Aids (HIV), yüzyılımızın en ölümcül hastalıklarından birisidir. HIV, insan bağışıklık yetmezliği virüsünün, bağışıklık sistemine yavaş yavaş nüfuz ederek vücudun enfeksiyonlara karşı direncini yok eder. Bu durum bireyi hastalıklara karşı korunmasız bırakır; AIDS‘e neden olur. AIDS, HIV enfeksiyonunun son aşamasıdır. Hasta bu süreçte ölümcül enfeksiyonlara ve kansere yakalanabilir. Kanında HIV taşıyan kişiye HIV pozitif denir. HIV virüsü kana bulaştıktan sonra uzun yıllar belirti vermeyebilir ve kişi kendini iyi hissedebilir. Bazı vakalarda, HIV pozitif bir kimsenin 8 ila 10 yıl AIDS’e yakalanmadığı görülmüştür. Bulaşma gerçekleştikten en az 3 ay sonra yapılan ELISA testleri en doğru sonucu verir.
İçindekiler
AIDS bulaşıcı bir virüs hastalığıdır. Mikrobu HIV (Human Immunodeficiency Vırus-(Edinilmiş Bağışıklık Eksikliği Sendromu), adı verilen virüstür. HIV girdiği vücudun, mikroplara karşı koyma yeteneğini sağlayan bağışıklık sistemini etkileyip çökertir. Direnci azalan vücutta, HIV etkisinin yanı sıra, çeşitli mikroplarda hastalıklara neden olur. Virüs, bulaş sonrası enfekte olan kişide, uzun yıllar belirti vermeden çoğalır. Bu kişiler ”HIV Taşıyıcı” olarak tanımlanır ve virüsü başkalarına bulaştırırlar.
AIDS ise (Acquired Immuno Deficiency Sendrom) yani, Kazanılmış-Edinsel Bağışıklık Yetmezliği Sendromu olarak adlandırılan bir hastalık sistemidir. AIDS; HIV pozitif bir kişide, bağışıklık sistemi yetersizliği nedeniyle ciddi-fırsatçı enfeksiyonlar ve fırsatçı kanserlerden bir veya birkaçının geliştiği bir hastalık halidir.
AIDS, Sağlık Bakanlığı ‘na bildirilmesi zorunlu bir hastalıktır. Ama bildirim isimle yapılmaz. İsmin baş harfleri ve doğum tarihi kodlanarak yapılır.
Eğer riskli bir durum veya ilişki yaşadıysanız, herhangi bir belirtiye rastlamasanız dahi hemen bir AIDS testi yaptırın. Alacağınız test sonucuna göre hayatınızda değişiklik yapabilir, ailenizi koruyabilir ve içinizdeki kuşkuyu yok edebilirsiniz. Test sonucunuz negatif çıktıysa, davranışlarınıza dikkat ederek hep temiz kalmaya özen gösterin. Korunmadan cinsel ilişkiye girmeyin. Kontrolsüz kan transferi yaptırmayın.
Bağışıklık sistemini güçlendirmek için ne yapmalı, nasıl beslenmeli?
Kanında HIV virüsü bulunan kişilere HIV pozitif denir. Bu kişiler aynı zamanda kanında antikor bulunan seropozitif (Anti-HIV testi = ELISA testi pozitif) kişilerdir.
Her HIV taşıyıcısı, aynı zamanda AIDS hastalığı geçiren kişi demek değildir. AIDS, taşıyıcı bir kimsenin HIV nedeniyle ciddi enfeksiyonlardan birini geliştirmiş ya da kan testleriyle ölçülebilen bağışıklık sistemi hücrelerinin virüs tarafından yüksek düzeyde tahrip edilmiş olması gerekir. Halen AIDS’in kesin bir tedavisi yoktur. Ancak sorun, çeşitli ilaçlarla büyük oranda kontrol altına alınabilir ve HIV pozitif bireyler uzun yıllar sağlıklı bir şekilde yaşayabilir.
HIV virüsü vücudun dışında yaşayamayacağından aslında bulaşması zordur.
HİV virüsü taşıyan partnerle cinsel ilişki kuran kişi başka cinsel hastalık taşıyorsa (Bel soğukluğu, frengi, hepatit vs.) doku hasarı nedeniyle bulaşma riski katlanarak artar. Ayrıca partnerin yaşı, hastalığın evresi, ilişkinin şekli ile riski arttırabilir. Kadınlarda menstrüal kanama zamanındaki ilişkide bulaşma riski yüksektir.
HIV, vücuda girdikten sonra 2 ila 4 hafta kuluçka dönemi yaşar ardından enfeksiyon bulguları ortaya çıkar. Bu dönemde görülen belirtiler, gribe benzerdir ve genellikle 2 haftadan kısa sürer. Bu dönemde sıklıkla ateş, lenf bezlerinde büyüme, farenjit, deride döküntü, kas-eklem ağrıları, baş ağrısı, bulantı-kusma, nadiren de karaciğer-dalak büyümesi, ağızda pamukçuk ve nörolojik sorunlar görülmektedir. Bu ilk aşamadan sonra genellikle 8-10 yıl süren kronik semptomsuz bir dönem başlar. Ardından hastalığın son dönemi olan aşikar AIDS dönemi ortaya başlar. Bu dönemde enfeksiyonlara ve kansere yakalanma riski çok artar. AIDS gelişen ve tedavi edilmeyen kişiler birkaç yıl içinde ölür.
Lenf bezi şişmesi neden olur? Nasıl geçer? Belirtileri ve tedavisi
HIV enfeksiyonlarının tanısında, laboratuvar teknikleri kullanılır. Bu virüse karşı oluşan spesifik ANTİ-HIV antikorlarının ELISA tekniği ile gösterilmesidir. Eliza diye bilinen testle kanda, hastalığa sebep olan virüse karşı gelişmiş olan antikor olup olmadığına bakılır. Şüpheli temastan 3 ay sonra test yaptırılması daha doğru sonuçlar verir. Herşeye rağmen çeşitli nedenlere bağlı olarak “yalancı pozitif” sonuç alınması söz konusudur. İki kez yinelenen ve ELISA ile pozitif bulunan kan örneklerinde, “ilave testler” ile durumun kesinleştirilmesi gereklidir. Başvurulan test “Western Blot” doğrulama tekniğidir.
HIV virüsünü saptamaya yönelik laboratuvar testleri virüsün vücuda giriş zamanına göre değişiklik göstermektedir. Bu testler aşağıdaki gibi sıralanmaktadır;
1. HIV PCR (viral DNA/RNA) (9-11 günden sonra)
2. p24 antijen testi (3 hafta-3 aylık dönem arasında)
3. ELISA (Anti-HIV) testi (3-6 aydan sonra)
HIV PCR testi, virüs genetik materyalinin PCR tekniği ile çoğaltılarak ölçülecek ve tanımlanabilecek duruma getirilmesidir. Enfekte olmuş bir kişinin kanında virüs bulunmasına rağmen erken dönemde virüse karşı antikor oluşmamaktadır. Bu nedenle PCR testi erken evrede HIV virüsünün kanda tespitinde kullanılmaktadır. Şüpheli temastan 9-11 gün sonra HIV PCR testi ile virüs varlığı saptanabilmektedir. PCR testinin virüsü saptama duyarlılığı 28. günden itibaren ~%98-100 olarak belirtilmektedir.
HIV şüphesi taşıyan herkes tarafından yaptırılabilir. Özellikle şüpheli ilişkiden sonra ve yenidoğanlarda HIV araştırmasının PCR tekniği ile yapılması gerektiği vurgulanmaktadır. PCR testi ayrıca HIV pozitif kişilerde virüs miktarının ölçülmesi ve AIDS hastalarının tedaviye verdikleri yanıtın takibinde de kullanılmaktadır.
P24, HIV virüsüne özgü viral bir proteindir. Bu proteinin vücutta saptanması virüs varlığını göstermektedir. Testin virüs bulaşmasından sonra geçen 21. günden 90. güne kadar yapılması uygun bulunmaktadır
HIV virüsü ile enfekte kişilerin savunma sisteminde bu virüsle savaşmak için HIV’e karşı özel antikorlar oluşur. Kandaki bu antikorların ELISA yöntemiyle saptanmasına Anti-HIV testi denir. HIV antikorlarının ELISA yöntemiyle ölçülebilecek düzeye ulaşması için 3 aylık bir süre geçmesi gerekmektedir. Bu nedenle test, bulaşma gerçekleştikten 3 ay sonra yapılmalıdır. Anti-HIV test sonucunun pozitif olması kanda HIV virüsüne karşı antikorların oluştuğunu gösterir. Bu nedenle Anti-HIV testinin tam pozitif olduğunu söyleyebilmek için Westernblot testi adlı doğrulama testinin de yapılıp sonucunun pozitif bulunması gerekir.
Bel soğukluğu nedir? Belirtileri, tedavisi ve korunma yolları
Aids hastalığının tam tedavisi henüz yoktur ana kullanıma giren yeni ilaçlar hastaların normal insanlara yakın bir hayat standardında uzun yıllar hayatta kalmasını sağlamaktadır. Son yıllarda aids tedavisinde büyük gelişmeler sağlanmıştır ve yeni tedavi seçenekleri sayesinde yaşam süresi ve kalitesinde belirgin bir artış olmuştur. Mevcut ilaçlarla yapılan tedavinin amacı HIV virüsünün çoğalmasını durdurmak, ortaya çıkabilecek belirti ve bulguları önlemek; hastanın başka hastalıklar kapmasını önlemek ve tüm bunların sonucu olarak hasta yaşam süresini uzatmaktır.
HIV’i baskılayan, antiretroviral tedavi ve bu tedavide kullanılan ilaçlar sosyal güvenlik sistemine kayıtlı bireyler için ücretsiz sağlanıyor. Ancak ilaç kullanımının kesintiye uğraması tedaviyi olumsuz etkiliyor. Böyle bir durumda ilaca direnç geliştirebiliyor ve tedavinin etkinliği tehlikeye girebiliyor. Tedaviye engel olan faktörlerin başında bilgisizlik ve önyargı geliyor. Halen birçok insan HIV’in etkin ilaçlarla baskılandığını, kronik bir sağlık sorunu olduğunu, HIV ile yaşayanların sağlıklı ve kaliteli bir şekilde günlük yaşantılarına, eğitimlerine, çalışma ve aile yaşamlarına devam edebileceğini bilmiyor.
HIV pozitifliğini, kronik bir hastalık gibi değerlendirmek mümkündür. Kişi, ilaç kullandığı sürece, normal hayatına devam edebilmektedir. HIV pozitif bireylerin, eş adayına gerekli bilgilendirme yapılarak, önleyici korunma yöntemleri kullanarak ve önleyici tedavi almak koşuluyla evlenmesi ve çocuk sahibi olması mümkündür, ancak riskleri vardır.
Korunmasız yapılan tek bir cinsel temasda bulaşma riski tam bilinmese de yüksektir. Vajina içine giren HIV’in viral çoğalmayı başlatabilmesi için kan dolaşımına girmesi gerekir. Bilimsel çalışmalara göre; kadınlara HIV bulaşma riski daha yüksektir.
Primer infeksiyondan sonra belli aralıklarla meninin incelendiği araştırmalara göre, bulaştırma oranları arasında farklılık bulunsa da bir erkek ilk bulaşmadan hemen sonra HIV virüsünü başkalarına bulaştırabilir.
Meninin içinde virüs bulunması infekte erkeklerden hamile kalmayı isteyen HIV negatif kadınlar için ciddi riskleri beraberinde getirmektedir. İnfekte menideki virüsün inaktive edilmesi, kadının yapay olarak döllenmesi ve bu yolla hem annenin hem bebeğin infeksiyondan korunmasının mümkün olduğu bazı araştırma ile gösterilmiştir. Hekimler, bu yolla ancak birkaç gebelik sağlayabilmişlerdir.
HIV infekte eşten ayrı, başka bir erkek tarafından verilen meni ile yapılan yapay döllenme işlemi de HIV infeksiyon riskini tamamen yok etmez. İnfekte olduğu bilinmeyen vericilerden alınan menilerle yapılan yapay döllenme ile anneye HIV bulaştığı pek çok araştırmada gösterilmiştir. Son yıllarda, sperm vericilerinde HIV taraması yapay döllenme öncesi şart olmuştur. HIV antikorları negatif olan vericilerin spermleri, 2-4 ay sonra yapılan ikinci antikor testine kadar dondurularak saklanmaktadır.
HIV infekte bir partnerle girilen her bir vajinal ilişkide HIV infeksiyonu kapma riskinin tam olarak ölçülmesi imkansız olmakla birlikte, Avrupa’da yapılan geniş çaplı bir araştırmanın sonucuna göre tahminler yapılabilmektedir. Bu araştırma kapsamında 304 HIV negatif kişi ve partnerleri değerlendirildi. Bu kişilerin tek risk faktörleri HIV infekte partnerleri ile cinsel temasa girmeleri idi. Bu kişilerin 196’ı kadın ve 108’i erkekti. Bu çiftler ortalama 20 ay boyunca izlendiler ve HIV infeksiyon varlığı açısından test edildiler.
Frengi nedir? Sifiliz hastalığı nasıl bulaşır? Belirtileri ve tedavisi
Araştırma boyunca çiftler toplam 15 bin kez cinsel temas üzerinden incelendi. Çiftlerin %48’i düzenli olarak kondom kullanırken, diğerleri ya düzensiz kullandılar ya da hiç kullanmadılar. Düzenli kondom kullanan çiftlerden hiçbirinin eşine HIV infeksiyonu bulaşmamıştır. Kondomu düzensiz kullananlar incelendiğinde, HIV infeksiyonu bulaşma oranı oldukça yüksek bulunmuştur.
Araştırma sonucuna göre HIV için başka bir risk faktörü de genital ülserlerdir. Genital ülserlerin varlığı, genital ülseri olmayanlara göre HIV infeksiyon riskini 5 kat artırmaktadır. Araştırmada ayrıca boşalma öncesinde geri çekmenin, önemli bir koruyucu etkisi olduğu görülmüştür. Tüm ilişkilerinin en az %50’inde geri çekme metodunu uygulayan çiftlerde, bunu yapmayanlara riskin 5 kat daha az olduğu saptanmıştır. Sonuç olarak, kondom kullanımının cinsel temas sırasında virüsün bulaşmasını önlediği kanıtlanmıştır.
Henüz şimdiye dek lisanslı bir aşı geliştirilemese de bu konuda yoğun çalışmalar devam etmektedir. 1990’lı yıllardan bu yana devam eden aşı çalışmaları sayesinde önemli gelişmeler kaydedilmiş olup, halen deneysel aşamada aşı uygulamalarının olduğu bilinmektedir.
Referanslar: 1- What is HIV / AIDS? 2- Guide for HIV and AIDS 3- Explaining HIV and AIDS
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?