Alkolün genetik bir rahatsızlık olduğuna geçmeden önce, “alkol nedir, içeriğinde ne vardır, standart içki nedir nasıl hesaplanır, günlük maximum alkol tüketimi ne olmalıdır“ gibi alkolle ilgili bazı temel konulara değinmekte fayda var. Ayrıca yazının sonunda alkolün sebep olduğu hastalıklar ve bu konuda yapılmış birkaç bilimsel çalışma da bulunmaktadır.
Basitce tarif etmek gerekirse Alkol, Karbon(C) atomuna hidroksil grubunun(-OH) bağlı olduğu organik bileşenlerin genel adıdır. Kimyasal yapısı farklı olan değişik alkol türleri bulunmaktadır. Ön bilgi olarak alkollü içeceklerde kullanılan Etanol den bahsetmeden geçmek olmaz.
Alkollü içeceklerde saf Etanol kullanılır ve her içki ihtiva ettiği saf Etanol miktari ile derecelendirilir. “Bir bardak bira içtim, bir duble rakı içtim veya bir kadeh şarap içtim” gibi ifadeler vücuda alınan alkol miktarı bakımından pek fazla bir şey ifade etmez. Vücuda alınan alkol miktarının daha iyi anlaşılması için tüm Dünyada kabul edilen standart bir birim kullanılır. Bu birimin adı “Standart İçkidir“ ve 1 Standart içki 10 gram Etanol ihtiva eder.(Literatürlerde standard drink olarak kullanılır).
Her ne kadar uluslararası ortak birimin adı Standart içki olsa da bu standart içerdiği etanol bakımından ülkeden ülkeye farklılıklar gösterir. Standart içkide kabul edilen etanol miktarı ülkeye göre değişmekle beraber genellikle 8 gram ile 14 gram aralığındadır ama birçok ülkede bu miktar 10 gram olarak kabul edilmiştir.[2]
Maksimum sınır da ülkeden ülkeye değişiklik gösteriyor. Bu sınır ülkesine göre erkeklerde 20 – 40 gram kadınlarda ise 10 – 30 gram arasında değişebilmekte. Sonuç olarak ne standart içkide, ne de maximum tüketimde tüm Dünyanın kullandığı tek bir ortak değer yok.[3]
Ne kadar içtiğimizi nasıl anlayacağız. Cevabı küçük bir matematik hesabı ile bulmak mümkün. Örneğin, Alkol oranı % 2,7 olan 375 mililtrelik küçük bir bardak bir bira içmiş olalım, içtiğimiz bu bir bardak Biradaki Standart içki miktarı şöyle hesaplanır. [4]
Standart içki = 375 x 2.7 / 1000 x 0,789 = 0.79 dir.
Bu şu anlama geliyor: 1 Standart içkinin 10 gram olarak kabul edildiği bir ülkede 1 bardak bira içerek vücudunuza 7,9 gram etanol almış oluyoruz ki, eğer bundan 3 veya 4 bardak daha içersek günlük maksimum sınıra ulaşmış oluruz.
Uzun yıllar alkol bağımlılarının beyninin nasıl çalıştığı pek bilinmiyordu. Bu bilinmezlik 2012 yılında Kaliforniya Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırmayla büyük bir oranda aydınlatıldı. Bu araştırma için seçilen 13 alkol bağımlısı ve 12 bağımlı olmayan denek grubuna önce alkol içirildi ve ardından alkolün etkisini beyinde takip edebilmek amacı ile deneklerin kollarından kontras madde injekte edildi ve daha sonra Positronen-Emissions- Tomographie (PET) tekniği ile beyin taraması yapıldı.
Sonuçlar açık bir şekilde alkoliklerin beyninin alkol tüketimi esnasından farklı çalıştığını gösteriyordu.
Endorfin, tıpkı morfin ve opiat gibi uyuşturucu etkisi gösteren, salgılandığı anda vücutta gevşeme ve güçlü bir keyif duygusu oluşturan bir hormondur. Başka bir ifade ile Endorfin vücudun kendi ürettiği bir uyuşturucudur.
Bu araştırma alkol tüketimi esnasında Endorfin hormonunun bağımlılarda, bağımlı olmayanlara göre daha fazla salgıladığını ve buna bağlı olarak daha fazla keyif alındığını gösteriyor. Bu keyif duygusu öyle güçlü ki, kişiyi alkole bağımlı hale getiriyor.
Alkol bağımlısı olan kişilerin beyninde alkol alınınca neden Endorfin hormonu salgılanıyor acaba? Yapılan araştırmalar alkol bağımlılığı ile genler arasında sıkı bir ilişki olduğunu gösteriyor ve şu ana kadar yapılan araştırmalar alkol bağımlılığında birçok genin rol oynadığını gösteriyor. Bu genlerin birbiriyle etkisi henüz tam olarak bilinmese de bilinenlerden bazıları bu konuda bize kesin olmayan öngörüler veriyor.
Örneğin Heidelberg Üniversitesinin 2012 yılında yaptığı araştırma, Neprilysin proteini nin miktarı alkolikliğin derecesini belirlediğini gösteriyor. Buna göre Neprilysin miktarı ne kadar azsa alkole bağımlılık o derece fazla oluyor. O halde düşük Neprilysin ile düşük Endorfin arasında bir bağlantı olabilir mi? !!!
Her ne kadar böyle bir öngörü için aradaki bağlantılar şimdilik kopuk olsada Neprilysin kodlayan Mme Geni’nin, Endorfini kodlayan gen üzerinde bir regülatör görevi yaptığı düşünülebilir. Yani birinin az çalışması diğerinin çok çalışması için komut veriyor olabilir. Ve bu komutun gerçekleşmesi için beyinin vücuda „Alkol iç ve Endorfini yükselt“ gibi bir takım kimyasal uyarılar vermesi mümkün gibi görünüyor. !!! [6]
Uzun zamandır korku ile alkol bağımlılığı arasında bir bağlantı olduğu düşünülüyordu. Böyle bir bağlantının olup olmadığını anlamak amacı ile İllinois Üniversitesi tarafından CREB geni ile bir deney yapıldı ve bu deney için farelerde CREB geni bloke edildi.
Neden CREB geni?: CREB geni beynin gelişiminde ve aynı zamanda öğrenmede görev alan CREB proteini kodladığı biliniyor. Ayrıca bu proteinin yokluğunun korku ve depresyonu da tetiklediği biliniyor. Bu bilgiler ışığında CREB geni bloke edilen fareler labirent testine tabii tutuldu ve testin başlamasıyla birlikte farelerde birdenbire korku atakları ile depresyon belirtileri görülmeye başladı ve akabinde farelerin korkuyu bastırmak için ortama konulan Alkol ve Su seçeneklerinden alkolü tercih ederek sakinleşmeye çalıştıkları tespit edildi.
CREB geni insanda 7. kromozomda bulunuyor ve alkoliklerin %30 ile %70 nin aynı zamanda depresyon rahatsızlığı olduğu biliniyor. Depresif- Alkolik tanısı konanlarda bir ihtimal CREB geninin mutasyonlu olduğu söylenebilir. !!!
Bir öngörü: Depresif- Alkolikler herhangi bir gün, herhangi bir şekilde alkolle tanışıyor ve alkolün korkularını bastırıldığını keşfediyor. Bir yandan alkol içerek korkusunu bastırırken, diğer yandan alkolün vücuttaki etkisinin kaybolmasıyla korkunun tekrar ortaya çıktığını fark ediyor ve bu kısır döngü içerinde kişi alkole bağmlı hale geliyor olabilir. Bu tip alkoliklerde yani Depresif- Alkoliklerde belirleyici olan CREB genindeki bir mutasyon olabilir.[7]
Daha önce yapılan istatistiksel çalışmalar, acı sevenlerin aynı zamanda alkol içmekten de zevk aldığını gösteriyordu. Bu da araştırmacıları “Acaba acı molekülünü yakalayan reseptör ile alkol moleküllerini yakalayan reseptörler aynı mı, acı molekülleri ile alkol molekülleri birbirine benziyor mu? ” düşüncesine yönlendirdi. Bu düşünceden yola çıkan Pensilvanya Üniversitesi’nden John Hayes, laboratuvarda acı seven ve sevmeyen 96 kişiye çeşitli derecelerde alkol tattırdı ve alkolün tadının kendilerinde nasıl bir etki bıraktığını sordu.
Sonuç olarak acı seven gruptaki kişiler alkolün derecesi arttıkça alkolün tadının daha iyi olduğunu belirttiler. (Sonucun böyle çıkacağı daha önceki istatistiksel çalışmalardan zaten biliniyordu.) John Hayes daha sonra alkolün tadını iyi bulan deneklere genetik test uyguladı. Bunun için acı reseptörlerini kodlayan TAS2R13, TAS2R38 ve TRPV1 genlerinin dizilimini analiz etti.
Sonuç: Acı ve alkol tadını seven deneklerin 3 geninde noktasal mutasyonların olduğu bulundu. Aşağıda genlerin mutasyon sayısı ve mutasyon noktaları bulunuyor:
Bu araştırma, büyük bir ihtimalle acı moleküllerini yakalayan reseptörlerle alkol moleküllerini yakalayan reseptörlerin aynı reseptörler olduğunu düşündürüyor. Bu konuda kesin karara varmak için reseptörlerle ilgili bir araştırma daha yapılması gerekiyor. Yine büyük bir ihtimalle acı sevme derecesi ve alkoliklik derecesi mutasyonların nerede olması ile yakından ilgili.[8]
Alkol ile genler arasından bir başka ilişki kendini, kişinin ne ölçüde sarhoş olduğunda gösteriyor. ADH (Alkol dehidrogenaz) ve ALDH (Aldehit-Dehidrogenaz) adındaki iki gen yine kendi adında iki enzim kodluyor. Alkol vücuda girdiği andan bu iki enzim kademeli olarak alkolü parçalayarak kişinin çok çabuk sarhoş olmasını engelliyor.
Bu iki gen nasıl çalışır? : Alkol içildikten sonra vücutta iki aşamalı bir reaksiyon başlıyor.
Genin mutasyonlu olduğu durumlar:
Bazı kişilerde ALDH geni mutasyonludur. Bu mutasyonlu gene sahip kişilerin içki içmesi durumunda ikinci aşamadaki reaksiyon gerçekleşemez ve içilen alkol Asetaldehit olarak vucutta kalır. Kişinin sarhoş olması aslında Asetaldehit ile zehirlenme durumudur ve bu durumdaki kişiler içki içmeye devam ederse vücut bu durma istifra ederek cevap verir ve zehiri istifra yoluyla dışarı atar. Bu kişilerin bir seferde çok fazla alkol alması durumunda klinik vakalar bile söz konusu olabilir.
Mutasyonların yeri: ALDH genindeki mutasyon, genin 671. pozisyonunda bulunan Guanin (G), yerine Adenin (A) gelmesi ile oluşmuştur ki, bu değişiklik ALDH enzimini meydana getiren Amino Asitlerden Lisin yerineGlutamik asit kodlanmasına sebep olur, bu da Asetaldehit’in Sirke Asidine dönüştürülmesini engeller.[9]
İndiana Üniversitesi tarafından 2014 yılında yüzlerce genin taranması sonunda dördüncü kromozom üzerinde SNCA genine(Synuclein Alpha) ulaşıldı. Bu gen üzerinde bulunan birçok mutasyonun alkolizmle yakından ilişkili olduğu tespit edildi.
SNCA geni, SNCA adında bir protein kodluyor ve bu protein beynin esnekliğini sağlıyor. Bu protein ayrıca nöronlar arasında nörotransmitter olarak görev yaparak sinirler arasında iletişimi sağlıyor. Bu proteinin beyinde olmaması veya yeterli olmaması durumunda nörobiyolojik aktivite azalıyor ve kişinin motivasyonu düşüyor.
Bağımlılık nasıl oluyor? : Başlangıçta alkol tüketimi ile yükseltilen nörobiyolojik aktivite, alkolün etkisinin geçmesi ile tekrar düşüyor. Aktiviteyi yükseltmek için tekrar alkol alınıyor ve sonunda kişi bu kısır döngü içierisinde alkol bağımlısı oluyor
Sonuç: Yapılan bu araştırma, alkol bağımlıların beyninde SNCA proteininin çok az olduğunu ve bu eksikliği dengelemek için kişinin sürekli alkol tüketerek nörobiyolojik aktiviteyi yükselttiğini gösteriyor.[12]
Alkol, vücudun birçok organına zarar vererek birçok hastalığın ortaya çıkmasına sebep olan güçlü bir serbest radikal kaynağıdır. Yüksek alkol tüketimi başta karaciğer, kalp, beyin, yemek borusu, sinir sistemin gibi vücudun önemli organlarında tahribata ve kansere yol açıyor. Aşağıda, alkolün sebep olduğu hastalıklar konusunda yapılmış bazı araştırmalar ve sonuçları bulunmaktadır.
1- Araştırma, Alkol tüketimine bağlı oluşan çeşitli hastalık riskleri: 2009 yılında The Lancet dergisinde yayınlanan, 9 yıllık bir dönemi kapsayan bir araştırma.
Ağır içicilerde herhangi bir nedene bağlanamayan ölümler 7.7 kat. [10]
2- Araştırma, Alkol tüketimine bağlı oluşan kanser vakaları : 2011 yılında The British Medical Journal dergisinde yayınlanan ve 363.988 erkek ve kadınla yapılan büyük çaplı bir araştırma. Araştırma erkeklerde her 10, kadınlarda her 33 kanser vakasının sebebinin aşırı alkol tüketiminden kaynaklandığını gösteriyor.
Mehmet Saltürk
++++++++++++++++++++++++++ Dipl. Biologe Mehmet Saltuerk Institute for Genetics University of Cologne ++++++++++++++++++++++++++Kaynaklar
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?