Ameliyat kararı verildiği andan itibaren pek çok hasta, yapılacak işlemden daha çok alacağı anestezi hakkında endişe ve korkulara kapılıyor. “Ya uyanamazsam!” cümlesiyle ifade edilen bu korku, bazen ameliyatın ertelenmesine ya da ameliyat olmama kararı alınmasına yol açabiliyor. Günümüzde bu endişe ve korkuların gereksiz olduğunu söyleyen Acıbadem Altunizade Hastanesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Bölüm Başkanı Prof. Dr. Fevzi Toraman, anestezide hasta güvenliğinin üst düzeye çıktığını belirtiyor.
Yaygın olarak kullanılan genel anestezi sırasında hastanın bilinci, ağrısı ve refleksleri, ilaçlarla geçici olarak ortadan kaldırılıyor. Elbette yaşam için hayati öneme sahip bu üç unsurun ortadan kaldırılması, doğal olarak sonucu ölüme varabilen riskleri de beraberinde getiriyor. Bu nedenle hem geçmişte, hem de bugün hala anesteziden endişe duyuluyor. Ancak özellikle son 30 yıl içindeki, hasta güvenliğini en üst düzeye çıkaran bilimsel ve teknolojik gelişmeler korku ve endişenin yersizliğini ortaya koyuyor.
Prof. Dr. Fevzi Toraman, 2000 yılların başından itibaren, yeni monitörizasyon cihazları sayesinde, yüksek riskli hastaları bile ameliyat sırasında güvenle takip edebildiklerini ve her türlü ameliyatta da güvenle anestezi uygulayabildiklerini söylüyor. Özellikle son yıllarda çok ciddi bir ivme kazanan, anestezi korkusuna son veren gelişmeleri sıralıyor.
Anestezi uygulaması sırasında yaş, cinsiyet, kilo, eşlik eden kronik ya da farklı hastalıkların varlığı gibi hem hasta, hem de cerrahi işleme ait bazı risk faktörleri bulunuyor. Eskiden hastaların sadece nabız ve tansiyonuna bakılırken, bugün daha ayrıntılı olarak ve çok daha fazla parametrelerle değerlendirme yapılıyor. Hastanın karşılaşabileceği tüm riskler, risk skorlama sistemlerinden (uluslararası kullanılan bir risk değerlendirme skalası) faydalanarak belirleniyor. Hem bu bilgiler, hem de ameliyat sırasında ortaya çıkabilecek olası sorunlar ve bunlara karşı alınacak çözümler hasta ile paylaşılıyor. Ameliyatta izlenecek yol haritası çok daha kolay ve ayrıntılı olarak tespit ediliyor.
Anestezi alan her hasta mutlaka monitörize ediliyor ve farklı parametrelerle izleniyor. Daha düşük riskli hastalara kalp grafisi, kan basıncı ve kan oksijen doygunluğu gibi temel monitörizasyon uygulanırken, yüksek riskli hastalarda ise ileri gelişmiş parametrelerle izleniyor. Bunların başında hayati önem taşıyan “bölgesel beyin oksijen doygunluğunun izlenmesi (rSO2)”, dokuların oksijenlenme ve oksijeni kullanma doygunluğu (StO2), vücut sıvı durumunun değerlendirilmesi (PVI), anestezi derinliğinin izlenmesi (BIS) ve ağrı düzeyinin belirlenmesi (ANI) geliyor.
“Anestezi sırasında ilaç verip de uyutamadığımız kimse yok. Burada sadece uygulanan doz farklılaşıyor” diyen Prof. Dr. Fevzi Toraman, sözlerine şöyle devam ediyor: “Anestezi süreklilik arz eden bir süreç. Yani ameliyat boyunca ilacın kandaki seviyesini sabit tutmaya çalışıyoruz. Aynı zamanda her ilaç için belli bir uyanma süreci var. Ve biz ilacı kestikten ne kadar süre sonra hastanın uyanacağını biliyoruz. Dolayısıyla, uyumayacak ya da uyanamayacak hasta yok.”
Anestezi ile ilgili olarak en sık sorulan sorulardan bir diğeri, ‘acaba ağrı duyar mıyım?’ oluyor. Bugün anestezi sırasında farkındalık olarak tanımlanan hastanın duyması, yapılanları hissedebilmesi ve ağrı algısı objektif olarak izlenebiliyor. “Hem hastanın ameliyat sırasındaki farkındalığı, hem de ağrıya yönelik teknolojik gelişmeler bize müthiş bir kolaylık sağladı” diyen Prof. Dr. Fevzi Toraman, sözlerine şöyle devam ediyor: “Hasta ameliyat sırasında ağrı duymaya başladığında, kalp hızı ve kan basıncı artmakta biz bunu görebiliyoruz. Ancak teknolojideki gelişme sayesinde bu gün daha kalp hızı ve kan basıncı artmadan bu değişikliği ANI monitörü ile tespit edebiliyor ve önlem alabiliyoruz. Hastalarımızla da bunu paylaştığımızda çok rahatlıyorlar.”
Anestezinin seyri sırasında eskiden bilinmeyen pek çok yeni teknolojilerin yanı sıra yeni bilgiler de kullanılıyor. Gelişen yeni sonulum cihazları sayesinde yaptırılan solunumla birlikte, kalp debisi denilen kalp atımının yeterli olup olmadığı da izlenebiliyor. Daha önceleri çok kısa süreli anestezi gerektiren işlemlerden sonra akciğer problemleri yaşanma riski daha fazlaydı. Bugün koruyucu ventilasyon olarak tanımlanan akciğeri koruyucu bir strateji uygulanıyor. Hasta, iyi bir ventilasyon stratejisi ve iyi bir cihazla ventile edildikten sonra akciğerin çalışmayan kapalı alanlarını da açarak performansın da artmasına olanak sağlanıyor. Dolayısıyla sahip olunan bu bilgilerle akciğer konusunda sıkıntı yaşayan hastalar dahi uyandırdıktan sonra çok daha iyi bir akciğer performansına ulaşabiliyor.
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?