Meme kanseri, genel olarak meme dokusunun herhangi bir yerinden kaynaklanabilen ve en sık kanallarda oluşan kanser türüdür. Memedeki sütü yapan kesecikler ve bunları taşıyan kanallarda gelişir. Tüm dünyada kadınlarda görülen kanserler arasında birinci sırada yer alan meme kanseri ağırlıklı olarak menopoz sonrasında görülürken, son yıllarda ciddi olarak 40 yaş altı kadınlarda da sıklıkla görülmeye başlamıştır.
Avrupa’da her 10 kadından biri, ABD’de ise her 8 kadından birinin, yaşamı boyunca meme kanserine yakalanma riski taşıdığını, erkeklerde ise görülme sıklığının kadınlara oranla çok düşük olduğu görülüyor. Ancak teknolojik gelişme ve erken tanı olanakları, meme kanserinde yaşam kayıplarının düşük olmasını sağlıyor. Bunun yanında Batı ülkelerinde sivil toplum kuruluşlarının çalışmaları ve hükümetlerin sağlık politikaları sonucu toplumun meme kanseri bilincinin artırılması meme kanserine bağlı ölüm oranlarının düşük kalmasını sağlayan bir başka unsur.
25 soruda tüm detaylarıyla meme kanseri: Merak edilen sorulara yanıtlar
Meme kanserinde önemli olan, belirtiler ortaya çıkmadan hastalığı yakalayabilmek. Çünkü belirtilerin gelişmesi, hastalığın ilerlediği anlamına geliyor.
Bazı risk faktörlerine sahip kadınlarda meme kanseri görülme ihtimali artıyor. Ancak yine de risk faktörlerini taşımayan kişilerin de meme kanserine yakalanması mümkün. Meme kanserinde ileri yaş önemli bir risk faktörünü oluşturuyor. 50 yaş üzerinde olan kadınlarda meme kanseri görülme sıklığı, 50 yaşın altında olan kadınlardan 4 kat daha fazla oluyor. Bu nedenle, özellikle 50 yaş üzerindeki kadınlarda tarama testlerinin önemi artıyor.
Risk faktörleri:
Meme kanseri neden olur? Belirtileri, tedavisi ve elle muayenesi
Meme kanserine yol açtığı bilenen bazı genler tarif edilmiştir ve genetik test yoluyla tespit edilmektedir. Bu test ailesinde
Genetik testler bu konuda uzman genetik danışma merkezlerinde yapılmaktadır. Kişilerin aile hikayesi detaylı olarak değerlendirilmekte ve çıkan sonuçlar doğrultusunda test yapılmaktadır. Genetik test erken yaşta meme kanseri olan kişilere de yapılmaktadır. Amaç kardeş ve çocukların risk haritasını çıkarmak ve tedaviye devam ederken bilgi sahibi olmaktır.
Meme kanserinin kadınlara özgü bir hastalık olduğu sanılır. Ancak meme kanserlerinin yaklaşık %1’i erkeklerde görülür. Erkeklerde bu kadar az görülmesinin iki nedeni, erkeklerde meme dokusunun nispeten azlığı ve erkeklerin hormonal yapısının kadınlardan farklı olmasıdır. Erkeklerde meme kanseri daha çok 60 yaş üstünde görülür.
Çok az erkek hastalığın farkına varır ve bu nedenle hastalık tanısı kadınlara göre daha geç konur, kanser tanısı konduğunda da hastalık genellikle ilerlemiş olur ve tedavisi de zorlaşır. Dolayısıyla, erkeklerin de bu konuda duyarlı olmaları ve vücutlarındaki değişikliklerin farkında olmaları çok önemli.
Meme kanseri çok sık görülen bir hastalık; kadındaki en sık kanser. Bunun iyi tarafı, meme kanseri ile ilgili çok bilginin olması ve çok sayıda araştırma yapılıyor olması. Hem tanı hem de tedavi yöntemlerinde birçok gelişme yaşanıyor. Meme kanserinin türlerine göre tedavi seçenekleri de gün geçtikçe farklılaşıyor ve kişiye özel tedavi ön plana çıkıyor. Meme kanseri riskinin ortalamadan yüksek olduğunu bildiğimiz kadınları daha iyi ayırd ediyor olmamız, kadınların meme yapılarını daha iyi tanımaları, memelerindeki değişikliklerin farkına varmaları ve zamanı geldiğinde koruyucu meme taramalarını yaptırmaları gibi bilinçli davranışlar günümüzün tıp teknolojisiyle birleştiğinde, meme kanseri korkutmayan bir kanser türü haline geliyor.
Kimler meme kanseri riski altında? Hangi yaşta hangi kontrol yöntemi?
Meme kanserlerinin aşağı yukarı yüzde 10’u kalıtsal genetik faktörlere bağlıdır. Bunlardan da yüzde 85’i BRCA1, BRCA2 dediğimiz gen mutasyonlarına, geri kalanı başka genlerdeki mutasyonlara bağlıdır. Ailesel kanser riskinin yüksek olduğunu saptadığımız hastalarda bu genetik mutasyonların olup olmadığına bakabiliyoruz. Eğer bu mutasyon varsa, yıllar içerisinde meme kanseri ve yumurtalık kanseri olma olasılığının çok yüksek olduğunu biliyoruz. Buna bağlı olarak erken tarama, ilaç kullanarak riski düşürme, bazen de ameliyatla meme dokusunu çıkararak hastalığı önleyici bazı yaklaşımlar öneriyoruz.
Kanser olmuş ve erken evrede tanı konup ameliyat edilmiş olan hastaların önemli bir kısmını, gelişmiş ve güvenirliği kanıtlanmış yeni genetik testler sayesinde kemoterapi vermeden izleyebiliyoruz. Bu yaklaşım ile bu hastaları hem kemoterapinin yan etkilerinden korumuş oluyoruz hem de yaşam kalitelerini düşürmemiş oluyoruz.
Meme kanseri ve tedavisindeki yeni tekniklerden biri de radyoterapiyi ameliyat sırasında vermek. Bu yöntem ile hastaya zaman kazandırılarak bazı tıbbi yararlar sağlanabiliyor. Normalde, meme kanseri ameliyatında önce tümörü çıkarmak için bir cerrahi işlem yapılır, daha sonra ise birkaç hafta boyunca radyasyon tedavisi uygulanır. Ancak intraoperatif radyoterapi seçeneğinde radyoterapi ameliyat sırasında, tümör alındıktan hemen sonra veriliyor. Böylece, 5 hafta süren radyoterapi tedavisi sadece 30-40 dakika içerisinde tamamlanabiliyor.
Ancak, Batı ülkelerinde bile meme kanseri tanısı konduğunda hastaların %5’i ileri bir evrede oluyor. Bu hastalarda güvenebileceğimiz tek yöntem gelişmiş ilaç tedavileridir. Bazı tümörlerin bu tedavilere yanıtı iyi, bazılarınınki pek iyi olmuyor ne yazık ki. 1970’ler ile karşılaştırıldığında meme kanserine bağlı ölümler üçte bir oranında azalmış olsa da, tanının geç konması, özellikle de görülme sıklığının yüksek olması nedeniyle meme kanseri ne yazık ki halen kadınlardaki birinci sıradaki kansere bağlı ölüm nedeni.
Sağlıklı bir yaşam tarzı sadece kansere değil, tüm hastalıklara yakalanma riskini düşürüyor. Her ne kadar genetik bir risk faktörü olmasa da kanser riskini düşürmek için özellikle sigaradan uzak durmak çok önemli. Pasif içiciliğin bile kanser riskini artırdığını gösteren çalışmalar var. Özellikle sigara kullanan, düzenli egzersiz yapmayan, hareketsiz bir yaşam tarzı benimseyen ve sağlıksız beslenen insanların sadece meme kanseri değil, her türlü kansere yakalanma risklerinin yüksek olduğunu söyleyebiliriz.
Şişmanlık da meme kanseri ile doğrudan ilgili. Obezite, kanser olma olasılığını artırıyor. Yani şişmanlık, kanser riski açısından bakıldığında da bir hastalık, yalnızca estetik bir kusur değil maalesef. Diğer taraftan sütyen kullanmanın, sutyenin tipinin, deodorant kullanımının meme kanseri ile uzaktan yakından ilişkisi yok.
Meme kanseri riski yaşla birlikte artar. Düzenli hekim kontrolleri içinse anlamlı yaş sınırı 40-45 yaşlar arasıdır. Risk altında olanların 40 yaşından sonra her yıl, risk altında olmayanların ise 45 yaşından sonra her yıl muayene, mammografi ve ultrasonografi çektirmeleri öneriliyor. Kişide özel bir risk varsa da daha sık doktor kontrolüne gitmesi öneriliyor. Mammografi ise bugün için meme kanseri açısından en değerli tarama testidir. Memenin yapısı nedeniyle bazen mamografi fazla bir bilgi veremiyor ve bu durumlarda MR çekerek hastayı izlemek gerekebiliyor.
Emziren kadınlarda risk daha az, emzirmeyenlerde ise daha yüksek diye bir şey yok. Bir kadın için emzirmesi ya da emzirmemesi özel bir risk faktörü oluşturmuyor. Yani, bireyin taranması kuralları değişmiyor. Bunun gibi, büyük kitleler ve toplumlar için saptanabilen, akademik değeri olan farklılıklar olabilir. Fakat birey için bunlar anlamlı değil. Örneğin, meme kanserine yakalanma oranınız yüzde 10’dan 10 buçuğa çıkması sizin için bir şey ifade etmez. Kadının bilmesi gereken, gerçek riski artıran önemli bilgi, ailede, anne tarafında yoğunlaşmış meme kanseridir.
Meme cerrahisi geçirmiş kadınlar (memesinin tamamı alınmamış olanlar) genellikle bebeklerini emziremeyeceklerinden korkarlar ancak ameliyat edilmiş ve tedavisi tamamlanmış meme diğer meme gibi süt salgılamaya devam eder ve emzirme her iki memeden yapılabilir.
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?