Biz halen haberin asılsız olduğunu bilmeyenlerin olabileceğini düşünerek hem de bu vesile ile Dünya Sağlık Örgütü aslında ne söylüyor, Türkiyemiz yaşlanıyor mu? ve yaşlanan nüfus artışına hazırlıklı mıyız? sorularının cevaplarını bilimsel çalışmaların sonuçlarıyla sizlerle paylaşmak istedik. Ayrıca bunun yaşlanmaya dair toplumun algısını gözlemlemek açısından iyi bir fırsat olduğu düşüncesindeyiz.
Dünya Sağlık Örgütü’nün hazırladığı “Yaşlanma ve Sağlık Dünya Raporu” yaşlı kişiyi basitçe “doğduğu zaman mevcut olan ortalama yaşam beklentisini geçen kimse” olarak tanımlamıştır. Örgütün uzun yıllar değiştirmediği 1998 yılı raporuna göre kronolojik yaş sınıflaması şu şekildedir:
Ancak en son raporlarında yaşlanan dünya nüfusuna dikkat çekmek istediler. Bu rapora göre 2050 yılında 60 yaş nüfusun %22’e ulaşacağı (2 milyar kişi) ve %80’nin düşük ve orta gelirli ülkelerde yaşıyor olacağı öngörülüyor.
DSO raporunda “60 yaşa gelindiğinde işitme, görme, hareket etme gibi yetilerde yaşla ilişkili kayıpların başladığına, kalp hastalığı, inme, kronik solunum yolu hastalıkları, kanser ve demans başta olmak üzere kronik hastalıklar yüzünden morbidite ve mortalitenin gündeme geldiğine” dikkat çekilmektedir. Öte yandan, 70 yaş üstü bazı bireylerin zihinsel ve fiziksel olarak çok iyi durumda bulunmalarına karşın bazı yaşıtlarının “kırılganlık” başta olmak üzere çeşitli nedenlerle en basit ihtiyaçlarını karşılamak için dahi başka bireylere bağımlı olabilmeleri söz konusu olabilmektedir.
Türkiye’de hızla artan yaşlı nüfusun sağlık sorunlarını karşılamaya hazır mıyız?
Bu nedenle DSO raporunda yaşlılığın sağlık üzerindeki etkilerinin kronolojik yaşın yanında kişinin genetik özellikleri, çevresi, davranışları, çoklu morbiditelerin varlığı ve idaresi, aldığı destek gibi birçok faktörün karmaşık etkileşimi ile meydana gelen fizyolojik değişiklikler yüzünden görüldüğü belirtilmektedir.
Yaşlanmayı oluşturan ve etkileyen değişiklikler karmaşıktır. Biyolojik düzeyde yaşlanma, çok çeşitli moleküler ve hücresel hasarların tedrici birikimi ile ilişkilidir. Zamanla bu hasar fizyolojik rezervlerde kademeli bir azalmaya, birçok hastalığın artmış riskine ve bireyin kapasitesindeki genel düşüşe yol açar.
Ancak bu ilişki her zaman doğrusal tarzda olmamakla birlikte bu değişikliklerin bireyin çevresi ve davranışları tarafından güçlü bir şekilde etkilenmesi de söz konusudur. Tipik olarak fonksiyonellik kaybı sadece bir kişinin kronolojik yaşı ile doğrudan ilişkili değildir. Çoğu yaşlı insan hayatı boyunca birden fazla sağlık sorunu yaşayacak olmasına rağmen, daha büyük yaş mutlaka bağımlılık anlamına gelmemektedir.
Ayrıca, ortak varsayımların aksine yaşlanma, yeni tıbbi teknolojilerin yüksek maliyetleri de dahil olmak üzere, diğer faktörlere kıyasla, sağlık harcamaları üzerinde çok daha az etkiye sahiptir. Burada, bireyin sağlığını ve fonksiyonelliğini tanımlamada kronolojik yaştan ziyade, tıbbi literatürde de giderek daha fazla önem kazanan kırılganlık “frailite” tanımı önem kazanmaktadır. Kırılganlık fizyolojik değişiklikler, komorbiditeler ve nutrisyonel durum gibi çeşitli faktörlere bağlı olarak gelişen progresif değişiklikler sonucunda, günlük aktivitelerde ve strese yanıtta etkili olan fizyolojik rezervlerde azalma olarak tanımlanabilir.
Örneğin 55 yaşında çoklu ko-morbiditesi olup, fonksiyonelliğini kaybetmiş olan ihtiyarlar varken, 95 yaşında herhangi bir hastalığı bulunmayıp günlük yaşantısında tamamen bağımsız olan neredeyse genç bireyler de mevcuttur. Dolayısıyla, bireyler mevcut yaşlılık tanımı için gerekli olan yaş diliminden de önce kırılgan olabilirlerken, geriatrik popülasyonda kırılgan olmayan bireylerin de varlığı söz konusudur.
Prof. Dr. Mehdi Zoghi: Kolesterol ile ilgili kafanızda soru işaret(ler)i kalmasın
Kırılganlığın seyri bireyden bireye önemli ölçüde değişmekte ve klinik tablo tamamen tersine döndürülebilir gibi görünmesine rağmen, sadece küçük bir kısmı kendiliğinden tam iyilik haline geri dönmektedir. Kırılganlık, çeşitli sistemlerde meydana gelen karmaşık değişiklikleri içerdiğinden bu bireylere yaklaşım, klinikte geriatrik değerlendirmenin de temelini oluşturan, hastalık odaklı yaklaşımdan ziyade bütüncül yaklaşımı hedefleyen kapsamlı değerlendirme şeklinde olmalıdır.
Bu değerlendirmeler ve bunlardan türetilen kişiye özel müdahalelerin, azalmış yaşam beklentisini ve bağımlılığı da dahil olmak üzere birçok önemli olumsuz sağlıkla ilgili sonuçları önlediği gösterilmiştir. Dolayısıyla, sağlık sistemlerinde hastalık temelli küratif modellerden uzaklaşmalı ve yaşlı insanların ihtiyaçlarına odaklanan entegre bakımın sağlandığı modeller geliştirilmelidir. Dünya Sağlık Örgütü’nün sloganındaki gibi önemli olan “Yaşama yıllar değil, yıllara yaşam katılmalıdır”.
Görüldüğü üzere DSO’nun yaklaşımı da kişileri yaşlarına göre sterotipler ve önyargılar ile değerlendirmemektir. Tam tersine, kronik hastalıkların idaresi ile ilgili kararlar başta olmak üzere sağlıkla ilgili yaklaşımlarda bulunulurken benzer yaştaki hastalar arasındaki heterojeniteyi göz önüne alan ve kişinin yalnızca mevcut morbiditesinin o anki problemini değil genel sağlık gidişatını ön plana getiren bir değerlendirmenin benimsenmesi gerektiğidir.
Türkiye’de durum nasıl diye merak edenler olursa, nüfusunun 2040 yılında 100 milyonu geçmesi beklenmektedir. Türkiye nüfusu 31 Aralık 2017 tarihi itibarıyla 80 milyon 810 bin 525 kişi olmuştur 65 ve daha yukarı yaştaki nüfusun oranı ise %8,5 olarak gerçekleşmiştir ve ileriki yıllar için ön görülen tahminleri geçebileceği sinyallerini vermiştir. Halihazırda yaşlı nüfusumuz %7 oranını geçtiği için yaşlı nüfuslu ülkeler listesine girmiş bulunmaktayız.
Sağlık Bakanlığımız yaşlı bireylere sunulan sağlık hizmetlerini geliştirmek amacı ile DSÖ’ya benzer ve Avrupa’nın Sağlık 2020 hedeflerine paralel Türkiye için stratejilerini hayata geçirmiştir. “Yaşlı Hizmet Merkezlerinde Sunulacak Gündüzlü Bakım İle Evde Bakım Hizmetleri Hakkında Yönetmelik” Başbakanlık İdareyi Geliştirme Başkanlığı’nın “İdareyi Basitleştirme Çalışmaları” kapsamında bazı maddelerinde iyileştirmek suretiyle; yaşamını evde ailesi, akrabalarıyla veya yalnız sürdüren sağlıklı yaşlılar ile demans, alzheimer gibi hastalığı olan yaşlıların yaşam ortamlarını iyileştirmek, boş zamanlarını değerlendirmek, sosyal, psikolojik ve sağlık ihtiyaçlarının karşılanmasında yardımcı olmak, rehberlik ve mesleki danışmanlık yapmak, kendi olanaklarıyla karşılamakta güçlük çektikleri konular ile günlük yaşam faaliyetlerinde destek hizmetleri vermek, ilgilerine göre faaliyet grupları kurarak sosyal faaliyetler düzenlemek suretiyle sosyal ilişkilerini zenginleştirmek, aktivitelerini artırmak ve gerekli olduğu zamanlarda aileleri ile dayanışma ve paylaşma sağlanarak yaşlının yaşam kalitesini arttırmak amaçlanmıştır.
Yeni kalp yetersizliği kılavuzları pek çok açıdan belirgin avantajlar sağlıyor
Ayrıca bu bağlamda “Yaşlı Dayanışma Merkezleri Hakkında Yönerge” gereği hizmet veren Ankara Emek 75.Yıl, Mamak, Eskişehir, Çanakkale ve İzmir Nebahat Dolman Yaşlı Dayanışma Merkezleri “Yaşlı Hizmet Merkezi” olarak yeniden hizmete açılmıştır.
Son olarak, yaşlı nüfusumuzu ilgilendiren Kalp ve Damar hastalıklarına ilişkin ülkemizdeki klinik araştırmalar ve sonuçlarını paylaşmak istiyoruz: Ülkemizde en önemli kronik kalp hastalığı sorunlarından olan koroner arter hastalığı (KAH) ile ilişkili demografik verilere bakıldığında, akut bir iskemik olay nedeni ile hospitalize edilmiş KAH olgularının ortalama yaşının Avrupa ortalamasından düşük olduğu (58,6 ± 10,3’e karşılık 62,5 ± 9,6 yıl), daha obez (%40,7’e karşılık %37,6), daha fazla diyabetik (%39,7’ye karşılık %26,8), daha fazla hipertansif (%45’e karşılık %42,7), daha fazla sigara içicisi (%31,9’a karşılık %29,6), daha dislipidemik (%56,4’e karşılık %43,9) oldukları görülmüştür.
Özetle daha genç ama risk faktörleri açısından daha sorunlu bir popülasyonla ülkemizde karşı karşıya olduğumuz söylenebilir. Yine de ülkemizde akut olay geçirmiş KAH olan olguların %16,1’inin 70 yaş, %45.9’unun 60 yaş, %80,7’sinin ise 50 yaş üzerinde olmasının altının çizilmesi gerekmektedir.
Türkiye’de 65 yaş üstü nüfusa yönelik ilk ve en kapsamlı bilimsel araştırma olan ELDER – TÜRK çalışmasının sonuçlarına göre, kardiyoloji kliniklerince takip edilen ve çalışmada kayıt altına alınan 65 yaş ve üzeri hastalarımızda hipertansiyon %73, diyabet %28.8, hiperlipidemi %35, geçirilmiş miyokard enfarktüsü %50, atrial fibrilasyon %27.3 ve kronik böbrek hastalığı %11.5 oranında kayıt edildi. Hipotiroidi %6.2, alzheimer %1.6, inme hikayesi %18.7, KOAH veya astım %15 ve bilinen malignite %4 oranında olmaktadır.
Çalışma popülasyonunun %66.3’ü beta bloker, %71.7’si anjiyotensin sistem inhibitörleri, %59.6’sı diüretik, %7.9’u digoksin, %30.5’i kalsiyum kanal blokeri, %34’ü lipid düşürücü ajanlar, %71.5’i asetil salisilik asit ve %25.9’u oral antikoagülan (Warfarin %16) kullanmaktaydı. En sık kullanılan kardiyovasküler sistem dışı ilaçlar vitaminler (%12.3) ve non-steroid anti-inflamatuar ilaçlardı (%11.2). Hastaların %25’i dört veya daha fazla ilaç kullanmakta idi. Acil servise yıllık başvuru oranı %19 ve başvuranların üçte iki oranında hastanede yatarak tedavilerinin yapıldığı kayıt edilmiştir. Yılda 10’dan fazla polikliniklere başvuranların oranı ise nispeten yüksek (yaklaşık %20) olduğu görülmüştür.
Yeni Oral Antikoagülan Kullanımında En Sık Sorulan 20 Soruya 20 Uzman Yanıtı
Sonuç olarak ülkemizde kronik kalp hastalıkları söz konusu olduğunda geleneksel olarak ileri yaş kabul edilen 60-70’li yaşlardan daha ileri kronolojik yaşa sahip bir popülasyonun önemli yer tuttuğu bir hasta grubu ile karşı karşıya olduğumuz söylenebilir. Bu bağlamda DSO gibi kuruluşların önerdiği şekilde hastaların kırılganlıkları, içsel ve fonksiyonel kapasitelerinin göz önüne alındığı ve basitçe yaşlı ya da genç olarak ön yargı ile yaklaşılmadıkları bir klinik anlayışa ihtiyacımız bulunmaktadır. Kalp ve damar hastalıkları başta olmak üzere kronik problemleri olan ileri yaşlardaki popülasyonlarda hastalıkların tanı, izlem ve tedavisinde karşılaşılan birçok sorunun yaşlanmaya bireyselleştirilmiş entegre bir değerlendirme içeren yaklaşımlarla hafifletilmesi söz konusu olabilir.
Kaynaklar:
Türkiye İstatistik Kurumu, Haber Bülteni: Nüfus Projeksiyonları, 2018-2080 Sayı: 30567 21 Şubat 2018
Türkiye Sağlıklı Yaşlanma Eylem Planı ve Uygulama Programı, T.C. Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Kronik Hastalıklar, Yaşlı Sağlığı ve Özürlüler, Daire Başkanlığı ANKARA 2015:
Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Yaşlı Bakım Hizmetleri, Ekim 2017:
World report on ageing and health. Geneva: World Health Organization (WHO); 2015 , accessed 20 March 2018).
WHO Guidelines on Integrated Care for Older People (ICOPE). Geneva: World Health Organization (WHO); 2017 , accessed 20 March 2018).
Tokgözoğlu L, Kayıkçıoğlu M, Altay S, Aydoğdu S, Barçın C, Bostan C. et al., EUROASPIRE-IV: European Society of Cardiology study of lifestyle, risk factors, and treatment approaches in patients with coronary artery disease: Data from Turkey. Turk Kardiyol Dern Ars. 2017; 45(2): 134-144.
Baumgartner H, Falk V, Bax JJ, De Bonis M, Hamm C, Holm PJ, et al., ESC Scientific Document Group. 2017 ESC/EACTS Guidelines for the management of valvular heart disease. Eur Heart J. 2017; 38(36): 2739-2791.
İkitimur B. Yaşlılarda koroner arter hastalığına yaklaşım. Turk Kardiyol Dern Ars. 2017; 45(Suppl 5): 32-34.
Mehdi Zoghi, Nil Özyüncü, Ender Özal, et al. Frequency Of Cardıovascular Dıseases And Drug Use In Turkısh Elderly Populatıon Followed Up At Cardıology Clınıcs: The Elderturk Study. Turkish Journal Of Geriatrics/Türk Geriatri Dergisi, 2017.
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?