Akupunktur, her ne kadar toplumda bir zayıflama yöntemi olarak benimsenmiş olsa da, aslında 5 bin yıldır birçok hastalıkta kullanılan bir tedavi şekli. Ankara Kişisel Sağlıklı Yaşam Merkezi Direktörü Akupunkturist Dr. Buğra Buyrukçu, Dünya Sağlık Örgütü tarafından 1974’te bu tedavinin kabul edildiğini, tarihsel olarak felsefe ile başlasa da ardında bilimsel yönü de bulunan bir sağlık uygulaması olduğunu söylüyor. Son dönemde özellikle diyet ve zayıflama yönüyle gündeme gelen akupunkturun tek başına zayıflatmadığını belirten Dr. Buyrukçu, bireylerin kendi özelliklerine göre bilimsel bir diyetle birlikte bu uygulamayı almasını tavsiye ediyor. Medikal Akademi Ankara Temsilcisi Hatice PALA KAYA’nın sorularını yanıtlayan Dr. Buğra Buyrukçu, akupunktur ve akupunkturla tedaviye yönelik detaylar hakkında bilgi verdi.
Dr. Buyrukçu: Akupunktur yaklaşık 5 bin yıldır uygulanan bir tedavi şeklidir. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), 1974 yılında akupunkturun bir tedavi yöntemi olduğunu ve belirli hastalıkların tedavisinde kullanıldığını bilimsel olarak yayınladı. Akupunktur, vücutta 636 tane noktanın kullanılarak hastalıkların semptomlarının giderilmeye çalışıldığı bir yöntem. Buradaki çok önemli noktalardan bir tanesi; akupunkturun kendi felsefesinin olması.
Bu felsefe; vücudun 12+2, yani 14 tane yaşam enerji döngüsü olduğunu, organların düzenli ve bir uyum halinde çalışabilmesi, bağışıklık sisteminden tutun da vücudun genel akışının sağlanabilmesi için bu enerji akslarının düzenli çalışması ve bu çalışmanın koşulunda da sağlığımızın korunması söz konusudur diyor. Bu enerji akışlarında bir bozulma meydana geldiğinde, vücudumuzda hastalıklar ortaya çıkar. Mesela; ağrı, depresyon veya başka sıkıntılar oluşabilir.
Akupunktur felsefesi, enerji akslarındaki enerji yolları düzenlendiğinde bu sıkıntıların tedavisinin rahatlıkla yapılabileceğini söylüyor. Özellikle akupunkturda semptomlar çok önemlidir. Yani kişinin yaşamış olduğu mide yanması, mide ağrısı, baş ağrısı veya buna benzer ortaya çıkan semptomlara yönelik bir tedavi planlamasının yapılacağı ve yine semptomlardan yola çıkarak hastanın muayenesinin nasıl yapılması gerektiği konusunda bizi yönlendiriyor. Akupunkturda hastanın anamnezi de oldukça önemli çünkü bütün tedaviyi belirleyebilen faktörlerden birisi.
Dr. Buyrukçu: Akupunktur ile tedavide 636 tane noktadan hangisini kullanacağımıza karar veririz. Vücut noktaları burada da ikiye ayrılır. Vücudumuzda var olan noktaların dışında bir de bölgesel noktalar vardır. Akupunktur felsefeleri içinde bölgesel noktaların da vücudun aksını taşıdığına inanılır. Bunlardan birisi ve önemlisi kulaktır. Tüm vücudun aksının kulağa yansıdığı ve kulağın yapısının ters cenin şeklinde olduğu düşünülür ve buna yönelik olarak da noktalarımızın karşılığı belirlenir. Kulak akupunkturunu en fazla geliştiren ve kullananlar da Fransızlardır.
Ramazanda sağlıklı beslenme nasıl olmalı? Oruç tutanlar nelere dikkat etmeli?
Akupunkturun genellikle Çin’de, Japonya’da çıkmış olduğu düşünülür, halbuki Amerika’da, Almanya’da ve Fransa’da çok ilerlemiştir ve çok ciddi yasalar vardır Akupunkturla ilgili. Mesela; baş ağrısı rahatsızlığı olan bir kişiyi öncelikle geleneksel tamamlayıcı tıp uzmanına yönlendirirler ve orada tedavisi yapılır. Yine Amerika’da fonksiyonel tıp ismini verdikleri merkezler açmışlardır. Bu merkezlerde hem akupunktur uzmanları, geleneksel tamamlayıcı tıp uzmanları hem de branş hekimleri görev yapar.
Bu hekimler ortaklaşa çalışırlar. Bütün tıp bilimlerinin bir arada olduğu yöntemler uygulanır ve hastalar tedavi edilir. Amerika’daki bu merkezlerde 6 aydan önce randevu alamazsınız. O kadar başarılı sonuçlar vardır ki, tüm dünya artık bu merkezlere akmaya başlamıştır. Onun için de iki tıbbın bir arada kullanıldığı tedavi şekilleri çok önemlidir.
Dr. Buyrukçu: Bu kadar yaygın olmasının altında uyguladığımız tedavilerde bazen çözümsüz kalmamız yatıyor. Mesela; hastanın ağrısı var, bütün tetkikler yapılıyor, ama hiçbir sorun gözükmüyor. O zaman hastaya diyoruz ki, “Aslında senin ağrın yok, muhtemelen bu psikolojik bir ağrı. Psikiyatra git ve antidepresan kullan”. Dikkat edilirse, son 20 yılda antidepresan kullanımı çok arttı. Çünkü tanımlanamayan bir sürü hastalık ortaya çıktı. Bu hastalıkların altında yatan nedenler bulunamadığı zaman da psikolojik olabileceği düşüncesiyle antidepresan ile tedaviye yönlendiriliyor.
Bu tarz çaresizlikler durumunda yani hastanın tedavi edilemediği, mesela; kulak çınlaması veya kulakta bir uğultu hissi, Kulak- Burun-Boğaz uzmanlarının çoğu zaman zorlandığı, tedavi edemediği ve hastalarla da çok ciddi sıkıntılı diyaloglar yaşadığı branşlar arasında yer alıyor. Baş ağrıları ve karın ağrıları gibi ağrıların tedavisinde veya kas iskelet sistemi ağrılarının tedavisinde, alerjik rahatsızlıklarda, kronik sinüzitlerde yani çaresiz kaldığımız birçok hastalığın tedavisinde akupunkturdan yardım alıyoruz, akupunktur pek çok hastalığın tedavisini yapmaya başladı.
İlaç besin etkileşimleri tedavi sürecini ciddi düzeyde olumsuz etkileyebilir
Sağlık Bakanlığı’nın yayınladığı akupunktur hangi hastalıklarda kullanılmalıdır, hangi hastalıklar akupunktur ile tedavi edilmelidir rahatsızlıklarına baktığınızda, bunların birçoğunun klinik hastalıklar, çözülemeyen hastalıklar olduğunu mutlaka göreceksinizdir. Bu hastalıklar arasındaki en önemlilerinden biri de yeme hastalığıdır diyebiliriz.
Dr. Buyrukçu: Maalesef ki insanlar, doymak için yemiyor, mutlu oldukları için yiyor, yani yemek yemek zevk veriyor. Bu da doymanın dışında yeme planını ortaya çıkarıyor. Fakat vücudun bir gerçeği var, eğer aldığınız kalori harcadığınız kaloriden daha yüksekse, yani günlük metabolizma hızınızdan daha yüksekse, vücut bunu kendini korumak amaçlı yağ olarak depoluyor. İnsanların günlük stresine ve iş temposuna baktığımızda ise, çoğu zaman bu kiloyu veremediklerini görüyoruz.
Çünkü artık pek çok kişi daha sedanter yaşıyor. Bundan dolayı yakılan enerji miktarı oldukça azaldı ama alınan kalori miktarı arttı. Bir de bu kalorilere ek olarak barsak duvarını, mikrobiyatayı bozabilecek ürünlerle beslenme çok arttı. Önceden ekmekler 14 kromozomlu buğday ile yapılıyordu. Şu anda ekmek yapılan un yani kullanılan buğdayın kromozom sayısı 48. Daha dayanıklı, daha çok ürün veren buğday üretilmeye başlandı.
Dolayısıyla kromozomları çok değiştirdik. Yani GDO’lu, vücudumuzun tanımadığı ürünleri çok fazla kullanmaya başladık. Mesela; dondurulmuş gıdalar çok fazla tüketilir hale geldi. Ürünlerin raf ömrü uzasın diye içine bir sürü şey katılmaya başlandı. İşte bunlar barsak mikrobiyatasını çok ciddi bozmaya başladı.
Barsaktaki probiyotik dengesini özellikle kötü huylu probiyotiklere çevirmeye başladılar. İyi huylu probiyotiklerin beslenmesini sağlayan prebiyotik maddelerin alımı ciddi şekilde azalmaya başladı. Tüm bunların ışığında mikrobiyata bozulduğu için insanların artık zararlı ürünleri, ağır metalleri, toksinleri alması çok daha kolaylaştı. Dolayısıyla vücut içindeki hormonal dengemiz de daha kolay bozulmaya başladı ve insanlar çok daha kolay obez olmaya başladılar. Yediğimiz her türlü şeyden kaynaklı obezite çok arttı ve insanlar yine bu hormonal dengesizlikten, ortaya çıkan insülin direncinden dolayı obezite ile kolay kolay baş edemez hale geldiler. Bu aşamada ne yapmak gerekiyor? Sağlık Bakanlığı’nın başlattığı obezite ile çok ciddi bir savaş söz konusu ama bu tek başına yeterli olmuyor.
Dr. Buyrukçu: Kişilerin altta yatan bir hastalığı var mı yok mu diye bakmadan, direkt olarak uygulanan bu diyetler, hormonal dengeyi ve mikrobiyatayı bozmaya başladığı için bunun sonucunda kilo vermeye karşı da ciddi bir direnç söz konusu oluyor.
Dr. Buyrukçu: Öncelikle akupunktur ve kilo verme ile uğraşan bir hekimin mutlaka beslenme üzerine de bir eğitim almış olması gerekir. Eğer eğitim almamışsa, mutlaka bir diyetisyen ile çalışması lazım ki, bu çok önemli. İkincisi, beslenme dengesini sağlamamız gerekiyor ama beslenme dengesini sağlamadan önce var olan kilonun vücutta verdiği hasarı tespit etmemiz, onun için de bir kan testi, yani analiz yapmamız gerekiyor.
Hematolojik kanserli hastalarda beslenme ve diyet nasıl olmalı?
Vücutta insülin direnci var mı, hormonal bir dengesizlik var mı, böbrek üstü bezlerinde bir sorun var mı bunların hepsini çok iyi taramak ve sonrada diyet planlaması yapmak gerekiyor. Sağlıklı kilo verilebilmesi için diyet yapmak gerekiyor ama insanlar diyet yapma psikolojisine girdiğinde otomatik olarak mutsuzlaşıyorlar. İstedikleri şeyleri yiyememenin, yapamamanın verdiği mutsuzluk, psikolojik olarak diyete karşı bir antipati başlatıyor. İnsanlar diyete başladıktan iki hafta veya üç hafta sonra hala kilo veremediyse, bu antipatiden dolayı diyeti bırakıyorlar. Sık diyet yapmak ve tekrar diyeti bozmak çok ciddi şekilde vücutta yağ yakım metabolizmasına direnç geliştiriyor.
Mesela; on kez diyet yapan bir kişinin bundan sonra kilo verebilmesi çok mümkün olmuyor, ciddi insülin direnci yaratıyor. Onun için de diyete başlamadan önce, çok iyi bir planlama yapıp, hangi diyetin kullanılacağına karar verilmesi gerekiyor. İşte akupunktur burada devreye giriyor. Akupunktur, diyetin yaratacağı mutsuzluğu ortadan kaldırmak için mutluluk hormonu salgılanmasını ve diyete adaptasyonu kolaylaştırıyor. Biraz önce bahsettiğim vücut enerji dengesini sağlayarak, vücut metabolizmasını çalıştırıyor ve hızlandırıyor. Yine önemli bir konu, vücudun gastrointestinal sisteminin düzenli çalışmasını, özellikle kabızlık gibi problemlerin daha kolay alt edilebilmesini sağlıyor.
Beynin yarattığı acıkma hissini baskılıyor. Dolayısıyla bir yaşam biçimi haline geldiğinde, akupunktur ile başlanılan diyet 10-15. gününe girdiğinde artık kişinin acıkma hissi de kalkıyor. Akupunktur, hızlı doymayı sağlıyor. Önceden iki tabakla doyarken, akupunktur ile bir tabakla veya yarım tabakla doymaya başlıyorsunuz. Akupunktur tek başına zayıflatmıyor, yapmış olduğunuz diyete uyumunuzu sağlıyor.
Biz, bu uyumu başarı ile sağlayabilirsek, yani iyi bir diyet seçebilirsek ki, seçeceğimiz diyeti mutlaka DSÖ ve Dünya Diyet Birliği’nin onaylamış olduğu yani hakkında bilimsel çalışmalar yapılmış ve gerçekten de kilo vermede etkili olacağı düşünülen bir diyetse kullanmamız gerekiyor. Onun için kişilerin internetten bulduğu şok diyetler, çok hızlı zayıflatan diyetlerin kesinlikle tercih edilmemesi, hekim nezaretinde, hakkında bilimsel çalışmaların yapıldığı diyetlerin kullanması gerekiyor.
Dr. Buyrukçu: Diyette haftada 700 gr yağdan vermek gerekiyor. Bir kişinin sağlıklı olarak kilo verebilmesi için ayda 3,5-4 kilo vermesi lazım. Maalesef yanlış uygulanan diyetler yüzünden hastalara 8-10 kg civarında verdirilebiliyor. Peki ne oluyor? Sonrasında kişi akupunkturu bıraktığı, tekrar eski yeme düzenine döndüğü anda verdiği kiloları geri alıyor.
Dr. Buyrukçu: Birincisi; kişinin verdiği kiloları koruyabilmesi için akupunkturdan çıkış tedavisi yapıyoruz. Başlangıçta 1200-1300 kalori verdiğimiz diyeti 2000 kaloriye çıkartıyoruz. İkibin kaloriye çıkardıktan hemen sonra da akupunkturdan çıkış uygulaması yapıyoruz. Onbeş günde bir, ayda bir, iki ayda bir, üç ayda bir şeklinde. Akupunkturdan çıkış uygulaması yaptığımızda diyeti de normal seviyesine getirdiğimizde kilo veren hastanın bir daha kilo alabilmesi çok mümkün olmuyor.
Şunu özellikle tekrar vurgulamak istiyorum, bir akupunkturistin kilo verdirebilmesi için beslenme üzerine eğitim alması veya bir diyetisyenle çalışması lazım. Maalesef akupunktiristler, diyeti de yazarım diyerek 500-600 kalorilik diyetler verdiğinde bir anda, ciddi bir şekilde çöküş olduğu için eğer bir vitamin desteği de sağlanmazsa, vitamin eksikliklerine bağlı tırnak kırılmaları, deri dökülmeleri, saçlarda kırılmalar ve saç dökülmeleri çok fazla oluyor. Bu diyetler vücuda çok ciddi hasarlar verebiliyor. O nedenle vücudun enerji dengesini, mineral ve vitamin dengesini bozmayacak bir diyet planlaması yapılmalı, DSÖ’nün onayladığı diyetler kullanılmalıdır.
Dr. Buyrukçu: Evet, bu önemli bir konu. Diyete rağmen bazı bölgelerde örneğin; kadınlarda kollarda sarkma meydana gelebiliyor, düzeltemiyoruz. Basen bölgesinde, bacak arasında, göbekte yağlar kalıyor. Erkeklerde özellikle göbek bölgesinde ciddi bir yağlanma oluyor. Bu aşamada biz bölgesel akupunktur yapıyoruz. Bu uygulamada kullandığımız akupunktur iğnelerinin özelliği aldıkları galvanik akım ile birlikte yağ dokusunu parçalayabilmeleridir.
Yağ dokusunu parçalayarak bağışıklık sistemi hücrelerini getiriyorlar, bağışıklık sistemi hücreleri de buradaki yağ hücrelerini eriterek, lenf yoluyla kana karıştırıyor. Dolayısıyla bölgesel olarak kolay kolay verilemeyen yağ bölgelerini ayda 4 seans ile 8 cm.’e kadar inceltmek mümkün olabiliyor. Yine bu tedaviyi yaparken de akupunktur iğnelerini kullanıyoruz ama burada elektro akupunktur yöntemini uyguluyoruz. Yani bölgesel zayıflamalarda elektro akupunkturdan lipoliz yöntemini kullanıyoruz ve böylece hastaların 4-8 cm.’e kadar incelmesi söz konusu oluyor.
Dr. Buyrukçu: Daha önce vurguladığım gibi, akupunktur tek başına zayıflatan bir yöntem değil. Yani “Ben istediğim gibi yiyeyim ama akupunktur yaptırayım, zayıflayayım” gibi bir durum mümkün değil. O nedenle başarılı olması, kişinin uyumuna bağlı. Eğer gerçekten diyeti uyguluyorsa, akupunkturun etkileri ortaya çıktıysa mutlaka başarılı oluyor ama yine de %10 kadar diyetine çok iyi uyduğu ve akupunktur uyguladığı halde kilo veremeyen veya hızlı kilo veremeyen hastalar söz konusu.
Bu hastalara da baktığımızda ana unsurlardan birisi, sürekli diyet yapıp vermeye bağlı olarak metabolizma dengesini bozmuş veya vücudunda ağır miktarda toksin birikimi meydana gelmiş kişiler olduğunu görüyoruz. Bu hastalarda şelasyon tedavisi yapıyoruz yani vücudunda biriken ağır metalleri, toksinleri dışarıya atıyoruz.
Böylece bir anda bu hastalar kilo vermeye başlıyor. Bu tedaviyi yaptığımız halde yine zayıflayamayan, 100 gr, 200 gr veren hastalar var. Bu hastaları da incelediğimiz zaman bazı gıdalara karşı intolerans geliştiğini görüyoruz. Bu tarz hastalar olduğunda yani yüzde 10’luk gruba giren ve hiçbir şekilde kilo veremeyen hastalar olduğunda mutlaka intolerans testi yapıyoruz. Gıda intolerans testine baktığımızda, intolerans olan yiyecekleri yasakladığımızda, hasta birden kilo vermeye başlıyor.
Dr. Buyrukçu: Akupunktur tedavisinin yan etkisi neredeyse mümkün değil. Kullandığımız iğneler zaten küçük. Normal siyah uçlu enjektör içerisine 20 tane akupunktur iğnesini sokabiliyorsunuz. Çok ince, mikron düzeyinde, 0.25 mm boyutunda bir iğneyi herhangi bir sinire batırdığınızda, sinir hiçbir şekilde hasar görmüyor. Ancak bir damarı yaraladığınızda orada sızıntı şeklinde kanamalar olabiliyor ve o kanamanın yarattığı bir morluk söz konusu olabiliyor. Onun dışında gösterilmiş hiçbir yan etkisi yok.
Örneğin; akupunkturist iğneyi yanlış noktaya batırırsa, o nokta çalışmaz. Yani doğru noktaya batırmadığını düşünürsek, o nokta hiç etkili olmuyor. Dolayısıyla bu işi bilmeyen bir akupunkturiste gitseniz bile zarar verebilme ihtimali neredeyse olmuyor.
Dr. Buyrukçu: Akupunktur tedavisinin son yıllarda çok etkili olmasının altında yatan önemli sebeplerden bir tanesi de artık Sağlık Bakanlığı’nın bu konuya çok ciddi eğilmesi. Sağlık Bakanlığı, 2014 yılında bir yasa çıkararak, akupunkturu merdiven altı olmaktan çıkardı. Bu yasa eşliğinde artık hekimler belirli eğitim merkezlerinde bir eğitim alıyor, sonra da akupunktur uygulama sertifikası veriyor. Eğitim alan hekim bu uygulama sertifikası ile Sağlık İl Müdürlüğü’ne gidip, oradan izin aldığı takdirde akupunktur yapabiliyor. Sağlık Bakanlığı bu konuda çok katı şartlar, çok iyi denetlemeler getirdi. Akupunktur uygulayan hekimleri 6 ayda bir denetliyor. En önemlisi de Sağlık Bakanlığı bu konuya çok önem veriyor. Birçok üniversite ve eğitim-araştırma hastanesinde akupunktur uygulama üniteleri açıldı. Bu uygulama ünitelerinde de akupunkturu çok yaygınlaştırdı.
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?