Fakat daha önceki olaylar, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili tarafların genel yaklaşım bu tür olaylardan ders çıkarmadığımızı göstermektedir. Bu tür felaketler yaşadığımızda ilk günlerde çok duygusal oluyoruz ve herkes “ben daha çok üzüldüm” yarışına girmektedir. Fakat beş on gün sonra unutuyor en vurdumduymaz, sorumsuz ve yanlış davranışları sergilemeye devam ediyoruz. Hükümet, işveren ve diğer kesimlerin iş sağlığı ve güvenliği konusundaki politikaları iş kazalarına adeta davet çıkarmaktadır. Bu nedenle de bu tür olaylar bağıra, bağıra gelmekte ve bir türlü son olmamaktadır. Bu yüzden hala iş kazalarının en çok olduğu Avrupa ülkesiyiz. Korkarım ki bu durum uzun sürede böyle devam edecektir. Çünkü hiç akıllanmıyoruz. Yapılması gerekenleri yapmıyor, yanlışları yapmaya devam ediyoruz.
Bu yazıda Soma Maden kazası örneği üzerinden İş Sağlığı ve Güvenliği konusundaki durumumuz ele alınmak istenmiştir. Yapmadıklarımıza ve yanlış yaptıklarımıza dikkat çekmek istenmiştir. Bunlar o kadar çok ki burada bazılarını sayacağım. Elbette bunlar bilinen, bile bile yapmadığımız veya yanlış yaptığımız işlerdir. Fakat yine de belirtmek, dikkat çekmek istedim. Belki bir faydası olur diye.
Çalışma Şartları ve Ortamı ile ilgili Yapmadıklarımız veya Yanlış Yaptıklarımız:
1- Sağlığımıza genel olarak önem vermiyoruz. Hala sağlığımızı korumaktan, bu bilinçten çok uzaklardayız. Alınması gereken koruyucu önlemleri zamanında almıyoruz, hatta konuşmuyoruz bile. Sadece hastalık veya kazayla ilgileniyoruz. Bu hepimiz için her alanda geçerli bir durumdur ve iş sağlı konusunda da yanlış tutumumuzu sürdürüyoruz. Oysa meslek hastalıklarının tamamı, iş kazalarının büyük çoğunluğu önlenebilir durumlardır.
2- İşyerlerinin şartlarını iyileştirmiyoruz. Milyonlarca para harcayarak yatırım yapıyoruz. Fakat güvenlik için alınması gereken tedbirleri baştan almıyoruz, sonradan ortaya çıkan teknolojik yenilikleri de kullanmıyoruz. Herhalde işverenler bu tür teknik önlemleri gereksiz harcama olarak görüyor, Çalışma Bakanlığı da genel olarak işverenden yana tutumuyla sorunu görmezden gelmektedir.
3- Eksiklerine rağmen işyerlerinin açılmasına ruhsat verilmektedir. İşyerleri tüm teknik eksikliklerine rağmen ruhsat alabilmekte ve çalışmaya başlamaktadır. Küçük işletmeler ise izinsiz bile çalışmaya başlamaktadırlar. İşleri kolaylaştırmak, bürokrasiyi azaltmak adına işyerleri için yapılması gereken teknik denetimler olmasa da olur noktasına getirilmiştir. Bu nedenle de işveren gerekli iş güvenliği önlemlerini almamaktadır.
4- Çalışma Bakanlığı iş güvenliği denetimleri konusunda nicel ve nitel yönden yetersiz kalmaktadır. Müfettiş sayısı yetersizliğinden işyeri denetimleri çok az yapılmaktadır. Bu denetimler izlenen politikalar, mevzuat ve müfettişlerden kaynaklanan nedenlerden dolayı nitel olarak ta yetersiz kalmaktadır. Bu nedenlerden dolayı denetimlerin etkinliği ve düzeltici etkisi de olmamaktadır.
5- İşsizlik, eğitimsizlik, kayıt dışı çalışma, sendikasızlaştırma ve sarı sendikalar gibi iş yaşamında izlenen politikalar sonucu oluşturulan ve bu gerçeklere mecbur edilen insanlar iş güvenliğini önemsemeden çalışmaya mahkum edilmektedir. İş güvenliği önlemlerinden habersiz olan kişiler günlük ekmek parasının peşinde olduğundan işyerindeki riskleri bilmeden veya görmezden gelerek çalışmaktalar. İşçi sendikaları da günümüzde bir şekilde etkisiz hale getirilmiştir. Bu nedenle işçinin koruyanı da kalmamıştır.
6- İş yaşamında ki politikalar ve bunların dayatmaları emeğin ucuzlamasına ve değersizleştirilmesine neden olmuştur. Buna işsizlikte eklenince işçi iyice değersizleştirilmiştir. Oysa risk altında olan bu kişilerden yana taraf olan politikalara ve uygulamalara ihtiyaç vardır.
7- İşyerlerinde taşaron işçi çalıştırma teşvik edilmiş ve yaygınlaşmıştır. Kamu kuruluşların da dahi taşaron çalışma sistemi uygulaması yaygın hale getirilmiştir.
8- Performansa dayalı ücretmodeli iyi bir uygulamaymış gibi önerilmiş ve yaygınlaştırılmış, hatta Kamuda memurlara (özellikle sağlık hizmetlerinde) uygulamaya geçilmiştir. Oysa performansa dayalı ücret sistemiyle çalışmak zorunda kalan çalışan kişinin daha fazla iş yapmak için sağlığını ve güvenliğini ihmal etmek zorunda kaldığı ve bu durumda iş kazalarının artığı bilinmektedir.
9- İş Sağlığı kavramına işverende, çalışanda, kamuda çok uzaktır ve gereken önemi vermemektedir. Bu konuda Çalışma Bakanlığı yetersiz kalmakta. Sağlık Bakanlığı da iş sağlığı konusuyla hiç ilgilenmemektedir. İş sağlığı konusu Türkiye’de sahipsizdir.
10- İşyerinde İş Güvenliği Uzmanı ve İşyeri Hekimliği uygulaması mevzuattan ve izlenen politikalardan dolayı göstermelik kalmaktadır. Bu şekilde etkisiz yasak savma mantığıyla yapılan uygulamaların işyerine ve işçiye hiçbir faydası olmamaktadır.
11- İş yerinde risk analizleri değerlendirmeleri yapılmamakta veya bunula ilgili alınması gereken önlemler alınmadığından yapılanlarda göstermelik kalmaktadır.
12- Kaza sonrasında hep bir koordinasyon sorunu yaşanmakta. Buda işyerlerinde iş kazası tatbikatların yapılmadığını göstermektedir.
13- Felaket sonrası yapılması gereken rehabilitasyon çalışmaları yapılmamakta. Kazadan sonra çalışanda, etkilenen diğer kişilerde unutulmaktadır. Oluşacak post travmatik sendrom ve diğer sorunlara ilgisiz kalınmaktadır.
İşte tüm bu nedenler Türkiye’de kazaların, özelde iş kazalarının beklenen bir durum olduğunu göstermektedir. Tüm bu eksiklikler, yanlış politikalar ve uygulamalar kazalara davetiye çıkarmaktadır. Bu durumda da olayları kazamı cinayet mi diye tartışmak abartı olarak gözükmemektedir.
Oysa bu kazaların hiçbirisi olmayabilir. Yeter ki aklımızı başımıza alalım, yanlış politikalardan vaz geçelim ve samimi olarak iş sağlığı ve güvenliğine önem verip gerekenleri yapalım. O zaman Ülkemizde iş kazalarının sıfırladığını görmek mümkün olacaktır. Bunları yapmak zor değil.
Prof. Dr. Sefer Aycan
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi
saycan@gazi.edu.tr
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?