Hasta, getirildiği İl Devlet Hastanesi Acil Polikliniğinde pratisyen hekim tarafından muayene edilmiş ve sonrasında Hastanenin Genel Cerrahi Uzmanına yönlendirilmiştir. Genel Cerrahi Uzmanı da hastayı içinde hiçbir sağlık personeli bulunmayan ambulans ile Trabzon Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevk etmiştir. Hasta, sevk edildiği Trabzon Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesine götürüldüğü sırada yolda hayatını kaybetmiştir.
Anayasa Mahkemesi’den malpraktis davalarına ilişkin önemli karar
Olayla ilgili olarak başlatılan ceza soruşturmasında Cumhuriyet Başsavcılığı, Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulundan rapor almıştır. Raporda İl Devlet Hastanesi Acil Polikliniğinde görev yapan pratisyen hekimin hastayı muayene ederek genel cerrahi uzmanından konsültasyon istemesinin tıp kurallarına uygun olduğu belirtilmiştir. Raporda ayrıca, kendisinden konsültasyon istenen Genel Cerrahi Uzmanının ileri tetkik ve tedavi için hastayı başka bir hastaneye sevk etmesinin de tıp kurallarına uygun olduğu ifade edilmiştir. Bununla birlikte raporda; hastanın sağlık personeli eşliğinde sevkinin yapılması gerekmesine rağmen bunun yapılmadığı bildirilmiş ve sevk kararının hastane nöbetçi şefinin yetkisinde olduğu vurgulanmıştır.
Cumhuriyet Başsavcılığı, Genel Cerrahi Uzmanının ambulans içinde sağlık personeli görevlendirmesi gerekirken bunu yapmayarak görevini ihmal suretiyle ölüme neden olduğu iddiasıyla Genel Cerrah hakkında soruşturma izni istemiş ve Valilikçe de bu izin verilmiş, sonuçta Genel Cerrahi Uzmanı Hakkında kamu davası açılmıştır.
Genel Cerrahi Uzmanı yargılama sırasında verdiği savunmasında ambulansta sağlık personeli bulundurulmaması sebebiyle meydana gelen ölüm olayından sorumlu tutularak hakkında dava açıldığını, görevinin gerekli tıbbi müdahaleyi yapmak ve gerekiyorsa hastayı sevk etmek olduğunu, mevzuatın hastayı sevk eden doktora ambulansın sevk ve idaresinde herhangi bir sorumluluk yüklemediğini, kendisinin herhangi bir idari görevinin bulunmadığını ifade etmiştir. Tanık olarak dinlenen ambulans şoförü ise hastanın dikkat çekecek kadar ağır bir hasta olduğunu, ambulans şoför defterini Genel Cerrahi Uzmanına imzalatırken sağlık memuru gelip gelmeyeceğini sorduğunu ancak doktorun “gerek yok.” dediğini ifade etmiştir.
Mahkemece alınan Yüksek Sağlık Şûrası raporunda Genel Cerrahın hastayı ileri tetkik ve tedavi için Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevk etmesinin tıp kurallarına uygun olduğu belirtilmiştir. Raporda hastanın sağlık personeli refakatinde sevk edilmesi gerektiği, sevk kararının ise hastane nöbetçi şefinin yetkisinde olduğu ifade edilmiş, ayrıca klasik otopsi sonucu yapılan işlemlere göre kesin ölüm sebebi belli olmadığından hasta naklindeki kusur ile ölüm arasında illiyet bağı kurulamayacağı yönünde görüş bildirilmiştir.
Neticede yerel mahkemece Genel Cerrahi Uzmanının beraatına karar verilmiştir. Beraat kararının gerekçesinde İl Devlet Hastanesinin yazısında personel görevlendirmenin hastanın sevkini yapan uzman hekimin görüşü doğrultusunda acil sorumlu doktoru tarafından yapıldığı bildirilse de, hastane uygulamasının mevzuatla çeliştiği, bu nedenle söz konusu görevlendirmenin Genel Cerrahın görevine girmediği ifade edilmiştir. Genel Cerrah hakkında verilen beraat kararı Yargıtay tarafından da onanmıştır.
Anayasa Mahkemesi’nden tarihi karar: Zorunlu aşı uygulaması kalkıyor mu?
Bu arada Genel Cerrah hakkında beraat kararı veren mahkeme nöbetçi şef hakkında da ayrıca suç duyurusunda bulunmuştur. Bu sefer hastanede nöbetçi şef doktor hakkında ayrı bir kamu davası açılmış, yargılama sonunda nöbetçi şefin 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve bu cezanın ertelenmesine karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde, hastanın ambulansta herhangi bir sağlık personeli görevlendirmeden sevk edildiği, sevk kararının hastane nöbetçi şefinin yetkisinde olduğu, hastayı yönetmelik kurallarına aykırı olarak sevk etmek suretiyle ölümüne sebebiyet vermesi sebebiyle nöbetçi uzman kusurlu bulunmuştur. Nöbetçi şefe ilişkin karar henüz Yargıtayda temyiz incelemesi aşamasında beklemektedir.
Bu arada ölenin yakınlarınca Genel Cerrah hakkında yapılan yargılamanın etkili bir şekilde yürütülmediği gerekçesi ile Anayasa Mahkemesine başvurulmuştur. Anayasa Mahkemesi kararında ölümle sonuçlanan olayın yetkili makamların ağır kişisel kusuru ya da kasti davranışları nedeniyle mi yoksa personel yetersizliği gibi kusurlu idari işleyiş nedeniyle mi gerçekleştiği sorusunun cevaplandırılabilmiş olmadığını, bu nedenle olayın gerçekleşme koşulları henüz tam olarak belirlenmediğinden Anayasa Mahkemesinin söz konusu iddiayı bu aşamada değerlendirebilmesinin mümkün olmadığına karar vermiştir.
Bununla beraber Anayasa Mahkemesi kararında 2007 yılında başlayan ceza soruşturması sürecinin devam ettiğini, başvuruya konu olayın karmaşık bir nitelik arz etmemesi ve başvurucunun davaların uzamasında hiçbir dahlinin olmaması gibi hususlar dikkate alındığında somut olayın koşullarının on yılı aşkın süredir tam olarak açıklığa kavuşturulmamış olmasının makul olmadığını belirterek Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşama hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar vermiştir.
Karar bazı yönleri ile önem taşımaktadır. Öncelikle Anayasa Mahkemesi tıbbi kusura ilişkin davalarda genel olarak doktorun ağır kişisel kusuru bulunmuyor ise ölen kişinin yakınlarının mağduriyetini ortadan kaldırmak için tazminat yolunun yeterli olabileceğine karar vermektedir. Gerçekten de daha önce tıbbi hatalara ilişkin ceza davalarının hekimler lehine sonuçlandığı durumlarla alakalı bireysel başvuruların çoğunda, Yüksek Mahkeme, tazminat davasının açılmamış olması sebebiyle başvuru yollarının tüketilmemiş olduğu gerekçesiyle bireysel başvuruları reddediyordu. Ancak bu olay klasik tıbbi değerlendirme hatası olarak kabul edilmemiştir ki bu önemli bir noktadır.
Ameliyat sonrası hastasını iyi takip etmeyen hekime meslekten men cezası
Kararda ayrıca, olayın ağır kişisel kusur ya da kasıttan mı yoksa idareden kaynaklanan bir aksaklıktan mı kaynaklandığının tespitinin yaşam hakkı kapsamında tüketilmesi gereken uygun hukuk yolunun (tazminat veya ceza) belirlenmesi açısından önemli olduğu bir kez daha ifade edilmiştir. Bu bakımdan Yüksek Mahkeme önceki içtihadına bağlı olduğunu ifade etmiştir.
Yine bu kararda Anayasa Mahkemesince, ambulansta sağlık personeli görevlendirmenin Genel Cerrahın görevine girmediğinin açıkça ifade edildiği Yüksek Sağlık Şûrası raporuna istinaden verilen mahkeme kararı da “açık bir keyfîlik içerdiğinin ve yaşanan olayda sorumluluğu bulunan kişi ya da kişilerin korunması yahut cezasız kalması sonucunu doğurduğunun söylenemeyeceği” gerekçesiyle (dolaylı ifadelerle de olsa) isabetli bulunmuştur.
Yine bu olayda başvurucu, 30.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur Anayasa Mahkemesi ise manevi zararları karşılığında başvurucuya net 27.500 TL manevi tazminat ödenmesine karar vermiştir ki manevi tazminat talebinin kabul oranı bakımından da karar önem taşımaktadır.
İletişim için: bilgi@erkingocmen.av.tr
. Av. Erkin Göçmen’i Twitter’da takip etmek için tıklayın >
. Av. Erkin Göçmen’i Facebook’ta takip etmek için tıklayın >
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?