunda farkındalık oluşturmak amacıyla basın toplantısı düzenlendi. Türkiye’de bebeklerde besin alerjisi görülme sıklığının yüzde 5-7 arasında olduğunu söyleyen Çocuk Alerji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent Enis Şekerel, bebeklik çağında yumurta ve sütün en sık görülen besin alerjileri olduğunu, çocukluk, ergenlik ve yetişkin yaş grubunda ise en sık besin alerjisi nedeninin kuruyemiş ve susam alerjileri olduğunu kaydetti.
Hacettepe Üniversitesi Sıhhiye Yerleşkesi Kültür Merkezi’nde düzenlenen toplantıya Hacettepe Üniversitesi Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Serhat Ünal ve Prof. Dr. Vural Gökmen, Çocuk Alerji Bilim Dalı Öğretim Üyeleri Prof. Dr. Bülent Enis Şekerel, Prof. Dr. Ümit Murat Şahiner ve Prof. Dr. Özge Uysal Soyer, ayrıca çocuğunda besin alerjisi olan iki aile katıldı.
Prof. Dr. Bülent Enis Şekerel, besin alerjisinin çoğunlukla yaşamın ilk yıllarında başlamakla birlikte, ilerleyen yaşlarda bu tür alerjilerin ortadan kalktığını, çocukluk çağında ve erişkin dönemde ise besin alerjisi görülme sıklığının yüzde 1’lere kadar indiğini vurguladı. Yaşam boyu devam eden kalıcı besin alerjileri de olabileceğini belirten Prof. Dr. Şekerel, şunları söyledi: “Ne yazık ki daha başlangıcında kalıcı olacağını bildiğimiz besin alerjileri de oluyor ki bunlar özellikle besine özgü alerjilerdir. Örneğin; kuruyemiş alerjileri, susam alerjisi bizim için kalıcı sorunlar oluyor. Yediğimiz binlerce besin var ve bu besinlerden 170 tanesinin alerji yaptığını biliyoruz ama özellikle belli bazı besinler daha fazla alerji yapıyor. İnek sütü, yumurta, kuruyemişler, susam, baklagiller, buğday ve deniz ürünleri başlıcaları olarak sayılabilir. Tüketim alışkanlıklarına göre alerji yapan besin paneli her ülkede farklılıklar gösteriyor.”
Hacettepe Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Serhat Ünal da çocukluk yaş grubundaki besin alerjilerinin önemine vurgu yaparak, hayat kalitesini yükseltecek tedbirlerin o yaşlarda alınması gerektiğini ifade etti. Bu konuda hem toplumda hem de okullarda farkındalığın artması gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Ünal, “Okullarda eğitimcilere yönelik besin alerjileri, acil durumlarda yapılabilecekler konusunda bir kampanya yapılarak, farkındalık çalışması yürütülmeli” diye konuştu.
Son dönemde gündeme gelen bazı popüler testlere de dikkati çeken Prof. Dr. Ünal, bu testlerin alerjik hastalıkların teşhisinde çok fazla bir geçerliliği olmadığı görüşünü paylaştı. Prof. Dr. Serhat Ünal, “Bu günlerde çok yaygın olarak besin intoleransı, besin alerjisi adı altında testler görür hale geldik. Bildiğim kadarıyla bunların çok fazla bir geçerliliği yok. Dikkatli olmak, bilinen merkezlere, güvenilir yerlere gitmek lazım. Çünkü o yaşta, o testlerde antikor bakılıyor. Zaten besinle karşılaşmış, antikorları oluşmuş, o testi yaptırmak yerine, hastadan iyi bir öykü ile bu iş hallolabilir” dedi.
Gıda ve sağlık ilişkisinin 21. yüzyılın başından itibaren her geçen gün daha yoğun tartışılan konulardan birisi durumuna geldiğini belirten Prof. Dr. Vural Gökmen ise “Alerji, sebepleri belli düzeyde bilinen, alternatif çözümleri gıda endüstrisi tarafından tüketiciyi net yüzde yüz tatmin edecek düzeyde ortaya konulamamış, öğrenmemiz gereken, yeni çözümler üretmemiz gereken bir sorun alanı gibi görünüyor” diye konuştu.
Prof. Dr. Ümit Murat Şahiner de, Hacettepe Çocuk Alerji Bilim Dalı’nın son 5 yılda özellikle besin alerjileri üzerine araştırmalar yaptığını vurgulayarak, 2 bin 500’ün üzerinde besin alerjisi olan hastayı takip ettiklerini ve bu sayı ile Türkiye’deki en büyük, Avrupa’da da en büyük üç merkez arasında olduklarını anlattı.
Besin alerjilerinin çok farklı şekillerde ortaya çıkabileceğini belirten Prof. Dr. Şahiner, en sık görülen bulgular hakkında şu bilgileri verdi: “Kaşıntı, kızarıklık, kabarıklık olabileceği gibi bu çocuklarda ishal, kusma atakları hatta hayatı tehdit eden ‘anafilaksi’ dediğimiz besin alerjisinin en ağır formu şeklinde de karşımıza gelebiliyor. Anafilaksi, ülkemizde ve bütün dünyada maalesef hem tanısında hem de tedavisinde çok sık birtakım hataların yapıldığı bir klinik tablo ve bu hataların sonucunda hasta hayatını kaybedebileceği gibi aynı zamanda çok ciddi hukuki ve birtakım farklı etik sorunlar da karşımıza çıkabiliyor. Sosyal açıdan ise bu çocukları okullar bazen kabul etmek istemiyor. Arkadaşları tarafından bazen dışlanabiliyorlar. Konunun çok farklı boyutları var” dedi.
Prof. Dr. Ümit Murat Şahiner, besin alerjisi sorunu yaşayan çocuğun, beslenmesi kısıtlanınca, büyüme, gelişme ve vitamin, mineral eksiklikleri gibi farklı problemlerle karşılaşılabildiğini vurguladı. Çocuğun dengeli ve yaşına uygun şekilde beslenmesi, bu sırada da alerjisi olan besinlerden kaçınması ve kazara temas durumunda ne yapılacağının bilinmesinin aile ve çocuğun bu konuda eğitimi ile mümkün olabileceğini anlatan Şahiner, anafilaksi riski yüksek çocuklara adrenalin otoenjektör denilen ilaçlar reçete edildiğini ve bunların kullanımının öğretildiğini kaydetti.
Prof. Dr. Özge Uysal Soyer de besin alerjisinin çocuklar için çok büyük bir sorun olduğuna işaret ederek, bu sorunun kreşten itibaren başladığına, çocuğun alerjisiyle ilgili problemler çıkabileceği için kreşlere kabul edilmek istemediğine değindi. Son yıllarda sadece besin alerjileri değil, kronik hastalığı olan çocukların da çok arttığının altını çizen Prof. Dr. Soyer, “Eskiden besin alerjisi deniliyordu ve üç beş yılda geçiyordu. Artık bunların geçme süreleri çok uzadı ve çok da ağırlaştılar. Adrenalin iğnesi tabii ki bir sorumluluktur ama önemli olan ortak bir payda da buluşmak. Öğretmenlerin, okulda bulunan kişilerin bu konuda hem bilinçlenmesi lazım hem de öğrenmek için bir adım atması gerekiyor. Küçük ölçekli okullarda bir hemşire bulunması belki sorunu bir miktar çözecektir ama yasal altyapıların mutlaka oluşması gerekiyor ki bu aileler, bu sorumluluğu orada bulanan kişilerle de paylaşsınlar” diye konuştu.
Çocuğunda besin alerjisi bulunan iki aile de basın toplantısına katılarak yaşadıkları sosyal zorlukları anlattı. Toplantıda söz alan baba Osman Kara, kızının kuruyemişlere karşı alerjisi olduğunu dile getirerek, “Biz toplumda bilinen fakat maalesef yanlış bilinen bir hastalığı yaşıyoruz çocuğumuzda. Özellikle eğitim hayatında çok zorluklarla karşılaşıyoruz. Çocuğumuzu okula kaydettirmekte çok zorlanıyoruz. Hayati ciddiyetini anlatmamıza rağmen çocuğumuza alerjen olan besinler ikram ediliyor. Bundan dolayı çok sıkıntılar yaşıyoruz” dedi.
Osman Kara, kızının herhangi bir alerjik şok (anafilaksi) durumunda adrenalin otoenjektör denen hayat kurtarıcı bir iğne yapılması gerektiğini ama okulların bu konuda sorumluluk almak istemediğini belirterek, “Bu konuda Sağlık Bakanlığı’nın bir önlem almasını istiyoruz. Çünkü çocuğum eğer okula gidecekse, bu iğnenin okulda bulunması, bunu yapabilecek hemşirenin o okulda olması gerekiyor” diye konuştu.
Oğlunun doğuştan süt alerjisi olduğunu söyleyen anne Gülnur Kurt ise “Okullardaki en büyük eksiklik, sağlıkla ilgili görevli kimse yok. Okullarda bir hemşire ya da bir revir bulunmuş olsa, bizim gibi sadece alerji hastalığı olmayıp, diğer besinlere karşı duyarlılık gösteren, çölyak, şeker hastalığı gibi rahatsızlığı olan çocuklarla birlikte destek olunacağını düşünüyorum. En büyük sıkıntılarımızdan bir diğeri de, market ürünlerinde kendimize uygun gıdalar tercih ederken içeriklerini okumamıza rağmen maalesef içinde doğru besinlerin yazılmaması” dedi.
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?