COVID-19 pandemisi 192 ülkede yükseköğretim de dahil her türlü seviyede eğitim alan 1.7 milyar öğrenciyi ve 63 milyon öğretim elemanını etkiledi. Pandemide e-öğrenme kullanımı inanılmaz bir hızla arttı ve e-öğrenme endüstrisi hızla gelişti. Çünkü, sosyal mesafe kavramı, üniversiteleri ve bütün eğitim kurumlarını yeni bir öğretme ve öğrenme planı yapmak zorunda bıraktı. Salgının sadece sağlık sistemini değil, yaşamın bütün boyutlarını etkileyeceği, salgın sonrasında birçok şeyin eskisi gibi olamayacağı ve yeni normallerle yaşamaya devam edeceğimiz öngörülmektedir. Yeni normaller pandemi nedeniyle oluşan kısıtlı yaşamlarda bir alan açma çabası olarak da değerlendirilmektedir.
“Sosyal mesafe” kavramı COVID-19’un başından bu yana, virüsün bulaşmasından korunmada farmakolojik-olmayan ciddi bir yöntem olarak uygulanmaya konuldu. Toplumun tümü aşılanıncaya kadar da etkin bir yöntem olarak devam edecek.
Kapalı okullar, kapalı sınıflar, eğitimin sadece çevirim içi olarak verilebilmesi, kitlesel toplantıların video konferanslarla sürdürülmesi doğal olarak, üniversitelerde, okullarda, öğrencilerde birçok sosyal ve psikolojik sıkıntıyı da beraberinde getirdi, durum gittikçe dayanılması güç hale geldi. Ancak, ortamın halen yoğun risk altında olduğunu görmekteyiz. Bu nedenle, çevirim içi eğitim, e-öğrenme gibi yeni normal olarak kabul edilen sistemleri kullanmaya devam edeceğiz.
Zoom, Canvas, Blackboard (collaborate), Panopto ve Microsoft teams, video konferans platformları ve LMS platformları (Learning Management System) son bir yıldır e-öğrenme sistemine olan talebin artışı ile birlikte günlük yaşamımıza girdi. Özellikle video konferans sistemlerinin 4. endüstrial devrimi (4IR) hızlandırdığını da gözlemlemekteyiz. Kullanılan bu online platformlar sayesinde, pandemide e-öğrenme sistemleri hızlı ve acil olarak güncel eğitime girdi ve eğitimin devamı sağlanmış oldu.
Ekonomik açıdan bakıldığında ise beklenmedik bir şekilde gelişen e-öğrenme endüstrisinin, e-öğrenme pazarının, tüm dünyada 2016’da 46 milyar dolar olan değerinin 2022 yılında, 243 milyar dolara ulaşacağı bildirilmektedir (Duffin E, 2020). Diğer önemli bir başlık, dünyanın önde gelen birçok yayın kuruluşu, başta medikal bilimler olmak üzere bütün akademik disiplinlerde, yayınları -açık bilim açık erişim- politikası doğrultusunda, ücretsiz olarak sunmaktadırlar. Yayınlar fulltext ve veri dökümü ile birlikte ücretsiz olarak kullanıma açıldı. Bu da özellikle araştırmacılar açısından değerli bir konsepttir. Ülkemizde Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) ve birçok üniversite açık ders arşivleri oluşturdu.
Dünya verilerinde, 2021’de açık eğitim kaynaklarının (OER-Open Education Resources) kullanım oranının %34’ten %71’e yükseldiği, yüz-yüze eğitimin ise %96’dan %14’e düştüğü rapor edilmektedir (Cision PR, Newswire, Mart 2021). Açık öğretim kaynakları sadece ders materyeli olarak değil bilginin ve kültürel değişimlerin serbest dolaşımını sağlayan kaynaklar olarak ta görülmelidir.
MOOC (Massive open online courses) kitlesel açık çevirimiçi kurslar pazarının yıllık büyüme hızı %29 olarak veriliyor. 2010’da kurulan ve ilk açık ders materyellerini sunan Udemy bugün için 30 milyon kullanıcıya, 2012’de kurulan edX bugün 20 milyon kullanıcıya sahip. Anadolu Üniversitesinde 2015’te kitlesel çevirim içi açık dersler ile eğitime başlayan AKADEMA bugün 10 kategoride toplam 120 ders ile herkesin esnek ve ücretsiz biçimde öğrenme imkanı bulmasına yardımcı olmaktadır.
E-öğrenme platformu olan MOOC’ların kullanıcılarının %44’ünün mezuniyet sonrası eğitim (yüksek lisans -doktora) alanlar olduğu ve ayrıca e-öğrenme sistemlerinin istihdamda ve üretimde de %25 oranında verimliliği artırdığı rapor edilmektedir (Griffith N).
Z-kuşağı öğrencileri olarak değerlendirilen ve şu an eğitimde olan öğrenciler ne öğreneceklerini ve öğrendiklerini nasıl aktaracaklarını karar verme özerkliğine sahip olmak istiyorlar. Hayata atılırken, iş gücü piyasasının ihtiyaçları ve kendilerinin kazandıkları yetenekler arasındaki uyum bu öğrenci kitlesi için ciddi anlamda önemlidir. Yüksek öğretim kurumlarında ülkelerin ekonomik ve sosyal olarak büyümelerine katkı koyacak ve toplumda yeni üretimleri gerçekleştirecek yeni nesli, bu yeteneklerle donatarak eğitmek gerekmektedir. Yani bilgi kadar yetenek geliştirmeye de önem vermeliyiz.
Evrensel bilgiler ve yeteneklerle donatılmış şekilde uygulanacak yükseköğretim politikalarına, üniversitelerin bir müfredat reformuna ve meslek ayırt etmeksizin öğrencilere dijital becerilerinin daha fazla geliştirilmesi konusunda dersler konulmasına ivedilikle ihtiyacımız var.
4. sanayi devrimi teknolojiyi, fiziksel ve dijital ortamları birleştiriyor, yeni yaklaşımlarla özellikle hızlı teknoloji odaklı değişimleri ortaya koyuyor. Pandemi dönemi, yetenekler açısından özellikle stajlarda ve uygulamalı bilimlerde ciddi sorunlar yarattı. Konu ile ilgili raporlarda bu açıdanda simülasyon yöntemleri ve kapsamlı yeni dijital eğitimler içeren programlar öneriliyor… Bugün için özellikle sağlık bilimlerinde (Tıp, diş hekimliği, sağlık bilimleri fakülteleri ve sağlık ile ilgili meslek yüksekokulları) çevirimiçi-online eğitimin, anket sonuçlarına bakıldığında çok tatminkar olamadığını gözlüyoruz.
Öğrenciler anketlerde; yeteneklerin, el becerilerinin ve hastayı gözlemleyebilmenin dijital yöntemlerle öğrenilmesinin zor olduğunu bildirilmektedir (Mukhtar K 2020; Singal A, 2020). Eksiklikler yeniden sınıflara, laboratuvarlara ve yüzyüze pratik eğitimlere dönüldüğünde ancak tamamlanabilecek…
Eurostat 2018 verilerine göre (Taylor & Burquel. UWN, 2021) yükseköğretim mezunlarının genel olarak yükseköğretimi olmayanlara göre çok daha güçlü istihdam oranlarına (%85,5) sahip olduğunu görmekteyiz. Yine de rakamlarda ülkeler ve bölgeler arasındaki birçok dağılım farkı olduğu gözlenmektedir. Mezunların istihdam edilebilirlik oranları, iş gücü piyasasına katılımları Finlandiya’da %88,3, İspanya’da %77,9, İtalya’da %62,8’dir. Fransa`nın Burgonya bölgesinde ise bu oran %96,8’e kadar çıkmaktadır, Türkiye’de 2019 TÜİK verilerine göre yüksek öğretim mezunlarının işgücüne katılımı ve isdihtam oranı %80’lerdedir.
Bu veriler gözönüne alındığında, pandemi sonrasınıda düşünerek özellikle yüksek öğretimde yeni fırsatlar geliştirmeye, pandemide eğitim sistemimize ilave etmemiz gereken yeni alanlara ve yerel ekosistemlere ihtiyacımız var. Dijital eğitimin geliştirilmesi pandemi sonrasında tekrar döneceğimiz geleneksel eğitimide güçlendirecektir. Türkiye`de de dijital dönüşüm ve e-öğrenme konusunda güçlü bir endüstrinin gelişmekte olduğunu izlemekteyiz.
Kaynaklar ve Referanslar:
1- A. Singal, A. Bansal, P. Chaudhary, H. Singh, A. Patra. Anatomy education of medical and dental students during COVID 19 pandemic: a reality check. 2020. Springer-Verlag France SAS, part of Springer Nature 20202- C. Chaka. Higher education institutions and the use of online instruction and online tools and resources during the COVID-19 outbreak-An online review of selected U.S. and SA's universities.3- E.Duffin. Society› Education & Science. E-learning and digital education-Statistics & Facts. Feb 6, 20204- D. Taylor and N.Burquel. For employability, we need new forms of digital education. 3 April 2021. University World News.5- J. Valverde-Berrocoso, M. del Carmen Garrido-Arroyo, C. Burgos-Videla and MB Morales-Cevallos. Trends in Educational Research about e-Learning: A Systematic Literature Review (2009–2018) Sustainability 2020, 12, 5153.6- K. Mukhtar, K. Javed, M. Arooj, and A. Sethi. Advantages, Limitations and Recommendations for online learning during COVID-19 pandemic era. Pak J Med Sci. 2020 May;36(COVID19-S4): S27–S31.YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?