Akciğer kanserlerinin küçük hücreli ve küçük hücreli dışı olmak üzere iki temel gruba ayrıldığını söyleyen Prof. Dr. Mandel, şu bilgileri veriyor: “Küçük hücreli dışı kanserlerin yüzde 80-85 rastlanma oranıyla daha sık görülen grubu oluşturur. Farklı kanser grupları hastalığın büyüme hızı, biyolojisi ve başka organlara yayılması açısından farklı bir seyir izler. Bu kanser türlerine göre tedavi seçimi de farklı olmaktadır. Küçük hücreli dışı akciğer kanserlerinin de farklı alt grupları vardır. Geçmişte uzun süre tüm hastalara aynı tedaviler uygulandı. Ancak son yıllarda, tümör biyolojilerinin farklı olduğu anlaşıldı ve bu alt gruplara göre tedavi yaklaşımlarımız değişti. Buradan yavaş yavaş tedaviler kişiye özel olarak değişime uğradı.”
Hedefe yönelik tedaviler ile akciğer kanseri hastalarının umudu arttı
Günümüzde kanser tedavisini hastalığın genetik özelliklerinin yönlendirmeye başladığını söyleyen Prof. Dr. Mandel, “Bu genetik değişiklikler ve tedaviyi belirleyecek mutasyonların varlığını araştırmak için patologlarla birlikte çalışmanın önemi arttı. Eskiden tümörün küçük hücreli ya da küçük hücreli dışı olarak belirlenmesi yeterli olmaktayken, artık bu grupları da alt gruplara ayırıyor, genetik değişikliklerin incelenmesini istiyoruz. Hastalarımıza, kemoterapi yanında farklı seçenekleri de sunmak için gerekli genetik testlerin yapılmasını önerebiliyoruz.
Ancak, bu testlere göre hastalarımızın uygun bir tedaviye yönlendirilmeleri söz konusu olmaktadır” diyerek hastalığın önlenmesi için alınabilecek önlemlere dikkat çekiyor: “Bu gelişmelerle eskiden ümit veremediğimiz hastalarımıza daha olumlu bir bakış açısı sağlayabilir duruma geldik. Ama her şeyden önce hastalığın önlenmesi ve erken teşhis olanaklarının artırılması gerekir. Unutulmaması gerekir ki akciğer kanserleri yüzde 85-90 oranında sigarayla bağlantılıdır. Sigaraya başlamamak ve sigarayı bırakmak akciğer kanserini önleyebilir. Yani akciğer kanseri önlenebilir bir hastalıktır” şeklinde konuştu.
Moleküler onkolojideki yenilikler ve gen mutasyonlarının ortaya konmasının bireyselleştirilmiş tedavilerin uygulanmasını mümkün kıldığını söyleyen Prof. Dr. Mandel, sözlerini şöyle sürdürdü: “Böylece kemoterapiden yarar görmese de hedefli tedavilerle yaşantısını sürdürebilecek alt gruplar ortaya çıktı. Küçük hücreli dışı akciğer kanserinde bir süredir EGFR adı verilen gen mutasyonunu hedefleyen tedavilere önemli ölçüde yanıtlar alınıyordu. Son yıllarda yaşanan bir diğer önemli gelişme ALK gen mutasyonlarının varlığının ortaya konması oldu.
10 soruda akciğer kanseri belirtileri ve yeni tedavi seçenekleri
Doğru tedavi uygun hastalarda kullanıldığında cevap oranı %60’lara kadar çıkıyor. Bu umut verici ilaçlara her gün bir yenisi eklenmektedir. Ancak, her yeni ilacın tüm hastalara uygun olamayabileceğini de akılda tutmak şarttır. Bunun ayırımı için klinisyen, hasta ve patolog arasında çok yakın bir işbirliği gerekmektedir. Bu bilgilerin ışığı altında, akciğer kanseri hastalarının kişiye özel yaklaşımlar ve tedaviler ile daha uzun yaşam şansı ve farklı tedavi seçeneklerinden faydalanabilme olanağı bulunduğunu söyleyebiliriz.”
Kanserin erken evrede yakalamanın çok önemli olduğunu söyleyen Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Patoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Büge Öz, şu bilgileri verdi: “Ancak bugün artık ileri evrelerde bile yapılabilecek bazı şeyler var. İleri evrede kanserlerde tümör vücutta yayılmış olabileceği için cerrahinin yerine sadece tümörü oluşturan istenmeyen hücreleri hedef alan bazı özel tedaviler mevcut. Bu hücrelerin mutasyon dediğimiz, diğer hücrelerde olmayan bazı genetik özellikler kazandığını bugün biliyoruz.
Bu gen değişiklikleri hücreye kontrol dışı üreme, hücrenin ölümsüzleşmesi ve ayrıca vücutta yayılabilme gibi özellikler kazandırıyor. Artık bu genetik özelliklere yönelik tedaviler geliştirilmeye başlandı. Bunlar içerisinde bazılarının durdurulması, çok özel moleküler ajanlar ile mümkün olabiliyor. Bu moleküler ajanların kullanılarak, tümörün, hücrenin ölümsüzlüğünün, sürekli olarak çoğalmasının ve vücut içerisinde uzak yerlere gitmesinin önlenmesi hedefleniyor.”
Bu gen değişikliklerine karşı iki ilaç grubunun çok kısa sürede çok iyi sonuçlar verdiğini ifade eden Prof. Dr. Öz, “Bu ilaçlar hastaların sağ kalım olarak ifade edilen hastalıksız yaşam sürelerinde de çok ciddi faydalar sağlamaya başladı. Ancak bu tedaviden yararlanabilmeleri için hastalarda öncelikle bu gen değişikliklerinin testlerle gösterilebilmesi gerekiyor. Bunlar tedavi kararını etkileyen önemli testler olduğundan doğru yapılıp doğru yorumlanmaları gerekiyor. Üniversite hastaneleri, bazı devlet hastaneleri ve özel laboratuarlarda bu testlerin güvenilir yapılabilmesi konusunda çok yakın gelecekte çok daha iyi bir yere geleceğiz.
Bu tedavilerden yararlanabilecek hastaların birtakım genetik testlerle belirleniyor. Küçük hücreli dışı akciğer kanseri tanısı almış hasta mutlaka onkologuyla iletişimde olmalıdır. Bu testler için onkolog gerek görüyorsa hastasını uygun patoloji laboratuvarlarına refere edecek, hastayla ve patologla birlikte çalışarak sonuçları yorumlayacaktır. Bu testler şimdilik iki taneyle başladı ama gelecekte devamının ve daha fazlasının geleceğine yürekten inanıyorum. Böylece yakın gelecekte kanser ölümcül olmaktan çıkabilir ve hastaların, genetik özelliklerine göre kendilerine en uygun kişiye özel tedaviye ulaşması sayesinde sağkalım oranlarında ciddi artışlar görülebilir.”
Her yıl 4 Şubat günü, dünya üzerinde ölüm nedenleri arasında ilk sıralarda yer alan kanser konusundaki bilinci artırmak için Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından “Dünya Kanser Günü” olarak kabul ediliyor. 2008 Sağlık Bakanlığı verilerine göre, ülkemizde kanser yüz binde 267 oranında görülüyor. Ülkemizde kansere bağlı ölümlerde akciğer kanseri ilk sırada yer alıyor.
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?