Son yıllarda özellikle bitkisel ürünlerle kanserden korunma veya kanser tedavisinde alternatif tıp ürünleri ile ilgili medyada çok fazla haber yayınlandığını dile getiren Prof. Dr. Çelik, şu bilgileri verdi: “Ancak bu haberlerin neredeyse tamamı yanlış bilgiler içeriyor. Bu ürünleri kullanan sağlıklı insanların önemli bir bölümü ciddi sağlık sorunları yaşarken, kanser hastaları hekimlerinden habersiz olarak bu tür ürünler tükettikleri için tedavileri aksıyor. Bahsedilen bitkisel ürünlerin önemli bir bölümü ciddi yan etkilere neden olurken böbrek ve karaciğer sorunları yaratabiliyor.
Mesela: ‘Turp ve Hint Safranı kanser riski azaltıyor’ diyor bir haber. Ama, “sigara içerseniz” azaltıyor, diye ek bir bilgi. Şimdi de su yosunu meselesi çıktı. Biz de su yosunu meselesini araştırdık. Profesör olarak lanse edilen “bilim adamının” aslında bir laboratuarda çalıştığını öğrendik. Korkunç kötü bir haber: Sigarada kanser yapanın hidrojen peroksit olduğunu söylemişler. Yani sigaradan bunu çıkarırsak, sigara zararsızmış. İnanılacak gibi değil.”
Medyada yer alan sağlık haberleri ile ilgili kapsamlı bir çalışma yaptıklarını belirten Prof. Dr. Çelik, “Elde ettiğimiz veriler çok korkutucu. Bir sene içinde kanser ve korunma ile ilgili 235 haber yayınlanmış. Ancak bu haberlerden sadece 23 tanesi doğru bilgiler içeriyor. Sonuç olarak insanlar kanserden korunayım derken sağlıklarından oluyor. Kendisini çaresiz hisseden kanser hastaları ise bu tür haberlere inanarak bu tür ürünlere yöneliyor.
Hastaların önemli bir kısmı kullandıkları bu alternatif ürünler ile ilgili hekimini bilgilendirmediği için tedavileri sekteye uğruyor. Kimileri önemli yan etkilere maruz kalabiliyor. Hekim durumdan haberdar olmadığı için kimi zaman bu yan etkilerin verdiği tedaviden kaynaklandığını düşünerek tedaviyi değiştirmek zorunda bile kalabiliyor. Sonuç olarak kanser hastaların ciddi yan etkiye maruz kalırken tedavi başarıları bu faktörler nedeniyle düşüyor” diye konuştu.
Kansere neden olduğu belirtilen çok sayıda madde ve faktör sık sık gündeme getiriliyor diyen Prof. Dr. Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bahsedilen bir çok ürün ancak çok fazla kullanıldığında yada maruz kalındığında böyle bir sonuca neden olabiliyor. Oysa insanlar günlük hayatlarında çoğu zaman böyle bir durum yaşamıyorlar. Pek çok önemsiz faktör abartılırken bilimsel olarak kansere neden olduğu kanıtlanmış olan sigaradan hiç bahsedilmiyor. Sigara adeta önemsizleştiriliyor.
Kansere neden olan faktörlerin başında tütün kullanımı gelmektedir. Bunu fazla kilo, alkol ve enfeksiyonlar takip etmektedir. Bu sebepler tüm kanser nedenlerinin %90’ından sorumludur. Tütünün içinde 4000 adet kanserojen madde var. İçmeniz de gerekli değil, sigara içilen ortamda maruz kalmanız da kanserin tetiklenmesi sağlayabilir.”
Gündelik hayatta tüketilen bazı besinlerin bazılarının çok küçük oranda kanserden koruyucu özellik gösterebildiğini dile getiren Prof. Dr. Çelik, şu bilgileri verdi: “İşlenmiş kırmızı et, veya tuzlu balık, hiç şüphesiz kanserojen. Tahıl ürünleri iki özellik sergiliyor. İçinde aflatoxin varsa kanserojen, fiber içeriyorsa koruyucu. Mide kanseri ülkemizde kolon kanserinden daha sık. Tuz bununla ilişki bir neden olabilir. En çok dedikodu yapılanlardan biri arsenikti. Dünyada içme suyunu 100 metrenin altında derin artezyenden alıyorsanız arsenik karışma ihtimali var. Ülkemizdeki su kaynakları bu derinlikte değil, sığ.
Meyve sebzeler kanserden koruyucu özelliğe sahiptir. Vitamin ve minerallere gelirsek, beta karoteni her gün aldırsanız akciğer kanseri insidansı artıyor. Sigara içenlere beta karoten verdik, durduk yerde mortaliteyi artırdık. Beta karoten yiyeceğin içinde alırsanız korur, ama suyunu çıkarıp tablet yaparsanız öldürücü olabilir. Folat: Azı karar, çoğu zarar diyebiliriz. Çin, Şili, Kuzey Avrupa ve Danimarka’daki bazı ülkeler, Amerika bunu ekmeklere kadar kattılar. Ne görüldü, sonuçta kanser riskinin arttığı görüldü. Sonuç belli: Doğal yolla almadığınız takviyeyi ilaç olarak alırsanız riski artırıyorsunuz.”
Prof. Dr. Çelik’in konuyla ilgili detaylı açıklamaları şöyle:
Besinler üretim, saklama ve pişirme aşamalarında kanserojen hale gelebilir:
1.Üretim: Pestisit, Genetiği değiştirilmiş gıdalar, Organik gıdalar
2.Saklama: Dondurulmuş gıda, Fermentasyon, Konserve, Pastörizasyon, Kimyasallar (benzoat, nitrit, sülfit)
3.İşleme: Katkı maddeleri (Tatlandırıcı, Renklendirici, Çözücü), Paketleme ürünleri
4.Pişirme: Haşlama, Fırında pişirme, Kızartma, Mangal, Mikrodalga
– Pestisit, böcek öldürücülerin kanser yaptığı ihtimali üzerinde duruyorduk. Zamanla öyle olmadığını anladık.
– Katkı maddelerinde de kanser artırma potansiyeli olmadığını görüyoruz.
– Mangalda sorun var: Kırmızı yağlı et… Kömür… Eti kızartarak, yakarak, sonra da kömür tozlarıyla lezzetlendirerek hazırlıyoruz. Mangaldan çıkan duman sonucunda polisiklik aromatik hidrokarbon oluşuyor ette. O da kesinlikle aktif bir kanserojen.
– Anne sütüyle besleniyor olmanın, kanserden koruyucu özelliği var. Emziren kadının meme kanseri riski azalır. Anne sütüyle beslenmiş olan insanların da obez ve diyabetik olma riski azalır “Anne sütüyle beslenin kanser olmayın,” bu gerçek bir haberdir işte.
– Serviks Kanseri –riski HPV infeksiyonuyla artar.
Detaylı kanser belirtileri! Bunları bilmek hayatınızı kurtarabilir
Radyasyon – Radon konusunda EPA (ki Amerika’nın en büyük bağımsız otoritelerden biridir) radona bağlı akciğer kanseri ve mortalite sayısının içkili araba kullanma, düşme, yangın ve boğulmaya bağlı mortaliteden fazla olduğunu gösterdi.
•Havaalanlarındaki X-ray kontrolü – 0,002
•Nükleer reaktörün 70 km yakınında yaşama – 0,01
•Termik santralin 70 km yakınında yaşama – 0,03
•X-ray (Diş) – 1
•X-ray (Akciğer, mamografi) – 5
•Tomografi (Beyin) – 100
•Tomografi (Göğüs, Karın) – 500
•Kalp anjiyografisi – 900
•Sigara 1 paket/gün (vücut doz – 1.000
•Sigara 1 paket/gün (akciğer doz) – 10.000
Tıbbi radyasyon maruziyeti, cep telefonundan çok daha riskli, konuşulması gereken bu.
Kanserden korunmak için TEK ve geçerli beslenme önerisi şunlardır: Günde en az 5 porsiyon meyve yiyeceksiniz, yağdan düşük besleneceksiniz, yüksek lifli diyet yapacaksınız, haftada birden fazla kırmızı et yemeyin.
Her gün 1 öğün soya fasulyesi, koyu kırmızı meyveler (nar, üzüm), havuç, domates brokoli, karnabahar, ceviz fındık, fıstık, vitamin kapsülleri, ölümsüzlük mantarı, köpekbalığı kıkırdağı… Hiç biri doğru değil. Televizyonda konuşuluyor, herkes bunları merak ediyor ve uygulamaya çalışıyor ama, doğru değil. Yaşamda her şey ölüm riskinin hesabıyla ilgilidir. Uçak kazasından ölme riskiniz milyonda bir, cinayetten ölme riskiniz onbinde bir, araba kazasından onbin de bir, öldürücü beklenmedik ilaç yan etkisinden ölme riskiniz üçbinde birdir.
Örneğin sarı kantaron otu… The Lancet tarafından HIV tedavisinin etkinliğini azalttığı saptandı bu otun. İnanmayacaksınız, kahvenin çayın bile yaptığı etkileşimler var. Kemoterapötiklerde konsantrasyonları değiştiriyorlar. Greyfurt, nar, elma, kızılcık, turpgiller… Hepsini suçlamıyorum, ama muhakkak bir etkileri var. Farmakokinetik etkileşimlere bakarsak, sarımsak, gingko, ekinezya, ginseng, üzüm çekirdeği… Pazarda bunların inanılmaz teknik detaylarla anlatıyorlar. Şuna yararlı, buna yararlı diyorlar. Bir bilimsel çalışma olsa bu konuda içim gam yemeyecek, ama tek bir tane bile yok. Üstüne üstlük, ilaç etkileşimlerini negatif etkiliyorlar. Sarı kantaron otu kematerapötiklerle inanılmaz negatif etkileşiyor.
1.Bitkisel karışımlar, kemoterapi ilaçlarının etkilerinde azalmaya yol açabilmektedirler.
2.Bu karışımların yan etkileri kemoterapi toksisitesi zannedilip gereksiz doz azaltımına gidilebilmekte ve tedavinin eksik verilmesine neden olabilmektedir.
3.Sıklıkla kanamaya meyile yol açmaları, trombositopeni ilişkili morbiditeyi oldukça ciddileştirilebilir.
4.Gasrointestinal motilite üzerine olan yan etkileri, bulantı kusmaya yol açabilmeleri ve ateş, titreme benzeri yan etkileri, tedaviyi ve yan etki yönetimini zorlaştırır. Bitkisel ürünlere yeni düzenleme geliyor. Artık bu ürünlere “mış gibi yapmak” zor. “İlaç mısın, değil misin,” diye soracaklar gibi görünüyor. Umarım gerçekleşir.
Hergün kansere yol açtığı söylenen ajanlarla ilgili yeni yeni haberler çıkar. Aslında her gün sayıca artan (!) kanserojenler medyatiktir, bilimsel değildir. Kanser olmak için bir maddeye maruziyetin dozu ve süresi çok önemlidir. Akşam bir madde ile temas edip sabah kanser olmayız; en fazla zehirleniriz. Haberlere konu olan ve bilgi kirliliğine yol açan bu maddeler günlük yaşamımızın içindedir ve çoğumuzun bunlarla teması ya çok sınırlı sürede ya da çok çok az miktarlarda olur. Vücut bu tip zararlı maddelere karşı savunmayı ve arınmayı mükemmel bir şekilde başarır; yaşayan organizmalar herhangi bir zehirli madde ile temas edince yok olacak güçsüz ve savunmasız değildir-korunma mekanizmaları mükemmel çalışır. Günlük yaşantıda çoğumuza sorun olmayan söz konusu maddeler ancak mesleksel olarak ve uzun yıllar boyunca maruz kalanlarda kansere yol açabilirler.
Örneğin çevremizdeki kum elle temasda hiçbir tehlike içermezken kömür işçileri yıllar boyu kaya tozlarını soludukları için akciğer kanseri riskleri artar. Benzer şekilde mobilyacılarda odun tozu, tersane işçilerinde asbest, üzüm işçilerinde arsenik, ayakkabı boyacılarında benzen de mesleksel karsinojenlerin belli başlı örnekleridir.
Çevremizdeki çoğu maddenin kansere yol açması için mesleksel olarak ve uzun yıllar boyunca maruziyet gerektirmesi, Paracelsus’un 16. Yüzyılda “Her madde zehirdir. Zehir ile zehir olmayanı ayıran dozdur” cümlesinde de vurguladığı gibi, modern toksikolojinin temel taşıdır. Sanıldığının aksine, genetik geçiş gösteren (ailevi kanserler) tüm kanserlerin binde birinden azdır. Kanserin sebepleri çoğunlukla yaşam tarzı kökenlidir:
• Tütün
• Diyet/Obesite/Fizik aktivite
• Alkol
• Enfeksiyonlar (Hepatit B ve HPV) kanser sebeplerinin %90-95’ini oluşturur.
Tütün kullanımı her çeşit kanseri arttırır. Tüm kanserlerin yaklaşık yarısının sebebi tütün ve tütün mamülleri kullanımıdır. Sigara, kanser ile ilişkisi ortaya konmuş en önemli tüketim maddesidir. Sigaranın başta akciğer kanseri olmak üzere larenks, farinks, ağız boşluğu, özofagus, mesane, böbrek, pankreas, idrar yolları ve serviks kanserine neden olduğu bilinmektedir. Özellikle akciğer kanseri ile içilen sigara miktarı arasında açık bir ilişki vardır. Sigaraya başlama yaşı, sigara kullanma süresi, inhalasyon miktarı ve günlük tüketilen sigara miktarı, kanser riskini belirlemektedir. Sigaranın zararlı etkisi, sigara bırakıldıktan 10-15 yıl sonra bile devam etmektedir. Sigara dumanında 4000’e yakın sayıda kimyasal madde bulunmakta olup bunun 50’ye yakını kanserojendir.
Dünyada, 15 yaş üstü 1.2 milyar kişi sigara içmekte olup bu rakamın 2025’te 1.6 milyara ulaşması beklenmektedir. Her yıl dünyada 5 milyon insan sigaraya bağlı hastalıklar nedeniyle yaşamını yitirmektedir: diğer bir deyişle “6 saniyede 1 kişi” ölmektedir. (2. Dünya savaşında 20 milyon, 1. Dünya savaşında 8.5 milyon kişi öldü, dünya tarihindeki en büyük deprem 1976 Çin’de 800,000 kişi hayatını kaybetti, Atom bombası yüzünden 1945 yılında Hiroshima ve Nagazaki’de ölüm sayısı ise 220,000’dir). 2030’da ise 8 milyon kişinin sigara ve tütün kullanımına bağlı hastalıklardan hayatını kaybedeceği ve bu ölümlerin yüzde 70’inin de gelişmekte olan ülkelerde olacağı öngörülmektedir.
Ülkemizde yılda 120 bin insan sigaraya bağlı hastalıklar nedeniyle yaşamını yitirmektedir. Bu günde yaklaşık 300 kişinin ölmesi anlamına gelir. 70 milyonluk Türkiye nüfusunun 20 milyonu aktif olarak sigara kullanmakta olup sigaraya bağlı hastalıklardan ölen kişi sayısı, trafik kazalarında ölenlerin (5000 kişi) 25 katı, İzmit depreminde resmi rakamlara göre ölü sayısı 35,000’in 4 katı, terörle mücadelede 30 yılda kaybettiğimiz insan sayısı olan 40,000’in üç katıdır. Pasif içicilik de kanser sebebidir. Tütün dumanı ana akım ve yan akım olmak üzere ikiye ayrılır. Bir sigaradan ortama saçılan dumanın çok büyük çoğunluğu yan akımdan oluşmaktadır. Bazı kanser yapıcı maddelerin miktarı yan akım dumanda ana akıma göre 10-200 kat daha fazladır.
Sigara dışındaki en önemli kanser nedeni diyet-kilo-fizik aktivite bileşenlerinden oluşan “yaşam biçimi” alışkanlıklarıdır. Sigara kullanımı, beslenme alışkanlığı ile beraber gerek yaygınlık gerekse de risk büyüklüğü açısından en önemli iki kanser nedeni olarak karşımıza çıkmakta olup her iki faktör birlikte ele alındığında tüm kanserlerin yaklaşık %80-90’undan sorumlu oldukları düşünülmektedir. Şişmanlık, sebebi ne olursa olsun kanseri arttıran bir etmendir. Fazla kalori alınması ve şişmanlık, rahim, pankreas, safra yolları, barsak, böbrek ve meme kanseri riskini arttırmaktadır.
Zararsız olduğu, kolesterol içermediği söylenen yağlı gıdaların (zeytinyağı veya kuru yemiş de dahil olmak üzere) çok miktarda alınmasının obesiteye yol açabileceği unutulmamalıdır. Gençlik dönemindeki fazla kilo ve şişmanlığın tüm hayat boyu devam ettiği bilinmektedir. Dolayısıyla gençlik çağında şişman insanların fazla olduğu günümüz şartları göz önünde bulundurularak gelecekte kanser vakalarının artacağından endişe edilmektedir.
İnsanların çoğu sağlıklı bir yaşam biçimi edinmek isteseler de günümüzde bunu başarmaya çalışırken önemli engellerle karşılaşmaktadırlar. Yüksek kalorili yiyeceklerin ve lokanta yemeklerinin kolay ulaşılır ve uygun fiyata olması bu yiyeceklerin tüketiminde artışa sebep olmaktadır. Yanısıra fiziksel aktivitedeki azalma her yaştaki ve her toplum kesimindeki insanlarda şişmanlık salgınına katkıda bulunmaktadır. Uzun çalışma saatleri ve ev halkının çoğunun çalışması, yemek hazırlamaya ayrılan zamanı azaltmaktadır.
Bu da ev dışında çoğunlukla işlenmiş besinler ve “fast food” tüketiminde artışa neden olmaktadır. Boş vaktin azalması, ulaşım için otomobillerin kullanılması, elektronik eğlencenin ve iletişim araçlarının kullanımının artması hepsi daha az aktif bir yaşam tarzı oluşmasına katkıda bulunmaktadır. Şişmanlığın önlenmesi sağlıklı beslenme ve fizik aktivite ile olur. Kanser ve diğer hastalıkları engelleyen fiziksel aktivitelere küçük yaşta başlanması en büyük faydayı vermektedir ancak yine de her yaşta egzersiz yapmanın faydalı olduğu ispatlanmıştır.
1) Başta bitkisel kaynaklı olmak üzere sağlıklı besinler tüketiniz:
* Her gün 5 veya daha fazla porsiyon sebze ve meyve çeşitlerinden yiyiniz
* İşlenmiş (rafine) tahıllar ve şekerler yerine, ham tahılları tercih ediniz
* Kırmızı etin, özellikle yağlı ve işlenmiş olanların, tüketimini kısıtlayınız.
* Sağlıklı kiloyu korumaya yardımcı olacak besinleri seçiniz
2) Fiziksel olarak aktif bir yaşam tarzı benimseyiniz.
* Yetişkinler haftanın 5 ya da daha fazla günü 30 dakika ya da daha fazla orta derecede aktivitede bulunmalıdır. Haftanın 5 yada daha fazla günü 45 dakika yada daha fazla orta-şiddetli derecede aktivitede bulunmak meme ve barsak kanseri riskini azaltmaktadır.
* Çocuklar ve gençler haftanın en az 5 gününde günde en az 60 dakika orta-şiddetli derecede fiziksel aktivitede bulunmalıdır.
3) Yaşam boyu sağlıklı kiloyu koruyunuz.
* Kalori alımını fiziksel aktiviteye göre dengeleyiniz.
* Son zamanlarda fazla kilolu ya da şişman iseniz kilo veriniz.
4) Alkollü içeceklerin tüketimini sınırlayınız.
• Soyanın içindeki kadınlık hormonu olan östrojene benzer maddeler, yüksek dozda alındığında meme ve rahim kanserlerine yol açabilir.
• Domates, brokoli ve lahana gibi gıdaların yüksek miktarlarda tüketilmesinin kanserden koruduğuna dair veriler yeterli değildir.
• Ganoderma Lucidum (sözde ölümsüzlük mantarı!), içinde bir nevi “kadınlık hormonu” ve teratojen olan dietilstilbestrol (DES) maddesini içerdiği için önceleri prostat kanserinde kullanılmış ancak sonradan ilaç olarak kullanılması 2002’de FDA tarafından yasaklanmış ve piyasadan kaldırılmış olan PC-SPES’in 8 bitki karışımından biridir. Reishi kullanımına bağlı karaciğer yetmezliği ve arkasından ölüm ile sonuçlanan vakalar tıbbi literatürde bildirilmiş olup basında geçtiği şekliyle Reishi’nin yan etkisinin olmadığı bilgisi kesinlikle yanlıştır. Sık görülen yan etkileri bulantı ve kusma (kemoterapi alanlarda önemli bir sorundur) ve “fare zehiri” diye de bilinen warfarin benzeri etki ile kanamaya yol açmasıdır.
Tedavi ile ilişkili en önemli sorunlardan bir diğeri de bu mantarın, daha önceden greyfurt suyunda da tanımlandığı şekilde karaciğer sitokrom enzimleri üzerinden etki ederek, kemoterapi veya beraberinde kullanılan bulantı önleyici ilaçların etkilerinin azalmasına neden olmasıdır. Bulantı, kusmaya yol açması, kanama yan etkisi, kemoterapi ve diğer ilaçların etkilerini azaltma sorunları yüzünden özellikle kemoterapi ile beraber kullanılması, kemoterapiden önce ve/veya sonra alınması kesinlikle sakıncalıdır.
• Aspartam ve sakarin gibi yapay tatlandırıcıların kansere neden olduğu bilgisi ispatlanmamıştır.
• Kahve tüketiminin kansere neden olduğu ve yeşil çayın kanserden koruduğuna dair bilimsel bir bulgu yoktur.
• Hazır gıdalardaki katkı maddelerinin, uygun oranlarda kaldığı takdirde kanser yapıcı etkisi mevcut değildir
• Genetiği değiştirilmiş gıdaların, kanser riskini artırdığına dair bilimsel bir bulgu yoktur.
• Organik olarak tanımlanan yiyeceklerin kanser riskini azalttığı ile ilgili bir veri bulunmamaktadır.
• Vitamin takviyesi ve kapsüllerinin kanserden koruma etkisi yoktur aksine kanseri tetiklidiğini gösteren çalışmalar mevcuttur:
o Havucun içinde de bulunan beta-karoten maddesinin fazla alınması, sigara bağımlılarında akciğer kanseri riskini arttırabilmektedir. Yapılan bir araştırmada, sigara içenlere beta-karoten tableti verildiğinde, ölüm oranlarının arttığı tespit edilmiştir. Bu havucun tüketilmemesi anlamı taşımaz aksine sigara içenlerin sigarayı bırakmaları daha yaşamsaldır. Havuç günlük gıda alımı içinde taze olarak yenilebilir ve böyle tüketildiğinde kanserden koruyucudur.
o Yiyeceklerle alınan folat kanserden koruyucu etki yaparken hergün yüksek dozda folat vitamin tableti tedavisi ile artmış kanser ve kalp damar hastalığı riski gösterilmiştir. Folik asidin felç ve kalp hastalığı riskini azaltması ve kalın bağırsak kanserini engellemesi varsayımları ile birçok insan folik asit tabletleri kullanmaya başlamış ve hatta Amerika, Kanada ve Şili gibi unlara ve benzeri ürünlere folik asit eklenmeye kadar yaygın kullanıma girmiştir. Fakat yıllar sonra özellikle gıda takviyesi yapılan bu ülkelerde kalın bağırsak ve prostat kanserlerinde yüzde 200’e varan artışlar dikkati çekmeye başlamış ve 2009 yıllarının ortalarından itibaren sayıları gittikçe artan araştırmalarda folik asidin yüksek dozlarının normal hücreler yanında kanser hücrelerinin çoğalmalarını kolaylaştırdıkları ve artırdıkları gösterilmiştir. Norveçte yapılan çalışmalarda folik asit ve B12 desteği alan kalp hastaları arasında akciğer kanserine yakalananların oranının, genel nüfusuna göre yüzde 25 daha fazla olduğunu ortaya konmuş ve araştırmada ayrıca, vitamin desteği alanların diğer kanser hastalıkları ve diğer rahatsızlıklardan ölüm oranının da daha yüksek olduğu vurgulanmıştır.
Alkol kanseri tetikler. Az miktarda bile olsa alkol kanserojen etki gösterir. Alkolün neden olduğu kanserler ağız boşluğu, larinks, özefagus ve karaciğer kanserleridir. Alkol kullanımı yanında sigara içimi de varsa kanser riski, her biri için 5 kat iken, 25 kata çıkmaktadır.
Cep telefonu kullanımına bağlı kanser gelişimi konusunda veriler yetersiz olup kullanımının kısıtlanmasına dair uluslararası sağlık örgütlerince bilimsel bir uyarı mevcut değildir. Türkiye’deki içme suyunda arsenik düzeylerine ait bilgiler yetersizdir. Sadece ABD, Belçika ve Tayvan’ın belli bölgelerinde yeryüzünün derin katmanlarından içme suyuna karışan arseniğin uzun süre tüketilmesinin kanser yapıcı etkileri tanımlanmıştır. Arseniğe maruz kalma, arsenikle çalışan kişilerde, önemli miktarda şarap içen kişilerde, ahşap içeren evlerde yaşayan kişilerde ve geçmişte arsenik içeren pestisit kullanılan çiftliklerde yaşayan kişilerde olabilmektedir.
Doğum kontrol hapları ve menapoz sonrası hormon replasman tedavisinin, hem kanser hem de kalp rahatsızlıkları açısından önemli yan etkileri vardır. Bu nedenle kesinlikle doktor tavsiyesi ile alınmalıdır. Zararlı organizmaları engellemek, kontrol altına almak, ya da zararlarını azaltmak için kullanılan madde ya da maddeleri içeren karışımların (pestisit) kullanımı tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kontrol altındadır. Halen ülkemizde kullanımda olan pestisitler kanser yapıcı etkileri açısından kontrol altında olan bileşiklerdir. Tüketilen maddenin üzerindeki pestisit kalıntılarının bertarafı için uygun hijyenik önlemler yeterlidir. En önemli risk pestisiti uygulayan kişinin (ülkemizde çiftçi veya yetiştirici) kendisine ve çevresindeki kişilere olmaktadır.
Kanserden korunmak için yaşam biçimimizi değiştirmemiz ve sigara dumanına maruz kalmayan, sağlıklı beslenen, şişman olmayan ve fiziksel olarak aktif olan bireyler olmamız gerekli ve yeterlidir. Aslında bunun için ”mağara adamı” örneğini incelemek yeterlidir: Unutulmamalıdır ki ilk insan sigara içmezdi, çevresinde de sigara içilmezdi, ne bulursa onu yerdi, yiyeceğini bulmak için saatlerce koşturur egzersiz yapardı, vitamin hapı, takviye gibi diyet kandırmacalarına maruz kalmazdı, alkol kullanmazdı, güneş ışığından korunmada günümüz insanına göre daha dikkatliydi ve güvenli cinsel yaşam konusunda daha şanslıydı.
Kanser tedavisi öncesinde, esnasında ve sonrasında bitkisel karışımlar-vitamin kapsülleri, v.b. gibi maddelerin kullanımına kesinlikle izin verilmemelidir.
Çünkü bitkisel karışımlar:
1) Kemoterapi ilaçlarının etkilerinde azalmaya yol açarak hastalığın etkin tedavisini sekteye uğratmaktadır.
2) Bu karışımların yan etkileri kemoterapi yan etkisi zannedilip gereksiz doz azaltımına gidilebilmekte ve tedavinin eksik verilmesine neden olabilmektedir.
3) Sıklıkla kanamaya meyile yol açmaları nedeniyle kanserli hastalarda ciddi kanamalara ve ölüme neden olabilirler.
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?
Yazının bir bölümünde “ölümsüzlük mantarı….” “Hiç biri doğru değil…” ifadeleri geçiyor. Ayrıca bu ürünlerle ilgili genel bir ifade olarak bilimsel çalışmasının olmadığı ve karaciğer ve böbrek üzerinde olumsuz etkiler yarattığı ifade ediliyor. Pubmed de 1200 ün üzerinde ganoderma lucidum ya da ölümsüzlük mantarı diye bilinen mantar ile ilgili çalışma mevcut… Devamını oku »